Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
17 Aralık 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Enderun Mektepleri

Bir şeyin iç kısmı, dâhili, iç yüzü, harem dairesi gibi anlamlara gelen Enderun, mülkî, idarî ve diğer önemli kadronun yetiştirildiği yerlerdir. Bu bağlamda Enderun Mektebi, dünyanın ilk “kamu yönetimi okulu” olarak da nitelendirilebilir. Osmanlı’yı cihan devleti yapan kurumların en başında Enderun Mektebi gelir ki, Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu devlet adamı kadrosu bu mektepten yetişirdi.
Bu mektepte öğrenciler, üstün zekâlılara ve çeşitli yeteneklere yönelik programlarla ve testlerle, ortalama 15 yıllık bir eğitimden geçtikten sonra, devletin ihtiyaç duyduğu üst düzey idarî/bürokratik ve askerî personelin yetişmesi sağlanmıştır. Nitekim bu konuda, önde gelen tanınmış psikologlardan Amerikalı Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zeka testini bulan kişi) Enderun mektebine alınan çocuklar için şunları söylemektedir: “Zeka seviyesini ölçmek için ilk defa test yönetimi, Osmanlılarda Enderun mektebine seçilen öğrenciler için uygulanmıştır.” Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias’ın Platon’un idealindeki okul olarak nitelediği Enderun, tarihçi Mustafa Armağan’ın da tam bir isabetle ifade ettiği gibi “Üstün Yetenekliler Fabrikası”ydı. Gerçektende kişinin yeteneklerine değer verip onları en iyi biçimde geliştiren Enderun Mektebi, Türklerin düzenli, kendine özgü bir eğitim sistemini kurup başarılı sonuçlar aldıklarını göstermekte ve dünya eğitim tarihinde de önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda Enderun Mektebi, üstün yeteneklilerin eğitiminde “dünyadaki ilk sistemli eğitim” örneğini oluşturmaktadır. Öyle ki pek çok batılı kaynakta, Osmanlı Devleti’nin altı yüzyıl boyunca devam etmesinin temel nedeninin, üstün yetenekli çocukları Enderun’a devşirme yöntemiyle seçip orada eğitim verdikten sonra ülke yönetimini bu kişilere emanet etmesi olarak gösterilmektedir. Amerika’da Enderun mektepleri hakkında 350’ye yakın master ve doktora çalışması yapılmıştır. (1)
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Enderun Mektebi’nde kişilerin yetenekleri, yapılan testler sonucunda belirlenerek bu doğrultuda eğitim yapılırdı. Eğitimde temel ilke bireyin yetenekleri idi. 20. yüzyılın başında Amerikalı Eğitimci- Psikolog John Dewey’in “Çocuğa Göre Eğitim İlkesi” diye formüle ettiği düşünceyle çağdaş eğitimin öncülüğünü yaptığı dönemden yüzlerce yıl önce, Osmanlı Devleti, Enderun Mektebi’nde bu eğitim anlayışına göre hareket ediyordu. Eğitimde çocuğun yeteneklerini ve ilgilerini, bireysel farklılıklarını ön plana çıkarmayı, John Dewey’den yüzyıllarca önce Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulamaya konulmuştur. (2)
II. Murad zamanında kurulan Enderun Mektebi, gerçek kimliğine Fatih Sultan Mehmet zamanında kavuşmuştur. Fatih zamanında Enderun Mektebi yalnız bir devşirme mektebi olma hüviyetinden çıkarak, devletin siyasî sistemi için gerekli idarî ve mülkî kadronun eğitimine de yönelmiştir. Balkanlar’daki Hıristiyan halktan ve Anadolu’dan devşirilen oğlanlar, önce Anadolu’da seçilmiş Türk çiftçi ailelerine verilir, üç dört yılda Türk ve Müslüman kültürünü kazandıktan sonra da İstanbul ve Edirne’deki çeşitli saraylara yerleştirilirdi. Bu hazırlık sarayları; Edirne Sarayı, Galata Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı ve İskender Sarayı olmak üzere dört taneydi. Bu sarayların eğitime tahsis edilmiş odalarında eğitim görürlerdi. Burada acemi oğlanlar olarak fizikî ve ruhî talimler ve terbiyeler aldıktan sonra “çıkma” denilen mezuniyet usulüyle imparatorluğun farklı bölgelerindeki görev yerlerine tayin olunurlardı. Bunlar arasında en yetenekli olanları ise daha iyi bir eğitim almak üzere Enderun’a kabul edilirdi. Bu mektebin temel özelliği, sadece İstanbul’da bulunmasıdır. Osmanlılarda temel eğitim kurumu olan medreseler, imparatorluğun dört bir tarafını kaplarken, Enderun Mektebi sadece İstanbul’da bulunmaktadır. (3)

Bir İngiliz sefiri (elçisi) Enderun mektepleri hakkında şunları söylemektedir:
“Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki (Enderun) denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor, İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için, bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende geri bırakmak lâzımdır.” (4)
Burada bir konuyu özellikle belirtmemiz gerekiyor: Osmanlının temel amacı toplumda adaleti gerçekleştirmekti. Adaleti gölgeleyen faktörlerin başında da arkadaşlık, dostluk, akrabalık, kan bağı vbg yakınlıkların geldiği bilinen bir gerçektir. İnsan; arkadaş ve kan bağının bulunmadığı bir bölgede adaleti rahat, daha kolay tatbik edebilmektedir. İşte Osmanlılarda en yüksek devlet görevlerinin devşirmelere verilmesinin temel sebebinin bu husus olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Yani onlar, toplumda kan akrabalığı gibi kişiyi etkileyen faktörlerden uzak olduklarından adaleti daha rahat gerçekleştiriyorlardı. Birkaç hainin durumuna bakılıp ta, gerçekleri göz ardı etmek ilmî realiteyle asla bağdaşmaz. (5)
Enderun öğrencileri, gün doğmadan iki saat önceden kalkar, hamama gidip yıkandıktan sonra, toplu halde sabah namazını kılarlardı. Diğer bütün vakit namazları da cemaatle kılınırdı. Padişah İstanbul’da ise sabah namazları Ayasofya Camii’nde padişahla beraber kılınırdı. Yatış ve kalkışları güneşin doğuş ve yatsı namazının vaktine göre değişirdi. Çoğu zaman yatsı namazı kılındıktan sonra yatılırdı. Perşembe günleri yatsıdan sonra her odada, topluca padişahın sıhhat ve selameti için dua, din ve devlet düşmanlarının kahrı için topluca beddua edilirdi. Giyim ve kuşamları, bizzat padişah tarafından temin edilir ve mertebelerine göre farklılık gösterirdi. Elbiselerin düzenli ve temiz kullanılmasına özen gösterilirdi. Enderun öğrencilerinin faydalanması için Enderun Kütüphanesi vardı. Topkapı Sarayı’ndaki diğer kütüphanelerden de faydalanılırdı. Bütün eğitim öğretim masrafları bizzat padişah tarafından karşılanırdı. Temizlik ve nezaket kurallarına son derece dikkat edilirdi. Mesela yere tükürmek, öksürürken mendilini ağzını kapamamak, kirli elbise giymek cezayı gerektirirdi. Verilen cezalar katı ve sertti. Bu disiplin ve ceza anlayışı sabırlı, dayanıklı, saygılı ve alçakgönüllü olmasını
sağlıyordu. [6]

Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak okutulduğu Enderun okulunun temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün derslerin Türkçe okutulmasıdır. Fatih kanunnameleri ve Enderun mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderun Mektebi’dir. Enderun, saray içinde bir okuldur. Sarayda, orduda ve hükümet işlerinde çalışacak memurları ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi. Bu okulda okuyanlar, her bakımdan Türkçeyi en iyi şekliyle bilmek zorunda idi. (7)
Enderun mektebinin açılmasından maksat Hıristiyan tebaadan alınan yetenekli çocukları, gerçek Müslüman iyi ve güvenilir bir devlet adamı ve asker yapmak, sanatkâr ruhlu olanların yeteneklerini geliştirmekti. Askeri temele dayalı Osmanlı Devletine, yetenekli kumandan yetiştirmek gereği büyüktü. Üstelik bu gereklilik, devamlı büyüyen ülkenin farklı din, dil ve kültürlere mensup kitleleri idare edecek; çekip çevirecek kadrolara ulaşmak ivedilikle sağlanmalıydı.
Padişah, devlet erkini, ancak, kendisine mutlak şekilde bağlı, sadık, minnet duygularıyla dolu, aynı zamanda çok iyi yetişmiş ve yetenekli kişilere teslim edebilirdi. Enderun’un açılmasının esas temelinde bu düşünce vardı.
Sadece devlet yönetimi ile ilgili düşünce ve tutumlarında değil, genel olarak insan anlayışlarında da tebaaya karşı tutumlarında asla bir zorlama vuku bulmamıştır.
Enderun mektebine önceleri devşirme çocukları alınırken daha sonra İstanbul ve Anadolu’dan Müslüman çocukları da alınmaya başlandı. Esasen Kanuni Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderun Mektebi’ne alınmıştır. Nitekim Osmanlı bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hâkim oldukları kurumlardır. [8]


Enderun’da Eğitim Öğretim ve Okutulan Dersler
Enderun Mektebi’nde eğitim öğretim faaliyetleri bir bütün ve de uygulamalı olarak yapılırdı. Bugünkü Japon eğitim sisteminin “uygulama ağırlıklı” eğitim sistemini, yüzyıllar öncesinden Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulanmıştır. Eğitim öğretim, birbirini izleyen yedi odada verilirdi. Odalara “Koğuş” da denilirdi. Öğrenciler sarayda her odanın gereklerini yerine getirirlerdi. Odalardaki eğitim süresi bir ile iki yıl arasında değişirdi. (9)
Enderun, eğitim olarak tedrici/aşamalı bir yapıya sahipti. Enderun Mektebi’nde okuyanların eğitim süresi boyunca geçmeleri gereken on iki terfi sınavı vardı, ancak sınavlardaki başarılarının yanında; öğrencilerin ilgileri, yetenekleri ve bireysel farklılıkları da önemli bir rol oynardı. Çok üstün başarı göstermediği müddetçe bir içoğlanı, asla Enderun’u tamamlayamaz, ara kademelerde “çıkma” olarak ayrıldığı odanın derecesine göre bir birliğe tayin olunurdu. Şöyle ki: Enderun Mektebi’nde öğrenciyi sık sık imtihan etmek suretiyle öğrenci eleme usulü, elenenlerin sokağa bırakılmayıp yan hizmetlerde değerlendirilmesi, yeteneklilerin tespiti, eğitimde teori-pratik bütünlüğü ve en önemlisi de, adâb-ı muaşeret kurallarının öğretilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bazı uzmanların, Osmanlıların elitleşmesini sağlayan bu rekabetçi ve başarısızlığı affetmeyen buluşuna “eğitim mucizesi” demeyi tercih etmeleri bu yüzdendir. Bilgiyi ahlâkla beraber verme, teoriyi uygulamalı olarak öğretme, Enderun Mektebi’nin ana gayelerinden olmuştur. “Enderun Efendisi” veya sadece “Enderunlu” tabiri, artık nesli tükenmiş olan “İstanbul Efendisi” tabirinin eşanlamlısı olarak kullanılmıştır. (10)
Enderun Mektebi’nde verilen eğitiminin temel özelliği İslam ve Osmanlı kimliğinin ve kültürünün öğretilip benimsetilmesiydi. Zira Osmanlı Devleti, bir İslam Devletidir, Devletin sahibi ise Osmanlı Hanedanı’dır. Bu durum, gayet tabidir. Osmanlı dünya görüşünü kuranlar, yani Osmanlı düşünürleri ve bilim adamları, devletin dini ve etnik açıdan farklı toplulukları barındırdığının şuuruyla, devlet idaresini ırk temeli üzerine bina etmemeyi yeğlemişler, çeşitli din ve milletlerden devşirilen, padişaha ve devlete sadık bir yönetici sınıfı oluşturmuşlardı. Farklı coğrafya ve kültürlerden gelen bu gençler Türk-Müslüman kültürüyle yoğruluyor, İslam-Osmanlı devlet ve dünya görüşünü ediniyor ve bu düşüncenin muhafızlığını ve bayraktarlığını yapıyorlardı. Asli müesseselerin bozulmadan korunduğu klasik dönemde Enderun halkı ve Enderun’dan yetişenler bu anlayışı yenileyerek ve canlı tutarak sürdürebilmişlerdir. Bu sayede devlet, bütün kurumlarıyla misyonunu lâyıkıyla yerine getirebilmiş, böylece cihan devleti olmayı başarabilmiştir. (11)
Enderun’da eğitim öğretim şu beş konu üzerinde toplanmıştı:
1) Öğrencinin İslamî ilimlerde en iyi şekilde yetişmesi sağlanırdı.
2) Dönemin, bütün pozitif ilimleri okutulurdu.
3) Saray protokolünü, saray ile ilgili diğer işleri “mefruşat” uygulamalı olarak en iyi şekilde öğrenirlerdi.
4) Güzel sanatlarla ilgili eğitim öğretim verilerek “estetik bilgisi”nin gelişmesi amaçlanır; böylece bireyin güzel duygulara, güzel düşüncelere sahip olması sağlanırdı.
5) Meslekî eğitim verilerek, bir meslekte uzmanlaşması sağlanırdı. (12)
İslamî İlimler: Kuran-ı Kerim, İlmihal, Tefsir, Hadis, Kelam, Tecvit, Akaid, Arapça ve Farsça, Peygamberler Tarihi, Ferâiz (Miras İlmi).
Müsbet ilimler: Tıp, Heyet(Astronomi), Hendese (Geometri), Tarih, Coğrafya, Mantık, Hikmet, Türk Dili ve Edebiyatı, Sarf, Nahiv, Bed-i Beyan (Güzel Konuşma), Şiir ve İnşa, Medni (Söz ve Lügat), Hitabet, Maanî (Sözdizimi, Sentaks).
Güzel Sanatlar: Musiki, Tezhip, Hüsn-ü hat, Cilt Sanatı, Mimari, Minyatür.
Beden Eğitimi ve Spor: Binicilik, Kılıç çekme, Ok atma, Atlama, Mızrak, Çelik-Çomak, Güreş, Meç, Ağırlık kaldırma, Cirit, Şamar Atma.
Meslekî eğitim: Giyim, deri işlemeciliği, kuyumculuk, çeşitli ilaç ve merhem yapımı gibi.


Bu dersleri alanlarında uzman hocalar ve mesleğinde ehil sanat erbabı üstatlar verirdi. Bu eğitim sistemi sayesinde mezunlar birçok alan hakkında gerekli temel bilgileri öğrenirken, kendi yeteneklerini ve ilgi alanlarını belirleyip o alanlarda uzmanlaşma imkanına da sahip olabiliyordu. Bu mektepte, kapatılana kadar geçen süreçte 63 sadrazam, 3 Şeyhülislam, 23 kaptan-ı derya, çok sayıda Kubbealtı Veziri, Defterdar, Beylerbeyi, Sancakbeyi, Yeniçeri Ağası, Mimar, Nakkaş, Ressam, Minyatür Ustası, Hattat, Musıkişinas, Kâtip, İmam, Müezzin, Müverrih, Şair, Âlim, Hanende vbg yetişmiş ve uzun yıllar başarıyla hizmet etmişlerdir. (13)

Enderun Mektebi’nde Odalar
Enderun, aşağıdan yukarıya doğru 6 odadan oluşuyordu(bazı tarihçiler küçük ve büyük odaları ayrı yarı sayarlar ki, bazı kaynaklarda yedi oda olarak ta geçer) Bu odalar küçük ve büyük oda, doğancılar odası, seferli odası, kiler odası, hazine odası ve has oda şeklinde sıralanmaktaydı. Öğrenciler odaların alt basamağında öğretime başlar, üste doğru yükselirdi. Eğitim ve öğretim, uygulamalı ve de teorik olmak üzere iki şekilde yapılırdı. Enderun’daki talebeler, “dolamalı” ve “kaftanlı” olmak üzere iki kısımdılar. Büyük ve küçük odadakilere “dolamalı”, diğer odadakilere “kaftanlı” derlerdi. Bu da giydikleri elbiseden dolayıdır. (14)
1) Küçük ve Büyük Oda (Hane-i Kebir ve Hane-i Sağır): Enderun’un ilk iki kademeleridir. Meslek okullarıdır. Giydiklerdi kıyafetlerinden dolayı kendilerine ”dolamalı” da denilirdi. Enderun’un hazırlık sınıfı konumunda olan bu odalarda, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri öğretildikten sonra, güreş, atlama, koşu, ok atma, cirit talimleri yapılırdı.
2) Doğancı Koğuşu (Hane-i Bâzyân): Enderun’un üçüncü basamağıdır. ”Kaftanlılar” olarak da anılırdı. Hünkârın av doğanlarının bakımı ve yetiştirilmesi, saray kuşlarının bakım ve üretimi, av ve avcılık hizmetlerini yerine getirirlerdi. Yaklaşık kırk öğrenciden oluşurdu. Ağalarına “doğancıbaşı” denirdi.
3) Seferli Odası (Hane-i Seferli): IV. Murat zamanında kurulmuştur. Bu odanın öğrencileri eğitim ve öğretimin yanında pratik yaparlar, padişahın gittiği yerlere giderler, Enderun halkının çamaşırlarının yıkanması ve tertibiyle ilgilenirlerdi. Daha sonraları, deri işleri, dokuma, tezhip, musiki, oyma ve kakma işleri yaparak meslek öğrenmişlerdi. Meşkhane denilen klasik musiki öğretimi de burada yapılırdı. Tanburi Osman, Enderunî Ali Bey gibi bestekârlar ve musıkişinaslar buradan yetişmiştir. Ağalarına “saray kethüdası” denirdi.
4) Kiler Koğuşu (Hâne-i Kiler): II. Murat zamanında kurulmuştur. Enderun ve saray halkının her türlü yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını hazırlayıp korurlardı. Sofra hizmetleri, çeşitli şerbetlerin, macunların, hastalık ilaç ve merhemlerinin yapımı ve korunmasını sağlarlardı. Ağaları “kilercibaşı” idi.
5) Hazine Koğuşu: II. Mehmed zamanında kurulmuştur. Buradaki öğrenciler hazinenin açılıp kapanması ve korunmasını sağlarlar, hazineye paranın giriş ve çıkışını deftere kaydederlerdi. Amirlerine “hazinedarbaşı” denirdi.
6) Has Oda: Enderun’un en yüksek, en son ve en seçkin kademesidir. II. Mehmed’in emri ile kurulmuştur. Has odadakiler, Enderun mektebinin elit (en yüksek) kısmı idiler. Defalarca testlerden geçerler, bundan sonra da bizzat padişaha takdim edilirlerdi. Genç olmalarına rağmen büyük bir mevkiye sahip olurlardı. Burada bulunanlara devrin en iyi eğitimi ve öğretimi verilirdi. Buradaki eğitimin ana hedefi elemanları idarecilik yönünden yetiştirmekti. Bu odanın mevcudu kırk civarındaydı. Amirlerine “hasodabaşı” denirdi. Has odada kalanlar Hırka-i Saadet odasını temizlemek, mukaddes emanetleri muhafaza etmek, kandil gecelerinde öd ağacı yakmak ve gül suyu dökmek gibi sorumlulukları da vardı. Hünkâr müezzini, sır kâtibi, sarıkçıbaşı, başçavuş gibi padişahın hususi hizmetinde bulunanlar da genellikle bu odadan seçilirdi. (15)

Enderun Mektebinin Bozulma Nedenleri
Enderun Mektebinin bozulma nedenlerine gelince; devşirme usulüne aykırı öğrenci alınması, birçok kimsenin şeref bulmak düşüncesiyle, çocuklarını Enderun’da okutmak için köle diye satması; böylece bu okula ehil olmayan yeteneksiz kimselerin alınması, Batı metotları ile eğitim yapan okulların açılması ve bunların gitgide çoğalmasıyla mektebin önemi iyice azaldı. Yine Enderun Mektebi’ndeki eğitim sisteminin asrın gereklerine ve donanımlarına ayak uyduramaması ve özellikle devlet ve saray idaresinin, yeniçeri ağaları ve valide sultanlar tarafından bozulması gibi nedenlerle imparatorluğun başka pek çok müessesesi gibi Enderun’un da disiplini ve eğitimi yozlaşmıştır. Modern eğitimin gittikçe yerleşip yayılması karşısında, Enderun Mektebi’nde de modern eğitimin ilkelerini uygulanmaya başlandı. Ancak, şehirde Türk ve ecnebi olmak üzere çeşitli genel kültür kurumlarının ve meslek okullarının açılması, özellikle Enderun mektebi’nden çıkanların, Tanzimat’tan önceki dönemde olduğu gibi, devlet görevlerine tayinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri, halk arasında özellikle devlet ileri gelenleri katındaki değerini sarstığından bu eğitim yuvası kalkınamadı ve 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilânını takip eden günlerde, 1 Temmuz 1909’da tamamen kapatıldı.
Netice itibarıyla şunları söylemek gerekirse Devlet-i Aliye’nin eğitim öğretim hususundaki temel müesseselerinden biri olan Enderun Mektebi, devletin en üst düzeyde siyasî, idarî, bürokratik, askerî, ilmî ve sanatsal personelinin yetişmesini sağlamıştır. “Osmanlı’dan geriye ne kaldı?” diye sorduğumuzda aklımıza camiler, kervansaraylar, türlü mimari harikalar, muhteşem çiniler ve gözümüzü ışıldatan hatlar ve ebrular; gök kubbeyi kaplayan bir hoş sedâ, bir musiki; binlerce sayfalık bir edebiyat ve nağmeler gelir. Evet, ama bundan başka dünya eğitim tarihinde bir çığır açmış, birçok noktada öncü olmuş Enderun Mektebi de gelmelidir. Zira Enderun Mektebi, çok yönlü amaçları olan bir eğitim ve devlet felsefesi, bir siyasî ve idarî nizam, bir dünya görüşüdür. Enderun Mektebi, Enderun’un kuruluş amacı, programları, çalışma sistemi ve teşkilatlanmasıyla, eğitim ve öğretimin değerlendirildiği, öğrencilerin daha kaliteli yetiştirilmesi düşüncesinin bütün toplumlar tarafından kabul edildiği, gelecek adına entellektüel insan unsurunun öne çıkmaya başladığı asrımızda, bölgesinde asırlarca kavga çıkartmadan birçok etnik unsuru, yüzyıllarca barış ve huzur içinde başarıyla yönetmiş bir devletin, idareci yetiştirmede bizlere öğreteceği çok şey vardır.


Mehmet DERİ

*****

Dipnotlar
1)İpşirli, Mehmet, “Enderun”, mad., Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 11, İstanbul 1995, s. 185 vd; Kazıcı, Ziya, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yay., İstanbul 1999, s.359; Öztuna, Yılmaz, Tarih Lise 3, MEB. Yay., Ankara 1976, s.289; Kılıç, Ahmet, “Enderun Mektebi Eğitimi ve Özellikleri”, İlkadım Dergisi Eğitim Özel Sayısı, S. 111-112, Ekim-Kasım 1997, s. 36; Özbilgen, Erol, “Enderun Mektebi”, Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yay., c. 4, İstanbul 1996, s. 228; Yeni Rehber Ansk, “Enderun” mad., Türkiye Gazetesi Yay., c.6, İstanbul 1993, s. 319.

2) Akkutay, Ülker, Enderun, Gazi Üniversitesi Eğitim Fak. Yay., Ankara 1984, s.37 vd.; Ataman, Ayşegül, “Türkiye’de Özel Eğitime Özel Yaklaşımlar”, Milli Eğitim Dergisi, Sayı: 136, Ankara 1997, s.22; Enç, Mithat, Üstün Beyin Gücü, Ankara Üniv. Eğitim Fak. Yay., Ankara 1979, s. 56; Sertoğlu, Mithat, Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitabevi Yay., 2. bsk., İstanbul 1986, s.98; Armağan, Mustafa, “Osmanlı’da Üstün Yetenekliler Fabrikası: Enderun Mektebi”, Yeni Dünya Dergisi, Ekim 2006, s. 32; Kopraman, Kazım vdğr, Lise Tarih 2, MEB. Yay., Ankara 1995, s.177.
3) Kazıcı, age., s.359; Kılıç, agm., s. 36; İpşirli, agmad., s.186; Sertoğlu, age., s. 98.
4) Kopraman, age., s. 177; Kılıç, agm., s. 37; Ataman, agm, s.22; Armağan, agm, s. 32.
5) Özbilgen, age., s.229;Kopraman, age., s. 178; Kazıcı, a.g.e., 359; Öztuna, age, s.289.
6) Kılıç, agm., s. 38; Sertoğlu, s. 98; Akkutay, age, s.38.
7) Ataman, s. 23; Enç, s. 57; Kopraman, s.179; Kazıcı, s.361; Armağan, s. 32.
8) İpşirli, s. 187; Özbilgen, s.230; Armağan, s. 32; Öztuna, s.289.
9) Enç, s. 57; Kılıç, s.39; Akkutay, s.38; Kazıcı, s.361; Kopraman, s. 178
10) Sertoğlu, s. 98; Özbilgen, s.230; Armağan, s. 33; Öztuna, s.289.
11) Ataman, s. 23; Kopraman, s.180; Kazıcı, s.361.
12) Akkutay, s.39; Özbilgen, s.230; Kılıç, s.39; Sertoğlu, s. 98.
13) Öztuna, s.290; Armağan, s. 33; Akkutay, s.38; Kopraman, s. 178.
14) Armağan, s. 33; İpşirli, s. 187; Özbilgen, s.230; Öztuna, s.290.
15) Özbilgen, age., s.229; Ataman, s. 23; Kopraman, age., s. 178; Kazıcı, a.g.e., 359; Öztuna, s.289.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!