Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Gecekondu ve Gecekondulaşma

gecekondul
Gecekondu, Türkiye’de 2. Dünya Savaşı sonrasında kırdan kente göçen düşük gelirli ailelerin kaçak olarak ortaya koydukları konut biçimidir.
Gecekondulaşma 1950’lerde büyük şehirlerde iyice hissedilmeye başlandı. Kentleşme için büyük tehlike olan gecekondulaşma sonraki yıllarda ekonomik büyüme içine giren diğer kentlere de hızla yayıldı. Kimi araştırmacılara göre “Köyündeki yıkımdan kaçanların, köydeki yıkıma eşdeğer, hatta daha büyük yıkımlara neden” olmaktadırlar.
Gecekondulaşma gelişim ve değişim süreci üç ayrı dönemde incelenir:

Birinci dönemi 1950’lerden sonra başlayan kırdan kente göçün ilk evresidir. Bu dönemde gecekondular sadece barınma amaçlıdır. Gecekonduda oturan ev sahibi oranı yüksek, kiracı oranı düşüktür. Birinci dönemde kentin yakınındaki kamu arazilerinin işgaline dayanan gecekondulaşma, 1970’lerde şehir çevresindeki arsalar hisseli satılmış, böylece gecekondular daha çok para getirmeye yönelmiştir. Bu dönem gecekondunun ikinci dönemidir. Birinci dönemdekinin aksine ev sahibi oranı düşmeye, kiracı oranı yükselmeye başlamıştır.
Gecekondulaşmanın 3. dönemi mevcut gecekondu alanlarının kendi içindeki dönüşüm sürecine karşılık gelmektedir. 2. dönemde şehir dışında kurulmuş olan gecekondular şehirlerin büyümesiyle şehir içinde kalmış ve arazi değerleri artmıştır. Bundan yararlanmak isteyen gecekondu sahipleri tek katlı gecekondularını yıkıp yerine apartman inşa etmeye başlamıştır. Dolayısıyla gecekondu olgusu bu dönemde barınma amacının tamamen ötesine taşınmış, emeksiz para getiren araçlar halini almıştır.
Gecekondu bölgelerinde evler sık ve genellikle tek katlıdır. Sık olmasının nedeni dışarıdan gelecek herhangi bir tehlikeye karşı korunma psikolojisidir. Tek katlı olmasının nedeni ise parasal imkansızlıkların yanı sıra devlet güçleri tarafından evlerin her zaman yıkılabilecek olmasıdır.
Gecekonduların ortaya çıkış sebeplerinde kent koşullarına, sosyal ve ekonomik yapıya bağlı olarak değişiklikler olduğu gözlenir. Yapılan ilk gecekondular ile günümüzdeki gecekondular arasında yapı malzemeleri bakımından ve şekil bakımından farklılıklar olduğu gözlenir. Örneğin İzmir Kadifekale ve Bayraklı’da ilk gecekondular karton ve tenekeden iken sonraları tuğla ve betondan yapılmıştır. Ayrıca son günlerde bazı kaçak villa ve yüksek binalar şekil bakımından değişikliğe uğrayan gecekondu tipine en güzel örnektir.
Gecekondular genellikle işgal edilen topraklara inşa edilir. Toprak işgali akraba ve tanıdıkların haber vermesiyle ya da birkaç yıldır kirada oturularak tanınmış mahallede gerçekleşir. Satın alınan arsalarda ruhsatsız ev yaparak gecekondu sahibi olanlar da vardır.
Özellikle 3. dünya ülkelerinde yoğunlaşan gecekondulaşma bir türlü önü alınamayan ancak her ülkenin kendine özgü imkân ve yöntemlerle sürekli çözüm aradığı bir sorun olarak varlığını korumaktadır. Sosyologlar, şehir planlamacılar, konuyla ilgilenen kurum-kuruluş ve kişiler gecekondu kavramına bilimsel bir açıklama getirmek için uğraşmışlardır. Ancak devletlerin haklarına layık gördüğü sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği, nüfus hareketleri, göçler, gelir dağılımlarının eşit olmaması ve daha birçok neden gecekondulaşmayı olağan ve baş edilemeyen bir olgu haline getirmiştir.
Gecekondulaşma daha çok Ege ve Marmara’da görülmektedir. Ancak bölgelerin tümünde gecekonduyla karşılaşılmaktadır. Gecekondulaşmanın görüldüğü iller Marmara’da İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya; Ege’de İzmir, Aydın Manisa; Akdeniz’de Hatay, Antalya, Mersin; Karadeniz’de ordu, Rize, Samsun, Güneydoğu’da Urfa, Diyarbakır; Doğu’da Erzurum’dur.
Bazı araştırmacılar 1950’yi takip eden yıllarda tarımda makineleşme ve Pazar için üretimin olumsulaşmasıyla kente gelinmesini gecekondulaşmanın ilk nedeni olduğunu söyler.
Dış mahalle insanları olarak tanımlanan gecekondu sahipleri fiziksel alanın yanı sıra sosyal olarak da toplumun gerisinde kalmaktadır. Atatürk Üniversitesi araştırma görevlisi Yıldız Akpolat’ın Erzurum gecekondularında yaptığı araştırmada kadınların %42’si okuma-yazma bilmemektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan insanların sayısı kentlerin gecekondu mahallerinde daha fazladır. Çocuk işçiler sigortasız esnek çalışma oranı bu alanlarda daha yüksektir. Anadolu’nun çeşitli kesimlerinden gelen halk getirdiği kültür ile kent kültürünü karıştırıp bir yaşam tarzı belirlemiştir. Bu da uyum sorunlarını doğurmaktadır. Örneğin geçen yıllarda haberlerde gecekondusu yıkılarak apartmana yerleştirilen aile apartmanda nasıl davranacaklarını bilmediklerini, apartman sakinlerinden sürekli şikayet aldıklarını ve çok mutsuz olduklarını söylemişler, uyum problemleri yaşadıklarını dile getirmişlerdir.
Gecekondulaşma şehirlerin tarihi ve doğal güzelliklerini kirletmekte, ekonomik canlılığı, kültürel zenginliği, turizmi zayıflatmaktadır.
Gecekondulaşma psikolojik olarak da sorunlar doğurmaktadır. Çocuk suçlarına gecekonduda yaşayan ailelerde daha çok rastlanır.
Ayrıca gecekondularda yaşayan insanlarda sağlık problemi, elektrik, su, kanalizasyon eksiklikleri gibi sağlıksız yaşam şartları bulunmaktadır.
Gecekonduların sorun mu yoksa az gelirli aileler için çözüm mü olduğu birçok defa tartışılmıştır. Özellikle 1997’ye kadar olan dönemdeki gecekondular sorun olarak ele alınmış, gecekondular yıkılmış, sosyal konutlarla çözüm aranmıştır. Sonraları ise çözüm olarak görülüp 1953’te 6188 sayılı yasa ile mevcut gecekonduların hepsi yasallaştırılmıştır. İlk tutum, yıkımlar nedeniyle servet kaybına yol açmış, ikinci tutum ise kentsel yapının bozulmasını, gecekondu oranının artmasını körüklemiştir.
Gecekonduları sağlıklaştırmak için ilk çalışmalar 1960’lardam sonra yapılmıştır. Bu süreçte 3 yaklaşım öne sürülmüştür. Birincisi gecekonduları geliştirme çalışmalarıdır. Örneğin ev sahiplerine evlerin alt yapı ve servislerinin yenilenmesi için kredi sağlamaya çalışılmıştır. Bu yaklaşım sadece mevcut durumu sayasallaştırmış, tapu vermekten öte bir işlev görmemiştir. İkinci olarak yer değiştirme/boşaltma çalışmaları yapılmıştır.
Geliştirme çalışmalarının mümkün olmadığı ve istenmediği düşük standarttaki gecekondu alanlarının yenilenmesine dayanan bu yaklaşım çoğunlukla yasallaştırmanın gerçekleştirilmediği yerlerde uygulanmıştır.
Bu yaklaşımdaki yeniden yerleştirmeye dayalı yıkım olgusu sadece politik bir araç olarak kullanılmıştır. Üçüncü yaklaşım ise önleme çalışmalarıdır. Bu yaklaşım ise temelde kentsel gelişme alanlarında gecekondu olgusunun önlenmesi için üretilen sosyal konut, projelerine dayanmaktadır. Bu girişimin hedefleri daha gerçekçi olmasına karşın 5 yıllık uygulama sonunda gecekondu yerleşmelerinde herhangi bir gelişme sağlanamamıştır. Bunların başarılı olamamasının temel nedeni gecekonduların çok boyutlu bir bütün olarak analiz edilmemesidir. Son dönemlerde ise özellikle yürürlüğe giren belediye kanunu ile Büyükşehir belediyelerinin hızla üretmeye başladıkları, kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri kapsamında gecekonduya çözüm aranmaktadır.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!