Arama

Kültürel varlık nedir? - Tek Mesaj #9

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Nisan 2009       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

KÜLTÜREL VARLIKLAR VE MİRASIMIZ






Kültürel mirasımıza ne kadar saygılıyız bu tartışılır elbet. Kültürel varlıkların bir maddi boyutu bir de manevi boyutu var.
Tarihi eserlere kimi zaman taş yığınları olarak baksak da , onların ruh ikliminde süzülen bir yığın anlam yüklü kaynaklar olduğu gerçeğini örtemez. Kütürel dokulara sadece turizm yönünden yaklaşamayız, can-u gönülden eşyanın tabiatını iyi okumakla kiymetine varabiliriz.
Kültürel varlıklara sırtımızı dönsek de bir şekilde; ‘yıkılmadan ayaktayım’ meydan okumasıyla günümüze kadar kolu kanatları kırılmış olarak varlıklarını devam ettirebiliyorlar. Kültürel mirasımızın daha çok turizm yönüne önem verilip, soyut dokusunu eşelemiyoruz malesef.
Değişik uygarlıkları bağrında taşıyan Türkiye kültürel miras yönünden Yunanistan, Mısır, Irak, İran ve İtalya içinde en üst seviyede olmasına rağmen önem verme noktasında garabet içerisindeyiz. Varlıklarına bile tahammül edemeyen zihniyet yüzbinlerce belgenin vagonlara doldurularak yurtdışına gitmesini öngördü çünkü.
Beş yıllık kalkınma planlarında kültüre yer verilmemesi içinde bulunduğumuz manzarayı özetliyor zaten. Kültürel mirasda antik eserler özenti adına mevzu bahis konusu olabilirken, sıra Osmanlı ve Selçuklu’ya gelindiğinde suspususuz. Oysa Osmanlı eseri neyse Bizans eseri de odur.
Geçmişin kültürel varlığını müze yoluyla sergilemek Fransız ihtilal sonrası gerçekleşmiş ve ordan müzeleşerek dünyaya yayılmıştır. Müzeciliğin dünyaya açılmasıyla 19. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’de kazılar kazılmaya başlayınca, kazılardan çıkan eserler İstanbul’daki kurulan müzelere taşınmış, ama kaygıları da beraberinde getirmiştir. Acaba tarihin müzeleştirilmesiyle tekrar saltanat dönemine dönüş olur mu? endişe zihinlere yer etmiş ve bu durum müzelerimizi öksüz bırakılmasına sebep olmuştur... Eğer müzelere ‘kökü mazide olan ati’ gözüyle bakabilseydik geldiğimiz nokta çok daha iyi olurdu. Toplum mühendisliği çerçevesinde nasıl ki insanımızın kılığı, kiyafeti ve bir zamanlar günlük kullanmış olduğumuz lisana müdahale edildiyse, müzelerde resmi tarih anlayışı çerçevesinde redd-i miras ile yüzbinleri bulan belgelerin yurtdışına sürülmesi akibetine uğramıştır...
Sürülen sadece tarih değil vesikalar ve insanımızın geçmişi. Tabii bu belgeler tarih şuurundan yoksun insanlar için kağıt parçası. Tüm bu gerçeklere rağmen, zaman zaman ekranların karşısına çıkıp; ‘tarihi yapıtlar belgeler yurtdışına kaçırılıyor, peşkeş çekiliyor’ söylemlerden de geri durulmuyor ve bu durum içine düştüğümüz çelişkiyi ortaya koyuyor. Demezler mi önce zihninizdeki çelişkiyi çözün, sonra gelin kültürel varlıklardan dem vurun. Kültürel varlıklardan bahsettiklerinde zaten kendi öz tarihi eserleri kast etmiyorlar, asıl amaçları antik dönemleri ön plana alarak yapılan bir propogandadan ibaret. Marazi kafalar sürekli ayırımcılık üretiyor. Tarihi ayırımcılık, antik eserlerle köklerimiz arasında, o yüzden tarihi müzeleştirmekten amaç millete hafızasını hatırlatmak değil, bilakis tarihi bağlarını koparıp maddeye indirmektir. Her şeyin maddeye indirgendiği günümüzde müzeler halk için değil, yabancı turistlerin hizmetine sunulmuş bir nevi döviz büfeleri konumunda.
Her yeni doğru, her eskide yanlış anlayışından kurtulmadığımız sürece bu ülkede daha çok kültürel varlıklarımızın birer birer eridiğine şahit olacağız demektir.. Zenginlerin koleksiyon seviyesinde ve show niteliğindeki sunumları müzecilik sanan zihniyet berteraf edilmedikçe tarihi kodlarımızla buluşmamız gecikeceğe benziyor. Kayıp nesil birazda kayıp tarihden kaynaklanıyor.
Müzeler öksüz, müzeler sessiz, kıyısından köşesinden kesitler sunmakla müzelerimizi taş galerine çevrildi adeta. Bize ait olmayan resimleri sırça köşklerde yaşayan insanların albümüne koymakla kendi tarihi kıymetleri by -pass ettik, kendimizi küçük gören bir nesil türettik. Resmi tarih anlayışı köksüz, ideolojik zihniyet besliyor.. Redd-i miras zihniyetinin Osmanlı’yı anlamaya tahammülsüzlüğü yüzbinlerce belgenin sürgüne gönderilmesiyle ayyuka çıktı..
Kültür varlıkları deyip geçmeyelim. Halen Mısır piramitlerinin yapılış tekniğini çözemeyen 21. asrın insanıyız. Eskiye eski demekle iş bitmiyor, birde tarihi gerçekler var. Bu gerçeklere rağmen Paris’teki Louvre müzesini yılda sekiz milyon insan ziyaret ederken İstanbulda arkeoloji müzesini ikiyüzbin kişinin ziyaret etmesi tarihi bağlardan koparıldığımızın canlı şahidi değil mi?

....