Arama

Nene Hatun - Tek Mesaj #5

Dadaş-Erzurumlu - avatarı
Dadaş-Erzurumlu
Ziyaretçi
23 Temmuz 2009       Mesaj #5
Dadaş-Erzurumlu - avatarı
Ziyaretçi



22/05/1955 Aziziye Tabyası kahramanı Nene Hatun 97 yaşında Erzurum'da vefat etti.
Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı ve anıldı.






Türk milletinin mukaddesatına ne kadar bağlı olduğunu, değerleri uğruna canını feda ettiğini ve edebileceğini tüm dünya bilir ve ecdadımız bunu bilfiil ispatlamıştır. Tarih kitapları bunların örnekleri doludur. Ancak ecdadımızın bıraktığı hatıralar sadece kitaplarda kalmamalı ve onları anlamak, değerlerini bilmek adına okunmalıdır. İşte tarihe destan yazmış ecdadımızdan biri de NENE HATUN'dur. Henüz 3 aylık yavrusunu beşiğinde bırakarak ve onu Allaha emanet ederek gitmiştir Aziziye Tabyasına. Ve giderken bebeğini Allaha emanet etmenin rahatlığıyla gözünü bile kırpmamış ve mukaddesatı uğruna savaşmıştır. Peki kimdir Nene Hatun? Dilerseniz biraz da onu anlamak adına hayatından bahsedelim.


Tarihimize "93 Harbi" adıyla geçen Türk-Rus savaşında Erzurum'un Aziziye Tabyası'nda gösterdiği kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Türk kadını. 1857 yılında Erzurum'da doğdu. Tam doksan sekiz yıl orada yaşadı. Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı ve anıldı. Ömrünün son demlerini "Üçüncü Ordu'nun Annesi" olarak geçirdi. 1955 yılında "Yılın Annesi" seçildikten sonra 22 Mayıs 1955 günü Erzurum'da zatürreden vefat etti.


Türk-Rus Harbi'nin kanlı ve karanlık günleriydi. 1877 yılı Kasım ayının 7'sini 8'ine bağlayan gece, civarda bulunan iki Ermeni köyünden gizlice harekete geçen kalabalık bir çete, sinsi sinsi yaklaşıp Erzurum'un meşhur Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmıştı. Tabyayı savunan Türk askerlerini öldürdüler acımasızca…. Arkadan gelen Rus kuvvetleri de hiç bir direnme görmeksizin Aziziye Tabyası'nayerleştiler.


Bu baskından yaralı olarak kurtulan bir asker koşa koşa Erzurum'a varıp kara haberi yetiştirdi. Minarelerden sabah ezanı yerine "Moskof Aziziye'ye girdi!" sesleri yükselmeye başladı. Bir anda bütün Erzurum duymuştu bu kara haberi. Ve bir anda bütün Erzurum şahlanıvermişti. Tüfeği olan tüfeğini kaptı, olmayan eline ne geçirdi ise tırpan, kazma, kürek, sopayı alıp sokaklara döküldü. Erkekli kadınlı bütün Erzurum halkı Aziziye'ye doğru koşmaya başladı.


Şehrin kenar bir mahallesindeki mütevazi bir evde oturan taze bir gelin vardı. Bir gün evvel ağabeyi Hasan cepheden ağır yaralı olarak eve getirilmiş ve bir kaç saat önce bu taze gelinin kolları arasında ruhunu teslim etmişti. Kocası cephede idi. Minarelerden yükselen "Moskof Aziziye'ye girdi" seslerine, seferber olup koşanların uğultuları karışıyordu. Taze gelin, bu kara haberi duymuş gibi hemen ağlamaya başlayan üç aylık bebeğini emzirip uyuttu. Usulca onu beşiğine bıraktı ve heyecan dolu bir sesle:
- Seni bana Allah verdi, ben de seni Allah'a emanet ediyorum yavrum, diye mırıldandı.
Sonra şehit kardeşinin döşeğine seğirtti. Ölüyü alnından öptü:
- Seni öldüreni öldüreceğim ben de, dedi, kin dolu bir sesle.
Ve masanın üzerinden satırı kapmasıyla kapıdan dışarı fırlaması bir oldu. O da çılgınca Aziziye'ye doğru koşmakta olan kadınlı erkekli, taşlı sopalı kalabalığın arasına karıştı.
Bütün Erzurum, o dadaşlar diyarı şahlanmıştı. Aziziye'de boğaz boğaza kanlı bir dövüş başladı.


Başka bir zaman olsaydı Türkün merhameti galebe çalardı, belki. Fakat bu zaman diğer zamanlardan çok farklıydı. Aziziye'nin dışında ve içinde kadınlı, ihtiyarlı çocuklu yüzlerce Erzurumlu kanlar içinde yatıyordu. Onlara ateş açanlar acımışlar mıydı? Taze gelin de elinde satırı, karşısına çıkan Moskof'un kafasına, suratına indiriyordu. Şehit düşen ağabeyisinin acısını, bin Moskof'u öldürse içine atamazdı...


Yaralılar arasında taze gelin de vardı. Elinde satırı ile döğüşürken aldığı bir yaranın etkisiyle o da kanlar içinde yere yıkılmıştı. Fakat yaralı olarak baygın bulunduğu zaman dahi elindeki kanlı satırını sıkı sıkıya kavramış bırakmıyordu ellerinden...


Adı Nene idi taze gelinin. O günden sonra o da bütün Erzurum'un tanıyıp saydığı kişiler arasına katıldı. Doksan sekiz yıllık ömrü boyunca bütün Erzurumlulara Moskof'un Aziziye'de nasıl tepelenişini anlattı. Fakat kendinden bir kaç kelime ile bahsetti.


Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır :
Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.


Aziziye Savunması'na genç bir gelinken katılan Nene Hatun, bu şanlı savunmanın hatırasını uzun yıllar yaşattı. 1952 yılında Erzurum'da yapılan askeri manevralar sırasında Türkiye'ye gelen NATO Kuvvetleri Başkumandanı General Ridgway, Nene Hatun'u ziyaret ederek elini öpmüş ve yeni bir savaş olduğunda katılıp katılmayacağını sormuştu. Feri yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuş gözlerinde bir an Aziziye savunmasının hayalleri belirip kaybolan 95 yaşındaki kahraman, Türk kadını heyecanla 'Tabii giderim...' diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine heyecanlanan General Ridgway daha sonra şu sözleri söyleyecekti: 'Aziziye mucizesinin sırlarını Nene'nin sözünden ve yüzündeki çizgilerden öğrendim. Nene efsane değil, bir hakikattir.

İşte böyledir bu destanı yazan Nene Hatunun öyküsü…Tek o mudur? Ne neneler çıkmıştır bu vatanın bağrından. Ne öyküler yazmıştır kanıyla canıyla bu toprağın bağrına analar… Peki torunları onları anlayabilmiş midir? Düşünmüş müdür acaba neden nenesi , 3 aylık bebeğini bırakıp da gitmiştir savaşa… Üstün silahlarımı vardı o ananın, savaşacak gücü mü çoktu? Yoksa imanımı mı ter ü tazeydi. Torunlarını mı düşünmüştür yoksa çocuğunu düşünmeden önce… Onlara bağımsız yaşayacakları bir vatan bırakmak ve ardında kendisine hayır dua edecek evlatları torunları mı olsun istemiştir. Henüz 20 yaşında, gencecik Türk anası… Şimdilerde kaç genç kız bunu yapabilir acaba? Ya da şöyle sormak mı gerekir ? Şimdi 20li yaşlarda olan genç kızlar nelerle meşguldürler…Nene hatundan çok uzakta olduğu kesin bazılarının…Aklı imanında ya da nene hatunlar gibi ve nice şehidlerin uğruna can verdiği vatanın da mıdır? Yoksa günlük basit işlerde, basit duygularda mıdır? Bu sorunun cavabı vicdanlarınıza bırakaılmıştır….
Geçenlerde bir internet sitesinde “kadınlar askere giderse” adlı bir başlık gördüm.Bayanları askeriyede gösteren birkaç karikatür. Askerdeki bayanlar süsleniyorlar, dedi kodu ediyorlar, nöbet yerleri süslnemiş vs vs….Bu yazıyı yazmaya çalışırken ve de Nene Hatuna layık olamamanın duygusallığını içimde yaşarken bu gördüklerim canımı sıktı ve o resimlere o anda şöyle bir yorum yazdım: “nene hatunların, sırtındaki ve üşüyen bebeğine rağmen onun örtüsünü taşıdığı kağnıdaki mermilerin üstüne örten elifin, osmanlıda ki baciyan-ı rumların torunları bunları asla yapmaz, ben de onların torunlarıyım askere alsalar şerefle gider ve tüm yüreğimle yaparım. Dinim için ve vatanım için canım feda, şehidlik nasip olsa daha ne...”


Türk kadınları olarak başta Hz. Hatice, Hz. Aişe annelerimizin daha sonra da onların ahlakıyla yetişmiş bulunan Nene Hatunların ahlakını, kalp güzelliğini, imanlarını, yaşayışlarını örnek alıp tatbik etmemiz gerekiyor. Modelimiz, örneğimiz onlardır. Yoksa tv dizilerinden fırlayıp çıkmış süslü kadınlar değil…


Dinimiz kadınlara çok değer vermiş ve o değere kimse de olmayan bir şefkat duygusu ve annelik makamı bahşedilmiştir. Cennet anaların ayakları altına serilmiştir. Bu değerlerin farkında olan Bediüzzaman Hazretleri; “insanın en birinci muallimi annesidir” diyerek onlardaki sorumluluğu ve de güzelliği bizlere anlatmaya çalışmıştır. Nesiller yetiştiren onları büyüten annelerdir. Nene Hatun tehlikeyi görüp cepheye koşturumuş ve canını dişine takarak savaşmıştır. Günümüzde görünürde bir tehlike yok ama maneviyatımıza öyle içten saldırıyorlar ki…Nene hatun misali olmalı anneler ve korumalılar yavrularının ruhlarını, tıpkı onun da vatanı koruduğu gibi...
Son düzenleyen Safi; 29 Aralık 2015 23:33