Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
26 Ocak 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Fuhuş ve Zina



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أ َرْبَعةً مِّنكُمْ فَإِن شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً

وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَاوَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّاباً رَّحِيما


“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şâhit getirin. Eğer şâhitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa cezâ verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara cezâ verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden ve merhamet edendir.” (4/Nisâ, 15-16)

“Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’miinlerden bir grup da onlara uygulanan cezâya şâhit olsun.” (24/Nûr, 2)

Fuhuş; Anlam ve Mâhiyeti

Fuhuş; Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel ilişki, zinâ demektir. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayâsızlığı, söz ve davranışlarda sınırı aşmayı kapsayan bir tâbirdir. Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın, yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı her şey bu kelimenin şumûlüne girer. Ayrıca, bu ahlâksızlıkları, toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak; örneğin, müstehcen hikâye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri, çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık dolaşması, karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin kapsamına girer.

Fâhişlik; sözde, fiilde yahut sıfatta olur. Meselâ çok uzun bir kimseye, bu yüzden "fâhiş derecede uzun" denir. Ancak bu kelime, daha çok konuşma için kullamlır. Ağzı bozuk, kötü huylu insanlara "fâhiş"; başkalarını güldürmek için açık-saçık söz sarfeden kimselere de "mütefahhiş" ya da "mütefâhiş" denilmektedir (İbn Hacer el-Askalânî, 'Fethu'l-Bârî bi-Şerh-i Sahîh-i Buhâri', X, 371).

Yine Buhârî'de, Abdullah İbn Amr, Muâviye ile Kûfe'ye geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sözederek, "O, asla nefâhiş (çirkin sözlü, kötü huylu), ne de mütefahhiş (müstehcen konuşan) değildi. O; 'En hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır' derdi" diye zikreder (Buhârî, Edeb, 38).

Genelde zinâ eden kadınlara fâhişe denildiği halde, Kur'an, yukarıda anılan günâhların tümünü bu isimle adlandırmıştır. ''Onlar, fena bir şey (fâhişe) yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde, Allah'ı anarlar, günâhlarının bağışlanmasını dilerler...” (3/Âl-i İmrân, 135) ve "Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin -geçmişte olanlar geçmiştir- çünkü o, çok çirkin (fâhişe) ve iğrenç bir şeydi. Ne fenâ âdetti o" (4/Nisâ, 22).

Yukarıdaki iki âyette de görüldüğü gibi, insanların işledikleri günâhların tümünü "fâhişe" diye isimlendirmek mümkündür. Çevremizde zinâ eden kadınları, bu ad ile adlandırmak yaygın ise de, kelimenin şümûlü bundan çok daha geniştir. Nitekim, Peygamber (s.a.s.)'in hanımları, kendisinden dünyalık bazı isteklerde bulunmuşlar ve bunda ısrar etmişlerdi. Bunun üzerine inen âyet-i kerime onları eleştirmiş, hatta onları (akabinde boşanma vukû bulacak) dünya ziynetini yahut Allah'ı ve Rasûlünü (dolayısıyla âhireti) tercih etmelerinde serbest bırakmıştır. Onlar da ikinci şıkkı, yani âhireti tercih etmişlerdi. Daha sonra inen âyet, bundan böyle Allah'a ve Rasûlüne karşı işleyecekleri günâhların cezâsının büyüklüğünden sözeder. şöyle ki: "Ey Peygamber hanımları, sizden kim açıktan bir terbiyesizlik (fâhişe) yaparsa, onun azâbı iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır" (33/Ahzâb, 30). Bu âyetteki "fâhişe" sözü, genel anlamda günahı ifâde etmekle birlikte; yukarıda anlatılan olaydan, özel olarak da Hz. Peygamber'e, dolayısıyla Allah'a karşı gelmeyi ifâde etmektedir.

"Fâhişe" sözünün, zinâ anlamında da kullanıldığını Kur'an'da müşâhede etmekteyiz: "Zinâya yaklaşmayınız; çünkü o, açık bir kötülük (fâhişe), çok kötü bir yoldur" (17/İsrâ, 32) âyetinde zinâ, fâhişe sözüyle ifâde olunmuş iken; ''Kadınlarınızdan zinâ edenlere (fâhişe işleyenlere) karşı aranızdan dört şâhit getirin. Onlar şehâdet ederlerse, ölünceye kadar veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun..." (4/Nisâ, 15) âyetinde, "fâhişe" ile zinâ kasdedilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in aşağıdaki hadisinden de, "fâhişe" sözü ile zinânın kasdedildiğini anlayabiliyoruz. "Bir milletin içinde zinâ (fâhişe) ortaya çıkıp nihâyet o millet, bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka bulaşıcı (tâun) ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır." (İbn Mâce, Fiten 22)

Hz. Lût'un (a.s.) kavmi arasında yaygın olduğundan, "lûtîlik" diye (çok hatalı olarak) bilinen "livâta", yani "homoseksüellik", fâhiş günâhlardan sayılmış ve bu suçu işleyenlere çok büyük cezâlar verilmiştir. Kur'an bu çirkin hayâsızlığı işleyenleri Lût'un (a.s.) dilinden şöyle kınamaktadır; "Lût da hani kavmine demişti ki; 'siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkince utanmazlığı (fâhişe) yapacak mısınız?" (27/Neml, 54)

Cenâb-ı Allah, ister zinâ olsun ister diğer günâhlar olsun fuhşun her türlüsünü; gizlisini de açığını da yasaklamıştır: "Favâhişin (her türlü kötülüğün) açığına da gizli olanına da yaklaşmayın...'' (6/En'âm, 151) buyurmakla yalnız "fevâhiş"i işlemeyi yasaklamakla kalmıyor, ona yaklaşmayı dahi haram sayıyor. Allah korunmak isteyeni şüphesiz koruyacaktır; korunmak istemeyenin de, hâliyle Allah'a sunacağı bir mâzereti olmayacaktır.

Yukarıdaki âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında, Abdullah İbn Abbâs'tan, Hasan-ı Basri'den ve Süddî'den bize gelen bilgilere göre, alenî zinâ çirkin görülürdü de, gizli zinâ ayıplanmazdı. Bu âyet-i kerîme, zinânın alenî olanını da gizlisini de yasakladı. Hatta iki 'fuhşun' ikisi de nehyolunduğu gibi âyet-i kerîmede; "bunlara yaklaşmayınız" buyurulduğuna göre, zinâyı çağrıştıran, zinâya götüren her türlü yollar ve vâsıtalar da haram kılınmıştır (Buhârî, Tecrid-i Sarîh Tercemesi, XI, 104).

"Onlar, bir kötülük (fâhişe) işlediklerinde 'biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bunu bize emretti derler'. De ki: 'Şüphesiz Allah, kötülüğü (fahşâyı) emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?" (7/A'râf, 28); Halbuki "şeytan, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı (fahşâyı) ve Allah'a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi emreder." (2/Bakara, 169)

"Allah çirkin şeyi (fahşâyı), asla emretmez" anlamındaki bu kısa cümle, Arapların, inanç ve geleneklerine karşı güçlü bir delildir. Bu delilin gücünü takdir etmek için, şu iki ana konunun bilinmesi gerekir:

a) Araplar, belli dînî âyinleri çıplak olarak icrâ etmelerine rağmen yine de onlar, çıplaklığın bizâtihi ayıp bir şey olduğunu kabul ediyorlardı. Bundan dolayıdır ki, bu geleneklerine rağmen hiçbir saygın Arap, çarşı-pazarda, herhangi bir dostunun yanında veya umumî toplantılarda çıplak olarak bulunmazdı.

b) Hatta onlar, çıplaklığı ayıp bir durum olarak kabul eder ama bunu, Allah'ın emri olduğu için yaptıklarını söylerlerdi. Fakat Kur'an bunu çürüterek, "Çıplaklığın çirkin bir şey (fahşâ) olduğunu siz kendiniz de kabul ediyorsunuz. Bundan dolayı, çıplaklık âdetinizi, Allah'ın emridir diye öne sürmeniz tamamıyla asılsızdır. Bu sonuca göre, eğer dininiz hayâsızlığı tasvip ediyorsa, bu onun Allah'tan gelen bir din olmadığı gerçeğinin en açık delilidir" (Ebû'l-A'la el-Mevdûdî, "Tefhimu'l-Kur'ân" II/25).

Allah Teâlâ, kutsal kitabında cimriliği de "fahşâ" sınıfına sokmuş ve fakirlikten korkarak, cimrilik etmeyi şeytanın kandırması olarak vasıflandırmıştır: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin (fahşâ) şeyleri emreder. Allah ise, size kendi katından bağışlama ve lutuf vaadediyor. Şüphesiz Allah'ın lutfu geniştir; O, bilendir." (2/Bakara, 268)

Dinimiz, yukarıda sözü edilen her türlü fiili yasakladığı gibi bu fiillere götüren bütün yolları da yasaklamış, insanlara bu yolları açanları çeşitli şekillerde cezâlandırmayı kendi görevleri arasında saymıştır. Nitekim âyette, "İffetsizlik ve utanmazlığın (fâhişenin), iman edenler içinde yayılmasını arzu edenler için dünyada ve âhirette acıklı bir azab vardır" (24/Nûr, 19).

Doğrudan ve yer aldığı metne göre âyetin tefsiri şöyledir: İftira atanlar, kötülüğü propaganda edenler ve yayanlar, İslâm mâneviyat ve ahlâkına güvensizlik getirenler cezâyı hakederler." Metinde geçen kelimeler, kötülüğün propagandası için kullanılabilecek tüm biçimleri kapsamaktadır. Bunlar, genelevleri açma olabilir; şehvet kamçılayıcı (erotik) hikâyeler, şarkılar, tablolar, film ve piyesler yazma, yayınlama, söyleme ve gösterme olabilir; halkı ahlâksızlığa iten klüp ve otellerde her türden karışık toplantılar olabilir. Kur'an bütün bu yollara başvuranların yalnızca âhirette değil, dünyada da cezâyı hakeden suçlular olduğunu ilân eder. O halde, tüm bu ahlâksızlığı yayma ve propaganda etme araçlarını ortadan kaldırmak İslâmî bir görevdir. (1)
(KA)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....