Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
1 Mart 2009       Mesaj #4
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Ancak hemen hemen her gün büyük ya da küçük çapta sarsıntılar yaşayan Japonya’da bu yıkıcı depremlerin özellikle konut mimarisinin gelişimi üzerindeki etkileri yıkıcı değil yapıcı şekilde gelişme göstermiştir. Ülkenin üzerinde yer aldığı doğal yapı ve toplumun sosyo kültürel yapısını dikkate alan mekan tasarımcıları sadece depreme dayanıklıstrüktürler tasarlamakla kalmamış aynı zamanda toplumun örf ve adetlerine, güncel yaşama uygun mekanlar oluşturmuşlardır. Minimal mekanlarda eylemlerin gerektirdiği ölçü ve sayılarda eşya kullanımı ile Japon insanı konutkullanımında depremin sarsıcı ve öldürücü etkilerinden sakınarak yaşama yoluna gitmiştir. Sürekli iletişim araçları ve eğitim yoluyla tüm Japon halkı küçük yaşlardan itibaren eğitilmekte ve Japonya’da yaşayacak olan yabancılar için de
deprem öncesi ve sonrasında mekanda alınması gereken önlemler konusunda uyarılar yapılmaktadır. Nitekim; son dokuz yıl içinde Japonya’da meydana gelen en büyük depremlerden biri Ekim 2004’de olmuş, meydana gelen depremde de bina yıkımı yaşanmamış; sadece 1 kişi araba devrilmesi sonucu ölmüş, yaralanan 311 kişinin ise iç mekanda mobilya ve eşya devrilmesi sonucu etkilendiği tespit edilmiştir (Daily Times, 09 Ekim 2004). Büyük deprem gerçeğiyle en son binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri ile karşılaşan ve meydana gelen her küçük sarsıntıda bu gerçekle yüzleşen toplumumuzda ise depremin toplum yaşamı üzerindeki yıkıcı etkileri mekan tasarımcıları ile çeşitli bilim dallarından uzman kişilerin çabalarına rağmen devam etmektedir. En ufak
bir sarsıntıda binalar yıkılmasa dahi mekan içindeki eşyaların devrilmesi ve çıkan panik sonucu çoğu insan zarar görmektedir. 1999 yılında meydana gelen depremlerde sağlam kalan binalardan çıkan insanlarda bile mekandaki eşyaların devrilmesi sonucu yaralanmaların oluştuğu gözlenmiştir. İletişim araçları yardımı ile toplumdaki insanların deprem sırasında mekandaki eşyalardan nasıl korunmaları gerektiği, büyük ve ağır mobilyaların sabitlenmesinin önemi, sürekli gündeme getirilmektedir. Ancak, böyle bir uyarıya neden ihtiyaç duyulmaktadır? Niçin toplumumuzda insanlara zarar veren mekanlar ve eşyalar kullanılmaktadır? Japonya’da da durum böyle mi? Japonlar sadece strüktürel açıdan depreme dayanıklı bina tasarımı yaparak soruna çözüm mü getirmişler? Neden Japon insanı televizyonda canlı yayın esnasında meydana gelen depremlerde oturduğu yerden kalkmadan işine devam ediyor? İşin özünde elbette depreme karşı dayanıklı özel tasarlanmış ve yalıtılmış mekanlar ile toplum bilinci yatmaktadır. Ancak, unutulmaması gereken önemli bir nokta da depreme karşı dayanıklı mekan bilhassa da konut mekanı tasarımında insan, işlev, eşya kullanımı, malzeme seçimi ve strüktür ilişkisinin bir bütün olarak değerlendirilmesidir. Bu doğrultuda depremsellik açısından
Japon ve Türk insanının geçmişte ve günümüzde içinde yaşadığı konut mekanları incelendiğinde bazı ortak noktalara rağmen önemli farklılıkların bulunduğu gözlenmektedir.

Geleneksel ve Çağdaş Japon Konut Mimarisi ve İç Mekan Kullanımı
Japon konut mimarlığında mekan oluşumunu belirleyen veriler doğal ve sosyo kültürel veriler olarak iki başlıkta toplanmaktadır. Doğal veriler, coğrafi ve jeolojik özellikler, iklim, yapı malzemeleri ve doğal kaynaklardan oluşurken;sosyo kültürel veriler de yaşam tarzı, gelenekler, din gibi unsurlardan meydana gelmektedir. Bir adalar ülkesi olan Japonya’nın 366.500 km²’lik yüzölçümünün dörtte üçünün % 15 ‘den fazla eğimi bulunmaktadır. Jeolojik bakımdan genç bir oluşum olan Japonya’da sık sık deprem yaşanmaktadır. Japon iklimi de muson bölgesinin sınırları içindedir. Ülkenin güneybatı bölgeleri kuzeydoğu bölgelerinden daha yağışlıdır. Japon iklimine yön veren diğer bir olgu da her yıl sonbahar başlarında görülen tayfunlardır (BUGÜNKÜ JAPONYA, 1971). Yükseltilmiş döşeme, dikme ayakları, açıkta
bırakılmış strüktür ve metal malzeme kullanılmaması, geleneksel konut mimarisine yansımış en belirli iklimse
l olgulardır (Murdoch,1991). Geleneksel Japon konut mimarisinin temel yapı malzemesi iklim ve deprem faktörlerinin etkisiyle ahşaptır. Geleneksel Japon konut mimarisini etkileyen sosyo kültürel verilerin başında ise din unsuru gelmektedir. Şinto dini, doğal olaylara tapılma esasına dayandığı için Japonlar bu dinin etkisi ile mimari mekanlarını oluştururken doğaya önem vermişlerdir. Geleneksel konut mekanları doğanın içine, doğa da evin içine sokulmuştur.

Çin’den Japonya’ya gelen Budizm dini de sanat ve mimariyi etkilemiştir. Bu dinlerin de etkisiyle Japon halkının yaşam biçiminde özgürlük ve bağımsızlık duyguları yer almamaktadır. Bu nedenle Japon geleneksel halk konut mimarisi hiç bir zaman içe dönük ve kapalı olmamıştır. İmparatordan çiftçilere, kadınlardan rahiplere kadar toplumda her insanın konut tasarım bilgilerinin mevcut olduğu bilinmektedir (Ayverdi,1972). Tarih boyunca Hint, Yunan, Pers etkilerini taşıyan Çin ve Kore’den etkilenen Japon mimarlığında 1500’lü yıllardan itibaren Hristiyan misyonerlerin aracılığı ile batı etkisi görülmekle birlikte bu etki kamu mimarlığı ile sınırlı kalmıştır. Ancak II. Dünya Savaşından sonraki dönemde Japon toplumu tüm eylemlerinde ve konut mimarisinde geleneksel verilerle uluslararası veriler arasında
bocalamaya başlamış ve kısmen etkilenmiştir.

Japon geleneklerinde her canlı gibi yapının da canlı bir organizma olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla geleneksel konut mimarisinde yapı ve mekan kısa ömürlüdür. Mekanın geçiciliği, dinamik bir iskelet aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu amaçla geleneksel konutlarda yıkıp-yapma kolaylığı açısından hiç çivi kullanılmamış; tüm birleşim detayları büyük ölçüde geçmelerle çözülmüştür. Mekanda herşeyin varoluş nedeni işlevdir. Mekanda işlev dışı hiç bir tasarıma yer verilmemiştir. Mekanda ve işlevdeki geçicilikler ve değişiklikler günlük olabileceği gibi mevsimlik hatta yıllık olabilmektedir. Japon evinde iç mekanda bir tapınak havası verilmeye çalışılmıştır. Bu mimari mekan bir dizi ilişki; ve mekanı içine alan biçimin ve mekanın kendisinin zaman, derinlik, sesler, ısı gibi unsurlarca bağıllaştırıldığı mekandır.
Japon kültüründe bir “yere oturma kültürü”nden söz edilmektedir. Japonların eskiden iskemlede oturduklarına ilişkin kanıtlanamamış kuramlar da bulunmaktadır. Yaklaşık 1200 yıldır uygulanan “yerde oturma kültürü” ile “yere bakma kültürü” Japon iç mekanının oluşumunu etkileyen diğer unsurlardır. Yani zemin düzeyinden 1,60 m. kadar yukarıda yer alan insan gözünün bakış çizgisinin yatay düzlem altında kalması söz konusudur. Bu nedenle iç mekanda kullanılan eşyalar yüksek tutulmamaktadır. Tüm mekanlar da yere oturma kültürünün bir unsuru olan ve “tatami” adı verilen yer hasırlarının boyutlarına göre modüler bir şekilde biçimlenmektedir. Geleneksel Japon mimarlığının “Kivari” adı verilen ilkesine göre, yapı elemanları taşıdıkları yüklerle doğru orantılı olarak büyümekte ya da küçülmektedir. Öyle ki; mekanın tatami ölçüsü seçilmiş ise taşıyıcı strüktür öğelerinin büyüklükleri de belirlenmiş olmaktadır. Geleneksel ve çağdaş Japon konut mimarisinde gerek dış gerekse iç mekanda sadelik anlayışı hakimdir. Süsleme amacıyla hiç bir uygulama yapılmamıştır. Strüktür olduğu gibi bırakılmış, strüktürü kapatıcı bir uygulama yapılmamıştır. Yapının strüktürü iç mekanda da olduğu gibi açıkça görülebilmektedir. İç mekanda kullanılan mobilyalarda dahi strüktür açıkça
görülebilmekte ve süsleme sınırlı oranda kullanılmaktadır.

Geleneksel ve çağdaş Japon konut mimarisinde rasyonel bir plan anlayışı görülmekte, çıkma ve cumba gibi hareketli plan anlayışı görülmemektedir. Geleneksel Japon evinde mekan kullanımı uzun zaman içinde oluşmuş alışkanlıklardan doğmuştur. Geleneksel konut mimarisinde yemek yeme, yemek pişirme, yatma, iş, misafir ağırlama, toplantı, bayram, düğün, cenaze töreni gibi eylemler görülmekte ve bu eylemler minimal bir mekan anlayışı ile gerçekleştirilmektedir.
Geleneksel Japon konutunda yaşama mekanı (ima) ailenin günlük yaşantısını sürdürdüğü ana mekan olup; yemek pişirme ve yeme eylemlerinin ve zaman zaman da yatma eylemlerinin gerçekleştirilmesi maksadıyla da kullanılmaktadır. Oda ise geleneksel Türk konutunda olduğu gibi bir çok işleve cevap vermektedir. Odalarda bir çok ihtiyaca cevap veren sabit dolaplar ile depolama ihtiyacına çözüm getirilmiştir. Odalar arasında bulunan sürme kapılar gerektiğinde açılarak odaların birleştirilmesine ve esnek mekan oluşumuna olanak vermektedir. Günümüz Japon konutlarında da yoğun bir çalışma temposu içinde olan ve kalabalık bir nüfus oluşturan Japon insanının apartmanlaşan konutu içinde daha az zaman geçirdiği ancak temel yaşam eylemleri için konut mekanlarını ve donatılarını kullandıkları
belirlenmektedir. İskelet sistemde yapılmış geleneksel ahşap Japon konutlarında duvar kalınlıklarının 5-6 en fazla 8 cm. olduğu dikkati çekmektedir. Bölmeler, kapılar ve pencereler çok ince, hafif, ağaç çıtalar üzerinde ışığı geçiren cam ve kağıtlar ile detaylandırılmıştır. Bir tatami boyutundaki (90x180 cm) kapının ağırlığı bir kaç kiloyu geçmemektedir.

İstendiğinde sürme yuvalarından kolayca çıkartılarak bir yerde topluca istif edilebilir. Mutfak, hamam, antre ve koridor dışındaki tüm mekanlar “tatami” adı verilen Japon hasırı ile örtülüdür. Çağdaş konut tasarımında da yapı strüktür sistemlerinin çağdaş metotlara bağlı olarak değişmiş olmasına rağmen; bu mekan öğelerinin kullanıldığı ve bu öğelerin oluşturduğu mekan kuruluşunun devam ettiği görülmektedir. (Yamamoto, 1989) Geleneksel ve çağdaş Japon konutlarında günlük yaşam alışkanlıkları, yaşam tarzı, gelenek ve göreneklere bağlı olarak az sayıda, hafif, çok işlevli mobilyaların kullanıldığı görülmektedir. Yatma eylemi mobilyadan çok döşek, yastık ve yorgan ile gerçekleştirilmekte ve bunlar sürme kapaklı gömme dolaplarda depolanmaktadır. Oturma eylemi daha önce de belirtildiği üzere bugünün
konutlarında bile hala yerde oturmaya yönelik özel oturma elemanları ile çözülmekte, masa da bu eylemin gerçekleştirilme özelliğine bağlı olarak ölçülendirilmektedir. Günümüz konutlarında televizyon, video, müzik seti gibi iletişim araçlarının özel kapaklı alçak mobilyalarda depolandığı, böylelikle deprem sırasında devrilme risklerinin ortadan kaldırıldığı gözlenmektedir. Günümüz konutlarının iç mekan düzenlemelerinde dahi apartman dairesi ya da bahçeli konut olmasına bakılmaksızın “az çoktur (less is more)” ilkesi benimsenmiştir. Özellikle toplu konutlarda evlerin kullanım alanları 40- 60 m²’dir. İç mekanda Japon geleneksel donatı elemanları ile birlikte kullanılan batı tarzındaki mobilyalar nitelik ve nicelik olarak abartıya kaçmadan sadece ihtiyaçlar ölçüsünde Japon halkının yaşam alışkanlıkları ve geleneklerine uygun olacak şekilde kullanılmıştır. İç mekanın tasarımında kullanılan donatı elemanlarının, eşyaların ve malzemelerin mimariyle bir bütün sağlaması ve yalınlık ilkesi baz alınarak doğayla uyumlu yaşam sağlanması amaçlanmıştır. Bir evin atölyesi konumunda olan ve çok sayıda alet ve cihazı bünyesinde bulunduran mutfak mekanında bile tezgah altı dolaplar ve büfe tarzında alçak depolama elemanları ile mekanın işlevsel hale getirildiği ve sarsıntı sırasında büyük tehlike oluşturan tezgah üstü dolaplara ve açık raflara ise neredeyse hiç yer verilmediği görülmektedir. Elbette bu konuda Japon yemek kültürünün de etkisi büyüktür.

Son düzenleyen Safi; 27 Şubat 2018 02:24
Quo vadis?