Arama


MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
19 Mart 2009       Mesaj #4
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
KUR’AN’DA BİLGİ

A ) TANIMI, ÖNEMİ VE TEŞVİK
1. Tanımı
Türkçe’de ‘’ilm’’ in karşılığı olarak ‘bilgi’ kullanılmaktadır . Çünkü ilim, genel olarak bilgi anlamındadır. Daha doğrusu ilmin esas anlamı ‘bir kimsenin bir şey hakkında bir şey bilmesidir’. O, gerek Cahiliye şiirinde, gerek Kur’an’da ve gerekse genel olarak Felsefede bu anlamı dile getirmektedir .İlim sözlükte, anlayış ve anlamak manasında olup, bir şeyin hakikatini idrak etmek ve bir şey hakkında geçerli bir hükme varmaktır.

Kur’an’da bilginin tanımı yapılmaz. Zaten yapılması da beklenemez. Dolayısıyla Kur’an bilgiyi, bilginin mahiyetini ve özelliklerini belirtmez. Ancak o, bilgi elde edilecek alanlara,bilgi vasıtalarına dikkat çekip duyuları ve aklı kullanmayı, onlardan faydalanmayı öğütler. Durum böyle olunca, Kur’an’ın bir bilgi tanımı ve detaylı bir bilgi sistemi ortaya koymaması tabiidir .


Bilginin tanımı hususunda Kur’an’da kesin bir ifade bulunmadığı gibi, ilim adamları da bu hususta ihtilaf halindedirler. Bir kısmı ‘bilginin tanımlanamayacağını’ söylerken, diğer bir kısmı da değişik tanımlar ortaya koymaktadır . Bazı kelamcılar da bilginin ancak yine bilgi ile tanımlanabileceğini, aksi halde kısır döngüye düşüleceğini ileri sürmektedirler. Örneğin Fahreddin Razi böyle düşünmektedir. O da bilginin , ancak kendisiyle tanımlanabileceğini söyler. Çünkü bilgiden başkası da ancak ‘bilgi’ ile bilinmemektedir. O halde, bilginin başkası ile tanımlanabileceğini ve bilinebileceğini söylemek bir kısır döngüye gider .

İlim konusu Kur’an’da geniş yer bulur. Bu lafız Kur’an’da tekrar eden en câmî lafızdır. Kur’an-ı Kerim’de bilgi (ilim) ile ilgili olarak yaklaşık 765 lafız geçmektedir. İsim ve fiil kiplerinde gelip, farklı manaları ihtiva etmektedirler. Bazı manaları şunlardır Bilmek eylemi, marifet ve idrak fiili, bir şeyi açığa kavuşturma, ayırt etme, tasdik, itikad, inanç vs..

İlim ile yakın anlamlı olanlar; Fıkh, akl, fikr, vs. gibi kelimeler olup birinci bölümde tanım ve içerikleri ayrıntılı olarak işlendi. İlim lafzının zıt anlamlarını ihtiva eden pek çok kelime yine Kur’an’da geçmektedir.İlme zıt anlam ihtiva eden; cehl, dalal vs. gibi kelimeler de yine birinci bölümde incelendi.

Bu lafızlar, bilgi konusunun Kur’an ışığında bir bütün olarak değerlendirilebilmesinde büyük bir dayanak oluşturur.

Bilgi ile ilgili kelimelere Kur’an’da bu kadar sık yer verilmesi bir tesadüf değildir. Muhtemelen hiçbir kimse onu görmezlikten gelemesin diye, onun üzerinde böyle ısrarla durulmaktadır .İlim Kur’an’dan sonra, Hz. Peygamberin de dikkat çekmek istediği bir kavram ve kendisinden sonra gelenlere tebliğ etmeyi bir görev saydığı temel fikirlerden biri olduğu gibi, İslama hakim olan ve İslam Medeniyetine,kendisine özgü biçim ve görüşünü kazandıran kavramlardan da biridir. Gerçekten de her yönüyle islam medeniyetinin bir belirleyici olarak ‘ilim’ le aynı ölçüde etkili olan başka bir kavram yoktur. Örneğin ‘tevhid’ ve ‘din’ gibi İslam dini hayatının sürekli ve ısrarlı olarak kullanılan diğer bir çok terimleri arasında en güçlü olanı ‘’ilim’’dir. Diğer terimlerden hiç biri, anlamının derinliği ve kullanılışının çokluğu bakımından ‘ilim’le aynı seviyede değildir .


Kelamcılar,bilginin, İlahî ve beşerî bilgiye uygun düşebilecek bir tanımını bulmayı ve bu bağlamda bilginin neyi ifade ettiğini ortaya koymayı amaç edinmişlerdir. Buna bağlı olarak, Kur’anın ilimle ilgili eş ve zıt anlamlı lafızlarını da dikkate alarak, Kur’ana göre bilgiyi tanımlamaya yönelik çok çeşitli ifadeler ortaya koymuşlardır. İlim, iman, marifet, zikr, idrak, zan, cehalet vs. gibi Kur’anî lafızları ve manaları göz önünde bulundurarak bir çok ilim ve bilgi tanımı yapılmıştır.

Kur’ana göre; efradını câmi ağyarını mâni olarak kabul edilen en etkili bilgi tanımının Mâturidi’ye ait olan ‘’ Bilgi, her kimde bulunursa , ona, düşünülebilen her şeyin, açık ve seçik hale gelmesini sağlayan bir sıfattır.’’ tanımıdır.

Kur'an bağlamını dikkate aldığımızda 'ilm'den belli bir tür bilginin kastedildiğini kolaylıkla görebiliriz. Meselâ şu ayette şöyle denmektedir "Yemin olsun ki, sana bilgiden (el-îlm) gönderildikten sonra, şayet onların arzularına uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olur" . Peygambere gönderilen vahiy olduğuna göre, buradaki bilgiden kasıt, vahyin ilettiği bilgi olmalıdır. Gerçekten de Kur'an'da bir çok yerde 'bilgi", vahiyle gelen bilgiye delalet etmektedir "Kim, bilgi geldikten sonra seninle mücadele ederse, ona şöyle de . "Geçmiş Peygamberlere, kitaplarımızı kendi dilleriyle indirdiğimiz gibi, sana da hikmetlerle dolu Kur'an'ı Arapça olarak indirdik. Eğer sana bilgiden (el-îlm) gönderildiği halde inanmayanların heveslerine uyarsan, Allah'a karşı ne bir dostun, ne de bir koruyucun bulunur" . " Bu Kur'an, ancak Allah'ın bilgisi (il-mi'l-lah) ile indirilmiştir" . "Gerçekten Biz, Davud'a ve Süleyman'a bir bilgi (ilm) verdik" . Bütün bu ayetlerden Kur'an'ın vahiyle bilgiyi özdeşleştirdiği sonucunu çıkaramayız. Nitekim bilgi ile vahyin aynı şey olmadığını açıkça ortaya koyan ayetler vardır "Şüphesiz ki, biz onlara, inanan bir topluluk için bîr yol gösterici ve rahmet kaynağı olmak üzere. Bilgi (ilm) ile açıkladığımız bir kitap getirdik" . Bilginin bilgi olarak önemini ortaya koyan bu ayet, vahyin "belli bir bilgi" yi getirdiğini belirtmektedir. Yine 13/43'te "Kitabın Bilgisine sahip olanlar" ifadesi, vahiyle vahyin getirdiği bilgi arasında bir ayrım yapmaktadır. Bu ayrım diğer bir çok ayetlerden de anlaşılmaktadır . Fakat vahiyle bilginin özdeşleştirilmemesi, aralarındaki bağın inkarını gerektirmez. Aksine bütün bu ayetler, bilgi ile vahyi gayet dakik bir şekilde irtibatlandırmaktadır.



2. Önemi
Kur'an,"Kulları içinde Allah'a en çok saygı duyan, âlimlerdir" demekle, sadece bilginin önemini vurgulamakla kalmayıp aynı zamanda bilgi sahibi kişiler (âlimler) için ulaşılması gereken en yüce mertebeyi de belirlemektedir. Bilginin bilgi olarak değerini en açık bir şekilde sergileyen şu ayet; "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" , Kur’an’ın bilgiye verdiği değerin yüksekliğini belirlemekte yeterlidir. Bu, o kadar net bir şekilde dile getirilmektedir ki, Peygamberimiz; "Rabbim, bilgimi artır" diye dua etmekle emrolunmuştur.-Bu ayetlerde olduğu gibi diğer bir çok ayetlerden de dolaylı olarak bilginin önemine işaret eden anlamlar çıkarmak mümkündür.
Kur’an’ın bilgiye değer vermesinin bir diğer göstergesi, bilgiye ait kelimelerin Kur’an’da diğer alanlara ait olan kelimelerden daha fazla yer bulmasıdır. Yedi yüzden fazla ayette bilgi ve ona yakın anlamlı kelimeler geçer.
Kur’an’a göre bilgi nur ve hidayettir. Bundan dolayıdır ki, bilgiyi en şerefli mevkiye çıkarır. Her türlü hayır ve güzelliğe bilgiyi vesile kılar. Tüm başarıların temeline bilgiyi koyar. Kur’anın bilgiye değer vermesinin temellerini ve sebeplerini yedi başlık altında toplayabiliriz.


a) Bilginin, Allah’ın sıfatı olması
De ki O bilgi ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece açık sözlü bir uyarıcıyım . De ki; Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir . Göklerin ve yerin anahtarları Allah'ındır. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir .
Ayetlerde görüldüğü üzere ‘ilm’ çeşitli usluplarla Allah’a nisbet edilmiştir. Allah’ın bir çok ismi ilim kökünden gelen; Alim, Allam, Alîm gibi değişik kalıplardan isim ve sıfatlar olarak gelir.
Kur’an’da bilginin Allah’a nisbet edilmesi, onu Allah’ın sıfatı olarak zikretmesi, bilgi için en önemli şeref ve değer vesilesidir. Aslen sadece bu özelliği bile bilginin şeref ve değeri için yeterlidir.


b) Bilginin Kur’an’da varlık ve yaratma nimetiyle birlikte anılması
"Rahman" olan Allah Kur'an'ı öğretti, insanı yarattı.Ona düşüncesini açıklamayı öğretti . Yaratan Rabbinin adıyla oku.O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, insana kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti . Musa "Bizim Rabb'imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır."(dedi) .
Allah yokluktan sonra varlık verdi. Bu varlık verme nimetinden hemen sonra ise ikinci nimet olan bilgiyi verdi. Böylece Kur’an’da yaratılış ve bilgi bir arada peş peşe zikredilir ki; aslen eğer bilgi nimeti olmasaydı, yaratılmak ve var olmak nimetinden insanın ve sair varlıkların yaralanması düşünülemez ve hayatın bin bir güzelliği idrak edilemez, varlığın onca derin mana ve mükemmel sırları ebediyen anlaşılamaz ve bunlardan yaralanmak mümkün olmazdı.


c) Bilginin insanın meleklere üstün gelmesini sağlayan en belirgin özellik olması
Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra bütün nesneleri meleklere göstererek, "Haydi, eğer davanızda haklı iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin " dedi. Melekler "Ya Rabbi, sen yücesin, bizim senin bize öğrettiklerin dışında hiçbir bilgimiz yoktur, hiç şüphesiz sen herşeyi bilirsin ve her yaptığın yerindedir" dediler. Allah, Adem'e "Ey Adem, bunlara o nesnelerin adlarını bildir" dedi. Adem, meleklere bütün nesnelerin isimlerini bildirince Allah, onlara "Ben size, `göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün açığa vurduklarınız ve içinizde sakladıklarınızı bilirim' dememiş miydim?" dedi .
Kur’an’a göre insanın meleklere üstün gelmesinin en belirgin özelliği, varlık hakkında bilgiye sahip olmasıdır. Ayrıca bir ikincisi olarak insanın istidat ve gayretleri ile bilgisini artırıp çoğaltma yeteneği ve yeni bilgilere ulaşma kabiliyetine sahip olmasıdır.


d) Bilgiye dair teşvikin ilk inen ayetlerde yer alması
Yaratan Rabbinin adıyla oku O, insana kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti .
Nuzul bakımından Kur’an’ın ilk inen ayetleri; okuma, bilgi, kalem, yazma gibi bilginin temel esaslarından bahsetmiştir. Bu da Kur’an’ın ilme verdiği eşsiz değerin en açık göstergesidir.


e) Bilginin Kur’an’da Allah’ın değer verdiği kullarının vasfı olarak geçmesi
Şerefli katipler.Yaptıklarınızı bilirler . Eğer Allah'ın sana yönelik lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onların bir takımı seni yanıltmaya yeltenmişlerdi. Oysa onlar sadece kendilerini yanıltırlar, sana hiçbir zarar dokunduramazlar. Çünkü Allah, kitabı ve hikmeti indirerek sana, daha önce bilmezliğin gerçekleri öğretmiştir. Hiç şüphesiz Allah'ın sana yönelik lütfu son derece büyüktür . Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama onların anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz . Yine böyle değişik renkte insanlar, hayvanlar ve davarlar yarattık. Allah’tan asıl korkanlar, O'nun bilgin kullarıdır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve bağışlayıcıdır .
Ayetlerde, meleklerin, peygamberin, özeliklerinin bilgiye dair yönleri ön plana çıkarılmış ve şereflilik vasfıyla vasıflandırılmışlardır. Ayrıca varlığın inceliklerini ve Allah’ın gösterdiği hakikatleri kavrayabilecek olanların yalnızca bilgi sahipleri olduğunu, böylece bilgiye ve bilginlere bir şeref verme söz konusu olmaktadır. İslam’da üstünlüğün müttakilik (49/13) derecesine göre ölçüldüğü göz önüne alınınca, Allah’tan hakkıyla korkanların yalnızca ilim sahipleri olduğunu belirten Kur’an’a göre ilim adamları dolaylı yönden en şerefli ve üstün mertebeye layık görülmektedirler.


f) Bilginin bir şeref vesilesi olması
Allah'tan başka ilâh olmadığına ve O'nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah'ın kendisi, melekler ve bilgili kullar tanıktır. O'ndan başka ilâh yoktur. O üstün iradeli ve hikmet sahibidir . İsrail oğulları bilginlerinin bu Kur'an'dan haberdar olmaları müşrikler için bir delil değil mi? Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama onların anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz . Yine böyle değişik renkte insanlar, hayvanlar ve davarlar yarattık. Allah’tan asıl korkanlar, O'nun bilgin kullarıdır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve bağışlayıcıdır .
Kur’an’da; bilenlerle bilmeyenlerin bir tutulamayacağı, bilginlerin Allah katında yüksek derecelerinin bulunduğu, dinin en önemli esası olan Tevhit konusunda bilginlerin şahitliğine baş vurulması, kavrayış ve anlama kalitesi bakımından bilginlerin üstün olması, Allah’a gereği gibi ancak bilgi sahiplerinin saygı gösterebileceği gerçeği, gibi pek çok yüksek haslet, sahip oldukları bilgi sebebiyle, bilginlere verilmiştir.


g) Kur’an’da bilgiyle ilgili araçlar üzerine yemin edilmesi
Nun. Kaleme ve onunla yazdıranlara And olsun .
Kur’an; kitaba (satır satır yazılanlara), kaleme and içerek bilgi ve ona ait önemli araçlar üzerine yemin ederek bilginin Allah katındaki önem ve değerine dolaylı yönden güçlü bir atıfta bulunmaktadır.


3. Teşviki
Kur’an’ın ilk inen ayetinin ‘oku’ diye başlaması, ve bilgiye dair diğer hususlarla devam etmiş olması, bilgiye yönelik başlı başına bir teşvik ve hatta emirdir. Buradan hareketle, Kur’an’ın tabiata, insanın iç alemine ve Allah’ın tanınmasına yönelik olarak Kur’an’da yer alan ayetleri de göz önüne alırsak, Kur’an’ın bilgi edinme işlemine yönelik yoğun bir teşvik ve yönlendirme içinde olduğunu hissederiz.
Kur’an’a baktığımızda görürüz ki, helal ve haramları bildiren ayetlere göre, pozitif bilimler diye isimlendirilen,tabiat ve insan bilimlerine yönelik ayet sayısının daha fazla olduğunu görürüz. Bu pozitif bilimlerin kitaplarını okudukça Müslüman bir kişi, hayretle görecektir ki, Kur’an’da genel olarak geçen hususlar bu bilim dallarında incelenmektedir.
Şu ayetlerde , kainatın yapısı,incelikleri, düzen ve ölçüleri, dengeleri ve faydaları gibi varlığın pek çok yönünü gözler önüne sermektedir. Tabiatı adeta, bir kitap gibi insanın gözleri önünde sayfa sayfa açmakta ve kutsal bir metin gibi, bu tabiat kitabının büyük bir dikkatle okunup talim edilmesini istemektedir.
Ve gelen şu ayetlerde Allah (c.c.) açıkça varlığın incelenmesine işaret ediyor, soru kalıplarıyla, sanki; niye araştırmıyorsunuz, niçin arayıp bulmuyorsunuz, işte bakın aradığınız fayda ve menfaatler bu kainat kitabında demektedir.
Onlara de ki; "Yeryüzünde geziniz de Allah'ın canlıları ilk kez nasıl yarattığını görünüz. " Allah bu yaratma işlemini ilerde bir kere daha tekrarlayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah'ın her şeye gücü yeter . Onlara de ki; "Göklerde ve yerde neler olduğuna bakınız . Üzerlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? . "Göklerin ve yerin görkemli mekanizmasını, Allah'ın yaşattığı her şeyi ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmüyorlar mı? ‘ Onlar yeryüzünde gezerek; kendilerinden önceki inkârcı milletlerin sonunun nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Bu insanlar bakmıyorlar mı, develerin nasıl yaratıldığına? Göğün nasıl yükseltildiğine? Dağların nasıl dikildiğine? Yerin nasıl yayıldığına?

Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini kovalayışında derin düşünceliler için birçok ibret dersi vardır. Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında kafa yorarlar ve derler ki; "Ey Rabbimiz, sen bu evreni boşuna yaratmadın, sen (böyle bir anlamsızlıktan) münezzehsin, bizi Cehennem azabından koru!

Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere; Kur’an, kişinin çevresindeki fiziki aleme, kendi biyolojik ve psikolojik yapısına, tarihe ve bütün tabiat hadiselerine eleştirel bir gözle bakmasını ve bilimsel olarak onlardan tespitlerde bulunup faydalar temin etmesini teşvik ediyor, emrediyor. Ve Müslümanlar, tarihlerinde parlak bir devri barındırıyorlarsa ki, dünya muvazenesinde parlak ve aydınlık bir tarihleri vardır, başka değil,sadece bu ayetlerin ışığında yürüdükleri için o medeniyeti çok kısa bir zaman diliminde inşa edebilmişlerdir.


Öncelikle Kur’an ve hadisler çevresinde oluşan dil,tefsir,hadis,fıkıh,ahlak gibi din bilimleri; ve sonra da tarih, kelam, felsefe,mantık, ilahiyat, matematik, astronomi, kimya,tıp vs. gibi madde bilimlerine ve sosyal bilimlere ait pek çok ihtisas sahasında bu günlere ışık tutacak kadar ileri bir seviye yakalanabilmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Kur’an, bilgiyi ve bilimsel her türlü teknik çalışmayı kayıtsız, şartsız ve istisnasız olarak açıkça emrediyor. Kur’an’ın,bilime karşı olduğunu ifade etmek bir yana; bilimle ilgilenmediğini söylemek bile bu veriler karşısında abesle iştigal etmekten başka bir mana ifade etmemektedir.

İSLAMIN BİLGİYE BAKIŞI VE KONU İLE İLGİLİ HÜKMÜ(Hikmetullah ERTAŞ)
Kuran-Kerim in ilk ayeti iqra bismi rabbikellezi halak yani Yaratan Rabbin adiyla okudur. Yüce Allah, burada kendisine elçi olarak seçtigi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, bu sekilde hitap etmektedir. Gramer açısından ayete baktığımızda nesne (meful)nin zikredilmedigini görüyoruz.
Böylece ayette neyin okunması belirtilmeyerek, anlam zenginleştirilmiştir. Yani Yüce Allah Teala, Hz. Peygamberin zatında inanan her bireye; “oku, düşün, anla, sorgula” demektedir. Allah Telala burada insana, hem kendisini hem de içinde yaşadığı evreni varlık(ontolojik), bilgi(epistemolojik), bilginin doğruluk ve güvenirliği açısından değerlendirmesini istemektedir. Allah, düşünen, sorgulayan, sonuçlar çıkaran insan tipi istemektedir.
İslam’ın “bilgiye” bakışının temeli budur. İnsanın bıraktığı en iyi miras olan “bilgi” yaşadığımız çağda, büyük bir hazine haline gelmiştir. Özellikle matbaanın icadıyla birlikte bilginin birçok kişiye ulaşması sağlanmış, kitle iletişim araçlarının artması ile bilgi kullanımı yaygınlaşmıştır.
Fıkıh, Kimya, Biyoloji, Tarih, Coğrafya, Psikoloji, Astronomi, Sosyoloji, Felsefe, Tıp, Temel İslam Bilimleri, Din ve Felsefe Bilimleri gibi Ana Bilim Dalları doğmuştur. Bunların da çok sayıda alt bilimi oluşmuş, böylece ancak bir alt bilim dalında uzmanlaşma durumu ortaya çıkmıştır. Peki, bu kadar dallanıp budaklanan “bilgiye”, inanan insanların bakışı, nasıl olacak. Bu bilgiler arasında bir öncelik sırası olacak mı?
İslam dinine göre müslümanlar için bilginin kaynakları temelde iki tanedir. Allah’ın Kelâmı Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yaşantısı olan Sünnet. Bu iki kaynağın ortaya koyduğu hükümler (emirler, yasaklar ve tavsiyeler) ise, insanların bunları yapıp yapmaması konusundaki zorunluluklar açısından üçe ayrılır. Yapılması zorunlu olan farz, yapıldığında sevap, terkinde cezanın olmadığı sünnet, bu ikisi (farz-sünnet) dışında kalan müstehab.
Bir kişinin kendisi için farz olan hükümleri bilmesi farzdır. Sünnet olanları bilmesi sünnet, müstehab olanları bilmesi müstehabtır. Şimdi bu çerçevede biraz düşünelim.
Namaz kılacak kişinin namazla ilgili farz hükümleri bilmesi farzdır. Çünkü bu hükümleri bilmediği vakit, farzları terk eder ve namazı doğru şekilde kılamaz. Yine oruç ile ilgili hükümleri bilmeyen kişi oruç tutamaz. Yeme içmenin orucu bozacağını bilmeyen kişi yer veya içerse orucu bozulur. Çünkü yemek veya içmek, orucun imsak şartını bozmaktır. Dinen zengin sayılan kişinin zekât miktarlarını(nisab) bilmesi gerekir. Çünkü hangi eşyadan ne kadar zekât vereceğini bilmediği vakit, zekâtı yanlış çıkarabilir. Ya da zekâtın verilmesi gereken yerlere zekâtı vermezse, zekât borcu o kişin zimmetinde kalır. Zekât vermiş sayılmaz. Aynı şekilde, bayanların kendilerine ait özel halleri bilmesi de farzdır. Çünkü bayanlar bunlarla ilgili hükümleri bilmediklerinde, namaz oruç gibi ibadetleri yerine getiremeyecekler.Müslümanın ibadetler noktasından bilgi ile ilişkisi bu şekildedir.

Günlük ilişkiler ve hayatın devamı noktasında insanın bilgiye bakışı da yukarıdaki gibidir. Yani, kişinin ergenlik çağından ölünceye kadarki hayatı boyunca, uğraştığı işle ilgili bilgileri ve dinin bu konudaki hükümleri de bilmesi zorunludur. Mesela bir kuyumcu, satacağı veya alacağı altın ya da gümüşün gramla satışı ve alışını bilmelidir. Bunun için gerekli olan matematiksel bilgiyi öğrenmesi onun için farzdır. Aksi takdirde ya kendi zarar eder, ya da müşterinin zararına yol açacaktır. Bunu, bütün meslek grupları için düşünmek mümkündür.
Sonuç olarak kişinin meslekî ehliyete, donanıma sahip olması gerekir. Aksi takdirde ya başkalarının hakkını ya da Allah’ın hakkını(Hukukullah) çiğneyecektir. İşte bu bilgileri bilmek farz-ı ayndır. Yani ilgili her şahsın bunları bilmesi zorunluluktur. Bireylerin bizzat kendilerini ilgilendiren bu bilgiler dışında kalan diğer bilgiler konusunda ise, içinde yaşanılan toplumun genel menfaatini (kamu yararını) temin bakımından, uzmanlaşmış kişiler yetiştirmek bütün bireylerin ortak görevidir. Fizik, Kimya, Astronomi, Tıp, Psikoloji, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, Siyer gibi bilimlerde uzman kişiler yetiştirmek farzdır. Bunları yetiştirmek, toplumun ortak görevidir. Kanaatimizce, “ilim öğrenmek her müslümana farzdır” ifadesinin anlamı budur.İslam’ın bilgi ile ilgili hükmü kısaca bu şekildedir. Ama ilim öğrenmek, her ilmin mutlak sahibi olan yüce Allah'ın kuralları çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.


İLKADIM
İlim irfan ile ufuklar açan
Lisana bal tadı verir ilkadım
Karanlık yollara şuleler saçan
Arife hal tadı verir ilkadım
Dünyayı bırakıp ukbayı seçen
Israrlı yol tadı verir ilkadım
Maksadı âlemde kurtulsun her can
Devası bol tadı verir ilkadım
Engin denizinde inci ve mercan
Rızaya dâl tadı verir ilkadım
Gönül iklimine kanatsız uçan
İnsana kul tadı verir ilkadım
Sevdayla dolup da sancılar saçan
İlkadım ol tadı verir ilkadım
Nevbaharda bile çileyi seçen
İnsana şol tadı verir ilkadım
Okutup, okuyup kendinden geçen
Kıymeti bol tadı verir ilkadım
Umuru şâd edip rolleri biçen
Yavuz bir kol tadı verir ilkadım
Ummanda Fakire kucağın açan
Nadide sal tadı verir ilkadım.

Son düzenleyen MeLL; 20 Mart 2009 17:20