Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
02:12, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Çarşamba, 24 Nisan 2024 - 02:12
Arama
MaviKaranlık Forum
Ahlak ve Ahlak Felsefesi
-
Tek Mesaj #3
asla_asla_deme
VIP
Never Say Never Agaın
27 Ocak 2010
Mesaj
#3
VIP
Never Say Never Agaın
AHLAK
Ahlaklı olmanın anlamını ve özellikle insanın davranışına yol gösteren ve ona rehberlik eden düşünce ve inançları (İslâm, Hristiyanhk ya da ateizm gibi) araştıran felsefe dalına ahlak, denir (ethics). Ancak Batı dillerinde bizdeki ahlak kelimesine karşılık etik'in yanında morale kelimesi de kullanılmaktadır. Morale terimi latince "momlis" kelimesinden türetilmiş olup ilk defa Cicero tarafından Grekçe "ta etika"nm karşılığı olarak kullanılmıştır. Her iki kelime adet, seciye veya karakter, genel olarak beşerî tutum veya tavır, özel olarak da davranış ve durumların aklanması ve düzeltilmesiyle ilgili hususları ifade etmektedir. Bir bakıma "moral" (momlis) karşılığında ahlâk, somut ahlâkî olayların tahlili İçin, etık ise, her ahlâk yasasının konusunu oluşturan iyi-kötü, yükümlülük (vecibe) -ödev gibi temel kavramların İncelenmesi için kullanılmaktadır.
Morale karşılığında ahlâk kelimesinin "pra-tİk ethique" kelimesi karşılığında kullanılan ahlâkın ise, "teorik ahlâkı" ifade ettiği söylenebilir. Başka söyleyişle ahlak, "davranış kuralları" anlamında, pratik ahlak esaslarıyla birlikte kişinin ahlaki yapısını, İyi veya kötü yaratılışı (huyu), tabiatı ve seciyeyi ifade etme yanında, insanın toplum hayatı içinde riayet ettiği ve etme gereği duyduğu kurallar bütünü olarak da ortaya çıkmaktadır. Böylece ahlâk düşüncesinde, ahlâk meselesiyle ahlak bilimi meselesi merkezi kavramlar olmakladırlar. Tıpkı insan mizacını yansıtan davranışları yaparken şuurlu olunsun veya olunmasın uyulan kurallar konusunda olduğu gibi, mizaçlar ve davranışlar alanında da ahlaki ya da ahlak-dışı nitelemeler yapılmaktadır. Ahlakın sözkonusu kuralları çeşitli fertler, toplumlar, dönemler ve kültürler için daima ortak bulunmadığına göre, ahlakın temel kavramları olan "iyi" ve "gerçek bir ahlâk" nasıl tanımlanacaktır? İşte ahlakın mahiyeti ve benzer konularına ilişkin cevapların ortaya konulması; ahlakın sistemli bir dü-Şünce konusu olması, kısacası ahlak felsefesini (etik) doğuracaktır. Bu da genel olarak ahlak nedir ve mahiyeti nasıl açıklanabilir? sorusuna bağlanır. Böylece ahlak teorilerinin doğması sözkonusu olacaktır. Fakat ahlak teorilerinin tarihte ortaya çıkışıyla, ahlakın insan ve toplum hayatında sözkonusu olmaları aynı şey değildir. Yani ahlak, ahlak teorileri tarafından incelenmeye başlanmadan önce de vardı ve hiçbir teoriye dayanmaksızın da varlığını sürdürebilir.
Ahlak teorilerini çeşitli açılardan sınıflandırmak mümkündür.
l- Aşkm (Tmnscendant) Ahlak Teorileri:
Bu tür ahlak nazariyeleri ahlakı ve onun temel değerlerini insandan bağımsız bir gerçeklik olarak İncelediklerinden, idealist felsefenin temel dayanağı durumunda bulunan Pla-ton'un İdcalar dünyası esas kabul edildiğinden idealist ahlâk şeklinde de nitelendirilir. Bunun yanında büyük metafizik sistemler olarak bilinen Aristoteles'in, Saint Augusti-nus'un, Malebranch'ın ve Leİbnİz'in felsefelerinde ve ahlak anlayışlarında aşkınlık kavramı belirleyici rol oynar. Nitekim bunun "metafizik ahlâk" olarak tanımlanması da yapılmıştır.
Aşkın ahlak nazariyesi hakikatle ahlakın oluşturulamayacağı görüşünü ileri sürer. Ahlâk, nazari olarak düşünülmeden Önce de vardır ve düşünen insan onu ancak araştırmasıyla "keşfeder" insan evrenin mahiyet ve özelliklerinden, evrende kapladığı mekandan mantıki olarak "keşfedilen" kuralların bütününü teşkil etmektedir. Bu bakımdan ahlak sisteminin kapsadığı ahlak kuralları Öklİd geometrisinde olduğu gibi, bazısı ilahi bir iradenin yaratışı olarak, bazısı sadece ferdi aklın yansıması olarak düşünülür. Bu yönüyle aşkın ahlak nazariyesi ister ilahî, ister felsefi nitelikte olsun, bütünüyle aşkıntığm dayandığı spekülasyonların genelliğine yönelir ki, böylece evrenin düzeniyle ahlak sistemi arasında bir bağlantı ve benzerlik kurulmuş olur. Ahlaki değerlerin hakikatleri mutlak veya saf varlığa ait a priori gerçekliklerden çıkarılmak istenilir. Dolayısıyla ahlaki emirler, yani normlar metafizik boyutta düşünülür ve algılanır. Bu teorinin ilk temsilcileri olarak Sokrates ve Platon zikredilebilir.
Sokrates, insanın davranışlarının iyi-kötü şeklinde ahlaki bir tasnife tabi tutulacağını, iyi ve kötünün ise bilgiye, dolayısıyla akla dayandırılacağım belirtir. Bilgi insanı doğru davranmaya, doğru davranma ise mutluluğa ulaştırır kî, sonuçta bilgiyle mutluluk, yani erdem aynı şey olurlar. Mahiyeti iyi olan bilginin elde edilmesi, iyi İle kötünün birbirinden ayırt edilmesini sağlar ki, İyiyi kötüden ayıran kimse bilgeliğe ulaşır. Bu da mutlu olmayı sağlar. Dolayısıyla bilgiden doğan erdem, yani ahlaklılık ile mutluluk sonuçta aynı noktada birleşirler. Erdem, Sokrates'e göre "bilinen ve uygulanan hakikattir"; "iyiyi kötüden ayırma bilgisi" ise, adalettir. Keza İnsanın "kendini bil"mesi olgun bir ahlaki şahsiyete ulaşmada temel esastır. Kötülük ve suç insanın kendini bilememesinden, bilgisizliğinden kaynaklanır.
Sokrates'in ahlak felsefesini esas alan Platon, onu metafizik ilkelerle destekleyerek te-mellendirmeye çalışır. Ona göre erdem; "iyi idesi çevresinde birikmiş ve adalet idesi tarafından buyurulmuş aşkın normların (idelerin) karşılığından başka bir şey değildir."
Platon'un kavram İdealizmini ortadan kaldırmaya çalışan Aristoteles'e göre, varlık, madde ve formdan oluşur ki, bunlar ayrı ayrı birbirine dayanarak mutlak ve saf forma (Tanrıya, iyiliğe), yani "sevilen şey seveni nasıl kendine çekiyorsa" öyleyecc ulaşırlar. Bu bakımdan insanın davranış normu kendi en iyi formunu tamamlamak, özünü ya da tabiatını üst derecede gerçekleştirmek olmalıdır. Bu da akılla olur; dolayısıyla erdemlilik akla uygun bir hayatı yaşamakla anlamını kazanır. NikhontakhosAhlakı 'uda erdem bir tür alışkanlık, herşeyi "lam ortada" dengede [utacak bir tutum olarak nitelendirilir. Aristoteles'e göre, toplum halinde yaşamak durumunda olan İnsan, hayvan ile Tanrı arasında bir bağlantı noktası olup tabii bir olay olan toplumun da belli bir amacı vardır: Üyeleri arasında erdemi geliştirmek. Bunun için normlar gerekir. Öte yandan evrendeki her varlık mutluluğu arar, ona yönelir; çünkü hayatı anlamlı ve değerli kılan budur. Fakat mutluluğun kapsamı değişkenlik gösterebilir. Mutluluğu sağlayan belli başlı dört değerden sözedilebilir ki, bunlar; haz, şeref, zenginlik ve düşünce hayatıdır. Bu sonuncusu en yüce amaçtır. İşte insanın faaliyeti de bu amaca yöneterek onu gerçekleştirmelidir. Bununla birlikte her varlık türünün kendine has en yüce iyisi vardır. Ahlak felsefenin görevi en iyinin ne olduğunu belirlemek, ruhların erdemli ve mutlu olması için akla uygun yolu-göstermektir. Aristoteles ferdi mutluluğun ahlakın esası olduğunu kabul eden Eııdaimonist (Mutluluk ahlakı) anlayışların (Bcnthanı, Mİ11, Spencer vb.) habercisi de olmuştur.
Stoacı ahlak anlayışlarını (Zenon, Krİsip-pos, Seheka, Epiktetos, Markus Aurclius), na-turalist ahlak nazariyesi yanında aşkın ahlak nazariyesi içinden değerlendirmek mümkündür. Buna bağlı olarak Yeni Çağda Dcscartcs, Lcibniz, Pascal, Mainc de Brain, bir anlamda da Kant'ı bu sınıfa dahil etmek gerekir.
2- Natuıvtist Ahlak Teorileri
Bilim ve düşünce alanındaki gelişmeler, ahlak felsefecilerini ahlak konusunda aynı yöntemle aynı objektif sonuçların elde edilebileceği anlayışına götürmüştür. Özellikle XVIII. yüzyılda Böyle, Hume, Helvetius, sonraları Mili ve Fouriergibİ düşünürler ahlakı psikolojik temelde ele almaya çalışacaklardır. Bazıları da biyoloji, hatla fizyolojiyi temel alarak bir "tıp ahlâkı" oluşturmaya yöneleceklerdir ki, Cabanis, Dcsiuit de Tracy, d'Holbach, daha genclere gidildiğinde bazı Stoacı filozoflar böyledir. Yakın zamanlarda bu anlayışı Metchni-kof, Le Dantec, Baldwin, Kretchmer, Fren d, Spiritualist bîr felsefeyle karışık olarak Klagcs savunacaklardır. Bunlar geçerli bir ahlâk sisteminin ancak "insan tabiatını" oluşturan psikobİyolojik eğilimlerle İlgili bilgiler üstüne kurulacağını ileri sürmüşlerdir. Öte yandan ahlakı fizik temele dayandırmaya çalışan Hobbes ahlakı da bir bakıma böyledir. Osiwald ise termodinamiğin ilkeleriyle ahlakın ilişkisini araştırır. Yine ahlakı pozitif bilim biçiminde kurmaya çalışan Comtc'un anlayışını XX. yüzyılda toplumsal yasalar bilgisiyle ele alan Durkheim ve Levy-Brııh! de önemlidirler. Bunlar laik veya dini ahlak alanındaki "Yüce Düzen" idcaliahlakinc, pozitif bir ahlak araştırmasını koyarak hem ahlakı temellendirmek istemişler, hem de aşkın ahlak teorisinin yetersizliklerine dikkat çekmeye çalışmışlardır.
Buna karşılık, Cronaidc gibi düşünürler bilimin getirdiği yararları kabul etmekle beraber, onun daha fazla kötülüklere de neden olduğunu; Bergson ise, bilimin getirdiği en büyük tehlikenin maddî araçların insan ruhundaki inkişafı veya "açılımı" nisbet inden daha çok artmasına dikkat çekerek eleştiride bulunurlar. Ahlak normunda yükümlülüğün bulunduğu halde, bilimde yükümlülük yoktur. Çünkü bilim "olan" ile, ahlak ise "olması gereken" ile ilgilidir.
Mutluluk, nazların en üstünüdür ve bu üstünlük düşünceye ait bir hesap işidir, anlayışını temel akın faydacı ahlak, Epİkür ahlakının Yeni Çağdaki ifadesidir. Asılmak üzere olan biri için, "işte hesabını yanlış yapmış bir adam" derken Fontcnclle; Bcntham gerçek bir "haz aritmeği" kurmak ve "ahlakın yerine hazzın bütçesini dengeleyecek bir sanat, bir deontoloji geçirmek" İsler. Hutclıcson ise, mutluluğun üst dereceye çıkarılmasını formüle etmeye uğraşır. Hazların yoğunluğunu hesab etmeye çalışan Bcnhtham'in görüşüne, Mİ hazların niteliğinin de unutulmaması gerektiğini ekler. Ona göre daha ince, daha süzme, daha hareketli, sonsuz hazlara kaynak olacak hazlar vardır ki, bunlar "kalb hazlan"dır. Böylece ferdin mutluluğuyla toplumun mutluluğu "Ortak çıkarda" birleşmektedir. "Amerikan ahlakı" olarak da anılan Pragmatizm bu temel üzerinde kurulacaktır: Yararlı olan, hakikattir.
Hayatı yaratıcı bir coşku olarak tanımlayan ve hayatın eşanlamlısı olarak "güç İradesi" dc-yinıini kullanan Nielzsche, klasik değerler sistemini yıkmayı amaçlayarak "ahlak dışı" bir ahlak idealini önerir ki, bu üst-insan (supermen) ahlakıdır. Buna vitalist insan ve ahlak görüşü de denir.
3- Fonmel Ahlak Teorisi
Bu ahlak teorisinin en tipik örneği Kant ahlakıdır. Kant'ın ahlak felsefesinin temel kavramları şunlardır: a) İyi isteme (veya irade); b) Ödev; c) ahlak yasası veya buyruğu (Kategorik Emperatif); d) özgürlük (İrade özgürlüğü, ahlaki Özerklik). İyi isteme, doğrudan ve kendiliğinden İyi ve mutlak değeri olan; "dünyada, dünyanın dışında bile; İyi bir istemden başka kayıtsız şartsız İyi sayılabilecek hiçbir şey"dir. (Ahlak Metafiziğinin Temellmdirilınesi). İyi istemeyi belirleyen, aydınlatan ve açıklayan ödev kavramıdır. Kant iyi islemenin ödevle bağlantısında insanın eylemlerini şöyle sınıflandırır: ödeve aykırı olanlar, Ödeve uygun olanlar (eğilimden çıkan, ödevden çıkan). Ödev ve bununla İlgili olarak erdem, ahlaklılık ve iyi İdelerinin deneyden bağımsız olarak gerçeklikleri vardır. Ödev idesinin deneyden bağımsız a pıioıi geçerli oluşu ahlak yasası varsayımına dayanır ki, Kant'a göre ahlak yasası "aklın bir faktumu (olgusu)"dur. Ayrıca ahlaki isteme eğilimlerden gelen ve mutluluğa erişmeye çabalayan bir İstemeden temelde ve ilke olarak bütünüyle başkadır. Çünkü ahlaki İsleme, yasa düşüncesiyle belirlenmiştir. Yani duygulara, eğilimlere bakmaksızın sadece "ödev" olarak vardır ve öyle yaşanır ki, ödevin severek yapılmasıyla, yasaya saygıdan dolayı yapılması önemli değildir. Çünkü "Ahlak yasası dolaysız olarak istemeyi belirler" (Pralİk Aklın Eleştirisi), Ödev kavramı nesnel olarak, eylemin yasaya uygunluğunu ister; özne] olarak, yani maksimleri bakımından ise, -islemenin yasayla belirlenmesinin lek yolu olarak- yasaya saygı ister." Ödevin kaynağı ise.
Kant'a göre, manevi dünyaya ilişkin olan ve "doğanın mekanizminden bağımsız ve özgür" olan kişiliğimizdir. Ahlâk Yasası (Kategorik Emperatif) kişiliğin özerklik (otonomi), evrensellik. İnsan kişiliğine saygı ilkeleriyle iç içedir. İçimizde bulunan ahlaki buyruk (yasa) kayıtsız, şartsız ve mutlaktır. Bu dünyada şarta bağlı olmayan, İyi olan lek şey, iyi niyettir, yani "kendi çıkarımızı gözetmeden ahlak yasasını izleme istemidir" Mutlu olup olmama değil, ödevin yerine getirilmesi Önemlidir, ahlak yasası kendimizi nasıl mutlu kılacağımızın Öğ-rclisi olduğundan, kendimizi özgür duymasay-dık, Ödev kavramını kavramamız da mümkün olamazdı. Bu ise, yani evrensel yasa ve mutlak buyruk (ahlak yasası) her insanda vardır. Böylece mutluluk, çıkar, zevk güdü ve eğilimleri, ahlak yasasının Özünde yoktur; o sadece bir ödevdir. Kant'ın ödev ahlakı ya da ödeve uygun davranışı şart koşan formel ahlakı, Konfüçyüs ahlakıyla da ilişkili sayılabilir.
4- Personalisi Değer Ahlakı
Daha çok Scheler, belli oranda Hartmann'ın ahlak görüşleri personalisl ahlak içinde sayılır. Schclcr ahlak felsefesini muhtevalı değerler ahlakı şeklinde ortaya koyarken, Kant'ın formel ahlakı (ödev ahlak)'nın da eksikliğine dikkat çekmiş olmaktadır. Ayrıca Scheler XX. yüzyılın relalivisl anlayışına karşı ahlakın mutlak şartsız oluşunu belirterek "Değerler Ahlakını bu temele oturtmak ister. Felsefesinde ve ahlak anlayışında kişi Önemli yer tutar. Ne sadece dış ve iç algı, ne bilme ve isteme eylemi, ne de kendi üzerinde bilinç, lek başlarına kişiyi oluşturabilirler. Kişi doğrudan doğruya olabilecek bütün eylem çeşitlerini kapsayan bîr birliktir, "çeşidi eylemlerin somut birvar-lık-birliğidir", "yaşantıların birlikle yaşanılmış birliğidir." Kişi eylemlerini birlikte gerçekleştirdiğinde anlaşılır ki, bu da ancak sevgi içinde olur, ancak sevgi kişinin öz varlığını ortaya koyabilir. İnsanı nesne boyutuna indirgediğimizde, kişiliğini de ortadan kaldırmış oluruz. Bu bakımdan ahlaki değerler kişinin salt sevgi eyleminde ortaya çıkarlar, dolayısıyla kişinin ahlaki değerini, kişiyle sevgi eylemini birlikte gerçekleştirmekle, onun sevdiği şeyi birlikte sevmekle kavrayabiliriz. Ona göre, tüm insanları kişi olarak kabul etmek mümkün olmaz. Ahlakî bir kişiyi oluşturan dört unsurun bir arada bulunması şarttır: Normal olma, ergin olma, kendisi ve bedeni üzerinde egemen olma ve sorumluluk.
Platon felsefesinin temel olarak İdeal dün-ya-reel dünya ayrımını yapan Hartman'a göre bu ayrılığı giderecek varlık, İnsandır. İnsan ise, duyarlık dünyasıyla özgürlük dünyasını bağdaştırabilir. Ahlak felsefesini bu bağlamda kuran Hartmann, değişmez, öncesiz-sonra-sız bir ahlakî değerler alam kabul eder ki, en yüce değerler ahlakî değerlerdir. Bir eylemin ahlakî sayılabilmesi için iki şartın bulunması gerekir: Eylem Özgürce yapılmalı ve eylemde en yüksek değerler aşağı değerlere üstün tutulabilmelidir. Böylece ahlakî bakımdan eylemde bulunmak, daha iyiye (yüceye) karar vermek demektir.
İslam'da ahlakın mahiyeti ve niteliği Kur'an-ı Kerim'in hükümlerinde yer aldığına göre, "İslam ahlakı" deyimini "Kuı'an ahlakı" şeklînde ifade etmek gerekmektedir. Gerçekte HzAyşe'nin rivayet ettiği bir hadiste Hz.-peygamber'in ahlakının Kuı'an ahlakı" olduğu belirtilmiştir {Müslim, Müsafirin, 139). Bu bakımdan İslam ahlakının teorik yönü Kur'an'da (aynı zamanda hadislerde), tam uygulanma örneği de Hz.Peygamber'in ahlakî Şahsiyetinde somutlaşmaktadır. Nitekim Peygamberimiz: "Ben ancak ahlakî faziletleri tamamlamak için gönderildim" buyurarak İslam-da ahlakın önemine işaret etmişlerdir.
İslam'da ahlak edeb, terbiye ve ahlaki güzellikleri kazanıp kötülüklerden kaçınmak, nefsin tezkiyesi (temizlenmesi, ıslahı)'na ait davranışlardır. Bu, dinin öngördüğü iyi bir kul olma esasını da güçlendirmektedir. Dolayısıyla insan her şeyden önce nefsini terbiye etmeli, ona karşı olan görevlerini yerine getirmelidir. Bu da nefsi koruma ve yüceltmedir, yani insanın her türlü maddi ve manevi kötülüklerden korunması yanında; ikinci olarak, koruduğu bu nefsini geliştirmek, olgunlaştırmak ve yüceltmektir. Bir başka söyleşiyle İslam'da ahlakın konusu nefis kabul edilmekte, bu da insanın maddi ve manevi yönünü, yani beden ve ruhunu ilgilendirmektedir. Böylece insanın beden ve ruh yönünden terbiye edilmesi, ahlakın öngördüğü bir kişiliği kazanması amaçlanmaktadır. Nitekim ahlak alanında ortaya konulan eserlere "Kitabü'l-âdab", "Tchzibü'l-ah-lak" veya "Mekaıimü'l-ahlak" isimlerinden birinin konulması gelenek olmuştur. Bu anlamda İlk ahlak kitabları olarak Abdullah İbn Mukaffa (723-759)'nm Sanskritçe'dcn çevirdiği Kelime ve Dinme ile Abdullah İbn Müba-rek'in Kitabü 'z-Zıi/u/'üdür.
Hadis ve hukuk bilginlerinin yazdıkları ahlak kitaplarında genel olarak Kur'an ve Sün-net'te belirtilen ahlakî emirler ve kuralların şerh edilmesi ve açıklanması esastır. Allah'ın yüceliği, ihsan ettiği nimetlerin büyüklüğü karşısında hamd edilmesi, Hz.Peygamber'e bağlılık yanında insanın bizzat kendisine, nefsine, ailesine, çocuklarına, din kardeşlerine, Öteki İnsanlara vb. karşı görevleri belirtilir. Nefsin (maddi ve manevi yönden) güzelleştirilmesi konusunda mümin ya da genel olarak insanların yücelmesi, aklî olgunlaşması amaç olarak hedef gösterilmektedir. Ayrıca buna paralel olarak, özellikle ruhun erdemle güzelleştirilmesi kapsamında; sebat ve metanet, nefsine hakim olma, şecaat veya cesaret, etvazu ve vakar, eşref ve haysiyet (izzet-i nefs) hilm, edeb ve haya, doğruluk ve dürüstlük, iffet, sabır, cömertlik nitelikleri sayılmıştır. Bu niteliklerin karşıtı olan yalan, hiyanet, karıştırıcılık, bozgunculuk, utanmazlık, ******** ve haysiyetsiz bir hayat yaşamak, sabırsızlık, cimrilik, korkaklık vb. erdemsizliğe götüren nitelikler olarak tanımlanır ve açıklanır.
Öte yandan tasavvuf ilkeleri ve öğretisi doğrultusunda ortaya konulmuş eserler de vardır ki, bunlar ayrıca tevhid ve "mükaşefe" gibi konuları kendilerine İnceleme alanı olarak seçerler. Bu eserler temel İtibariyle şu konuları ele alırlar;
a) Allah'ın emir ve yasaklarına teslim olma,
b) Allah ve Peygamberin ahlakıyla do-nanıp olgunlaşma,
c) Masiva (Allah'tan gayrı herşey)'dan kendini uzak tutma. Bu yönden bakıldığında tasavvufî ahlakta nefis kavramı özel anlam ve Önem kazanmaktadır. Buna göre nefsin şu mertebelere ayrılması mümkündür:
a) Nefs-İ Emmare,
b) Nefs-İ levvâme,
c) Nefs-i muinime,
d) Nefs-i mutmainne,
e) -Nefs-i radiyye,
) Nefs-i mardiyye. Nefs-i Em-mare'den kurtulup Nefsi mardiyye'ye erişmek dinin emir ve yasaklarıyla Peygamberin sünneti aydınlığında mümkün olabilir. Bunun için insanın "feragat ahlakı" denilebilecek bir ahlakî şahsiyet örneğini gözetmesi şarttır.
Öte yandan düşünce bakımından ahlâkın açıklanması ve yorumlanmasını yapmaya çalışan müslüman düşünürlerin ahlak görüşleri ahlakın metafizik, psikloji, siyaset gibi alanlarla ilişkisini belirleme bakımından dikkat çekicidir.
İslam ahlakı, kaynağı bakımından yazılı geleneğe dayanmıştır. Bu yönüyle değerlendirildiğinde zengin bir literatürün ortaya çıktığı söylenmelidir. Kur'an. Sünnet ve ilgili bilim disiplinleri (Tefsir, Hadis, Fıkıh, Siyer) alanına giren kitaplar başta olmak üzere, doğrudan ahlakı konu edinen eserler, İslam'ın erkenza-manlarından günümüze kadar yazılagelmiştir. Abdullah b.Mübarck'in Kiiabü'z-zühd ve'r-tv-kaik'i, Buhari'nİn el-Edebiı'l-müfred'i, Maver-di'nin Edebii'd-dihıya ve'd-din'i, İbn Hazm'ın İlmu'l-ahlak (ya daRisaletü'l-ahlakf'ı, Muha-sibi'nin er-Riâye% Ebu Talİb el-Mekki'nin Kutu'l'Kulûb'u, Gazalİ'nin İlıyâıı ulûıni'd-din'i, Muhammed İbn Miskeveyh'İn Tehzi-bu'I-ahlük ve taihi/ıt'l-â'râk'ı, Nasiruddin et— Tûsî'mWl/7/f/Aw/irîs//T"sİ; ve dolaylı olarak Fa-rabi'nin İbn Sina'nın, İhvan-ı Safâ'nın Risalelerini sayabiliriz.
Yaygın bir okuyucuya hîtab eden eserler arasında İbn Mİskeveyh, Gazali, Tûsî'nin eserlerinin etki alanında değerlendirilen Adudiddin el-İci'nin Ahlak-ı Adudî'si, Celalüddİn Dcvâ-ni'nin Ahtâk-ı Ceiali'si, Kınalızade Ali Efen-'ninAhlâk-ı u/âi'si, Feridüddin Auar'ın7W/-name'si, Sadi'nin Bostan'ı da zikredilmelidir.
Türkiye'de Meşrutiyet ve sonrasında yayımlanan ahlakı konu edinen eserler arasmda Muslihiddin Adil Bcy'in Malumat-ı Ahlakiye ve Medeniye'^, Mustafa Namık'ın Ahlâk"\,
Seyyİdi Bay'inAhlâk-ı Dinİ'si, Hüseyin Remzi Bey'inAhlak-ı Hamide'û, İzmirli İsmail Hak-kı'nın İlm-i Ahlak\ Ahmed Naim Bey'in İslam Ahlakının Esasları, Ahmed Hamdi Akseki'nin Ahlak Deısle/i, Ömer Nasuhi Bilmen'in Yüksek İslam Ahlakı, Mehmed Zahİd Kotku'-nun Tasavvufi Ahlak (5 cilt)'ı ve Mehmet AH Ayni'nin Ahlak Dasleri''ni sayabiliriz.
İsmail KILLIOĞLU
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Bu mesajı
1
üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar...
.
Cevapla
Kapat
Saat: 02:12
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...