PEMBE PANTER
Pembe panter ilk çekildiği yıl olan 1963'te, blake edwards yönetmen koltuğuna, peter sellers kamera karşısına geçtiğinde, prenses dala'ya babası tarafından armağan edilmiş dünyanın en büyük elmasına verilen isimdi pembe panter. gözlerini tam ortasına dikenlerin zıplayan pembe bir panter görüntüsüyle karşılaştığı bu elmas, bütün hikayenin odak noktasıydı. phantom adı altında mücevher hırsızlığı yapan sir charles lytton'ın yeğeni, bu harikulade elması çalmakla suçlandığında, bu kabahati, amcasının gizli kimliği olduğunu bilmeden, phantom'un üzerine atıyordu. phantom'un davasında ise sahneye peter sellers tarafından canlandırılan sakar müfettiş jacques clouseau giriyordu. ilk filmde, baş kahraman olarak konumlandırılmayan clouseau, öylesine sevildi, öylesine takdir topladı ki bir anda hikayenin merkezine yerleşiverdi. daha önce hikayenin merkezinde yer alan paha biçilmez elmasın adı da bir daha sadece pembe panter'in dönüşü ve pembe panter'in izinde de geçti. filmin açılış sekansında karşımıza çıkan çizgi film karakteri her ne kadar hikayede sözü geçen elmasla bağdaştırılabilecekse de bir süre sonra anlamını kaybetti ve peter sellers'ın hayat verdiği clouseau karakterinin animasyonu gibi algılanmaya başlandı. serinin ikinci filmi a shot in the dark dışında bütün filmlerin açılışında bizi karşılayan, kapanışında bizi uğurlayan bu çizgi karakter ilerleyen yıllarda kendi şovuna dahi sahip oldu. ve bize her daim peter sellers'ı hatırlattı durdu. serinin üçüncü filmi inspector clouseau'da alan arkin, sellers'ın ölümünden sonra çekilen curse of the pink panther'da roger moore tarafından canlandırılıyor olsa da, pembe panter'i seyircilerin kalplerine kazıyan isim daima peter sellers oldu. ve başarılı bir dedektif olduğuna inanan, fransız aksanlı ingilizcesiyle bin bir çeşit diyalog karmaşasına imza atan, kılık değiştirmedeki "ustalığı" dillere destan olan, bütün sakarlıklarına rağmen kaderin yüzüne hep güldüğü clouseau, zamanla tam bir komedi klasiği halini aldı ve günümüzde de birçok film karakterine ilham kaynağı oldu. *
Bir Fenomen: Pembe Panter
60'lardan 80'lere damgasını vuran bir karakter Pembe Panter. Çocukluk çağlarında çikolatadan çıkan oyuncaklarını biriktirmenin neredeyse bir ritüel olduğu, esprilerinin arkadaş sohbetlerine defalarca konu edildiği, müziğini aklımızdan çıkaramadığımız, fıkralara uyarlanan bir karakter, bir film, başlı başına bir fenomen. Kimdir, Nedir Bu Pembe Panter?
İlk çekildiği yıl olan 1963’te,
Blake Edwards yönetmen koltuğuna, Peter
Sellers kamera karşısına geçtiğinde,
Prenses Dala’ya babası tarafından armağan edilmiş dünyanın en büyük elmasına verilen isimdi Pembe Panter. Gözlerini tam ortasına dikenlerin zıplayan pembe bir panter görüntüsüyle karşılaştığı bu elmas, bütün hikayenin odak noktasıydı.
Phantom adı altında mücevher hırsızlığı yapan
Sir Charles Lytton’ın yeğeni, bu harikulade elması çalmakla suçlandığında bu kabahati, amcasının gizli kimliği olduğunu bilmeden, Phantom’un üzerine atıyordu. Phantom’un davasında ise sahneye Peter Sellers tarafından canlandırılan sakar
Müfettiş Jacques Clouseau giriyordu. İlk filmde, baş kahraman olarak konumlandırılmayan Clouseau, öylesine sevildi, öylesine takdir topladı ki bir anda hikayenin merkezine yerleşiverdi. Daha önce hikayenin merkezinde yer alan paha biçilmez elmasın adı da bir daha sadece
Pembe Panter'in Dönüşü ve
Pembe Panter'in İzinde de geçti.
Filmin açılış sekansında karşımıza çıkan çizgi film karakteri her ne kadar hikayede sözü geçen elmasla bağdaştırılabilecekse de bir süre sonra anlamını kaybetti ve Peter Sellers’ın hayat verdiği Clouseau karakterinin animasyonu gibi algılanmaya başlandı. Serinin ikinci filmi
A Shot in the Dark dışında bütün filmlerin açılışında bizi karşılayan, kapanışında bizi uğurlayan bu çizgi karakter ilerleyen yıllarda kendi şovuna dahi sahip oldu. Ve bize her daim Peter Sellers’ı hatırlattı durdu. Serinin üçüncü filmi
Inspector Clouseau'da
Alan Arkin, Sellers’ın ölümünden sonra çekilen
Curse of the Pink Panther'da
Roger Moore tarafından canlandırılıyor olsa da, Pembe Panter’i seyircilerin kalplerine kazıyan isim daima Peter Sellers oldu.
Ve başarılı bir dedektif olduğuna inanan, Fransız aksanlı İngilizcesiyle bin bir çeşit diyalog karmaşasına imza atan, kılık değiştirmedeki “ustalığı” dillere destan olan, bütün sakarlıklarına rağmen kaderin yüzüne hep güldüğü Clouseau, zamanla tam bir komedi klasiği halini aldı ve günümüzde de birçok film karakterine ilham kaynağı oldu.
Hangi Kılıklara Girmiştir?
Bilindiği üzere Müfettiş Jacques Clouseau’nin kılık değiştirme yöntemleri son derece kendisine hastır. Serinin on filmi boyunca değiştirdiği kılıklara bakarsak bin bir surat lakabını kendisine rahatlıkla yakıştırabileceğimiz Clouseau, bu konudaki üstün başarısı ile tanınır. Serinin ilk filmi olan
Pembe Panter'de bir şövalye kılığına giren Clouseau’nün,
The Pink Panther Strikes Again'de bir kambura ve yaşlı bir dişçiye büründüğü sahnelerle izleyenleri gülmekten kırıp geçirmiştir. Fakat bütün bunların yanında
Pembe Panter'in İntikamı'nda büründüğü kılıklar seyircinin favorisidir.
Tecrübeli bir denizciden, bir mafya babasına, bir rahipten, bir kadına dönüştüğü bir filmlik süre boyunca Clouseau canlandırmakta olan Peter Sellers, izleyenleri kendisine hayran bırakmıştır. Bununla beraber serinin çeşitli filmlerinde zaman zaman bir telefon tamircisi, bir havuz temizleyicisi zaman zamansa otelde çalışan bir temizlik görevlisi olarak karşımıza çıkan Clouseau, bu kılıklar içinde kendisini düşürdüğü zor durumlardan, acayip diyaloglara kadar seyredenleri kahkahalara boğar.
Dostları, Düşmanları Kimlerdir?
Hemen hemen bir çizgi roman mantığıyla ilerleyen bir seri diyebiliriz aslında “Pembe Panter” için. Merkezinde hep belirli bir kahramanı olmasının yanı sıra, etrafında dolaşan belli başlı sabit karakterlere de sahip çünkü. Bu karakterleri sırayla tanıtacak olursak:
Cato: Müfettiş Clouseau’nün yardımcısıdır. Dövüş sanatları üzerine uzmanlaşmıştır. Clouseau’nün gerçekten iyi bir dedektif olduğuna inanmakta mı, yoksa onunla sadece alay etmekte mi olduğu merak konusudur. Müfettiş’in dövüş yeteneklerini geliştirmek amacıyla beklemediği zamanlarda üzerine saldırmasıyla ünlüdür. İlerleyen filmlerde Clouseau’nün üzerinde çalıştığı bazı davalarda kendisine yardımcı da olmaya başlayan Cato, bu görevlerde göze çarpmamak için büyük gözlükler taksa da, değişik görünüşünden dolayı daha da dikkat çeker.
Burt Kwouk tarafından canlandırılır.
Baş Müfettiş Dreyfus: Clouseau’nün üstüdür. Dreyfus ile ilk kez serinin ikinci filmi olan
A Shot in the Dark'ta tanışırız. Clouseau’nün şaşkınlıkları ve sakarlıkları karşısında çıldırasıya sinirlenen ve aşırı tepkiler veren Dreyfus, Pembe Panter'in Dönüşü filminin sonunda bir akıl hastanesinde hapisken ayağıyla duvara
“Clouseau’yu öldür!” yazarken dahi görülür. Aklını yitirdikten sonra Pembe Panter’in karşısında yer alır.
Blake Edwards tarafından yönetilen filmlerde
Herbert Lom tarafından canlandırılan Dreyfus’un, bir de
François isimli bir yardımcısı vardır. Genellikle patronunun Clouseau ile ilişkilerini gözlemleyen ve geçirdiği sinir krizlerine alışkın, sakin tepkiler veren François’ya
Andre Maranne hayat verir.
The Phantom: Serinin birçok filminde Clouseau’nün düşmanı olarak karşımıza çıkan Phantom, bir mücevher hırsızıdır. Halk tarafından Sir Charles Lytton adıyla bilinen Phantom, anlaşılabileceği üzere çift kimliklidir. Robin Hood benzeri bir döngünün içindedir: zenginlerden çalıp, yine zengin olan kendisine verir. Soygun yaptığı mekanlarda iki şey bırakması ile klasikleşmiştir: bir telefon kartı ve üzerinde güzelce işlenmiş bir “P” harfi olan beyaz bir eldiven. İlk filmde
David Niven tarafından canlandırılan Phantom, Pembe Panter'in Dönüşü'nün ardından
Christopher Plummer tarafından oynanmıştır.
Nasıl Badireler Atlatmıştır?
Seneler boyunca maceradan maceraya koşan Clouseau’nün başına gelmeyen kalmamıştır aslında. İlk filmde Pembe Panter elmasının peşine düşen sakar müfettiş, ikinci film A Shot in the Dark'ta zengin bir ailenin şoförünü kimin öldürdüğünü bulmaya çalışır. Bütün kanıtlar hizmetçiyi gösteriyor olsa da, güzel kadından etkilenen Clouseau kendisinden beklendiği gibi, katilin o olduğunu inanmak istemez ve hizmetçiyi hapisten çıkarır. Kadının bir şeyler sakladığından emin bir halde “gizlice” onu takip etmeye başlar. Daima yanlış zamanlarda doğru yerlerde olmayı başaran Clouseau, bu filmdeki çıplaklar kampı sahnesiyle izleyenlerin akıllarına kazınmıştır.
Arada çekilen Alan Arkinlı bir filmin ardından Peter Sellers ve Blake Edwards ikilisi “The Return of the Pink Panther” ile geri döner. Pembe Panter elması yine çalınmıştır ve değerli mücevheri Phantom’un çaldığından şüphelenmekte olan Clouseau yine iş başındadır. Clouseau’nün Charles Lytton ile karısını mı yoksa
Colonel Sharky’i mi tutuklayacağından bir türlü emin olamadığı son sahnede, sinir krizi geçirmekte olan Dreyfus’un, Clouseau’ye ateş açması filmde hatırlanan en komik karmaşalardan biridir. Kimi fanatikler tarafından serinin en başarılı filmi olarak tanımlanan
The Pink Panther Strikes Again, Dreyfus’un akıl hastanesinden kaçarak Clouseau’yü öldürmeye çalıştığı bölümdür. Tüm dünya liderlerini elindeki atom parçalayıcı ışınla tehdit eden Dreyfus’un tek istediği görevlendirilen katillerin Clouseau’yü öldürmesidir. Sakar müfettişin ayakkabılarını bağlamak üzere eğilmesinin, bütün katillerin birbirlerini öldürmesiyle sonuçlanan olaylar dizisine yol açması filmi unutulmaz yapar.
Bir sonraki film olan Pembe Panter'in İntikamı'nda tüm dünya Müfettiş Jacques Clouseau’nün öldüğüne inanmaktadır. Aslında gayet hayatta olan Clouseau, bu durumu bir avantaja dönüştürmüş, niçin öldürülmek istendiğini anlamaya çalışmaktadır. Hayallerinin gerçek olduğuna inanan Dreyfus’un Clouseau’nün cenazesinde yaptığı konuşma hatırlanmaya değerdir. Bu filmin ardından gelen Pembe Panter'in İzinde güldürücü olmaktan çok üzücüdür. Çünkü Peter Sellers 1980 yılında vefat etmiştir ve bu filmde sadece flashback'lerin ve arşiv görüntülerin yardımıyla görülebilmektedir.
Ölümsüz Pembe Panter
Pembe panter elması yine çalınmıştır. Ancak Clouseau’nün uçağı yolda ortadan kaybolmuştur. Film, Fransız bir gazeteci kadının Dreyfus, Sir Charles ve
Lady Lytton, yeğen
George Lytton ve Cato ile yaptığı görüşmeler üzerine kurulur. Ertesi yıl çekilen “Curse of the Pink Panther”da Peter Sellers yer almaz ve panterin eski tadı yoktur. 1993 yılında
Roberto Benigni’nin Clouseau’nün oğlunu canlandırdığı
Son of the Pink Panther isimli bir film gelir. Yeni vizyona giren
Steve Martin'li
Pembe Panter ise geçmiş filmlere referans yapsa da bütün olayları en başından ele alan yepyeni bir Clouseau filmidir.