Arama


nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
13 Ağustos 2009       Mesaj #5
nünü - avatarı
Ziyaretçi
500 yıl önce Amerika'dan Eski Kıta'ya getirilen ayçiçeği, son genetik çalışmalar sayesinde bugün dünyanın tüm iklimlerinde ve toprak özelliklerinde başarıyla ekiliyor. Bitkiye olan talebin son yıllarda artması, ayçiçeği yağının hayvansal yağlara oranla daha hafif ve daha sağlıklı olmasıyla yakından ilgili...
Ayçiçeği ekimi bugün büyük bir çoğunlukla yağı için yapılıyor. Ayçiçeği yağı bitkinin çekirdeklerinin hidrolik presle sıkılmasıyla elde ediliyor. Bazı ayçiçeği yağlarının kalitesi zeytinyağı ile eşdeğerde...
Hangimiz sıcak yaz akşam­larında, gecenin geç saati­ne kadar açık kalan kuruyemişçiden ayçiçeği alıp sahilde turlamadık ki... Yazlık sinemalarda insanlar toplu halde öylesine ay­çiçeği yerdi ki, dişlerin arasında kı­rılan çekirdeklerin gürültüsünden bazen filmdeki oyuncuların sesleri duyulmazdı. Ne var ki rengi nede­niyle dünyanın bazı bölgelerinde "güneş çiçeği" olarak bilinen ve yaz aylarında tarlaları sapsarı birer halıya dönüştüren ayçiçeğinin öykü­sünde kuruyemiş çok önemsiz bir sayfa oluşturuyor.

Ayçiçeğini Avrupa'ya İspanyol denizciler getirdi
Bu öykü, bundan yaklaşık 5 asır önce Amerika'nın Kristof Kolomb tarafından keşfi ile başlamıştı. Ay­çiçeği İspanyol denizciler tarafın­dan Avrupa'ya getirilir getirilmez hızla Eski Kıta'yı da istila etti. Ve bir süre içinde de Kanada'dan Gü­ney Amerika'ya, İspanya'dan Rusya'ya bütün dünyaya yayıldı. Ger­çekten de bugün ayçiçeği bütün ik­limlerde ve toprak özelliklerinde ekimi yapılan bir bitki... Bunun bir nedeni, yapısal olarak her türlü ik­lim ve doğa koşuluna dayanıklı bir bitki olmasıysa, diğer nedeni de üzerinde genetik olarak en fazla araştırma yapılan bitki olması... Ta­rım teknolojisi, "Heliantus" aile­sinden olan ayçiçeğinin üzerinde öylesine büyük başarılar elde etmiş bulunuyor ki, bu bitki bugün artık parazitlerden, mantarlardan en kü­çük bir zarar görmüyor. Üstelik her geçen gün laboratuvarda. farklı bir iklim ve toprak yapısına uygun yeni bir türü geliştiriliyor.

Ayçiçeği yağı bugün hemen hemen tüm dünya mutfakları­nın ana malzemelerinden biri...
Kuşkusuz, bunca araştırma ve emeğin arkasındaki dürtü, bu çiçeğin estetik görüntüsüne duyulan tutku değil... İnsanların asıl ilgisini çeken, onun çekirdeklerinden elde edilen ayçiçeği yağı... Ayçiçeği yağı bugün hemen hemen tüm dünya mutfakları­nın ana malzemelerinden biri... Bu yağın tarihi oldukça eskilere uzanı­yor. Afrodizyak özellikleri olduğuna inandıkları için Aztekler onu evlilik gecesinde ve daha sonraları da deri­lerini gençleştirmek için kullanmış­lardı. Bugün bile bu yağ sadece mutfaktaki yeriyle yetinmiyor. Üretimin az bir bölümü de kozmetik sanayi ve ilaç fabrikalarına gidiyor.
Ayçiçeğinin yararlan bununla da sınırlı değil... Fabrikalarda yağı alındıktan sonra geriye kalanlar hayvan yemi olarak kullanılıyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ve de özel­likle Macaristan'da çiçeğin kuruyan dallarından soba ve şöminelerde odun tutuşturmakta yararlanılıyor, Macarlar bununla yetinmiyorlar; gübre olarak kullanmak amacıyla kuruyan ve toprağa dökülen ayçiçeklerini de topluyorlar.

Dünyanın en iyi ayçiçeği çekirdekle­ri Macaristan'da yetişiyor
Tüm ayçiçeği çekirdekleri birbiri­ne benzese de aralarında önemli farklılık bulunuyor. Uzmanlara gö­re, iyi bir ayçiçeği çekirdeğinin yüz­de 48 ve daha üstü oranda yağ içer­mesi gerekiyor. Bu bağlamda bugün dünyanın en iyi ayçiçeği çekirdekle­ri Macaristan'da yetişiyor. Macar ayçiçeği çekirdeklerinin yağ oranı yaklaşık yüzde 50-51... Akdeniz bölgesindeki ülkelerde ise bu oran yüzde 46-47'e düşüyor. Öte yandan ayçiçeği yağının asit oranı da. bitkinin ekildiği coğrafi bölgeye göre farklılıklar gösteriyor. Bazı ülkeler­deki ayçiçeği yağları linoleik ve ole­ik asit açısından daha zengin olabili­yor. Örneğin, Doğu Avrupa ülkele­rinde bu asitlerin oranı yüzde 65 ile 67 arasında değişirken, Akdeniz kı­yısındaki ülkelerde yüzde 53-55'e düşüyor. Ancak, hemen şunu belir­telim ki, yağın asit derecesi kesinlikle onunun kalitesini belirlemiyor, sadece daha besleyici olup olmadı­ğını ortaya koyuyor.

Zeytinyağı değerinde olan çekirdekler
Bugün tüm tahıl piyasasında iki tür ayçiçeği çekirdeği bulunuyor. Bunlardan birincisi, yüksek oleik asit içeren çekirdekler... Bu çekirdekler yaklaşık yüzde 80 oranında asit oleik içeriyorlar ve bunlardan elde edilen ayçiçeği yağı zeytinyağı değerini ta­şıyor. Gerçekten de zeytinyağının asit oleik oranı sadece yüzde 72... İkinci tip ayçiçeği çekirdekleri ise "konvansiyonel çekirdek" olarak adlandırılıyor ve bunlar yüzde 60-65 oranında linoleik asit içeriyorlar.

Kızartma için çok da­ha elverişli...
Yeryüzünde bugün piyasanın ge­nel eğilimi "yüksek oleik asitli" ayçiçeği yetiştirmek ve onların ya­ğını pazarlamak... Çünkü, bu tür ay­çiçeği yağlan kızartma için çok da­ha elverişli... "Konvansiyonel" çe­kirdeklerden üretilen ayçiçeği yağ­larında ise linoleik asit yüksek ısı karşısında kolaylıkla okside oluyor.

Dünya ayçiçeği üretiminde ilk dört sırayı Rusya, ABD, Arjantin ve Çin alıyor
Son yıllarda özellikle sağlık ne­denleriyle dünya ayçiçeği üretimin­de gözle görülür bir artış izleniyor. 1985-1986 yılında dünya ayçiçeği üretimi 19 milyon ton iken, bu ra­kam 1997 yılında 23.8 milyon tona ulaşmış bulunuyor. 1997 yılındaki ayçiçeği yağı üretimi ise 8 milyon ton civarında... Bugün dünya ayçiçeği üretiminde ilk dört sırayı Rusya, ABD, Arjantin ve Çin alıyor. Bu ülkeler aynı zamanda dünya ayçiçeği ihracatında da ilk dört sırayı paylaşıyorlar. Her biri yaklaşık 2.000 ton ayçiçeği yağı ihraç ediyor. En çok yağ ithal eden ülkeler ise Batı Avrupa ülkeleri. Fas, Meksika, Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler ve Endonezya...

Mutfaktan banyoya günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası durumunda,..
Uluslararası piyasada son çeyrek yüzyılda ayçiçeği ticaretinin hızla arttığı bir gerçek... Ancak, bu artışın en yavaş olduğu bölge. Akdeniz bölgesi,.. Burada zeytinyağı geleneği hala ayçiçeği yağından daha ağır basıyor. Ayçiçeği üretimindeki artış, onun kozmetik ve ilaç sanayindeki kullanımındaki artışına paralellik gösteriyor. Çok ünlü bir Amerikan biyomühendilik kuruluşu olan "International Flora Technologies Ltd." şirketinin ikinci başkam Kelley Dwyer, "yüksek oleik asit" içeren ayçiçeği çekirdeklerinden elde edilen yağın mükemmel koruyucu özelliklere sahip olduğunu söylüyor. Bu yağı. kozmetik sanayinde bol miktarda kullanılan "jojoba" bitkisiyle eşdeğerde görüyor. Oysa ayçiçeği yağı, "jojoba yağı'ndan en az iki misli daha ucuza maloluyor. Öte yandan, ayçiçeği yağı alerji yapmayan bir özellik taşıdığı için; güneş yağlarında, banyo sabunlarında, masaj kremlerinde kullanılıyor. Kısacası, 500 yıl önce Amerika'dan Eski Kıtaya getirilen ayçiçeği tohumu, bugün mutfaktan banyoya günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası durumunda,..

Ayçiçeğinin anatomisi...
Ayçiçeği, (Helianthus annuus); günebakan, gündöndü ve günciçeği olarak da bilinen ve bileşikgiller (Asteraceae ya da Compositae) familyasından olan bir yıllık otsu bir bitkidir... Anayurdu Kuzey ve Güney Amerika olan ayçiçeğinin 1-5 m. uzunluğunda, kalın dişli, geniş yaprakları bulunur. Kömeçterinin (çiçekbaşı) eni, yabani olanlarda 7,5-15 cm, kültürü yapılanlarda 30 cm'den daha fazla olabilir. Kömecin ortasındaki çiçekler genellikle kahverengi, sarı ya da mor, kenardakiler ise sarı renktedir.
Ekonomik değeri yüksek olan ayçiçeğinden san renkli bir boyarmadde, tohumlarından da yemeklik yağ elde edilir. Çiçekyağı denilen bu sarı renkli sıvı yağ, yemeklerin yanısıra yağlıboya ve sabun yapımında, ayrıca yağlayıcı olarak da kullanılır. Kurutulup kavrulduktan sonra çerez olarak yenen tohumlardan bazı ülkelerde ekmek ya da kahveye benzer bir içecek yapılır.
Ayçiçeği tanelerinden yağ elde edildikten sonra geriye kalan ayçiçeği küspesi, tane kabuğunun çıkarılıp çıkarılmadığına göre kabuklu veya kabuksuz küspe adını alır. Hayvan yemi olarak kabuklu küspe önemsizdir; çünkü selüloz bakımından zengin olur. Oysa kabuksuz küspe, azotlu madde bakımından zengin olduğu için mükemmel bir yemdir.

Güneş çiçeği...
Bugün ayçiçeği tohumunda gerçekleştirilen genetik çalışmalar ve yenilikler sayesinde, bu bitki hemen hemen her iklim kuşağında ve toprak yapısında ekilebiliyor. Çok hızlı bir biçimde olgunlaşan ayçiçeğinin ekiminde de bazı kurallara uyulması gerekiyor. Örneğin, tarlaların güneşe dönük biçimde yapılandırılmasında büyük yarar var. Çiçek ne kadar çok güneş ışını alırsa o kadar hızlı ve mükemmel çekirdekler oluşturuyor. Çekirdekleri tüm suyunu yitirdiğinde, ayçiçeği olgunlaşmış kabul ediliyor ve hasat genellikle tarlanın kuzeyinden başlanarak kuzey-güney yönünde yapılıyor. Bu seçimde amaç, çiçeklerin daha uzun süre ve bol ' 'güneş ışığı görmeleri...

Türkiye'de ayçiçeği tarımı...
Türkiye, ayçiçeği tarımı ile 19. yüzyılın sonunda tanıştı... 1858 Paris ve sonrasındaki Berlin konferansları kararlarının Osmanlı sınırları içindeki azınlıklara ve Avrupalı sanayicilere sağladığı imtiyazlar, Osmanlı toplumu Türk vatandaşlarının ve özellikle tarım ve el sanatlarında gelişmiş (dokumacılık) Balkan Türklerinin ekonomik gelişimini kısıtlamış ve bu bölgede yaşayan Türk soydaşlarının Trakya'ya göçmelerine neden olmuştu... Balkanlardan gelerek Trakya'ya yerleşen ve zamanın en modem tarım bilgisi ile dolu bu soydaşlarımız, ayçiçeği ve rapiska (kolza) üretimini de beraberlerinde getirmişlerdi...
Cumhuriyet kurulduktan sonra tarımda hamle yapmak isteyen genç Türkiye, ilk tarım hamlesine Trakya'dan başlamıştı,.. İthal edilen 500 adet traktör, bu bölgede teşvikle kurdurulan büyük tarım işletmelerine dağıtılmıştı. Ancak, 1929’da tüm dünyada meydana gelen ekonomik kriz, oluşum aşamasındaki bu işletmelerin kısa bir süre sonra kapanmalarına neden oldu ve tarım, bugünkü yapısını oluşturan kırsal alan yaşayanlarına terk edildi. 1979 yılına kadar buğday-ayçiçeği-rapiska münavebesinde (her yıl farklı bir ürün ekimi) devam eden gelişme, 1979 yılında rapiska tohumunun yağ sanayinde kullanımının Sağlık Bakanlığı'nca yasaklanmasıyla buğday-ayçiçeği münavebesine dönüştü.
Bu gelişmeye ek olarak, siyasi iktidarların, Rize ili dışında tüm illerimizde üretilen ve köylünün yüzde 95'ini ilgilendiren buğday taban ve destekleme fiyatlarını oy kaygısı ile yüksek tutmaları, Trakya'da buğday-ayçiçeği münavebe sistemini bozdu, buğday-buğday sistemini başlattı. Bu sistem nedeniyle de süne ve kımıl gibi hububat zararlılarının popülasyonu arttı, buğday üretiminde sorunlar çıktı. Ayçiceği-buğday paritesinin 2.4 olması gerekirken, bu parite bazı yıllar 1.5'un altına düşürüldü ve ayçiçeği üreticileri mağdur edildi...
1990 yılından itibaren ayçiçeğinin ekim alanında da bir düşüş kaydedildi. Orobanc'ın (canavar otu), özellikle en fazla üretimin yapıldığı Trakya yöresinde (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli-1988'deki toplam 1 milyon 150 bin ton ayçiçeği üretiminin yüzde yüzde 63’ünü bu iller karşılamış) yoğun zarar vermesi ve uygulanan yetersiz taban fiyat politikası nedeniyle ekim alanları 1996 yılında 575.000 hektara, üretim ise 780.000 tona düştü. Bu durum, yetersiz olan bitkisel yağ üretimimizi doğrudan etkiledi ve ithalatın artmasına neden oldu. Örneğin, 1995 yılında yağlık ayçiçeği tohumu ithalatı 356.981 ton, ihracatı 396 ton; yine 1995 yılında ayçiçeği yağı ithalatı 305.823 ton. ihracatı 47.318 ton olarak yapılmıştı. 1996 yılının ilk altı aylık diliminde ayçiçeği tohumu ithalatı 332.531 ton, ihracatı 1.177 ton olarak gerçekleşti. Aynı dönemde 104.578 ton ayçiçeği yağı ithalatı, 2.645 ton ihracatı oldu.
Bütün bu yanlış politikalara rağmen ayçiçeği ülkemiz ekonomisi açısından önemli bir yağlı tohumlu bitki olmayı sürdürüyor. Tohumu yüzde 40 civarında yağ içeren ayçiçeği, Türkiye'nin bitkisel yağ üretiminin yüzde 65'ini karşılıyor, Ayrıca küspesi hayvan yemi olarak kullanılıyor. Tüm ayçiçeği üretiminin çok az bir kısmı da çekirdek olarak değerlendiriliyor.