Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sanat Terimleri Sözlüğü
Felsefe Ekibi sitesinden alınmıştır.

- A -

Abak

(Lat. Abacus; Fr. Abaque) Sütun başlık üzerine konan ve kenarları başlıktan dışarı taşan taş plak.

Abakı

İlkel kavimlerde kötü ruhlardan korunmak için evlerin önüne dikilen heykeller.

Abanoz
(Fr. ébéne; İng. ebony; Alm. Ebenholz; Arap. Abnüs, Abenüs) Hindistan’da yetişen çok sert dayanıklı, kesif siyaha yakın bir koyulukta, güzel cila kabul eden, İnce marangozlukta, lüks mobilya, tespih, çekmece gibi eşyaların yapımında kullanılan kıymetli bir ağaç.

ABC

1924'te İsviçre, Basel de kurulan solcu mimarlık grubu. Rus El Lisstzky, Hollandalı Mart Stam ve İsviçreli mimarlar Hanne Meyer, Emil Roth, Hans Schmidt ve Hans Witter, genellikle Konstrükvist bir tarza işlevselci, sosyal yönü olan binalar tasarlamaya yoğunlaşmışlardı.


Abgine

(Far.) Eskiden billur, sırça, cam, ayna. Ayrıca “sürahi, kadeh ve şişe” anlamına da gelir.

Abidat

(Osm., çoğ.) Arapça abide'nin çoğulu evabid'in yerine kullanılmıştır. “ANIT'lar” anlamındadır. E.B.S

Abide

Anıt.

Absid
(Lat. absis; Fr. abside; İng. apse; Alm. Apsis’dir.) Bazilika ve kiliselerde kapının karşı tarafında bulunan kor’un en sonunda papazın ayin yapmak için yer aldığı üstü yarım kubbe ile örtülü olan yarım daire biçimindeki niş’tir.
Zamanla abeid’in önüne kor kısmı gelmiştir ki biz Roman kilisesinde bunun başlangıcını görüyoruz

Abstrakt sanat

Soyut sanat.

Absürd
Absürd terimi iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bu kullanımlardan ilki "mantıksal bir hata nedeniyle gülünç derecede inanılmaz ve bağdaşmaz, uyuşmaz olan” anlamına gelirken ikincisi "evrende ya da insan yaşamında değeri ya da düzeni olmayan düşüncelere” işaret etmektedir.

Acaibi-Sebai-Alem

Dünyanın yedi harikası.

Açıt

(Os. fürce; Fr. baie) Bir odayı salondan ayıran kapısız fakat pervazlı boşluklar ile kapı ve Pencere gibi, binalarda çeşitli şekilde kapatılan ve açılan boşluklar.

Action Painting
Eylem Resmi. Action painting, bazen jest soyutlaması anlamına gelen "gestural abstraction" olarak da adlandırılmaktadır. Jackson Pollock, 1947 yılında, yere serilen büyük boyutlu tuvaller üzerine, tenekelerdeki boyaları dökerek, damlatarak, akıtarak resim yapıyordu. Bu resimler ve resimler üzerindeki lekeler, sanatçının hareketlerinin göstergesiydi. Resmin temsil ettiği şey, ressamın resimleri yaparken yaptığı hareketlerdir. Pollock, bu resimleri bir yıl sonra sergiledi. Eleştirmenler, bu sanatı sarsıcı olarak nitelendirdiler. 'Action painting'in en önemli özelliği resmin önceden tasarlanmamış olması, sanatçının kendiliğinden eyleminin ürünü olmasıdır. Burada sanatçının anlık dışavurumu söz konusudur. Bu sergiden sonra Yves Klein, Mark Tobey gibi birçok genç ressam bu şekilde resim yapmayı seçti. Bu ressamlar, boyayı tuvale fırlatmak, vücudu boyanmış çıplakları tuval üzerinde yuvarlamak, boya dolu poşetlere nişan alıp patlatmak ya da bisikletle boyaların üzerinde hareket etmek gibi yöntemleri kullanarak resim yaptılar.
Action painting terimi, ilk kez Amerikalı eleştirmen Harold Rosenberg tarafından 1952 yılında kullanıldı. Terim, kullanımının ardından New York okulu eleştirmenlerinin estetik perspektifinin yönünü değiştirici bir etkide bulundu. Jackson Pollock, Williem de Kooning gibi abstract ekspresyonistler (soyut dışavurumcular) resim hakkındaki görüşlerini açık biçimde dile getirmeye başladılar ve Clement Greenberg gibi eleştirmenlerden destek gördüler. Greenberg, action painting sanatçılarının çalışmalarım onların varoluşsal mücadelesi olarak değerlendirdi.

Açık Form

Bir heykelin, belirli bir mekânda, dikkati çekecek derecede çevreye yayılması, dağınık bir kompozisyon oluşturmasını tanımlamak için kullanılan terim.


Açık Hava Resmi

Dışarıda, açık havada yapılan resimleri tanımlamak için kullanılan terim. Dışarıda, açık havada resim yapma, muhtemelen, 18. yüzyılın başlarında Francois Desportes tarafından başlatıldı. Açık hava resmi, 19. yüzyılda, empresyonist öğretinin odağında yer alarak doruk noktasına ulaştı.

Açık Kaynak

Güzel Sanatlar Tarzı Düşünmecilik sanat akımından doğan bir tarz. Açık kaynak güzel sanatlar tarzı, binlerce sanatçının bir sanat eseri meydana getirmek için bir araya gelmelerini vurgularlar. Bu tarzın en önemli örneği ana ması 'özgürlük sizin için ne anlama gelir' sorusu olan Özgürlük Kitabi adlı projedir. Bu örnekten de anlaşıldığı gibi, açık kaynak güzel sanatlar tarzı, sanatı bireysel bir üretim olarak değil kolektif bir çalışma süreci olarak görmekte ve bu öncülden hareketle sanat eseri, belirli bir projeye katılan sanatçıların ortak çabasıyla oluşturulmaktadır.


Açık Kompozisyon

Bir kompozisyon oluşturma tarzı. Açık kompozisyon, kompozisyonun tuval boyutlarının sınırlarının dışına taştığı izlenimini yaratacak şekilde düzenlenmesi anlamına gelir. Bu tür kompozisyonlarda tasvir edilen figürler, kuralsız, serbest bir biçimde düzenlenmiş izlenimi verir ve bu etkiyi yaratmak için çoğunlukla bazı figürler tuval sınırlarının dışına taşar. Asimetri, açık kompozisyon için merkezi bir öneme sahiptir. Asimetrinin vurgulanmasının ana nedeni duygu ile simetrinin uyuşmazlığı iddiasıdır. Duygunun aşırı ifadesini yansıtmayı amaçlayan barok ve maniyerist resimde, açık kompozisyon, en sık kullanılan tarz olmuştur.


Adhocism
Mimaride ve tasarımda, yeni bir tarz ortaya koymak içte mevcut üslup ve formlardan yararlanıp onları birleştirmeye dayalı Postmodernist
pratiği tanımlamakta kullanılan terim. 1972’de yayınlanan Charles Jencks'le Nathan Silver'ın kitabının başlığı.

Adjunction Eklenti
Adjunction kolaj, akümülasyön ve asemblajı da kapsayan bir sanat tekniğidir. Bu teknikte ince talaş, hızar tozu, kum, cam kırığı gibi maddeler yağlı boyayla karıştırılarak ya da doğrudan tuvale yapıştırılır ve boyanın üzerine kağıt ya da kumaş benzeri materyaller yapıştırılır. Resme eklenen malzemeler bunlarla sınırlı değildir;bu malzemeler, boyaya karıştırılan malzemeden makine parçalarına hatta çalışır durumdaki lambalara kadar uzanmaktadır. 'Adjunction'ların tarihi, Ortaçağ ikonlarına kadar dayanır; ancak kübizmle birlikte modern resimde sıklıkla kullanılan tekniklerden biri haline gelmiş ve dada hareketiyle birlikte doruk noktasına ulaşmıştır.

Aditum

Romalıların mabetlerinde bulunan gizli bir odaya verilen isim. Burası apsisin arkasında ya da altında yapılırdı. Buraya gaipten haber verecek olan kimseler alınırdı.

Adorant

(Lat.) Tablo ve heykel kompozisyonlarında İsa’nın ayaklarına kapanan figürler.

Aerografi
Man Ray'in 1918-1920 yılları arasında cam üzerine püskürtme tabancası ile yaptığı resimleri tanımlamak için kullanılan terim.

Aeropitiura

(İt.) “Uçma duygusunu betimleme” anlamına gelen aeropittura, Gelecekçilerin oluşturduğu son kavramdır. Marinetti'nin, Mussolini'nin yeniden kurduğu İtalyan Akademisi'ne üye olduğu 1929'da “Gelecekçilik”i yeniden canlandırma ve dönemin resmi üslubu yapma amacıyla ortaya atılan kavram, akımın savaş öncesinde benimsediği “hız” ilkesinden kaynaklanmaktadır. İlk olarak 1918'de İngiliz sanatçı Nevinson tarafından ortaya konan bu kavram, 1930 ve 40'ların İtalya'sında önemli örnekler vermemiş; 1931'deki ilk sergiden sonra 1932'de Paris'te, 1934'te de Berlin'de birer sergi açılmış; ancak 1944'te Marinetti'nin ölümüyle kavram etkisini yitirmiş ve 1954'te son bulmuştur.

Afiş
(Fr. affiche; Alm. Plakot) Afiş ilk olarak makine endüstrisi ürününün pazarlanmasında bir gerek olarak 1890 yılında ortaya çıktı. Fransız Chéret’ nin ilk denemesini Lautrec’in ‘sanatlı, renkli taşbasmaları izledi. Afiş sanatı, 1910 yıllarına değin en büyük gelişmesini gösterdi. Ancak gittikçe büyük miktarda afişe gereksinme duyulması, bu alandaki sanatlı çalışmaların kalitesini düşürdü. Bugünkü modern afiş Sanatı kübist ve soyut anlatım olanakları ile fotoğraf ve baskı tekniklerinin olanaklarından büyük oranda yararlanarak yapılan bir sanat dalı olmuştur.

Afişçiler

Raymond Hains ite Jacques de la Villeglé'nin 1949'dan beri kendi sanat yapma yöntemleri -şehir duvarlarındaki yırtık poster/afiş
(affiches)parçalarından kolajlar yapma, ayrıca Mimmo Rotella ile FrançoisDufréne'nin de uyguladıkları yöntem için benimsedikleri isim. Daha sonra "Nouveau Réalisme" le birlikle anılacaktı.

Agit-Prop

Siyasal başarıya ulaşmak için ajitasyon yöntemini propagandayla birlikte kullanan Sovyet öğretisi. Sovyet yönetimi, 1917 Devrimi'nden sonra sanatın, bu öğreti çerçevesinde, özellikle geniş halk kitlelerinin duygularına seslenerek, bir yandan devrimin coşkusunu sürdürmek, öte yandan halkı eğitmek amacıyla kullanılmasını savunmuştur. Tiyatro, müzik, dans, sinema, folklor, görsel sanatlar ve edebiyatın ayrı ayrı ya da birlikte bir bütün olarak yer aldığı Agit-Prop eylemleri çoğu kez devrimin önemli günlerini kutlamak amacıyla düzenlenmiş, El Lissitsky, Exter, Rodçenko, Altman, Maleviç, Vladimir (1899-?) ve Georgi (1900–33) Stenberg gibi Avant-Garde sanatçıların katkılarıyla gerçekleşmiştir. Afişlerden kartpostallara; duvar resimlerinden taşıtların üstündeki resimlere; sergi pavyonlarından büfelere, duraklara, konuşma kürsülerine; tiyatro gösterilerinden şölenlere kadar çok farklı biçimlerde anlatım bulan, çoğu kez sokaklarda, izleyicilerin de katılımını sağlayan bu eylemler, ülkede popülist kültürün çekirdeğini oluşturmuştur.E.B.S.
Z. Rana

Ağaç 1.

Gövdesi odun ya da kereste olmaya elverişli, uzun yıllar yaşayabilen bitki.

Ağaç 2.

Malzeme olarak ahşap; tahta. Ağaç, yapı'ların çeşitli kesimlerinde taşıyıcı ve kaplama malzemesi olarak, marangozlukta heykel, mobilya ve el aletlerinin yapımında, ağaç baskı gibi oymabaskı çalışmalarında kullanılır. Ağaçlar, özelliklerine göre aşağıdaki gruplara ayrılabilir:
a) Şimşir, elma, armut, kiraz, zeytin, limon gibi sıkı dokulu "çok sert ağaçlar";
b) Meşe, kestane, ceviz, dişbudak, karaağaç, kayın, gürgen gibi "sert ağaçlar";
c) Kavak, ıhlamur, söğüt, çınar gibi beyaz renkli ve hafif "yumuşak ağaçlar";
d) Çam, akçam, servi gibi neme dayanıklı "reçineli ağaçlar";
e) Maun, abanoz, tik, pelesenk ve akaju gibi ılıman iklim dışında yetişen "yabancı ağaçlar".
Agora
Eski Yunanda pazar yeri olarak kullanılan çevresi revaklı meydan.

Aharlı Kâğıt

Hattat'ların yazı yazmak için kullandıkları kâğıt.

Ahbas 2

Su bentleri; su bentlerinden yararlanılarak yapılan havuzlar.

Ahşap

Türkçe'de çoğul anlamını yitirmiştir, ad ve sıfat olarak kullanılır. Ağacın odun bölümleri, kereste, tahta; ağaçtan, keresteden yapılmış olan. Ahşap, ince tüpleri andıran hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşmuş, örgensel (organik) bir gereçtir. Hücrelerin aslı, ağacın gövde eksenine paralel selüloz liflerinden ve bunları birbirine bağlayan amorf bünyeli "linyin" adlı maddeden meydana gelir. Selülozun suya çok düşkün olması ve hücreler içindeki boşluklar, ahşabın hava etkisinden ve içinde bulunduğu ortamın koşullarından etkilenerek zarar görmesine yol açar. Kimyasal bileşimi, örgensel maddeler (% 50 C, % 43 O, % 6 H, % 1 N), küller ve sudur (oranı, kuru ahşabın ağırlığının % 1OO'ü kadar, hatta bazen daha çok). Su, ahşabın hava dolaşımlı bir etüvde 100 C’a kadar ısıtılmasıyla atılabilir; ancak, bu ağaç havaya çıkarıldığında yeniden bir miktar nem alır.

Ahşap, canlı bir organizmadan alınan bir gereç olduğu için bünyesi ve kimyasal bileşimi, özelliklerini oluşturur. Örgensel bünyesi nedeniyle biçim dengesizliği, çatlama, yarılma, çarpılma görülür. Bu nedenle cisimlerin dayanımını tanımlayan klasik yöntemler ahşaba ancak bazı özel koşullarla uygulanabilir. Ağaç, ömrü boyunca çapı ve boyu doğrultusunda gelişir. Bu süre içinde rüzgâr yükünün ve kendi ağırlığının sürekli etkisi altındadır. Böylece bu iki ana kuvveti karşılayacak biçimde kendisini geliştirir. Bu yükler, ahşabın yapıda kullanılması durumunda karşılaşacağı yüklerin benzeridir. Ahşabın fiziksel özelliklerinin incelenmesi ve tanımlanması oldukça güçtür. Mekanik dayanım, ahşabın Yoğunluğuyla orantılı olarak artar. Aynı biçimde ağacın alt bölümüyle tepe bölümünden ya da kabuğuyla öze yakın bölümlerinden alınan parçalar da farklı nitelikler gösterir. Ağaç kesildiğinde bütün hücreler ölmez ve suyunu hemen yitirmez. Zamanla suyu gidince hacmi azalır; buna karşılık kurumuş ağaç yeniden su görürse şişer. Bu olaylarla ahşabın biçim değiştirmesine "ahşabın çalışması" denir. Çalışma, ahşabın her doğrultusunda aynı olmadığı gibi ağacın türüne göre de farklılık gösterir. Bu nedenle, ahşabın çalışması sonucunda ortaya çıkabilecek sakıncaları giderebilmek için bazı önlemler alınır. Doğal ya da yapay yoldan kurutulmuş ağaç kullanmak, masif ahşap kullanımında başta gelen etkin önlemdir. Levha halinde kullanım içinse, daha çok Kontrplak, ahşap yonga levhası ve odun lifi levha gibi yan orman ürünlerinden yararlanılır. Bu levhalar 20. yy.ın ilk yarısında geliştirilmiş yapay ahşap gereçlerdir. Böylece, kendiliklerinden biçim ve boyut değiştirmeyecek homojen ve izotrop levhalar elde edilmiştir. Ahşap işlerinde ağaç genel olarak
a) masif;
b) kontrplak, odun lifi levha, ahşap yonga levhası;
c) kaplama,
biçiminde kullanılır.

Âhenger
Demirci.

Ahen-i çenber
Sütunbaşlıklarının üzerinde, kare başlığı çeviren demir çember.

Ajur

(Fr. ajour; İng. open-work; Alm. Durchbrochen) Mermer tahta ve malzemeyi kafes gibi delikli olarak oyup süsleme. Kafes oyma.

Akademi

(Fr. acod Alm. Akodemie) Eski Yunan'da, Atina’da Platon’un öğrencilerine ders verdiği bir ağaçlık yerdir. Sonraları bu isim, ilim kurumu anlamına akademya alarak değiştirilmiştir. Bu. günkü anlamı altında Güzel Sanatlar Akademileri ve diğer akademiler anlaşılmaktadır. Akademi aynı zamanda çıplak modelden yapılan çalışmalara da denmektedir.

Akademik

(Fr. Académique) Geleneksel anlamda belli bir görüşün dışına çıkılmadan yapılan, kişilikten yoksun güzel sanat alanındaki çalışmalara denir.

Akademizm

(Fr. Académisme) Akademik, yani belli kurallara göre çalışmaya inanma.

Akantus
(Fr. acanthe; Alm. Akanthus) Yaban enginarı adı verilen ve yaprakları Eski Yunan'da Korent sütun başlıklarında stilize edilerek olan bir nebattır. Akantus bilhassa Roma tapınaklarının sütun başlıklarında kullanılan bir motif halini, almıştır.

Akım

(Fr. tendence) Fovculuk, izlenimcilik kübikçilik ya da gerçeküstücülük gibi sanat görüşleri.

Akik

Bilhassa Yemen’de çıkan sert bir taştır. Mühür, fincan, kutu gibi eşyaların yapılmasında kullanılmıştır. Eski Yunan’da ve Roma’da mühür olarak üzerine çeşitli rölyefler kazınır ve sonra yüzük halinde parmakta taşınırdı.

Akkubitum

Romalıların İmparatorluk çağında üzerine uzanılarak oturulan divan.

Akrilik

(İng, acrylic, Fr. acrylique, Alm. Acıyl.) Su ve akrilik reçinesi karışımıyla elde edilmiş sentetik bir bağlayıcı'yla yapılan plastik boya. Çabuk kuruması ve bütün boya maddeleriyle rahatça karışabilmesi kullanımda büyük kolaylıklar sağlar. Akrilik boyalar 20. yy. Resim sanatının en önemli gereçlerinden biridir. Bir yandan suluboya'nın saydamlığını, öte yandan da yağlıboya'nın yoğunluğunu verebildiği gibi, ışığa, suya ve başka dış etkenlere karşı da son derece dayanıklıdır. renk'ler kuruma sonunda ya da zaman içinde değişmez; temizlenmesi de son derece kolaydır. Akrilik boyalar fırçanın yanı sıra yoğunluğuna göre merdane, pistole (ya da aerosol), spatula, sünger ya da bez parçasıyla da uygulanabilmektedir. İlk kez 1960'larda Renk Alanı Resmi, Op Sanat ve Minimal Sanat akımları içinde yaygınlaşan akrilik boyalar, günümüzde birçok sanatçı tarafından kullanılmakta, ayrıca yapı dış cephelerine de uygulanmaktadır.

Akromatik

(Gr. a-: olumsuzluk eki, chroma: renk'ten, İng. achromatic, Fr. achramatique, Alm. achromatisch
) "Renksiz" anlamına gelir. Kromatik renklerin dışında kalan beyaz, siyah ve gri için kullanılır .

Akrolit

(
Yunanca , Fr. acrolithe; Alm. Akrolith) Baş, ayak ve ellerin mermerden, vücudu yaldızlanmış tahtadan yapılmış heykellere verilen addır.

Akropodium
Üzerine heykel yerleştirilen kaide.

Akropol

Yunanca Akropolis kelimesinden kısaltılmıştır. Yüksek tepe üzerine kurulan kale anlamına gelip, bu kale içinde tapınak ve kralın sarayı inşa edilirdi. Bugün bilhassa Atina’da bir tepe üzerinde eski Yunan tapınaklarının bulunduğu yere verilen addır. Atina Akropol ‘ünün en eski kısımları Mikenler zamanında yapılmıştır. Kale esaslı, şekilde “Attik Denizciler Cemiyeti” nin yardımı ile Perikles tarafından onarılmış ve yeni bir düzen verilmiştir.

Akros

Uç ve lithos = taş kelimelerinden meydana gelmiştir.

Akroter
(Fr: acrot Lat. Acroterium Alm. Akroterion) Tepelik anlamındadır. Yunan tapınaklarında alınlık’ın saçak tepesine konulan heykel ve süslere denir.

Aksonometrik İzdüşüm

(Gr. axon: eksen, metron: ölçü'den)
Bir cismi üç boyutlu olarak gösteren bir geometrik çizim türü. Aksonometrik izdüşüm için cismin planı bir doğru üstüne uygun bir açıyla yerleştirilir. Planın köşe noktalarından ölçekli olarak dikmeler çıkılır ve dikme uçlarından plana paralel çizgiler çizilir. Sonuçta, elde edilen resimde yatay düzlemdeki boyutlar ve düşey doğrular ölçekli olur; buna karşılık, düşey düzlemdeki köşegenler ve eğriler bozulurlar ( Perspektif).

Aksesuar

(Fr. accessoire) Detay, ayrıntı anlamına gelir Sanat eserinde ikinci derecede gelen şeyler için kullanılan bir sözcüktür.

Aksiyal

Mihver, eksen.

Akşam Yemeği

Hıristiyan İsa’nın onbir havarisi ile yediği bir “Akşam Yemeği” kastedilir ki, bu yemek sırasında İsa havarilerine: “İçinizden biri bana ihanet edecek” der. Bu sözün söylendiği yemek, böylece sayısız sanat eserine konu teşkil etmiştir.

Akuadukt
(Fr. Lat. aquae ductus = su yolu; Fr, aqueduc; Alm. Aquadukt) Antikitede Romalılar zamanında üstünde su yolu taşıyan kemerli köprü. İlkkez Appius Claıjdius tarafından Romada (M.Ö.305) bir tane inşa edilmiş sonradan bütün Akdeniz ülkelerinde taklit edilmiştir. Silifke taraflarında bizde de a.’ler görülmektedir.

Akuatinta

Bir derin baskı metodudur. 1768 yılında Jean Baptiste Le Prince tarafından bulunmuştur. Çinko ya da bakır üzerine yapılan ve siyah ile beyaz arasındaki ara değerleri elde etmek için uygulanan bir tekniktir. Üzeri gayet iyi perdahlı, çinko ya da bakır bir plak alınır. Üzerine çok ince dövülmüş reçine tozu istenilen tonu elde etmeğe yeterli bir tabaka halinde elenir. Hafif ateşe gösterilen plak üzerindeki reçine plaka yapışır. Bu muameleden sonra plak, ara değerli olması istenilen yerler hariç kilişe asfaltı ile kapatılarak bir kısım nitrit asit, sekiz kısım su karışımı sulu asit içine batırılır. Asit. reçine yapışmamış ince kısımlardan metale girerek oyar. Böylece çok ince delikli bir yüzey meydana gelir. Bu muameleden sonra madeni plak terebentin içine batırılarak yıkanır. Plak aralarına baskı mürekkebi yedirilerek plağın yüzeyi temizce silinir ve üzerine su ile tavlanmış baskı, kâğıdı konularak preste basılır. A. çağımızda çok kullanılan bir grafik tekniğidir.

Akvarel
(Fr. aquorelle; Alm. Aquarel) Sulu boya.

Al

Parlak bir kırmızı renktir.

Alabastr
(Fr. Alabastre) Eski Yunan ve Romada içine güzel kokuları olan mayilerin konulduğu armut biçiminde ya da uzun boylu vazolara denir.

Alaca

(Alm. Bund; Fr. Bario) Birbirini tutmayan renklerin yan yana ya da üstüste gelişi ile insanın gözünü alan cicili-bicili etkisi olan resimlere denir.

Alem
Araplarda sancak anlamına kullanılırdı. Eskiden orduların başında, o ordunun sembolü olan bir işaret olarak taşınırdı. Mısır, Mezopotamya ve Etilerde biz bunların çeşitli örneklerini görüyoruz. Alem, minare ve kubbe tepelerindeki aylı madeni tepelike de denir. A.’lerin uçlarına çeşitli biçimler verilmiştir. Alem, eski uygarlıklardan beri devam etmiştir.

Alemci

Minare ve kubbe tepelerine alem takan kimseye denir.

Alınlık
(Fr. fronton; İng. pediment; Alm. Ciebe; Arap. cephe) Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen biçimindeki kısma verilen bu ad, bugün bir portalin ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış bulunan üst kısmına da denilmektedir,

Alınlık tablası
(Yun. tympanon; Ldt. tympanum; Fr. tympan; İng. tympanum, pediment; Alm. Tympafon, Giebelfeld) Antik yapılarda alınlıkların kabartmalarla süslenen bir grafik tekniğidir.Üçgen biçimindeki iç kısmına denmektedir. Genel olarak kapı ve pencere kemerlerinin içindeki dolu kısımdır ve kemerle dış çerçeve arasında kalan bir taraf, kavisli, üçgen biçimindeki köşeler (kemer köşeliği) için de kullanılır.

Alımlama

Bireyin, iletişim sürecinde gönderilen mesajı alması ve onu yorumlaması.

Alımlama Estetiği/Teorisi

Tüketilmiş, okunmuş, değerlendirilmiş, yorumlanmış objeler, imgeler ve metinlerin (sanat eserinin) izleyici üzerinde yaptığı etkiyle ilgilenen bir eleştiri ve tarih yazımı branşı.
Almanya'da doğan Alımlama estetiğinin öncüleri Wolfgang Iser, Hans Robert Jauss ve Amerika'da da Stanley Fish'dir. Alımlama kuramı, sanatın anlam sorunu ile ilgilenir: Sanat eserine anlamı ne yükler? Yazar mı? Sözcükler mi? Okur mu? Sorularını merkeze alır.
Wolfgang Iser'e göre bir sanat eserinin anlamı, metnin içinde hazır bulunmaz, okur tarafından okuma sürecinde oluşturulur. Anlam metinde oluşmuş şekilde beklemez. Anlam potansiyel olarak vardır; okur tarafından alımlanırsa vardır. Bir eserin iki kutbu vardır: yazarın yarattığı metin (artistik uç) ve okurun alımladığı metin (estetik uç). Bu iki kutup oluşmadan yapıt oluşmaz; çünkü okurun rolü, yazarın boş bıraktığı alanları ya da belirsizlikleri doldurmaktır. Okur, anlamı kendisi keşfeder, her şeyin verildiği bir eserden sıkılır. Bu nedenle alımlayıcı, sanat eserini üreten kadar anlamın oluşmasında önemlidir.
Hans Robert Jauss, alımlama estetiğiyle yapısalcılığa yeni bir boyut kazandırdı. Jauss'un karşı çıktığı kuramlar Marksist eleştiri ve biçimcilikti. Her iki kuram da alımlama ve onun etki boyutunu göz ardı etmişti. Marksist estetiğin ortodoks kanadı, okurun ve yazarın toplumsal konumuyla ilgilenmişti. Biçimcilerse okuru, algılayan bir özne olarak görmüş ve ondan etkilenmişti. Jauss'a göre yazının asıl hedefi okurdur; bu anlamda okur, yazar-eser-okur üçgeninde etken bir konumdadır. Jauss, daha çok yazınsal metni okurun yeniden üretmesi üzerinde durdu: Yapıt, alımlayıcıyla kurduğu ilişkiye bağlı olarak değişik biçimlerde gerçekleşir. Stanley Fish, okura en fazla rol veren kuramcıdır. Metnin potansiyel anlamım reddederek okurun daha Önce okudukları, duygusal durumu sezgilerinin de oluşturduğu bir bilinç ile belirli bir öznel alımlamaya deneyimlediğini ve sonuç olarak okurda bir beklenti oluştuğunu savundu. Fish'e göre de okur, esere tamamen kendi yaşantılarına göre anlam verir. Alımlama estetiği konusunda diğer önemli isim Eco'dur. Eco, bu kurama geliştirdiği 'örnek okur' ve 'örnek yazar' kavramlarıyla katkıda bulunmuştur. Örnek okur, her şeyden önce metinle işbirliği yapan; birtakım duyguların etkisinde kalmadan metni doğru bir biçimde yönlendirebilecek okurdur. Örnek yazar ise romanında okurun hangi duygulan hissetmesi gerektiğini belirler ve anlatılanlara okurların duygularını dürtükleyen bir yön verir.

Alizarin
(Fr. Alizarine) Garance adlı bir nebattan çıkarılır. Nebati bir boyadır. Kumaş boyası ve resimde yağlı boya imalâtında da kullanılmaktadır. Ancak şimdi maden kömürü katranından da bu boya çıkarıldığından, nebattan çıkarılan boya piyasadan kalkmış gibidir. Nebati alizarin, solmayan mükemmel bir boyadır. Yağlı boyalarda kullanılan o. ise çabu. cok bozulan, sağlam olmayan bir renktir.

Alkazar

(Arap.) Kale anlamına gelir. Bu sözcük çeşitli İspanyol kale ve sarayları için kullanılmıştır.

All-Over

Resmin elemanlarının tüm yüzeyde bir ilgi merkezi oluşturmayacak şekilde düzenlenmesi esasına dayanan resim anlayışı. Jackson Pollock'un resimleri bu anlayıştadır. Bu anlayışın ilk öncüsü Monet olarak görülebilir. Monet'nin 1910lu yıllarda yaptığı Nilüferler dizisinde benzer bir kaygı vardır.


Alle

(Fr. Allé) Ağaçlıklı cadde.

Allegori

(Fr. allégorie; Alm. Allegorie) Tasavvurların şahıslaştırılarak doğada olmayan biçimde tasviri. Resim ve heykelde a,’ler çok görülür. Antikitede ve bilhassa Orta çağ’da anlaşılması için uzun açıklamalara ihtiyaç gösteren a.’ ler yapılmıştır. Rönesansta yapılan a. ‘ler ise Antik mitolojinin konularından faydalanarak yapılmıştır. Ortaçağ kiliselerinde saçak oluklarında böyle allegorik heykeller yapılmıştır. Boynuzlu, acaip dişli canavor vb. biçiminde. Barok ve Rönesansın resim ve heykellerinde a.’ler işlenmiştir.

Alman Okulu

Alman Okulu 15. ve 16. yüzyıllarda yaşayan aşağıda isimlerine yer verilen sanatçıları kapsayan okul.
  • Baldung-Grien, H. (1484-1545)
  • Beham, Barthel (1502-1550)
  • Bruyn (1493-1555)
  • Cranach, Lucas (1472-155ö)
  • Dürer, Albrecht (1471-1528)
  • Grünewald (1475-1528)
  • Holbein, Hans (1495-1543)
  • Huber, Wolfgang (1490-1553)
  • Konrad, Witz (1400-1445)
  • Lochner, Stefan (yklş. 1400-1451)
  • Longauer (1430-1491)
  • Pacher (1435-1498)
Altboya
Astar boyası.

Alt boyama

(Alm. Untermalung; Fr. couche) Yağlıboya ve tempera resim’erde dayanıklılığı arttırmak için, resme başlamadan önce sürülen astar boyasından sonra yapılan ilk resim çalışması. Çeşitli ve belirli renklerle yapılan bu a., resmin bozulmasını önlüyor ve iyice kuruduktan sonra da üzerine esas çalışma yapılıyordu. A., sonradan üzerine yapılan çalışmanın renk uyumunda, alt yansıma olarak önemli bir etki yapıyordu. Özellikle Barok Avrupa resmi’nde Hollandalılar ile Venedik resminde (Tiziano) itibar görmüş bir çalışma yöntemidir. Alt boya, tempero resmin yer aldığı Proto-Rönesans ve Olgun Rönesans’ ta da kullanılmıştır.

Altın kesit
(Alm. Goldener Schnitt; Fr. Section d’or; Lat. sectia aurea) Plastik sanatlarda geçerliliği görülen bir ölçü aranıdır. Bir doğru parçası eşit olmayan öyle iki parçaya bölünmelidir ki, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın tüm doğru parçasına eşit olsun. Yani A:B = B:C.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!