Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
19 Mart 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak


Dimyat Mısır'da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye gelirdi.

Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdenizde Arap Korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışlar.

Binbir müşkilat içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış, memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" sözünün aslı buradan kalmıştır

Atı alan üsküdarı geçti.


Zamanında Bolu beyine baş kaldıran Köroğlu'nun dillerde yağız mı yağız atı çalınır.bütün civarı arar tarar yok.bir kimse birde İstanbul'daki pazarları dolaş der.İstanbulda pazarları dolaşırken atına rastlar.
pazar sahibine şu ata bir bineyim hele der.pazarcıda buyur der.
eski sahibinin kokusunu alan at şahlanıp,dört nala ordan uzaklaşır.
dövünen pazarcıya ihtiyarın biri gelip ,
ah evlat! atı alan Üsküdarı geçti.o Köroğluydu ,atın gerçek sahibi.

Adam ol baban gibi, eşek olma.


Vaktiyle Eğitim Bakanlığı da yapmış olan tarihçi Abdurrahman Şeref Bey, Galatasaray Lisesi’ nde müdür iken , birgün Sultan Abdülhamid’ in hizmetkarlarından bir paşanın oğluna kızar. Öğrencilerin arasında çocuğa;

“Adam ol” der, “baban gibi eşek olma!”
Çocuk bunu babasına anlatır.

Babası:
“Vay, demek ben bugüne bugün padişahımın mahiyetinde bir paşa olayım da, bana eşek desin. Bunu ona soracağım” der.
Ertesi gün okula gidip hocayı bularak;
“Beyefendi, sizin bana eşek demeye ne hakkınız var? Ben, padişahın mahiyetinde paşayım” deyince, Abdurrahman Şeref bey;
“Ne münasebet ben sizi tanımıyorum. Ne zaman eşek dedim”, diye sorar.
Paşa;
“Geçen gün okulda oğluma “adam ol, baban gibi eşek olma” diye bağırmışsınız” der.
Bunun üzerine Abdurrahman Bey;
“Doğru, çocuğunuzu payladım. Çalışmıyordu. Sizi örnek göstererek, “adam ol baban gibi! eşek olma! diye söyledim“ der.
Bu cevap üzerine paşa, hem özür diler, hem de teşekkür eder ve oradan ayrılır

Yanlış hesap, Bağdattan döner.


İstanbul kapalı çarşıya kervanlar gelir.Tüccarların siparişleri kumaş,kürk,baharat neyse dağıtılır.Daha sonra tüccarlardan paraları tahsil edilirmiş.
Yine bir alış veriş sonrasında, tüccarın biri hesap yaparken dört işlem hilleri ile kervancıyı 400-500 altın içerde bırakır.
Hesaptaki yanlışlığı anlayamayan kervancı Bağdat –Hicaz ve Mısıra seferine çıkar.

Tüccarda, şimdi bu Mısırdan altı-yedi ayda zor döner.bende bu parayı işletirim. diye düşünür.

Kervancı yol uzun ,zaman bol bütün hesapları tekrar tekrar inceler.
Tüccarın yaptığı hileyi anlar.Kervan Bağdat’a girmek üzereyken,kervanı oğlu vv güvendiği bir kişiye emnet eder,
-Siz beni Bağdatta bekleyin. der.
İyi bir Arap atı alıp dört nala İstanbula dönmeye başlar.

Yolda, bu adam bu parayı hemen öyle vermez diye düşünüp bir plan kurar.İstanbuldaki dostlarında plan için yardım ister.
Ertesi gün tüccarın dükkanına iki kadın gelir.
Tüccara ,
-Sorup soruşturduk bu civarda en dürüst ,en güvenilir kişi sizmişsiniz.Biz Hicaza gideceğiz.Size bu iki çantayı emanet etmek istiyoruz.derler.

Çantaları açıp tüccara gösterirler.Çantaların için inci.altın,pırlanta envayi çeşit müccevher.
-Olurda gelemezsek bunlar size helali hoş olsun.bize bir dua okutur,belki bir hayrat yaptırırsın.derler.

Bunları duyan tüccar sevinçten uçar.Kadınları hürmet ,ziyafet.
Bu sırada kervancı içeri girer,
Bunu gören tüccar ,daha kervancı lafa başlamadan ,
-Yahu hoşgeldin.bizim hesapta bir yanlışlık olmuş .paralarını ayırdım.Çocuklarada tenbihledim,eğer ölürsem kervancının parasının mutlaka verin.Ben kul hakkı yemem kardeşim. der.

Parayı hemen verir.
Bu sırada kadınlar, –Biz bu sene gitmekten vazgeçtik .Kısmetse seneye !.deyip dükkan
çıkarlar.

Oyuna geldiğini anlayan tüccar ,kervancıının peşinden koşup ,
-hani sen Mısır'a gidecektin .yaktın beni! diye bağırır.
Atına binen kervancı,
-yanlış hesap adamı Bağdattan döndürür der ve yoluna gider.

TIKANDI BABA:(vermeyince mabud neylesin sultan mahmut)


Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış.Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
-Tıkandı baba, çay getir
-Tıkandı baba, oralet getir.
Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.
-Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
-Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba
-Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.
Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;
-Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben
yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."
Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;
-Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz.
Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.
Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis. "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip
başlamış bağırmaya
-Taze baklava, güzel baklava !
Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı
anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ! ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi
-Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş.
Tıkandı baba da
-Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve! Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.
Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;
-Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım, deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın.
Sultan;
-Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş
-Geldi sultanım
-Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?
-Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.
-Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
-Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.
-Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.
Sultan demiş;
-Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış
-Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.
-Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba,
-Niçin, demiş. Askerler
-Hele sen bir beğen bakalım demişler.Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline
-Ne olacak şimdi, demiş
-Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı.demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;
"VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 30 Nisan 2018 01:15