Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Aralık 2009       Mesaj #26
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Anadolu Aleviliği

Prof. Niyazi Öktem'e (1995:213-214) göre sufilik, felsefi eğilimlerle birlikte gerçek İslam'ı temsil etmektedir. Basit yaşam tarzı, insana saygı, kul hakkı yememek, Allah'la bütünleşmek, İslam'ın öz ve esası değil midir? Sufilerin en güzel temsilcileri Anadolu Aleviliğinin yetiştirdiği derviş ve ozanlardır. Bunlar saz ve sözleriyle insanlara sevgi ve barışı anlatan Türk sufileri Anadolu kültürünün temel taşlarıdır.

Görüldüğü gibi Anadolu Aleviliği, 12 imam inancı ile birlikte Batınilik, Hurufilik, Şamanlık, Yunan felsefesi, İslam tasavvufu gibi çok çeşitli inanç ve kültürlerin etkisi altında kalarak gelişmiş ve bugünkü halini almıştır. Bundan başka Anadolu Aleviliğinin siyasal tarafı da bulunmaktadır. Bu taraf aslında başlı başına ayrı bir araştırma konusudur. Ancak Aleviliğin doğru anlaşılabilmesi için bu yönüne de kısaca değinilmesi gerekmektedir.

Sünni ideolojiyi Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı yüceltmiştir. İsmaili ideolojiyi ise Fatımiler gündeme getirmiştir. Görüldüğü gibi amaç hep siyasidir. Şah İsmail, Şii-Alevi ideolojiye sarılmış ve kendi iktidarını güçlendirmek istemiştir. Eğer başarılı olsaydı, onun döneminde olmasa bile daha sonra Aleviliğin özgürlükçü yapısını sürdürmesi zor olurdu. Çünkü egemen güçlerin din yorumu daima baskıcı olmak zorundadır (Öktem, 1995:313).

Selçuklu ve Osmanlı Türk yöneticileri İslam-Arap örf ve adetlerine dayalı Sünni yorumu tercih etmişlerdir. Tuğrul ve Çağrı beyler, Xl. yüzyılda Abbasi Halifesi'nin hizmetine girdiklerinde ve sonra yönetime geldiklerinde Emevi-Abbasi geleneğine bağlı teokratik birdüzeni sürdürmüşlerdir (a.g.e:267).

Hanefi düşünce Türk topluluklarında ikiye bölünmüş, bunlardan birisi, Maturidi düşünce olup o Hanefiliğin özüne sadık kalarak dini akılcı yorumlarla ele almıştır. Hanefiliğin ikinci kolu ise Eş'ari düşüncedir. Selçuklularda Maturidi düşünce ile Eşari düşünce arasında bir rekabet gözlenmiştir. Osmanlı uleması Hanefiliğin Eş'ari kolunu tercih etmiştir (a.g.e:286).

Türk tarihinde Aleviğinin oluşmasında Babai Ayaklanması, Şah Kulu İsyanı, Şeyh Bedrettin Olayı, Şah İsmail ile Yavuz Arasındaki mücadele ve Çaldıran savaş ve Yeniçeri Ocağı'nın kapatılması gibi olaylar etkili olmuştur. Ancak bunların içinde en belirleyici olan şüphesiz Yavuz Selim ve Şah İsmail arasındaki çatışma olsa gerektir.

Sait Başer'e (1998:56) göre Anadolu'da Alevilik, büyük ölçüde Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki çatışmanın bakiyesidir. Çünkü o tarihe kadar İran-Osmanlı inanışları bugün düşündüğümüz kadar farklı görülmüyordu. Yavuz Selim, İran siyasetinin etkisi altında bulunan Erdebil Tekkesi'nin Anadolu'daki nüfuzunu kırabilmek için daha güçlü bir inanç otoritesi olan hilafeti getirdi. Halk arasında taban bulamamakla beraber bunun yanında Arap Müslümanlığı'nın Eş'ari anlayışını medreselere yerleştirdi. Böylece resmi otorite ile Alevi kitle arasında süren çatışma, bugün Alevi-Sünni çatışması diye bilinir. Bu gerçekte doğru değildir, doğru olan Eş'ari ve Maturidi zihniyetlerin çatışmasıdır. Buna rağmen devletin en köklü bir kurumu olan Bektaşi-Yeniçerilik, Maturidi karakterini devam ettirmiştir.

Eşarilerle Maturidiler arasında esasta değilse de ayrıntılarda bazı farklılık ve anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Bunların en önemlileri şöyle sıralanabilir (Fığlalı, 1980:51-55):

1.Cüz'i irade: Eşarilere göre cüz'i iradeyi yaratan Allah'tır. Maturudilere göre cüz'i irade Allah tarafından yaratılmaz.
2.Kesb: Eşarilere göre kesb, kulun gücünün Allah'ın takdirine yaklaşmasıdır. Bu durumda kesb de aynen fiil gibi Allah'ın yaratığıdır. Maturidi, kesbin tamamen kulun kudreti ve etkisiyle doğduğu görüşündedir.
3.Husun ve kubuh: Eşarilere göre husn ve kubuh(bir şeyin iyi veya kötü oluşu) akılla bilinemez. Maturidilere göre husun ve kubuhun akılla bilinmesi mümkündür.
4.Marifet: Eşarilere göre Allah'ı bilmek şer'an (dinen) vaciptir. Maturidilere göre Allah'ı tanımak ve bilmek aklen vaciptir.
5.Tekvin: Eşarilere göre tekvin, hakki bir sıfat değil, itibari bir sıfattır. Maturidilere göre tekvin, kudret ve irade gibi gerçek bir sıfat olduğu görüşündedirler.
6.Nübüvvet: Eşarilere göre nebilik için erkek olmak şart değildir. Kadında nebi (peygamber) olabilir. Onlara göre Havva, Meryem, Asiye, Sare, Hacer, Hz. Musa'nın annesi birer nebidirler. Maturidilere göre kadınların peygamber olması caiz değildir.
7.Teklif-i Ma-la Yutak (Kula gücü yetmeyeceği Şeyleri Teklif): Eşarilere göre Allah'ın insanın gücü dışında kalan (cisim yaratmak, göğe çıkmak, uçmak vb.) bir şeyin yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef kılması caizdir. Maturidilere göre böyle bir teklif caiz değildir.
8.Sebep ve hikmet: Eşariler göre Allah'ın fiilleri için bir sebep aranmaz ve bir hikmete de bağlı değildir; çünkü Allah yaptıklarından sorumlu değildir. Maturidilere göre ise Allah'ın fiilleri bir hikmete bağlıdır ve bir sebebe dayanmaktadır, çünkü Allah abesten münezzehtir.
9.Kur'an: Eşarilere göre Kur'an'ın bazısı bazısından büyüktür. Maturidiler'e göre bu doğru değildir.
10.Ezelde Ma'duma Hitab: Eşarilere göre Allah ezelde mükellimdir (Konuşan) Maturidiler bunu kabul etmezler ve Allah'ın ezelde Konuşan olmadığını söylerler.
11.İbadetler: Eş'arilere göre Müslüman olmayanlar da ibadet etmekle mükelleftirler ve eğer ibadet etmezlerse ceza göreceklerdir. Maturidiler ise Müslüman olmayanların ibadet etmekle mükellef olmadıklarını ve dolayısıyla ibadetlerini bıraktıklarından dolayı ceza görmeyeceklerine inanırlar.
12.İrtidat (Dinden Dönme): Eş'arilere göre dinden dönen Müslüman, yeniden iman ederse
eski iyilik ve kötülükleri geri dönmüş olur. Maturidiler'e göre ise, yeniden iman eden kimsenin
dinden dönüşünden önceki iyi ve kötü amelleri geri gelmez.

13.Tövbe-i Ye's: Üzüntü halinde tövbe Eş'arilere göre kabul edilmez. Maturidiler göre ise kabul edilir.
  • İman: Eş'arilere göre iman artar,eksilir. Maturidiler'e göre ise, iman ne artar ne eksilir.

Yukarıda görüldüğü gibi Maturidiler, Eş'ariler'e göre daha akılcıdırlar ve dinsel konulara daha akılcı ve felsefi yaklaşmaktadırlar. Eğer Aleviler inançta Maturidi iseler, daha akılcı olmalarının temeli buraya dayanabilir. Sait Başer'in ifade ettiği gibi, Anadolu'daki Sünni halk da Maturidi inancı benimsediği için Alevi-Sünni halk arasında o tarihlerde bir çelişki ve zıtlık olmamış, buna karşılık, Eş'ari inancı benimseyen ulema ve devşirme yönetici zümre ile Alevi halkı arasında zıtlık ve çatışma yaşanmıştır.

Yine eğer Yavuz Selim döneminden itibaren ulema ve aydın zümre Eş'ari inancı benimsemişse, o tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin akıl ve bilimden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlaması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim, Katip Çelebi (1609-1656), Fatih'in Sahn-ı Seman'a koyduğu felsefe ve pozitif bilimlerin programlardan çıkarılmasını eleştirmiş, aritmetik, geometri, astronomi ve coğrafya bilen müftülerle bilmeyenlerin verdikleri fetvaların farklı olacağını, örneklerle açıklamış ve bu bilimlerin medreseliler için gerekli olduğunu yazmıştır. Örneğin Şeyhülislama altı ay gece atı ay gündüz olan yerlerde beş vakit namazın nasıl kılınacağını ve orucun nasıl tutulacağını sormuş, fakat Şeyhülislam, coğrafya ve astronomi bilgisinden yoksun olduğu için bu soruları cevaplandıramamıştır (Akyüz, 1999: 108).

Türkler, Orta Asya'da iken tek bir millet ve bütünsel bir toplum değildi. Horasan'dan Asya içlerine oradan Sibirya'ya kadar farklı Türk boyları ve devletleri vardı. Dolayısıyla benzerliğin yanında farklılaşmalar da vardı. Bu nedenle Anadolu Alevi ve Bektaşileri hangi boydan geliyorsa o izleri taşırlar (Bal,98/8:39).

Bugün Türkiye'de Aleviler; Çepniler, Tahtacılar, Kızılbaşlar, Sıraçlar, Abdallar, Nalcılar, Gülşeniler, Elçi, Tat, Amuca, Arapkirli, Talibi, Bektaşi gibi gruplara ayrılırlar. Bunların hepsi standart Türk kültürünü temsil etmektedirler (Türkdoğan, 1995:117,208).

SONUÇ

Alevilik; Hz. Ali'den adını alan, onun soyu ve onu takip edenler tarafından kurulmuş bir tasavvufi yoldur. Alevilikte on iki imam inancı önemli bir yere sahiptir. Bu yönüyle Alevilik bir İslam inanışıdır. Ona İslam inançları dışında bir kimlik aramak tarihsel ve sosyal gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu, Aleviliğin saf İslam inançları olup, onun dışında bünyesinde hiçbir inancı ve kültürü barındırmadığı anlamına gelmemelidir. Evrensel dinler, aynı kaynaktan çıktıkları ve aynı temel inançları benimsedikleri için Aleviliğin Musevi ve Hıristiyan unsurlar taşıması son derece doğaldır.

Bundan başka Anadolu Aleviliği, Batınilik, Yesevilik, Haydarilik, Kalenderilik, Melamilik, Hurufilik, Yunan felsefesi, tasavvuf gibi akımlardan ve Şamanizm gibi inanç ve kültürlerden etkilenmiş bir düşünce ve inanç sistemidir. Ayrıca, bir toplumun daha önceki kültürünü tamamen silip yok ederek yeni bir kültür ikame etmesi mümkün değildir. Bu nedenle Aleviliğin Orta Asya Türk kökenli inanç ve kültürlerle bağlantılı olmasının garipsenecek bir yanı da yoktur. Nitekim Alevilikte kadına verilen değer ve çeşitli dinsel törenlerde kurban kesilmesi Şamanizme dayanmaktadır.

Alevilik, bugünkü halini Anadolu'da aldığına göre burada yaşayan toplulukların kültürlerinden etkilenmemesi mümkün değildir. Çünkü birlikte veya komşu yaşayan toplumlar arasında istense de istenmese de kültür alış verişleri olacaktır. Onun için Anadolu Aleviliği bu topraklar üzerinde bulunan toplumların kültürlerinden de etkilenmiştir. Örneğin, paganizmin bakiyesi olan yatırlara çaput bağlama geleneğine hem Alevi hem de Sünni toplumunda rastlanmaktadır.

Anadolu Aleviliği'nin oluşmasında en büyük etken Hacı Bektaş Veli'dir. O, Sulucakarahöyük (Hacıbektaş)'e yerleştikten sonra bu bölgedeki insanları irşat etti ve gayri Müslimleri de sevgi ile İslam dinini çağırarak onların bu dine inanıp benimsemelerini sağladı, böylece Anadolu'nun Türkleşmesine ve İslamlaşmasına katkıda bulunmuştur.

Bundan başka Hacı Bektaş Veli, Anadolu'da dedelik örgütünü kurarak Türk boylarını birbirine bağladı ve bugün için bile hayranlıkla baktığımız muazzam bir dayanışma ve sosyal kontrol mekanizmasını geliştirdi. Ayrıca Bektaşilik tarikatını kurarak soydan Alevi olmayan insanların manevi eğitimlerini üzerine aldı. Böylece kendisinden feyz alan bütün insanları ahlak bozukluklarından kurtararak topluma ve insanlığa faydalı olgun birer insan olarak yetiştirmeye çalıştı.

Ayrıca Hacı Bektaş Veli gerek kadına verdiği emsalsiz değerle ve gerekse bilimin önemine dikkat çekmekle, kendi çağını aşarak 20. ve 21. yüzyılların adamı olduğunu kanıtlamıştır.

Özellikle Yunan filozoflarından Platon ile Plotinos'un düşünceleri tasavvufla ve dolayısıyla Alevilikle bağdaşmaktadır. Çünkü, Alevi din anlayışının temelinde Tanrı sevgisi ve O'nun eseri olduğundan dolayı insan sevgisi yer almaktadır. Alevi din anlayışının özünü şekilsel ibadetlerden çok insan ilişkileri teşkil etmektedir. Bu inanca göre kişi, dışardan ne kadar iyi birisi gibi görünürse görünsün, eğer insan kalbi kırıyor, insanlara zulüm ve kötülük yapıyorsa gerçek mümin sayılmamaktadır. Çünkü, mümin kelimesi, iman eden demek olduğu gibi, kendisinden emin olunan ve kendisine güvenilen anlamına da gelmektedir.

Alevilikte, Platon ve Plotinos gibi filozoflarla çeşitli din ve kültürlerde bulunan ruh göçü inancı da vardır. Ayrıca zaman zaman Sünnilerde de rastladığımız kurtuluş inancı da yer alır. Bu inanca göre, on iki imamlardan Mehdi bir gün dünyaya geri dönecek; adaletsizliklerle dolu olan bu dünyada haksızlıkları ortadan kaldıracak ve dünyaya yeniden bir düzen verecektir.

Alevilikte amaç, tasavvuf idealine göre kamil insanı yetiştirmek olduğu için bu olgunluğa erişen insan; insanlar arasında din, ırk, dil ve inanç farklılıklarını gözetmeyecek ve varlığın birliği ilkesine göre herkesi bir görüp Tanrı'nın yaratığı olarak kutsal kabul edecektir. Sonuçta bu; topluma birlik, bütünlük ve huzur getirecek ve demokratik toplumun kurulmasında yardımcı olacaktır.

Aleviliği bütün yönleriyle bir makalede inceleyebilmek mümkün olamaz. Bu sebepten dolayı Dergimizin gelecek sayılarında bu yazının devamı sayılabilecek "Alevilikte Temel inanç ve Uygulamalar" adlı yazıya da ver verilecektir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....