Arama


SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
9 Mart 2009       Mesaj #3
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Blue Blood adlı kullanıcıdan alıntı

Eski Türk Edebiyatı

XIII. asırdan sonra Türk cemiyet hayatında çeşitli zümre ve çevrelerin teşekkülü, değişik edebî mahsullerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Saray, konak, medrese çevrelerinde ve bunlara yakın topluluklarda okumuşlara mahsus yeni bir edebiyat doğmaya başlamıştı. Kaynağını ve örneğini daha çok İran edebiyatından alan, İslâm kültürünün bütün kollarından belenen, Türk ruhunun hususiyetlerini aksettiren ve mahallî çizgileri veren bu edebiyat, 600 yıldan fazla devam etmiş ve canlılığını kaybetmekle beraber günümüze kadar gelmiştir.

Yüksek zümre edebiyatı denen ve asırlar boyunca dil ve muhteva bakımından örnek teşkil ettiği ve okullarda okutulduğu için "klasik" kabul edilen bu edebiyat, umumiyetle Divan edebiyatı ismiyle tanınmıştır. Bu suretle adlandırılmasına sebep, bu edebiyatın daha çok manzum eserlerden meydana gelmesi ve şiir kitaplarına "divan" denmesidir.
Divan şiiri Anadolu'da XIII. asırda Selçuklular zamanında Hoca Dehhânî ile başlamıştır. XIV. asırda Ahmedî, Şeyhoğlu, Ahmed-i Dâî gibi şairlere sahip bulunan bu edebiyatın ilk büyük üstadı XV. asırda yaşamış olan Şeyhî'dir. Fatih devrinde Ahmet Paşa ve daha sonra Necâtî'yi yetiştiren Divan şiiri XVI. asırda Zâtî, Bâkî, Hayâlî, Taşlıcalı Yahya, Nev'î, Fuzûlî, Rûhî-i Bağdâdî, Hâkanî, XVII. asırda Şeyhülislâm Yahya, Nef'î, Nâilî, Necâtî, Nev'î-zâde Atâî, Nâbî, Sâbit. XVIII. asırda Nedim, Şeyh Galib, Râgıb Paşa, XIX. asırda Yenişehirli Avni, Ziya Paşa gibi büyük sanatkârların eserleriyle fevkalâde bir gelişme göstermiştir.
İslâm kültürü kaynağından beslenen ve bilhassa başlangıçta İran edebiyatını örnek alan Divan edebiyatımız muhteva itibariyle çok çeşitli unsurlara dayanmaktadır. Divan edebiyatının iç zenginliğini ve özünü teşkil eden ve bugün onu iyi anlamak için bilinmesi gereken bu eski kültür ve bilgi malzemesi şunlardır :
1- Dinî inançlar (âyet ve hadisler)
2- İslâmî ilimler (tefsir, kelâm, fıkıh)
3- İslâm tarihi
4- Tasavvuf ve remizleri
5- İran mitolojisi (şahsiyetler ve hâdiseler)
6- Peygamber kıssaları, mûcizeler, efsaneler, rivayetler
7- Tarihî, efsanevî, mitolojik şahsiyetler ve hâdiseler
8- Çağın ilimleri (hikmet, kimya, hendese, tıp vs.)
9- Türk tarihi ve millî kültür unsurları
10- Devrin edebiyat anlayışı ve edebî bilgileri (belâgat)
11- Dil malzemesi (deyimler, atasözleri; Arapça ve Farsça kelimeler, şekiller, tamlamalar, birleşik sıfatlar vs.)

Alıntı
GusinapsE adlı kullanıcıdan alıntı

TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (2)

Türkler XI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu’da Anadolu Selçukluları ile kesintisiz bir hakimiyet kurmuştur. Ancak bu dönemde de Farsça Türk saraylarında hakimiyetini sürdürdü. Sultan ve emirlerin himayesinde Türk şair ve edipler Türkçe yerine Farsça eserler verdiler. Türkçeye geçiş birden olmadı. Küçük küçük bazı denemelerle Türkçe Anadolu edebiyat dünyasında boy vermeye başladı. Bu önce Farsça mısralar arasında Türkçe kelimeler, Farsça şiirler içinde Türkçe mısralar şeklinde görüldü. Ayrıca bir mısraı Farsça diğeri Türkçe olan mülemmalar da Anadolu’da ilk Türkçe şiir örnekleridir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin eserleri böyledir. Baştan sona Türkçe ile yazılmış ilk şiirleri Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled’e aittir.

XIII. ve XIV. yüzyılın siyasî ve sosyal durumu bir hayli karışıktır. XIII. yüzyılın başlarında Anadolu Selçuklu devleti eski gücünü kaybetmeye başlamıştı. Bu yüzyılın ortalarında, doğudan gelen Moğol akınları durdurulamadığından siyasî birlik bozuldu. Bunun sonunda bazı isyanlar çıktı. Bu çözülme ile birlikte XIV. yüzyılda Anadolu’da çeşitli beylikler görüldü. Yüzyılın sonuna gelindiğinden Osmanlı Beyliği Anadolu’da Türk birliğini yeniden kurmayı başardı.
Siyasî ve sosyal karışıklıklar, beyliklerle ortaya çıkan yeni kültür merkezleri, edebiyatta bir canlılık meydana getirdi ve Türkçe eserler verilmeye başlandı. Yeni kurulan beyliklerde beyler, kültürle ilgili çalışmaları desteklediler. Hatta çeşitli eserlerin yazılmasını ve tercüme edilmesini istediler. Bazı beylerin bizzat eser yazdığı da görüldü. Karamanoğlu MehmetBey’le başlayan Türkçenin resmî dil olma durumu diğer beyliklere de yayıldı.
XIII. yüzyılın en önemli kültür merkezi Konya’dır. Sadreddin-i Konevî, Mevlânâ Celâledin-i Rumî bu merkezin önde gelen isimleridir. Moğol istilâsı sonucunda meydana gelen karışıklık ve belirsizlik Anadolu’da bir iman ve kültür buhranı doğurdu. Fakat Mevlâna ve Yunus gibi şahsiyetler, bu buhranın derinleşmesini önlediler. Bunlar ve bunların yolunda gidenlerin başlattığı tasavvuf anlayışı gitgide yayıldı. Aslında bu cereyan daha önce Anadolu’ya gelen Ahmet Yesevî’nin dervişleri ile başlamıştı. Orta Asya ve özellikle Horasan’dan Anadolu’ya akın akın gelen Türkmen şeyh ve dervişleri halka tasavvuf neşvesini anlatmak ve duyurmak için Türkçeyi kullandılar.
Türkler arasında islâmiyet’in yaygınlaşmasında tasavvufun büyük rolü vardır. Nitekim Anadolu’nun Türk ve islâm ülkesi olmasını sağlayanlar arasına Ahmet Yesevî’nin Anadolu’ya gönderdiği dervişleri mühim bir yer tutar. işte bu yüzyıllardaki kültür ve edebiyat hayatında bu anlayış çok etkili olmuştur.Mevlânâ ve Yunus, sadece dönemlerinde değil daha sonraki yüzyıllarda da şair ve yazarlarımızın yanı sıra her kesimden insana tesir etmişlerdir. Böylece dinî-tasavvufî Türk şiiri diye ayrı bir edebiyat kolu doğmuştur. Üstelik tasavvuf anlayışı, diğer sanat dallarında da etkili olmuştur.

Edebiyatımızda pek çok şairimiz bu anlayışı çeşitli şekillerde eserlerinde işlemişlerdir. Klâsik şairlerimizin eserleri tasavvufî söyleyişlerle doludur.



Alıntı
GusinapsE adlı kullanıcıdan alıntı

TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ (3)

XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’da Hoca Dehhanî ile Ahmet Fakih, Türkçe eserler verirler. Selçuklu sarayında bulunan bu şairler, Anadolu’daki edebiyatımızın ilk önemli temsilcileridir.
XIV. yüzyılda görülen ilk eser Yunus Emre’nin Riasâletü’n,Nushiyye’sidir.Yunus Emre, divanında toplanan şiirleriyle, sadece bu yüzyılın değil, bütün Türk edebiyatının en büyük şairlerindendir. Yunus, çok geniş bir coğrafyada okunmuş, benimsenmiş ve etkileri yüzyıllarca devam etmiştir. Gülşehrî, Feridüddin-i Attar’ın didaktik ve tasavvufî yönü ağır basan Mantıku’t Tayr adlı eserini, aynı adla Türkçeye kazandırdı. Âşık Paşa da Garibnâme adlı kitabı ile Türkçenin o devirde en hacimli eserini vermiştir. Bu eser, konusu itibariyle Anadolu’da tasavvuf anlayışının temel kitabı olur.Garibnâme XIV. yüzyılda Türkçenin mükemmel bir abidesidir. Bu saydığımız şairler, aynı zamanda mutasavvıftırlar.Yine bu yüzyılda Yusuf ile Züleyha mesnevîsinin yazarı olan Şeyyad Hamza, naatlarıyla dikkati çeker. Hoca Mesud, Erzurumlu Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Seyyid Nesimî, Ahmedî ve Kadı Burhaneddin XIV. yüzyılın ikinci yarısında eser veren belli başlı şairlerdir. XIV. Yüzyılda artık Klasik Türk şiirinin alt yapısı hazırlanmış, gelenekleri belirginleşmeye başlamıştır.
XIII. yüzyılda Nasreddin Hoca’nın fıkraları kültürümüzün bir başka cephesini verir. Ayrıca Battalnâme, Hamzanâme ve Saltuknâme nesir sahasında ve halk hikâyeleri tarzında yazılan eserlerdir. Geçen yüzyıla nispetle bu yüzyılda; gazel, rubaî, tuyuğ, kaside nazım şekilleri gelişerek devam etmiştir.
XV. yüzyılın başındaki Ankara Savaşı (1402), siyasî açıdan bir talihsizlik oldu. Anadolu’da Türk birliği tamamlanmak üzere iken devlet fetret dönemine girdi. Edebî faaliyetlerde bir durgunluk görüldü. Ancak Çelebi Mehmed, dirayeti ile kısa zamanda duruma hâkim oldu. Devlet yeniden kuruldu. Oğlu II. Murad’la birlikte edebî ve ilmî alanlarda canlılık başladı. Ahmedî ve Şeyhoğlu Mustafa gibi usta şairler bu yüzyılın başında da eser vermeye devam ettiler.
Sultan II. Murad devrinde pek çok eser yazıldı. Bunda, padişahın kendisinin şair olması yanında, edebiyat ve kültür meselelerine önem vermesinin de etkisi vardır. II. Murad’la birlikte kültür ve edebiyat faaliyetleri Osmanlı sarayına taşındı. Nitekim din, tasavvuf, ahlâk, tarih ve aşk konularını işleyen bazı eserlerin yazılıp tercüme edilmesini II. Murad istemiştir. II. Murad, ayrıca Türkçeye önem veriyor, eserlerin açık, anlaşılır bir dille yazılmasını istiyordu. Hatta dili anlaşılmayan bazı eserlerin yeniden sade Türkçe ile tercümesine önem veriyordu. Onun zamanında Anadolu Türk birliği de kuruluşunu hemen hemen tamamlamış bulunuyordu. Oğlu II. Mehmed de aynı yolda devam etti. istanbul fethedilince ilim ve kültür faaliyetleri burada gelişip yeşerdi. Fatih Sultan Mehmed kendisi de, babası gibi şair bir padişahtı. Avnî mahlası ile şiirler yazan Fatih, divan tertip eden ilk Osmanlı padişahıdır. Fatih’ten başka II. Bayezid, Cem Sultan ve Bayezid’ın oğlu Şehzade Korkut da edebiyat alanında eserler verdiler



..