Arama


_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
6 Temmuz 2009       Mesaj #61
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Bir Terörist Saldırı Sonrasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu Gelişimini Etkileyen Risk Faktörleri

Dr. Altan EŞSİZOĞLU, Dr. Aziz YAŞAN, Dr. İsrafil BÜLBÜL, Dr. Suna ÖNAL, Dr. Ejder Akgün YILDIRIM, Dr. Tamer AKER

GİRİŞ

03 Ocak 2008 günü Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan Diyarbakır'ın işlek bir caddesinde otomobil içerisine konulan patlayıcılarla terörist bir saldırı gerçekleşmiş, bu saldırıda resmi kaynaklara göre 6 kişi yaşamını yitirmiş 67 kişi ise yaralanmıştır. Terörizm kitleler üzerinde en yüksek psikolojik etkiye neden olabilecek şekilde tasarlanan bir savaşım biçimidir (Everly ve Mitchell 2001). Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) felaketlerden sonra en sık görülen psikolojik bozukluklardan birisidir (Galea ve ark. 2005). Birçok çalışma terörist saldırılara doğrudan tanık olmuş kişilerde TSSB'nin yüksek oranlarda görüldüğünü bildirmektedir (Norris ve ark. 2002). Terörist saldırlar sonrası TSSB gelişimi İrlanda, İsrail, Fransa, Tanzanya (Gidron 2002), ABD (North ve ark. 1999), Kenya (Frank ve ark. 2004) ve İspanya (Gabriel ve ark. 2007) gibi ülkelerde çalışılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmında travmaya maruz kalan kişilerde TSSB gelişimi açısından risk faktörleri araştırılmıştır. Frank ve arkadaşları (2004) 7 Ağustos 1998'de Kenya'da meydana gelen bombalı terörist saldırı sonrasında yaptıkları çalışmada, kadın olmanın, evli olmamanın, eğitim düzeyinin düşük olmasının, patlama sırasında saldırının meydana geldiği bölgede bulunmanın, patlamaya görsel olarak tanıklık etmenin, yaralanmış olmanın, yaralanmanın tam olarak iyileşmemiş olmasının, yas tutuyor olmanın (patlama nedeni ile bir yakın ya da tanıdığının ölmüş olması), patlamadan sonra ekonomik güçlükler yaşamanın, yaralanma nedeni ile çalışamıyor olmanın TSSB gelişimi ile ilişkili olduğunu saptamışlardır.

Türkiye, yakın tarihinde bu tür terörist saldırılara maruz kalmış bir ülke olmasına karşın bu saldırıların kişiler üzerinde nasıl bir psikolojik etkiye neden olduğu ile ilgili yapılmış çalışmalara rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı 03 Ocak 2008'de meydana gelen patlamaya görsel ya da işitsel olarak tanık olan kişilerde patlamanın 1 ve 3 ay sonrasında TSSB oranlarını belirlemek ve bununla ilişkili risk faktörlerini saptamaktır.

YÖNTEMLER

Çalışmaya, patlamanın meydana geldiği caddeye komşuluğu (cephesi) olan toplam 7 apartmanda yaşayanlar ve işyerlerinde çalışanlar arasından patlamaya görsel ya da işitsel olarak tanık olan 16 yaş ve üzerindeki onayları alınmış (16-18 yaş arasındaki kişiler için anne ve babalarının onayı da alınarak) tüm kişiler dahil edildi. Bu apartmanlarda yaklaşık 200 hane mevcuttur. Patlamadan sonraki 1. ayda ulaşılan 443 kişiden 92'si (%20.8) çalışmaya katılmayı reddetti, bu kişilere neden reddettikleri sorulmadı. 44 kişi (%9.9) formları uygun bir şekilde doldurmamıştı. Veri formları değerlendirilen 307 kişiden 216'sı patlama anına görsel ya da işitsel olarak tanıklık etmişti. 3. ayda bu 216 kişiden 22'si (%10.8) çalışmaya katılmayı reddetti, 30 kişiye (%13.9) çeşitli nedenlerle (taşınma, şehir dışında bulunma vb) ulaşılamadı ve 18 kişinin (%8.3) veri formları yeterli bilgi içermiyordu. Böylece 3. ay verileri patlama anına görsel ya da işitsel olarak tanıklık eden 146 kişi üzerinden değerlendirildi. Katılımcılara 1. ve 3. aylarda aşağıdaki veri formları uygulandı. Veri formları 2 psikiyatri uzmanı ve 2 psikiyatri asistanı tarafından kişilere yaşadıkları ev ve çalıştıkları işyerlerine gidilerek ulaştırıldı. Formlar, dağıtılan ev ve işyerlerine 3 gün içerisinde en az 2 defa tekrar gidilerek toplandı. Okuma yazma bilmeyen kişilerin formlarının doldurulmasında çalışmacılar tarafından yardımcı olundu. Çalışmacılar, Diyarbakır'da yaygın olarak konuşulan Kürtçe ve Zazaca dillerini de bildiklerinden tercüman kullanılmadı. Katılımcılarla psikiyatrik görüşme yapılmadı.

Veri formları

1- Sosyodemografik veri formu: Tarafımızdan hazırlanan bu veri formuyla katılımcılara, isimleri (isteğe bağlı), yaşları, cinsiyetleri, medeni durumları, yalnız yaşayıp yaşamadıkları, ücret karşılığı çalışıp çalışmadıkları (ev kadınları çalışmayan kategorisinde değerlendirildi) ve eğitim düzeyleri soruldu. Yaşam öykülerinde daha önce psikiyatrik bozukluk geçirip geçirmedikleri soruldu. Bu soruya ?evet' ya da ?hayır' şeklinde yanıt vermeleri istendi. Meydana gelen patlama ile ilgili olarak ise patlamanın olduğu noktaya yakınlıkları, patlama nedeniyle evlerinde/işyerlerinde fiziksel hasar meydana gelip gelmediği, patlamadan sonra ölü ve/veya yaralılarla karşılaşıp karşılaşmadıkları, yardım çalışmasına katılıp katılmadıkları, patlama nedeni ile kendilerinin ya da bir tanıdıklarının fiziksel zarar görüp görmediği, tanıdıklarından ölenlerin olup olmadığı, patlama karşısında hissettikleri korku, dehşet ve çaresizliğin derecesi soruldu. Katılımcılara hangi etnik kökene mensup oldukları, böyle bir sorunun ret oranlarını arttırabileceği öngörüsü nedeni ile sorulmamıştır.
2- Travmatik Stres Belirti Ölçeği: Bu ölçek, Başoğlu ve arkadaşları (2001) tarafından geliştirilmiş, güvenilirlik ve geçerlilik çalışması yapılmıştır. Toplam 23 maddeden oluşan, kişilerin kendi kendilerini son bir ay için değerlendirdikleri, dörtlü likert tipi bir ölçektir. Her maddenin puanları 0-3 arasındadır ve ölçek toplam puanı maddelerin toplanması ile elde edilir. İlk 17 maddesi DSM-IV'te belirtilen TSSB belirtilerini, son altı maddesi ise depresyon belirtilerini sorgular. Bu 17 maddeden elde edilen puanın 25 ve üzerinde olması muhtemel TSSB'ye işaret eder. Başoğlu ve arkadaşları TSSB için duyarlılık ve özgüllüğün %81 olduğunu bildirmişlerdir (Başoğlu ve ark. 2001).

İstatistiksel analiz

Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 15 istatistik programı kullanıldı. Patlama sonrasında Travmatik Stres Belirti Ölçeği'ne göre TSSB gelişen ve gelişmeyenler, sosyodemografik verilerden sınıflandırılmış olanlar açısından kikare analizi, normal dağılıma uyanlar açısından student t testi analiziyle karşılaştırıldı. Bu analizlerde anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. TSSB gelişimi için risk faktörlerinin değerlendirilmesinde Lojistik regresyon ve lineer regresyon analizleri kullanılmıştır. Lojistik regresyon modeline, 1. ay analizlerinde anlamlı fark saptanan (anlamlılık düzeyi p≤0.10 olarak alınmıştır) değişkenler sokulmuştur (Rothman ve Greenland 1998). Ayrıca 3. ay analizine 1. ay sonundaki muhtemel TSSB varlığı da ek olarak konulduğunda değişkenlerin anlamlılık düzeylerinde farklılaşma olup olmadığı incelenmiştir. ?Patlama karşısında ne kadar korku, dehşet ya da çaresizlik hissetiniz' sorusuna verilen yanıt (1. ay değerlendirmesinde anlamlı fark çıkmasına karşın), bu belirtinin zaten TSSB açısından tanı koydurucu olması sebebiyle lojistik regresyon analizine alınmamıştır. Ayrıca 3. ay değerlendirmelerinde yine aynı soruya verilen yanıtlar ?hiç', ?biraz-orta' ve ?şiddetli' şeklinde sınıflandırıldığında istatistiksel açıdan karşılaştırılamadığından ?var' ve ?yok' (?hiç' yanıtları ?yok' kategorisinde, ?biraz-orta' ve ?şiddetli' yanıtları ise ?var' kategorisinde değerlendirilmiştir) şeklinde sınıflandırılmıştır.

BULGULAR

Patlamadan sonraki 1. ayda çalışmaya katılanların %50'si (108) kadın, %50'si (108) erkekti. Ortalama yaşları 33.68±11.45 (16-70 yaş aralığında) ve ortalama aylık gelirleri 1773.75±1626.17 TL idi. %59.3'ü (128) evli, %32.9'u (71) üniversite mezunuydu, hiçbiri yalnız yaşamıyordu ve %71.3'ü (154) halen çalışmaktaydılar. Patlamanın ardından 1. ay sonunda değerlendirilen 216 kişiden 27'si (%12.5) Travmatik Stres Belirti Ölçeği'ne göre TSSB tanısı almıştır. TSSB gelişen ve gelişmeyen iki grup karşılaştırıldığında, TSSB gelişenlerde psikiyatrik bozukluk öyküsünün (%25.9, %4.8) anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (X2= 15.429 ve p<0.001). 1. ay sonunda katılımcıların sosyodemografik özellikleri ve TSSB gelişen ve gelişmeyenlerin bu özellikler açısından karşılaştırılması tablo 1'de sunulmuştur.

Bu 216 katılımcıdan %19.4'ü (42) patlamanın gözlerinin önünde olduğunu, %80.6'sı (174) gürültüyü ve sarsıntıyı hissettiklerini, %58.3'sı (126) ölü ve yaralılarla karşılaştığını, %8.3'ü (18) fiziksel olarak yaralandığını (bu yaralanmaların tümü hafif düzeyde yaralanmalardı ve yatırılarak tedaviyi gerektirmemişti) bildirmişti. TSSB gelişenlerde gelişmeyenlere göre, patlamaya görsel olarak tanıklık etmiş olma (%37.0, %16.9), ölü ve yaralılarla karşılaşmış olma (%81.5, %55.0), patlama nedeniyle fiziksel yaralanmaya uğramış olma (%29.6, %5.3), bir yakın ya da tanıdığının ölmesi (%18.5, %6.9) ve yaralanmış olması (%37.0, %15.9) oranlarının anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir (sırasıyla X2= 6.097 ve p= 0.014, X2= 6.803 ve p= 0.009, X2= 18.320 ve p< 0.001, X2= 4.190 ve p= 0.041, X2= 7.013 ve p= 0.008). Patlamadan 1 ay sonra TSSB gelişen ve gelişmeyen iki grubun patlamaya olan tepkilerinin ve patlamanın sonuçlarının karşılaştırılması tablo 2'de sunulmuştur.

Patlamanın ardından 3. ay sonunda değerlendirilen 146 kişiden 14'ü (%9.6) Travmatik Stres Belirti Ölçeği'ne göre muhtemel TSSB tanısı almıştır. TSSB gelişen ve gelişmeyen iki grup karşılaştırıldığında, TSSB gelişenlerde psikiyatrik bozukluk öyküsünün (%42.9, %6.1) anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (X2= 19.768 ve p<0.001). 3. ay sonunda katılımcıların sosyodemografik özellikleri ve TSSB gelişen ve gelişmeyenlerin bu özellikler açısından karşılaştırılması tablo 3'te sunulmuştur.

Patlamadan sonraki 3. ayda, TSSB gelişenler ve gelişmeyenler karşılaştırıldığında, TSSB gelişenlerde bir yakın ya da tanıdığının yaralanmış olması oranının (%42.9, %12.9) anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlendi (X2= 8.571 ve p= 0.003). Patlamadan 3 ay sonra TSSB gelişen ve gelişmeyen iki grubun patlamaya olan tepkilerinin ve patlamanın sonuçlarının karşılaştırılması tablo 4'te sunulmuştur.

1. ay analizlerinde anlamlı fark saptanan (anlamlılık düzeyi p≤0.10 olarak alınmıştır) psikiyatrik bozukluk öyküsü (p< 0.001), patlamaya yakınlık (p=0.014), ölü ve yaralılarla karşılaşma (p=0.009), ev/işyerinde fiziksel hasar (p=0.082), fiziksel yaralanma (p<0.001), yakın/tanıdık ölümü (p=0.041), yakın/tanıdık yaralanması (p=0.008) değişkenleri hem 1. ay sonu hem de 3. ay sonu TSSB gelişimini etkileyen risk faktörlerini saptamak amacıyla lojistik regresyon analizine sokulmuştur. Böylece 1. ay sonunda psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın [OR(Odds ratio)=10.764)] ve patlama sırasında fiziksel yaralanmaya uğramanın (OR=5.782), 3. ay sonunda ise psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın (OR=10.637) TSSB gelişimi açısından risk faktörü olduğu saptanmıştır. Ancak 1. ayda muhtemel TSSB varlığı 3. aydaki TSSB gelişimi açısından bir değişken olarak değerlendirmeye alındığında, psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın 3. ay sonunda TSSB gelişimi açısından risk faktörü olmadığı belirlenmiştir. 1. ayda muhtemel TSSB varlığının (OR=27.744) ise 3. ay sonunda TSSB gelişimi açısından risk faktörü olduğu saptanmıştır. Diğer değişkenler açısından anlamlılık düzeylerinde değişiklik olmamıştır. Patlamadan 1 ve 3 ay sonra lojistik regresyon analizine göre TSSB gelişimini etkileyen risk faktörleri tablo 5'te sunulmuştur.

Travmatik Stres Belirti Ölçeği'nde katılımcıların ilk 17 maddeden aldıkları toplam puan kullanılarak, 1. ve 3. ay için aynı bağımsız değişkenlerle yapılan lineer regresyon analizinde 1. ay sonunda psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın (t=4.523, p<0.001) ve patlama sırasında fiziksel yaralanmaya uğramanın (t=2.155, p=0.032) Travmatik Stres Belirti Ölçeği toplam puanı üzerinde anlamlı derecede etkili olduğu ancak patlamaya yakınlık (t= -1.108), ölü ve yaralılarla karşılaşma (t=1.558), yakın/tanıdık ölümü (t= 1.220), ev/işyerinde fiziksel hasar (t=1.059) ve yakın/tanıdık yaralanmasının (t= 1.706) ise anlamlılık yaratmadığı (p>0.05) saptanmıştır. 3. ay sonunda ise psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın (t=2.946, p=0.004) Travmatik Stres Belirti Ölçeği toplam puanı üzerine anlamlı derecede etkili olduğu, patlamaya yakınlık (t= -1.362), ölü ve yaralılarla karşılaşma (t=0.899), yakın/tanıdık ölümü (t=1.331) ve yakın/tanıdık yaralanmasının (t=1.025) ise anlamlılık yaratmadığı (p>0.05) belirlenmiştir. Lojistik regresyon analizinde yapıldığı gibi lineer regresyon analizinde, 1. ayda muhtemel TSSB varlığı 3. aydaki TSSB gelişimi açısından bir değişken olarak değerlendirmeye alındığında psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın 3. ay sonunda Travmatik Stres Belirti Ölçeği toplam puanı üzerinde etkili olmadığı görülmüştür. 1. ayda muhtemel TSSB varlığının (t=6.506, p<0.001) ise 3. ay sonunda Travmatik Stres Belirti Ölçeği toplam puanı üzerinde anlamlı derecede etkili olduğu saptanmıştır.

TARTIŞMA

Katılımcıların 1. ay sonundaki TSSB oranı %12.5, 3. ay sonundaki TSSB oranı ise %9.6 olarak saptanmıştır. Terörist saldırılardan sonra yapılan çalışmalarda popülasyonda %7 ile %35 gibi yüksek TSSB oranları bildirilmiştir (Galea ve ark. 2002, Schlenger ve ark. 2002, Frank ve ark. 2004, Gabriel ark. 2007, Abenhaim ve ark. 1992). Üzerinde çalışılan örneklemlerin özellikleri, çalışmalarda saptanan TSSB oranları arasındaki farka neden olan önemli bir etmen olabilir. Örneğin; Gabriel ve arkadaşlarının (2007) 11 Mart 2004'te Madrid'de meydana gelen bombalı saldırı sonrasında fiziksel olarak yaralanan grupta TSSB oranını %44.1, yakındaki yerleşim biriminde yaşayanlardaki TSSB oranını ise %12.3 olarak bildirmişlerdir. Ancak bu değişkenliği sadece çeşitli yöntemsel farklılıklarla açıklamak güçtür. Travmatik olayların neden olduğu yıkım, yol açtığı can kaybı ve çalışmanın yapıldığı zaman gibi pek çok etmen hastalık yaygınlıklarını değiştirebilir (Başoğlu ve ark. 2002).

Çalışmamızda, lojistijk regresyon analizinde 1. ve 3. ay için psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın TSSB gelişimi açısından risk faktörü olduğu belirlendi. Psikiyatrik bozukluklar TSSB riskini, TSSB diğer psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkma riskini arttırır (Perkonigg ve ark. 2000). Psikiyatrik bir bozukluk öyküsüne sahip olmak TSSB gelişimi için güçlü bir risk faktörüdür (Breslau ve ark. 1995, Blanchard ve ark. 1995, North ve ark. 1999, Brewin ve ark. 2000, Hapke ve ark. 2006). Ancak 1. ayda muhtemel TSSB varlığı 3. aydaki TSSB gelişimi açısından bir değişken olarak değerlendirmeye alındığında, 1. ayda muhtemel TSSB varlığının 3. ay sonunda TSSB gelişimi açısından risk faktörü olduğu, psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın ise 3. ay sonunda TSSB gelişimi açısından risk faktörü olmadığı saptanmıştır. Verger ve arkadaşları (2004) 1995 ve 1996 yıllarında bombalı terörist saldırılara doğrudan maruz kalmış kişilerde yaptıkları çalışmada çalışmamızdakine benzer bir istatistiksel yöntem kullanmışlar ve sonuç olarak patlama nedeniyle psikiyatrik bozukluk gelişmiş olmasının, patlamaların üzerinden ortalama 2.6 yıl geçmiş olmasına karşın TSSB açısından risk faktörü olduğunu, patlama öncesinde psikiyatrik bozukluk öyküsüne sahip olmanın ise risk faktörü olmadığını belirlemişlerdir. Patlamadan 1 ay sonraki verilerin analizinde saptanan diğer risk faktörü ise patlama sırasında fiziksel yaralanmaya uğramış olmadır. Bombalama yöntemiyle yapılan terörist saldırılardan sonra yapılan çalışmalarda, fiziksel yaralanmaya uğramış olmanın TSSB gelişimi açısından bir risk faktörü olduğu (Verger ve ark. 2004, Frank ve ark. 2004) bildirilmiştir. Çalışmamızın 3. ay verileri incelendiğinde ise patlama nedeniyle fiziksel yaralanmaya uğramış olmanın TSSB gelişimi açısından risk faktörü olmadığı saptanmıştır. Katılımcılarımızda patlama nedeniyle oluşan fiziksel yaralanmaların hafif düzeyde (ayaktan müdahale ile iyileşen, organ hasarı bırakmayan ve çalışmasına ve sosyal yaşamını sürdürmesine engel olmayan) olması, fiziksel yaralanmaya uğramış olmanın 3. ayda TSSB tanısının konulabilmesini etkileyecek bir risk faktörü olarak saptanmamış olmasını sağlamış olabilir. Frank ve arkadaşlarının (2004) bombalama yöntemi ile yapılan terörist saldırıdan 1 ve 3 ay sonra yaptıkları çalışmada TSSB gelişimi açısından fiziksel yaralanmanın yanı sıra oluşan yaralanmanın tam olarak iyileşmemesinin bir risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir.

Çalışmamızda patlamadan sonraki 1. ayda TSSB gelişen ve gelişmeyen iki grup karşılaştırıldığında, TSSB gelişenlerde, patlamaya görsel olarak tanıklık etmiş olma, ölü ve yaralılarla karşılaşmış olma, bir yakın ya da tanıdığının ölmesi veya yaralanmış olması, ev/işyerinde fiziksel hasar meydana gelme oranları anlamlı düzeyde yüksek olmasına rağmen (p≤0.10) hiçbiri TSSB gelişimi açısından risk faktörü olarak belirlenmemiştir. Terörist saldırılarla ilgili olarak yapılan çalışmalarda patlamaya görsel olarak tanıklık etmenin (Galea ve ark. 2005, Frank ve ark. 2004), patlama nedeniyle bir yakın ya da tanıdık ölümünün (Frank ve ark. 2004, Gabriel ve ark. 2007) TSSB gelişimi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmanın yapılmasına neden olan terörist saldırı, literatürdeki benzer çalışmaların yapılmasına neden olan saldırılara göre yol açtığı can kaybı ve yaralı sayısı, neden olduğu yıkım açısından daha küçük ölçeklidir. Bu faktörler çalışmaya alınabilen ve TSSB gelişen kişi sayısının daha az olmasına neden olmuştur. Bu durum daha önceki çalışmalarda etkili olduğu bildirilen risk faktörlerinin çalışmamızda saptanamamasına neden olmuş olabilir.

Çalışmamızın 1. ve 3. ay verileriyle yapılan ikili analizlerde, TSSB gelişmiş olanlarda gelişmemiş olanlara göre cinsiyet, medeni durum ve eğitim durumu açısından fark saptanmamıştır. Yapılan çalışmalarda, terörist saldırı sonrasında kadınlarda erkeklere göre (Frank ve ark. 2004, Verger ve ark. 2004, Solomon ve ark. 2005), evli olmayanlarda ya da yalnız yaşayanlarda evlilere göre (Frank ve ark. 2004, Verger ve ark. 2004), çalışmayanlarda çalışanlara göre (Verger ve ark. 2004) daha yüksek oranda TSSB geliştiği saptanmıştır. Erkeklerin anlamlı derecede yüksek oranda patlamaya görsel olarak tanıklık etmiş olmaları (p=0.006) ve daha yüksek oranda ölü ve yaralılarla karşılaşmaları (p=0.013) cinsiyetler arasında fark gelişmemesine neden olmuş olabilir. Travma sonrasında sosyal desteğin azlığı ruhsal bozuklukların görülme olasılığını arttırabilmektedir (Özaltın ve ark. 2004). Medeni durum farklılığının TSSB gelişimi açısından önemli bir etmen olduğunu bildiren çalışmalar, bu durumu özellikle travma sonrası dönemde sosyal destek düzeyi ile ilişkilendirmişlerdir (Brewin ve ark. 2000). Çalışmamızda evli olmayanlar arasında yalnız yaşayan bulunmamaktadır. Çalışmamızın yapıldığı bölge insanlarının halen kolektivist bir toplum içinde yaşadıkları da göz önünde bulundurulduğunda, travma sonrası dönemde TSSB gelişimi açısından medeni durumun farka neden olmaması öngörülebilir. Çalışmamızdaki eğitim durumunun TSSB gelişenlerde etkili bir faktör olmadığına dair sonuç yapılan diğer çalışmaların (Verger ve ark. 2004, Frank ve ark. 2004, Gabriel ve ark. 2007) sonuçları ile uyumludur.

Çalışma örneklemimizin, çalışmanın yapıldığı kent ve ülke ortalamalarına göre yüksek eğitimli olması, daha yüksek ortalama aylık gelire sahip olması, özellikle 3. ay değerlendirmelerinde katılımcı sayısının azalmasıyla birlikte bazı istatistiksel değerlendirmelerin yapılmasının zorlaşması (örneğin; 3. aydaki katılımcılarımızın tümünün ev/işyerinde fiziksel hasar meydana gelmiş olması nedeniyle lojistik regresyon analizine bu değişkenin girmemesi gibi) çalışmamızın kısıtlılıkları arasındadır.

Bu çalışma, daha önceki yıllarda yaşanmış olmasına rağmen bombalı terörist bir saldırı sonrasında Türkiye'de yapılmış ilk çalışmadır. Ülkemiz kendine özgü koşulları nedeniyle bu tür saldırıların tekrar yaşanabilmesi açısından risk altındadır. Çalışmamızın sonuçları terörist saldırılara maruz kalanlarda yüksek oranda TSSB görüldüğüne dair bilgileri destekler niteliktedir. Kılıç (2008) travmatik deneyimi olan kişilerden ruhsal belirtiler gösterenlerin çoğunun tedaviye başvurmadığını bildirmiştir. Bu nedenle risk altındaki bireylerin travmatik olay öncesi hangi özelliklere sahip olduklarının belirlenmesi koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunumunu planlarken yararlı olacaktır. Aynı zamanda bu tür saldırıların psikolojik sonuçlarını ortaya koyacak daha geniş örneklemlerin bulunduğu ve daha uzun vadeli çalışmalara ihtiyaç vardır.

KAYNAKLAR

Abenhaim L, Dab W, Salmi LR (1992) Study of civilian victims of terrorist attacks (France 1982-1987). J Clin Epidemiol, 45:103-109.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M ve ark. (2001) A Study of the Validity of a Screening Instrument for Traumatic Stress in earthquake Survivors in Turkey. J Trauma Stress, 14:491-509.
Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M ve ark. (2002) Traumatic stres responses in earthquake survivors in Turkey. J Trauma Stress, 15:269-276.
Blanchard EB, Hickling EJ, Taylor AE ve ark. (1995) Psychiatric morbidity associated with motor vehicle accidents. J Nerv Ment Dis, 183:495-504.
Breslau N, Davis GC, Andreski P ve ark. (1995) Risk factors for PTSD-related traumatic events: A prospective analysis. ** J Psychiatry, 152:529-535.
Brewin CR, Andrews B, Valentine JD ve ark. (2000) Meta-analysis of risk factors for posttraumatic stress disorder in trauma exposed adults. J Consult Clin Psychol, 68:748-766.
Everly GS Jr, Mitchell JT (2001) America under attack: the ?10 commandments? of responding to mass terrorist attack. Int J Emerg Ment Health, 3:133-135.
Frank G, Njenga FG, Nicholls PJ ve ark. (2004) Post-traumatic stress after terrorist attack: psychological reactions following the US embassy bombing in Nairobi. Br J Psychiatry, 185:328-333.
Gabriel R, Ferrando L, Corto´n ES ve ark. (2007) Psychopathological consequences after a terrorist attack: An epidemiological study among victims, the general population, and police officers. Eur Psychiatry, 22: 339-346.
Galea S, Ahern J, Resnick H ve ark. (2002) Psychological sequelae of the September 11 terrorist attacks in New York City. N Engl J Med, 346:982-987.
Galea S, Nandi A, Vlahov D ve ark. (2005) The epidemiology of post-traumatic stres disorder after disasters. Epidemiol Rev, 27:78-91.
Gidron Y (2002) Posttraumatic stress disorder after terrorist attacks: a review. J Nerv Ment Dis, 190:118-121.
Hapke U, Schumann A, Rumpf HJ ve ark. (2006) Post-traumatic stress disorder The role of trauma, pre-existing psychiatric disorders, and gender. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci, 256:299-306.
Kılıç C (2008) Depremzedelerde ruh sağlığı hizmeti kullanımı: 1999 depremlerinin sonuçları. Türk Psikiyatri Dergisi, 19:113-123.
Norris FH, Friedman MJ, Watson PJ ve ark. (2002) 60,000 disaster victims speak: part I. an empirical review of the empirical literature, 1981-2001. Psychiatry, 65:207-239.
North CS, Nixon SJ, Shariat S ve ark. (1999) Psychiatric disorders among survivors of the Oklahoma City bombing. JAMA, 282:755-762.
Özaltın M, Kaptanoğlu C, Aksaray G ve ark. (2004) Motorlu araç kazalarından sonra görülen Akut Stres Bozukluğu ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Türk Psikiyatri Dergisi, 2004; 15:16-25.
Perkonigg A, Kessler RC, Storz S ve ark. (2000) Traumatic events and post-traumatic stress disorder in the community: prevalence, risk factors and comorbidity. Acta Psychiatr Scand, 101:46-59.
Rothman KJ, Greenland S (1998) Approaches to Statistical Analysis. Modern Epidemiology. Second Edition, Ed: KJ Rothman, S Greenland, Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins, s. 183-199.
Schlenger WE, Caddell JM, Ebert L ve ark. (2002) Psychological reactions to terrorist attacks: findings from the national study of Americans' reactions to September 11. JAMA, 288:581-588.
Verger P, Dab W, Lamping DL ve ark. (2004) The Psychological Impact of Terrorism: An Epidemiologic Study of Posttraumatic Stress Disorder and Associated Factors in Victims of the 1995?1996 Bombings in France. ** J Psychiatry, 161:1384-1389.