Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
5 Mart 2009       Mesaj #8
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Astrolojinin Tarihsel Gelişimi / Eski Çağlar

Astroloji’nin ortaya çıkışı Dicle ve Fırat nehirlerinin oluşturduğu vadideki eski uygarlıkların ortaya çıkışına paralel bir görünüm izlemiştir. Kish, Shurruppak, Ur ve Jamdet Nasr gibi büyük Mezopotamya şehirlerinin MÖ 3000 yıldan önce kurulduğu biliniyor. Sümer Güneş ve Ay tanrılarına, gezegenlere ve bazı takımyıldızlara taptılar. Her şehrin kendi tanrısı vardı. Örneğin bu Kalde’nin Ur’u için Sin yani Ay’dı ve diğerlerine göre daha önemliydi. Sippar’ın tanrısı Shamash, Güneş Tanrısı, Babil’de Marduk Jüpiter ve Nineveh’te Ishtar Venüs tanrısı kutsal olarak kabul ediliyordu.
Takımyıldız tanrılarının da kendi rolleri vardı ve Tufandan önceki yöneticiler adı verilen bir listede bu tür yıldızların adı bulunmaktaydı.
Sümer uygarlığı MÖ 2,700’lerde Akadlar tarafından ele geçirildi. Akadlar kendi tanrılarını daha uygar bir kullanıma uygulamaktaydılar. Örneğin Güneş Shamash, erkek karakter, (Güneş daha önceleri anne karakter olarak de ifade edilmiştir) Ishtar Venüs aşkın ve savaşın gezegeni olmuştur. (Akşam yıldızı olduğunda aşk; sabah yıldızı durumunda savaş)
Akad yönetimi, 900 yıl sonrasında Amorite istilası ile sona ermiştir. Bu uzun dönem boyunca astrolojik yaygın teknikler yaygın biçimde işaretlerin okunması şeklindeydi ki bu işaretler tutulmalar, Ay’ın palaklığı, yeniayın ilk görülmeye başladığı zaman ve benzer olaylardı.
Akad Kralı Sargon döneminde (MÖ 2360-2305) büyük bir astrolojik faaliyet vardı. Enuma Anu Enlil serisinin parçalarında Ay’dan, Güneş’le ilgili olaylardan, diğer beş gezegenden, takımyıldızlardan, yıldız ve kuyrukluyıldızlardan, ya da fırtına, rüzgar, yağmur, gök gürültüsü ve şimşek gibi doğa olaylarından gelen işaretlerin nasıl yorumlanacağı ele alınıyordu. Tabletlerin kendisinin MÖ 1800-1500 tarihli olduğu anlaşılıyor ve 7,000 göksel işaret ve gözlemden oluşmaktadır. Bununla birlikte, bu tabletlerin en azından Sargon zamanından gelen bazı gelenekleri de yansıttığı da gözükmektedir. Örneğin bir yıldız ya da bir gezegenden bir işaret Ur’ın Ibi Sin’in yenilgisi ile ilişkilendirilmiştir. ‘Eğer Yoke yıldızı (Mul Sudun) eğer doğuşunda yüzünü Batıya çevirirse ve eğer gökyüzünün yüzünü görürsen ve hiç rüzgar esmiyorsa; kıtlık olacak ve böyle bir durum Ur Kralı Ibi Sin Anshan’da tutuklu kaldığında oldu’
En dikkat çekici gelişmeler Babil’de birinci hanedanlık döneminde, özellikle Hammurabi iktidarı sırasında gerçekleşti. (MÖ 1728-1686) Daha önceki çağlardaki gözlemlerin yanı sıra yepyeni astronomik materyaler daha önce adından söz ettiğimiz Enuma Anu Enlil kitabında toplandılar.
Babil tabletlerinin en önemli serisi Mul Apin serisidir. Muhtemelen MÖ 700’lü yıllarda hazırlanmış olmalarına rağmen, 600 yıl öncesine giden gözlemlerin sonuçlarını toparlıyorlar ve yıldız isimleri ile birlikte, yükselim, doğum, tepe noktasına ulaşma zamanlarını veriyordu. Öngörümler halen gezegenlerin birbirleri ile olan ilişkileri üzerine yapılıyor ve Güneş Ay fenomeneleri (tutulmalar ve yeniay, dolunay) göz önüne alınıyordu.
Örneğin
Ne zaman Mars Jüpiter’e yaklaşırsa, ülkede büyük bir yıkım olacak gibi.
Bu tabletlerdeki en önemli unsur ekliptiğin henüz astronomik bir referans noktası olarak ele alınmamış olmasıdır. Bunun yerine, üç yolla, Enlil, Anu ve Ea gözlemlerde referans olarak değerlendirilmekteydi. Anu’nun yolu ekvatorun her iki yönündeki ucunda 17 dereceye yakın bir bandtan oluşuyor, Ea Güney’e doğru, Enlil ise merkezi bandın Kuzey’ine doğru uzanıyordu. Bu yolla, Güneş’in yıllık hareketi 4 ayrı çeyreğe bölünebiliyor ve böylece Güneş 3 ay boyunca Anu’nun yolunda hareket ediyor, ve daha sonra Enlil’in kuzey patikasında aynı şekilde 3 ay yol alıyordu. Bir sonraki 3 ay yine Anu’nun yolunda, ve son 3 ay ise Ea’nın Güney yönünde yol almaktaydı. Mul Apin cetvelleri MÖ 700’den gelmekle birlikte, Babil’i astronomların Zodyak’ı kullanmadığını söyleyebiliriz. Bunun yerine, 18 takımyıldız içinde yer alan bu üç yollu bölümlemeyi kullandıklarını söyleyebiliriz.
Kuşkusuz tüm Astroloji tarihindeki en dikkat çekici dönemlerden birisi MÖ 700-400 arasıdır. Kral Asurbannipal tarafından (MÖ 688-626) 15 tablet ( 12si standart Ay ayları ve ve 3’ü ara – intercallary- dönemler için) yayınlanmıştır. Bu dönemde çok sayıda gözlem verisi büyük bir kesinlik içinde toplanmış, benzer görünümlerin öngörüm için kullanılması düşünülmüştür.
Bu dönemde (MÖ 550 civarı) astrolojik yöntem ışıkların (Güneş ve Ay) ve gezegenlerin ilişkilerinden ve Enlil, Abu ve Ea üzerinde yer alan 18 takımyıldızdaki konumlarından oluşmaktaydı. Böylece Astroloji esasında, gökyüzünden işaret alarak tradisyona bağlı şekilde öngörümde bulunmaktı. Bu tamamen gözleme dayalı ve daha çok gezegenlerin bir birleri ile olan konumları ile ilişkiliydi. (mutlak pozisyonlar burada daha ikincil bir faktördü)
Tarihten elimize kalabilen en eski horoskop MÖ 410 yılındandır. Bu horoskop Shuma-Usur’un oğlu için yapılmıştı. Bu horoskopta yükselen burçtan bahsedilmiyor ve diğer Babil horoskoplarında da yükselen burca rastlanmamaktadır. Yorum çok kısa ve daha çok haritanın iyi ya da kötü olduğu şeklindeydi. ‘Örneğin Jüpiter Balık burcunda, Venüs Boğa’da, Satürn Yengeç’te .... Merkür gözle görülmüyor, 14 Nisan gecesi Shuma-Usur’un oğlu doğdu. Ay bu saatte Akrebin kıskacında yer alıyordu.’ şeklindeydi.
MÖ 5. yy’da ekliptik üzerinde zodyakın tasarlanması ile birlikte, Babil’i astronom-astrologların elinde yepyeni araçlar gelişti ve uygulamaların matematiksel tarafına çok büyük bir önem verilmeye başlandı. En geç MÖ 300’lü yıllarda, 30 derecelik bölümlerden oluşan ve büyük ekliptik dairesi üzerinde ölçülen bir Zodyak kabul edilmiş ve uygulamaya konmuştu. Tabletler döneminin tam sonuna doğru, gezegenlerin konumları bilinen parlak yıldızlara ve takım yıldızlara göre verilmekteydi. Ekliptiğin 30 derecelik 12 bölüme ayrılması tamamen matematikseldi ve astrolojik teknikler için hem bir araç hem de bir mantık görevi görmekteydi. Artık horoskop matematiksel bir araç şeklinde görülebiliyor ve çok zorla yapılan gözlemlere referans alınmadan değerlendirilebiliyordu.
Bu dönemden sonra Astroloji’nin eski Yunan ve Mısır’da hızla gelişmesine şaşmamak gerekir. MÖ 5. yy’dan, Herodot Mısır’lı astrologların insanın doğum gününe dayalı öngörümler yaptığını söylemektedir. Bu tarihten elimizde, şanslı ve şanssız günler dışında hiçbir yazılı metin kalmamıştır. Astrolog Julius Firmicus, Sais Kralı Nechepsos’un astrolojik bir kitap yazdığını ifade etmektedir. MÖ 4.yy’dan bu yana ise elimizdeki horoskoplar bulunmaktadır.
Bununla birlikte, Mısır Astrolojisi’nin en belirgin etkisi Yunan aklı üzerinde olmuştur. Thales (MÖ 6.yy), Pisagoras (MÖ 5. yy), Anaksagoras ve Plato (MÖ 4. yy) hepsi Mısır’da öğrenim görmüşlerdir. Ancak 360 derecelik Zodyak’ın değeri anlaşıldıktan sonra Yunanlıların gerçek katkıları zenginleşmeye başlamıştır. Böylece Knidos’lu Eudoxos zamanında gökyüzü kozmosun geometrik ve matematik bir modeli olarak ortaya konabiliyordu. Daha sonraki dönemde, MÖ 2. yyda, Hiparkus gözleme ve matematiksel dehasına dayanarak çalışmalarını genişletmiş, ekliptiğin eğimi ve ekinoksların kayması gibi detaylı sorunlar üzerinde çalışmaya başlamıştır.
Böylece, şu ana kadar Astroloji’nin Mezopotamya’daki ilk dönemlerinden Zodyak’ın ortaya konmasına ve daha sonra Yunan’lıların geometri ve felsefesi ile gelişmesine tanık olmaktayız. Bu noktada, Astroloji’nin anahtarları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Gezengenlerin anlamları, birbiri ile olan ilişkileri ve uzayın geometrik kavramları gelişti. Gezegenlerin Zodyak konumları bu anlamda süreç içinde en önemli konu haline gelmiştir.

kaynak
Quo vadis?