Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
26 Haziran 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bilimsel Dernekler ve Dernek Yöneticisi Olmanın Sorumlulukları

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; “Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi toplulukları” olarak yapılmıştır.
Uluslararası ve ulusal bilimsel camialara bakıldığı zaman çok sayıda dernek ve benzeri kuruluşun var olduğu gözlenmektedir. Sivil toplum kuruluşu olarak adlandırılabilecek bu oluşumların seslerini duyurarak gündem oluşturmaları, mensup oldukları toplulukların tanıtımı ve mesleki sorunlarının çözümü açılarından çok büyük değer taşımaktadır. Bir dernek yönetim kurulunun kendi camiasını hangi platformda, hangi seviyede temsil ettiği, bilimsel ve sosyal çıkarlarını korumak için hangi somut projelere imza attığı, etkinliklerini sürdürecek kaynağı yaratma potansiyelleri ve gayretleri, genç öğretim elemanlarına örnek olma kapasiteleri ve onları cesaretlendirip geleceğe hazırlamaları devamlı sorgulanması gereken gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla, dernekçiliği meslek haline getiren, yöneticilikleri sırasında tek bir somut projeyi ortaya getiremeyen yönetim kurulları yerine camiası için gurur kaynağı olan, proje üstüne proje üreten ve yorulmak bilmeyen ekiplerin varlığı beklenilen ve arzulanan bir tablo olmalıdır. Ancak ne yazık ki üretken dernek yöneticileri çoğunlukla “Proje nedir, nasıl hazırlanır ve uygulanır?” sorusuna yanıt veremeyen kişilerin açıksa yapılmasa da eleştiri bombardımanına tutulmakta, teşvik edici ve destekleyici yaklaşımlara ender olarak rastlanmaktadır. Böylelikle genel kabul gören davranış kalıbı, icra edilen hizmetlerin göz ardı edilmesi ve basit bir şükran ifadesinin dahi esirgenmesi olmaktadır. Maddi harcamaları çoğunlukla dernek yöneticilerinin kendi bütçelerinden çıkan hizmetler için bir teşekkür bile edilmemesi sadece bizim toplumumuza has bir davranış mıdır, bunu da ayrıca sorgulamak ve değerlendirmek gerekir.

Reklamı bol fakat sadece “tabela dernekçiliği” yapan bir organizasyondan temsil ettiği topluluğa fayda gelmesi mümkün müdür?

Sorumluluklarını bilen, icraatlarını profesyonelce ve uygun ortam ve mekanda yapan, yıllık faaliyetlerini ayrıntılı rapor halinde üyelerine sunan, dernek muhasebeleri saydam dernek yönetimlerinin varlığı mutlak aranılan vasıflar olmalıdır.

Dernek yönetim kurullarının faaliyetlerinde üyelerini ne kadar cesaretlendirdiği ve özellikle gençleri dernek yönetimine ne kadar adapte edebildiği önem taşımalıdır.

Bilimsel dernek yöneticileri dernek tüzüğüne hakim olmalı ve o tüzüğün çağdaş bilimsel normlara uygun hale getirilmesi için gayret göstermelidirler.

Dernek başkanı olarak seçilen kişiler dernek yönetiminin her dediğinin olduğu, başkanın egemenliği şeklinde hüküm sürdürüldüğü Tanrısallaştırılmış kişisi değildir ve olmamalıdır, yönetim kurulu üyeleri arasında sevgi ve saygı çerçevesinde koordinasyonu sağlayan ve derneğin eşit bir üyesi olan dernek başkanı kendi bilim camiasında ve temsil ettiği çevrede bu unvanından dolayı şan şöhret kazanan kişi değil kendi birikimlerini ve yeteneklerini camiasının hizmetine sunan kişi olarak bilinmelidir. Bu tüm dernek yönetim kurulu üyeleri için de geçerli bir olgudur.
Demokratik bir ortamda çok sesliliğin sağlandığı, ortak gaye için yoğun çalışıldığı bir dernek yönetiminde başarı da ortaktır. Ayrıca, huzursuz bir ortamda bilim olamayacağı bilinciyle, huzur olmadan bilimsel bir derneğin de faaliyetlerinde başarılı olamayacağı kuşkusuzdur.
Dernek yöneticileri sosyal sorumluluk sahibi ve paylaşımcı olmalı, asla egoist yaklaşım içerisinde, “ben bilirim” tarzı ile hareket etmemelidirler. Hele, “Ben sadece yönetim kurulu toplantılarına katılır başka bir beklenti ortaya koyamam” yaklaşımı asla kabul edilemez bir davranıştır.

Sonuç olarak, dernek yönetimi için aday olanların mesleki ve akademik başarıları, camia içerisinde gösterdikleri özverili çalışmaları, yönetim ve liderlik kapasiteleri, derneğin amaç ve çalışmalarını benimseme ve geliştirme arzu ve kapasiteleri gibi özelliklere sahip olmaları çok büyük önem taşımaktadır.

M.Ö. 551-479 yılları arası yaşamış olan Konfüçyüs (Kung Fu-Tzu) toplumlardaki bireylerin birleşerek dernek adı altında ortak hareket etmesi yönünde bilinen ilk yaklaşımı sergileyen kişidir. Bu öngörüyü ortaya koyan filozofun benzer sözlerinden çıkarımlar yaparak iyi bir dernek yöneticisinin çalışmalarında bilimi ve düşünceyi ön plana çıkaracağını, şefkatli, birleştirici, sadakatli, ciddiyeti ve saygın davranmayı benimseyen, hedeflerinin büyük, gerçekleştirdiklerinin ise kendisini gizlice eleştirenler tarafından hayal bile edilemeyecek kadar ileri olmasını tasavvur eder.

Güçlü olanın sayıca kalabalık topluluklar-dernekler değil, aydın üyeleri barındıran ve bir bütün olarak aktif olan dernekler olacağını vurgular.
kaynak