Roma mimarisi, bir röprezantasyon(temsil) ve kudret gösterisinin biçimlendirilişidir. “İmperium Romanum” denen Roma İmparatorluğu, Akdeniz çevresinde, Roma merkez olarak planlanmıştır. Bu planlamada devlet, kültür ve teşkilat gücü önemli rol oynar. Bu yüzden, Roma sanatı, politik güçle birlikte, sınırları içine giren ülkelere planlı olarak yayılmıştır. Roma mimarisi. Roma kültürünü bütün ayrıntıları ile içine alır. Kültür, anıtsal mimariye bağlanınca, devlet kişilerin başarılarına bağlı devletlerden ayrılır. Roma sanatının temeli mimari’de yatar. Heykel alanındaki sanatçıların aksine, mimarlar genellikle Romalı idiler. Bu bakımdan Roma mimarisi, Romalıların görüş ve iradesini tipik bir şekilde biçimlendirir. Roma mimarisinde klasik ve barok üsluplu yapılar, yer yer, ayni zamanlarda görülür. Roma mimarisine Etrüsklerin rustik unsurları geçmiştir. Bu, Romalıların askeri görüşlerine tamamen uygundu. Rustik zevk, Yunanlılarda görülmez. Roma mimarisini, önce birçok ülkelerin sahibi olarak, çeşitli unsurlardan meydana gelmiş yapı tiplerinde görüyoruz. Bunun için Romalılarda, Yunanlılarda olduğu gibi belli bir üslup gelişimi yoktur. Romalı, bütün Akdeniz çevresinden, dolayısıyla Asya, Afrika ve Avrupa ülkelerinden çeşitli mimarlık biçimlerini benimsemiştir. Fakat Romalı, mimari unsurlarını toplamış olmakla beraber, yapısına Roma damgasını da vurmuştur. Örneğin, Batılı bilginlerin iddia ettiği gibi kubbeyi Etrüsklerden almış olsun, Önasya ülkelerinden almış olsun, Romalı bunu kendi kullanabileceği bir yapı biçimine sokmuştur. Bu bakımdan, birçok mimari unsuru yabancı ülkelerden toplanmasına rağmen, bunları kendi dünya görüşünün gereklerine göre biçimlendirdiği gerçektir. Bu unsur toplanmasına paralel olarak Romalı, kendi imparatorluğunun ve imparatorunun haşmetine uyacak biçimi hangi ülkede bulmuşsa oradan almakta tereddüt etmemiştir. Bu yüzden de, kah Yunanın klassisizmasının, kah Asya Helenistik barokunun, kah Mısır unsurlarının bir arada biçimlendikleri görülür. Fakat Roma mimarisinde, genellikle rustik bir kabalığa varan işleme tarzına rastlarız. İşte, Roma yapıları bu nedenlerle sağlam, kaba ve ağır göründüğü gibi çok çeşitlidir de. Esasen bu özellikleri yüzünden Yunanlıdan ayrılır. Adnan Turani
En ünlü zafer takı, Romada bulunan Titus Kemeri’dir. Bu yapı, altından, geçilmek üzere tek kemeri bulunan bir yapıdır. Kapının iki tarafında gömme olarak birer kompozit başlıklı sütun yer alır (M. S. 81). Septimius Severus Zafer Kemeri ise Forum Romanum’dadır. Bir de M. S. 312 de yapılmış olan Konstantin Kemeri vardır. Bu zafer kemerlerinin gelişimi önemlidir. İlki ilk yüzyıl içinde yapılmış zafer taklarının geçit için yalnız bir kemeri vardır. Halbuki sonra yapılanların ortadakinden başka yanlarında da birer tane olmak üzere üç kemeri vardır, ilk yapılan Titus Zafer Takı’nın hemen hiçbir süsü yoktur. Yalnız kemerin iç tarafında iki rölyef yer almıştır. Diğerlerinde ise, cepheler barok bir yüklülük içinde, rölyefler ve heykellerle süslenmiştir. Bu zafer taklarının fasat (cephe) kesitleri, bize iki katlı olarak yapıldıklarını gösterir. Cephenin üstünde saçak kısmını göstermeyen ve adına “attika” denen alçak bir duvar kısmı vardır. Bu duvarın orta yerine konulan bir kitabede, ne için ve kimin tarafından dikildiği belirtilmiştir. Zafer taklarının üzerine ayni zamanda tunçtan dökülmüş bir kuadriga (dört koşumlu araba heykeli) dikmek adeti vardı. Adnan Turani
Roma mimari çeşitlerinden biri de amfiteatrdır ve Roma imparatorları tarafından yapılmıştır. Bunlardan en ünlüsü Roma’daki Kolosseum (Colosseum)dur. Romalıların taşrada yaptıkları en önemli amfiteatr, Veroda’daki Kayzer Diocletian’un yaptırdığıdır. Yunanlılar bilindiği gibi tiyatrolarını yarım çember biçiminde yapıyorlardı. Romalılar ise bunu Elips biçiminde inşa ettiler. Ayrıca Yunanlıların amfiteatrları vadiler içine yerleştirildiklerinden yapı olarak cepheleri yoktu. Halbuki Romalıların amfiteatrları, genellikle dört katlı, yüksek yapılardı. Bu amfi tiyatro tipinin ilk örneği, M.Ö. 80 yılında Pompei’de yapılmıştır. Sonraları, bu çok katlı amfitiyatroların “Roma stili” adını alan taklitleri yapıldı. Roma’daki Colosseum adlı amfiteatrın, dış cephesindeki alt ayaklarında gömme olarak dorik stilinde sütunlar, ikinci katında iyonik, üçüncü katında korent, son katında da plasterler getirilmiştir. Bu düzen hemen hemen bir sistem olarak bütün amfiteatrlarda taklit edilmiştir. Amfitiyatrolara benzemeyen başka tiyatro yapıları da görülür. Ancak Romalılar, tiyatrolarda Yunanlıların yarım çember biçimlerini korudular. Fakat bunu da bir düzene soktular. Ve sahne ortasındaki altar’, kaldırdılar. “Proskenion” denilen sahne yerini de yükselttiler. Orkestranın bulunduğu yere mermer koltuklar koyarak, burasını Romanın itibarlı kişilerine ayırdılar. Adnan Turani