Arama

Mısır Medeniyeti - Tek Mesaj #7

snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
2 Aralık 2010       Mesaj #7
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
TARIH ÖNCESI MISIR
Yontma taş devrinde Sahra Çölü ve Nil Nehri vadisi şu an bildiğimiz halinden oldukça farklıydı. Sahra çölü kumdan değil de engebeli çimle kaplı, bitki ve besin yönünden zengin tepelerden oluşmaktaydı. Bu çağda, bol miktardaki sebze ve yağışlar yaklaşık M.Ö. 30.000 yılına dek sürmüştür. Sonraları iklim kurumaya ve bu çimle kaplı tepeler azalmaya ve besin kaynağı yok olmaya başladı. Böyle olunca, insanlar Nil Vadisi’ne doğru yol almaya başladılar. Bu zaman ise avcılık ve toplamadan tarımcılığa doğru kaymaya neden olmuştur. Ek olarak bu çağın, günümüz Nil Vadisi’nden daha ılıman bir iklime sahip olduğu ve daha çok yağış aldığı bilinmektedir.
Neolitik çağda, Yukarı ve Aşağı Mısır’da birçok birbirinden bağımsız hanedan öncesi medeniyet ortaya çıkmıştır.

ESKI MISIR
Sonraki 3000 yıl sürecek hanedanlar soyunun başlamasına sebep olacak olan birleşmiş bir krallık Kral Menes tarafından M.Ö.1350 yılında kurulmuştur. Mısırlılar, kendi birleşmiş krallıklarına sonradan tawy yani ‘iki ülke’ adını, daha sonra da Nil Nehrinin zengin siyah topraklarına ithafen kemet yani kara toprak demişlerdir. Mısır kültürü bu uzun dönem içersinde gelişti ve din, sanat, dil ve gelenekler açısından diğer kültürlerden ayrılan Mısır olarak kalmıştır. Bu birleşmiş Mısır’ın hüküm süren ilk iki hanedanı Eski Krallık dönemini (M.Ö.3100-M.Ö.2181) başlatmışlardır. Bu dönemin muhtemelen en öne çıkan eserleri meşhur piramitler 3.hanedan zamanının Coser piramidi ve 4. hanedandan Gize Piramitleridir.
  • Eski Krallık Dönemi’nin öne çıkan 3. Hanedan firavunu Coser, Sakkara’daki MemfisNekropolisi’nde ilk piramitlerden olan basamaklı piramitin yapılmasını emretmiştir.
  • Resmi olarak firavundan bağımsız şekilde yönetilen Eski Mısır eyaletleri nom lar bu dönemde ortaya çıkmıştır.
  • Ünlü Gize (Giza) Piramitleri bu dönemde inşa edilmiştir. Kufu (Eski Yunanca Keops), Kafre (Eski Yunanca Kefren) ve Menkura (eski Yunanca Mikerinos) hepsi 4.Hanedan zamanında yapılmıştır.
İlk Orta Dönem
150 yıl sürecek olan bir politik kargaşa döneminin başlamasına öncü olmuştur. Kuvvetli Nil taşkınları ve hükümetin katı tutumuna rağmen Orta Krallık zamanında firavun 3.Amenemhat hükümdarlığında doruk noktasına ulaşılmıştır. İkinci bir kargaşa dönemi ilk yabancı hükümdarlık olan Semitik Hiksoslar’ın gelişinden sonra meydana gelmiştir. Hiksos’lu istilacılar M.Ö. 1650 civarında Aşağı Mısır’ın kontrolünü ele alarak yeni başkent olan Avaris’i kurmuşlardır. Ancak Hiksoslar, 18.hanedan’ın kurucusu 1.Ahmose’nin önderliğinde Yukarı Mısır kuvvetleri tarafından sürülmüşler ve başkent Memfis’ten Teb’e taşınmıştır.

Yeni Krallık
18.Hanedan ile başlar ve ülke sınırlarının en geniş olduğu dönem olarak en güneyde Nübye Çölü ve doğusunda Levant ile sınırlanmıştır. Bu dönem içinde Hatşepsut, 3.Tutmosis, Akhenaton ve eşi Nefertiti, Tutankamon ve 2.Ramses’in de içinde bulunduğu ünlü firavunları ile dikkat çekmektedir. Tarihteki ilk tek tanrıcılık deyimi Yeni Krallık döneminde Atenizmşeklinde ortaya çıkmıştır. Diğer ülkelerle olan ilişkiler Yeni Krallık’a yeni fikirleri de sokmuştur. Ülke daha sonra Libyalılar, Nübyeliler ve Asurlular tarafından istila edilmiştir fakat yerli Mısırlılar bu güçleri def edip tekrar ülke kontrolünü ele geçirmişlerdir.
  • Eski Mısır’ın ünlü kadın hükümdarı Hatşepsut, Yeni Krallığın 18.Hanedanı’nda hüküm sürmüştür.
  • 18.Hanedan’a mensup firavun 3.Tutmosis zamanında içinde Luksor’un da bulunduğu muazzam Karnak Tapınakları’nın yapımına başlanmıştır.
  • Sadece 18 yaşında tahta geçmiş ve 67 yıl sürecek olan bir hükümdarlığa sahip Büyük firavun 2.Ramses Nübye sınırındaki şaheser Ebu Simbel tapınağını yaptırmıştır.
  • M.Ö. 1274 yılında kazanan tarafın kesin olarak belli olmadığı firavun 2.Ramses yönetimindeki Mısır ve hükümdar 2.Muvatallis yönetimindeki Hititler arasında Kadeş Savaşı yapılmıştır. Savaş sonucunda ise tarihin ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması imzalanmıştır.
MISIR TANRILARI
RA
Eski Mısır dininde en önemli tanrılardan biriydi. Her şeyin başlangıcıydı, ölümsüzlük tanrısı, yeryüzü ve gökyüzünün yaratıcısı. Ra aynı zamanda kendi kendisini yaratan ilk canlı varlıktı.Ra ya da Re, bütün Mısır tanrılarının içinde en önemlisiydi. Başlangıçta sadece engin okyanus 'Nun' vardı. Onun sularından ve kendi iradesinin gücüyle Ra, Yaradılış Tepesi’ne doğru ayağa kalktı. Heliopolis’teki güneş tapınağının ibadet mihrakı olan benden taşının, Ra’nın bu ilk yaradılışını temsil ettiği sayılmaktaydı ve bendenin kendisi dikilitaşşeklinin bir örneğiydi.Ra yaradılışla ilişkilendirilmiştir. Kendisi hem asıl yaradılış (yeryüzünün yaratılması) hem de yıllık yaradılış (baharda doğanın canlanması)tan sorumluydu. Ham yaradan hem de koruyan olarak sayılırdı. Ra mevsimlerin efendisiydi ve ayrıca hem fani hem de ahir dünyanın yargıcıydı.

Ra’nın AlametleriRa’nın betimlemeleri şehirden şehre, bir dönemden diğerine ve günün bir saatinden diğerine farklılık göstermekteydi.Gün boyunca Ra, başına güneş çemberi takan bir adam olarak – Uraeus Disk – görülebilirdi. Ayrıca bir aslan, çakal ve şahin olabilirdi. Şafakta yükselen güneş olarak tasvir edilirdi ve küçük bir çocuk ya da siyah benekleri olan beyaz bir buzağı şekline girebilirdi.Ra’nın geceye ait olan yüzü ona bir koç ya da koç başına sahip bir adam özelliği vermekteydi. Ayrıca yılanları öldüren kedi ya da firavun faresi şeklinde de olabilirdi. Gün boyunca bütün bu şekillerin her biri farklı bir isme karşılık gelmekteydi: öğle saatinde Ra, şafakta Khepri-Ra ve günbatımında Amon-Ra.Eski Mısırlılar, tıpkı güneşin aynı gün içinde doğuşu, parlayışı ve batışı olduğu gibi Ra’nın da bütün bu şekillerde olabileceğine inanırlardı.Güneş gibi, Ra yeryüzünün var olmasını ve sürekliliğini sağlardı. Güneş olmadan hayat olamazdı ve Ra olmadan da hayat olamazdı. Ra bütün tanrıların babası ve ek olarak ta bütün insanlığın yaratıcısıydı.

OSİRİS

Aslında bolluk tanrısı olarak bilinen Osiris’in aslında yeryüzüyle ve Mısır’ı bu kadar verimli yapan zengin alüvyonları taşıyan yıllık taşma ile çok kuvvetli bağlantıları vardı. Ağabeyi Seth tarafından öldürüldükten sonra dirilince, yer altı tanrısı olarak ‘Ölüler Krallığına’ hükmetmiştir.
Osiris’in ölülerin kralı olarak tekrar doğması büyük ölçüde kutsanmış tanrı olması anlamına gelmekteydi. Kız kardeşi ve kutsal eşi olan Isis’in sevgisi sayesinde, Osiris hayata tekrar dönmüştür. Hayatın yenilenmesini kendisine dahil etmiş ve eğer son yargılanmayı geçebilirse herkesin tekrar yaşayacağına dair söz vermiştir. Bu ‘doğru ses’ ( günahsız) diye tabir edilen yargılananların isimleri ‘Osiris’ kelimesiyle birlikte yer alabilecekti.

OSİRİS'İN TASVİRLERİ
Osiris bir antropomorfik, diğer bir deyişle insan formunda, bir tanrıydı. Vücudu, ona bir mumya görünümü vermesi için beyaz bir kefene sarılmıştı. Bu, yönetiminde olan dünyaya bir göndermeydi, yani ‘Ölüler Krallığına’. Osiris her zaman hareketsiz, otururken ya da ayakta dururken resmedilirdi, asla yürürken resmedilmezdi. Bazen de kardeşleri İsis ve Neptis, nadiren de tanrıça Hathor tarafından kuşatılmış olarak tasvir edilirdi. Osiris en sık ayakta dururken, atef tacını takmış ve elinde harman aleti ve kanca şeklindeki asa tutarken, mumya biçiminde resmedilirdi.

Ayrıca sık sık tahtına oturmuş önünde Horus’un dört oglunun figürü ile de tasvir edilirdi. Bazen bir imiut, eskiden ibadetlerde kullanılan bir saksıya oturtulmuş bir sopaya tutturulmuş başsız bir hayvan postu, ile gösterilirdi.
Teninin rengi bazen beyaz fakat genellikle yeşil ya da siyahtı. Siyah renk tanrılar için yer altı dünyasında pek kullanılmazdı. Ayrıca yesil renk, her yıl hasat zamanı Nil’den gelen zengin alüvyon artıklarıyla da ilişkilendirilmiştir. Yeşil, bitki örtüsünün rengiydi ve her iki tonu da bolluğu ve yeniden doğuşu simgelemekteydi.

ANUBİS
Anubis en çok bilinen Mısır tanrılarından biriydi. Osiris, Dogruluk tüyüne karsı ölünün yüregini tartarken, Anubis ahrete kimin gideceğinin kararını verme konusunda ona yardım ederdi.
Anubis’in rolü, ölüye yeraltında rehberlik etmekti ve bu ona Eski Mısırlılarda özel bir önem vermekteydi.
Yeryüzündeki hayattan çok, onları ilgilendiren yer altı tanrısı olan Osiris’in diyarındaki ölümden sonraki yaşamdı. Anubis’e, bütün bu ölümlerinde ‘temiz’ olarak yargılanmak isteyenlerden dolayı saygı duyulurdu ki diğer dünyaya rahatça gidebilsinlerdi. Kalbi doğruluk tüyünden daha hafif ya da tüye eşit olarak tartılan kişi yer altı dünyasında Osiris’e sunulurdu.
Ek olarak, Anubis bedenin çürümesini engelleyen mumyalamanın mucidi olarak bilinirdi. Mumyalanarak, bir Mısırlı yargılanır yargılanmaz ruhu daha önceden içinde bulunduğu bedene tekrar girebilirdi. Anubis eğer orda vücudu korumazsa, kurtuluş ve dolayısıyla ahret olmazdı.

ANUBİS'İN TASVİRLERİ
Anubis çoğunlukla bir çakalın ya da kurdun siyah başı ile insan formunda tasvir edilirdi.
Bu özellik mezarlık çevrelerinde dolaşan bir çok vahşi köpeğin temsili olmalıydı. Bunlar mezarlıkların resmi olmayan gardiyanları olarak belirmişlerdir, daha sonrasında ise köpek-başlı Anubis’le bağlantıları kurulmuştur.
Anubis genellikle uzun adım atmış ya da ayakta durmuşşekilde canlandırılırdı fakat bazen ise yere uzanmış ya da çömelmiş tam bir hayvan formunda gösterilirdi. Yine siyah renkte olarak, Mısır tapınaklarında bulunan tanrıların heykellerini içeren tapınak olan naos şeklinde bir tabutun üzerine eğilmiş vaziyette olabilirdi.

HORUS
Eski Mısır dininde, bir gözü güneş, bir gözü ay olan şahin biçimli tanrı. Başlangıçta Aşağı Mısır’ın tanrısıydı. Sonradan Nehen hükümdarının Horus’u bedenleştirmesi olduğu anlayışı doğdu. Her Mısır kralının beş adından ilki, onu Horus’la özdeşleştiren adıydı.
“Horus” adı, bu tanrının Yunancadaki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur.

HORUS MİTİ
Mısır mitolojisine göre, Aşağı Mısır’ı temsil eden tanrı Horus ve Yukarı Mısır’ı temsil eden Set birlikte barış içinde yaşıyorlardı.
İ.Ö. 2400 dolayında Mısır’da Osiris kültü yayıldığında Horus, Osiris’in oğlu olarak görülmeye başladı. Böylece, Osiris’i öldüren ve Mısır tahtına göz koyan Set’in düşmanı oldu. Efsaneye göre, amcası Set’i yenerek babasının (Osiris) öcünü aldı ve Mısır tahtına geçti.
Bu savaş sırasında yaralanan sol gözünü tanrı Tot iyileştirmişti; bu inanış Ay’ın değişik dönemlerinde mitolojik bir açıklama getiriyordu. Horus’un iyileşmiş gözü zamanla güçlü bir tılsım olarak kabul edildi.

HORUS'A İBADET
Ptolemaios döneminde, belli başlı Horus tapınakları Mısır’ın simgesi oldu. Ayaklanmaların tapınağın yapım çalışmalarını sık sık kesintiye uğrattığı İdfu’da belirli aralıklarla sahnelenen törensel bir oyunda Horus, su aygırı kılığındaki Set’i mızraklayan firavun olarak canlandırılırdı. Kutsal ibadet yerleri, Edfu, Heliopolis ve Boto'dadır.

HORUS'UN TASVİRLERİ
Eski Mısır eserlerinde Horus, sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilir. Çocuk başıyla ya da genç bir insan başıyla temsil edildiğinde parmağı kelam organı olan ağzında ya da ağzını işaret eder tarzda tasvir edilir.
Şahin başlı Horus’un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir tanrı oluşunu, yani vicdanın gözünden hiçbirşeyin kaçmayacağını simgeler.
Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak ifade edilir.Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 01:03