Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
4 Mayıs 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İslam Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
MsXLabs.org & Temel Britannica

Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han'ın 10. yüzyılın ortalarında İslam dinini benimse­mesinden sonra Türk dünyası yeni bir uygar­lık çevresine girmeye başladı. Batıya göç eden Türk boyları bu uygarlığın etkilerini edebiyat dünyasına da taşıdılar. Kaşgarlı Mahmud Divanü Lügati't-Türk'ü Araplar'a Türkçe öğ­retmek amacıyla hazırladı. Yusuf Has Hacib İslam ilkelerine dayalı bir devlet felsefesini Kutadgu Bilig (11. yüzyıl) adlı yapıtında işledi. Ali Şir Nevai, Çağatayca'yı zengin bir kültür ve sanat dili olarak geliştirdi. Anadolu' ya gelen Türk boyları da Anadolu'da yeni bir edebiyat geleneğinin oluşmasında büyük rol oynadılar. Anadolu'da ilk örneklerini 13. yüzyıldan başlayarak gördüğümüz bu edebi­yat geleneği iki alanda gelişmiştir:
  1. Divan edebiyatı
  2. halk edebiyatı
Divan Edebiyatı (bak. Divan Edebiyatı)
Osmanlılar'da özellikle medresede yetişen aydınların Arap ve daha çok da Fars edebiyatını örnek alarak geliştir­dikleri edebiyat geleneği genel olarak "Divan edebiyatı" adıyla anılmaktadır (bak. Divan edebiyatı). Buna "zümre edebiyatı", "ümmet çağı Türk edebiyatı" adını verenler de vardır. Divan edebiyatının kuruluş döneminde (13.-15. yüzyıl) Farsça çeviriler çoğunluktadır. İlk şairler (Ahmed-i Dâi, Kadı Burhaneddin, Şeyhi) çoğunlukla dinsel şiirler yazmışlardır. Geçiş döneminde (15.-16. yüzyıl) saray ve çevresi bu tür edebiyatı özellikle desteklemiş, şiirin yanı sıra düzyazı örnekleri de ortaya konmuştur (Ahmed Paşa, Necati, Mercimek Ahmed, Âşıkpaşazade, Sinan Paşa gibi). Di­van edebiyatının olgunluk döneminde (16.-18. yüzyıl) etkilenme ve esinlenme aşamasın­dan özgün yaratı aşamasına geldiğini gözlüyo­ruz. Klasik biçimlere yerli içerikler kazandı­rılmaya çalışılmış, bu arada yeni akımlar, özellikle "Sebk-i Hindi" denen yeni bir şiir tarzı denenmiştir (Fuzuli, Bakî, Bağdatlı Ruhi, Nabî, Nef i, Nedim, Şeyh Galib, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Naima, Veysi, Nergisi).
18.-19. yüzyıllarda Türk toplumunun yeni bir uygarlık çevresine girmeye başladığını görüyoruz. Özellikle 19. yüzyılda Osmanlı toplumu batıya açılır, batı kültür ve sanatın­dan bazı biçim ve anlayışlar Türk toplumuna tanıtılır ve edebiyat ürünlerinin içeriğinde toplumsal konular yer almaya başlarken Di­van edebiyatı bu alanda yetersiz kaldı. Bir anlamda yavaş yavaş kendi sonunu hazırladı. Enderunlu Vasıf, İzzet Molla, Leskofçalı Galib, Hersekli Arif Hikmet, Yenişehirli Avni, Leyla Hanım gibi şairler Divan edebi­yatı geleneğinin son temsilcileri oldular.
Divan edebiyatı şiir ve düzyazı alanındaki ürünleriyle (medhiye, hicviye, mersiye, tezki­re, mesnevi, gazavatname, şehrengiz, mevlit, seyahatname gibi) özgün bir edebiyat geleneğidir. Biçim ve içerik bakımından özellikle Fars edebiyatından esinlenmişse de, temel sanat anlayışı olan "hüner ve marifet göster­me" sayesinde değişik ve yeni mazmunlar, zengin söz sanatları kullanarak oldukça öz­gün, kişilikli bir edebiyat geleneği oluşmuştur denilebilir. Şiirde gelenekçilik ve kuralcılık ister istemez sanatçıları titiz şiir işçisi olmaya götürmüştür. Divan nesri "sade düzyazı" ve "süslü düzyazı" olmak üzere iki kolda gelişmiştir. Özellikle halk için yazılan din, tasavvuf, tarih konulu kitaplarda sade düzyazı, aydınlar ve bilim adamları için yazılan kitaplarda ise süslü düzyazı tercih edilmiştir. Seçkinci bir edebiyat olan Divan edebiyatının dili de Türkçe, Arapça, Farsça' dan oluşan yapay ama seçkinci bir dildi.

Halk Edebiyatı (bak. Halk Edebiyatı)
Yaratıcıları belli olmayan ya da bilinemeyen halk hikâyeleri, türküler, mâniler, atasözleri, bilmeceler, seyirlik köy oyunları halk edebiyatının bir bölümünü oluş­turur. Tekke edebiyatı (13.-16. yüzyıl), halk edebiyatının dinsel içerikli biçimidir. Tasav­vufun dinden farklı olan geniş hoşgörüsü ve yorum biçimi zengin bir edebiyat geleneğinin oluşmasında başlıbaşına bir etmen olmuştur.
Tekke şiirleri ilahi, nefes gibi özel bestelerle okunurdu. Tekke edebiyatı dili yer yer Arap­ça ve Farsça sözcükler içerse de kolay anlaşı-laoilir bir nitelikteydi. Dörtlük nazım birimi ve hece ölçüsü sonuna kadar kullanılmıştır. Bu edebiyatın en önemli temsilcileri Yunus Emre, Nesimi, Kaygusuz Abdal, Hacı Bay­ram Veli, Hatayi, Pir Sultan Abdal'dır. Halk edebiyatının bir başka alanını oluşturan âşık edebiyatı, 16. yüzyıldan günümüze kadar sü­ren dönemi içerir. Âşık da denen halk ozanla­rı genellikle sazlarıyla Anadolu'yu dolaşarak hem bir geleneği oluşturmuşlar, hem de yaşama savaşı vermişlerdir. Karacaoğlan, Âşık Ömer, Gevheri, Dertli, Dadaloğlu, Er­zurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Ruhsati, Sümmani, Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan bunlara örnek olarak verilebilir.
Halk edebiyatı sevgi, doğa, gurbet, yiğitlik, baskı gibi toplumun çok yakından bildiği, yaşadığı konular üzerine temellendirilmiştir. Din ve tasavvuf konuları da ayrı bir dal olarak gelişmiştir. Nazım biçimi dörtlük, ölçü hece­dir. Koşma ve mâni tipi nazım biçimleri kullanılmıştır. Bu nazım biçimleri kendilerine özgü ezgileriyle destan, semai, varsağı, ilahi, türkü gibi farklı adlar da alırlar. Anadolu'da gelişen halk Türkçe'sinin kullanıldığı halk edebiyatı yalındır ve anlatımda özentiye kaçıl-mamıştır. Somut güzel ve güzellikler anlatıl­mıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!