Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
10 Mayıs 2009       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Sokrates, baş kaldırmaya katıldığı ve başkalarını baş kaldırmaya zorladığı için değil, serbest düşündüğü, eski düzenin temellerini sarstığı için ölüme mahkum edildi. Sokrates’in ölümü bu anlamda, vaktinden önce öten horozun ölümü olarak yorumlanmaktadır. Sokrates ölüm sehpasındayken dahi büyük bir korkusuzluk göstermiş, gururunu kaybetmemişdir. Ölümünü büyük bir onurla ve soğukkanlılıkla beklemişdir. Platona bıu denli ilham verenin ve onu Sokratese bağlı kılanın da hocasının yiğitliği olduğu düşünülebilir.
Platon hocası Sokratesin öldürülüşünden sonra bir süre Mısıra daha sonra da Pisagorculuğun yoğüun bir şeilde yaşandığı Güney İtalyaya gitmiştir. Buralarda Sokrates öğretisinde ki ruhun ölmezliğiyle ilgili fikirlerin Orpheuscu kökenlerini, inceleme ve kendine uyarlama fırsatı bulmuştur. Bu yolculuk, bir yandan ondaki matematik ilgisini güçlendirmiş, öbür yandan da ona dini-mistik görüşler edindirmiştir. Pythagorasçılardan edindiği bu etkiler, onıun felsefesinin sokratesçi öğe yanında ikinici büyük öğesi olarak kabul edilir. Güney İtalya’dan Sicilya’ya geçen Platon, Syrakusa’dan kralın akrabası Dion ile tanışır. Platon’un hayranı olan Dion siyası bir reformu planlaştırması için, onu iki defa Sicilya’ya çağırtır. Fakat bu yolculuklardan hiçbir şey çıkkmaz ve Platon oradan kendiniş hüç bela kurtarır.
Dönüş yolunda Atina ile savaşta olan Aigina kentinde tutuklanmış ve fazla konuştuğu için kuısa bir kölelik dönemi geçirmiştir. Onu tanıyan Kyreneli bir filozof tarafından satın alınmış ve hürriyetine kavuşturulmuştur. Daha sonra Platon kendisinin kurtarılması için verilen bu parayı geri ödemeye çalışmış fakat geri istenmediğinden dolayı bu para ile Atina da dünyanın ilk yerleşik üniversitesi olan ünlü okul Akademia’yı kurmuştur. Tüm bu Sicalya deneyimleriyele Platonun toplumu dönüştürme düşüncelerine pek de kolay olmadığını öğrenmesini sağlamış ve toplum görüşü daha gerçekci ayakları yere basan bir hale dönüşmüştür.
Platon eserleri ile de ayrı bir çığır açmıştır. Ününü hemen hepsi günümüze ulaşmış olan diyalog şeklindeki eserlerine borçludur. Eserleri karakteristik özellikleri ve yazılış tarihlerine bakılarak 4 evre de incelenbilir.
Gençlik Diyalogları:
Apologia, Kriton, Protagoras, Ion, Lakhes, Politeia I, Lysis, Kharmides, Euthyphron
Geçit Diyalogları:
Gorgias, Menon, Euthydemos, Küçük Hippias, Kratylos, Büyük Hippias, Menexenos
Olgunluk Diyalogları:
Symposion, Phaidon, Politeia II-X, Phaidros
Yaşlılık Diyalogları:
Theaitetos, Parmenides, Sophistes, Politikos, Philebos, Timaios, Kritias, Nomoi
Gençlik dönemine ait birinci evre eserleri,soru-cevap şeklindeki diyaloglar halindedir. Sokrates’in çok yoğun etkisi altında ve onun ağzından kaleme alınmışlardır. Bunlara sokratik diyaloglar da denir. Bu eserlerde sürekli çağdaşı olan filozofların fikirlerindeki yanlış ve eksikler konu edilir. Bu dönemde ayrıca ve özellikle bilgi ve erdem sorunları incelenir. Erdemin özü ve kavramı, erdemin birliği ve çokluğu, erdemin bilgi ve öğretebilme ile olan ilgisi, Sokrates atkisi altında düşündüğü ve yazdığı dönemin temel sorunlarıdır. (zamanla sokrates’in düşüncelerini aşarak kendi düşüncesini oluşturmasına rağmen platon, tüm yaşamı boyunca yazdığı eserlerinden hiçbirinde kendi adını kullanmamış, yazdıklarını çoğunlukla sokrates’in ağzından ifade etmiştir.) hocasına sevgi ve saygıyla bağlılığı eserlerinde açıkça görülür. Bu diyalogların amacı; ahlakın başlıca sorunlarını, kavramsal bilgiler olarak oluşturmaktır. Burada kavram belirlemeleri, tanımlar için, Sokrates de olduğu gibi, tümevarım yöntemi kullanılır. Yine sokrates’de olduğu gibi, ortalıkta dolaşan doğrulukları, yanlışlıkları, eleştirilmemiş görüşleri çürütmek(elenkhos) esastır. Sokratik diyaloglarda genellikle bir sonuca varılmaz. Bir çıkmazla(aporia) karşılaşılır bu diyalogların sonunda.
Gençlik dönemi diyaloglarında;
Apologia(sokrates’in savunması): sokrates’in meşhur sözüyle; kendi bilgisizliğini bilincinde olmak, neyi bilmediğini bilmek temel sorun olarak alınır.
Kriton: sokrates’in mevcut yasalara neden karşı çıkmadığı anlatılır.
Protogoras: erdemin bütünü, öğretilip öğretilemeyeceği, erdemin birliği sorunu işlenir.
Lakhes: cesaret
Politeia I: adalet
Lysis: dostluk
Kharmides: ölçülülük (sophrosyne)
Euthypron: dinlilik, batıl inancın eleştirisi, kutsal olanın ne olduğu sorunu
Platon’un kendi felsefi yapısını oluşturması, sokrates’den sıyrılması yavaş ve kademeli bir şekilde gerçekleşmiştir. Platon Sokrates öncesi “doğa filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilişkilerle ilgilenmiştir. İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, platon ise hem doğada, hem ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur.
Platon’un, geçiş döneminde özellikle sofist öğreti ile hareket noktasının belirlendiği söylenebilir. Platon’u Sokrates öğretisini aşmaya götüren neden de, sofistlerin dünya görüşü ile esaslı bir biçimde tartışmak isteği olmuştur. Thales’den demokritos’a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odağa alan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler platon’un ahlakçı ve toplumsal analizleri için uygun bir temel oluşturmuştur.
Platon, sofistlerin hazza dayanan görüşlerini detaylı bir tartışmaya açmıştır. Burada Sokrates öğretisini aşmaya yönelse de sofistlerin karşısına, yine hocasının “iyi” kavramı ile çıkar;
“ İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır.”
İyi ” ye dayanan, bilgi yoluyla iyi’ yi gerçekleştirmiş olan doğru bir yaşayışa platon’un böylesine kesin olarak bağlanması onu yeni bir sorun karşısında bırakmıştır ve bu yeni sorun onun idea öğretisini oluşturmasına kaynaklık etmiştir. Sokrates’ in anladığı dibi bir yaşamı felsefeye dayatmak ya da erdemle bilgiyi bir tutmak, “ doğru “ nun araştırabilmesini, böyle bir olanağın bulunmasını gerektirir sonucuna varmıştır başlangıçta. Platon, bunun üzerine, sofistlerin; “ bunlar aradığımız şey ya da bilinen şeydir ki bunu aramaya gerek yok ya da bilinmeyen bir şeydir, o zamanda bulunan şeyin aranan şey olduğunu nereden bilelim ? sorusuna, menon diyalogunda, orphik-pythagorasçı görüşten edindiği ruhun ölümsüzlüğü düşüncesiyle çözüm bulmuştur.
Bilginin temeli problemi üzerine de platon; “ ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için öğrenmek eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir “ düşüncesini ortaya atmış ve sokrates’ in ağzından şunları söylemiştir:
“ ben bir ebeyim, şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür. Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar. Bununla beraber benden bir şey öğrenmediği bellidir. En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar. “
bu dönemin eseleri:
menon: erdem bir mi, yoksa çok mu ? erdem bir bilgi mi?
Küçük hippias: kötülüğün isteyerek yapılıp yapılmaması durumunda erdem sorun.
Büyük hippias: güzel araştırılırken kalıcı ve değişmez bir şey üzerinde durulur. (ideaların ilk izleri)
Platon olgunluk döneminde ise “ ruhun ölmezliği “ kavramının mitostan sıyrılıp daha sağlam temellere oturması gerektiği ihtiyacını duyar. Ruhun ölümsüzlüğünün yanında ruhun idealar dünyasından geldiğinin ve kökünün orada olduğunun belirlenmesi bu dönemde gerekli hale gelmiştir. Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır. Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, ideaların dünyası.