Arama


spleck - avatarı
spleck
Ziyaretçi
5 Aralık 2010       Mesaj #3
spleck - avatarı
Ziyaretçi
Saltanatın Kaldırılması
Mudanya Mütarekesi'nden sonra, Lozan Barış Konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf Devletleri'nin, hala İstanbul'da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de, delegeleri beraberce seçmek için Büyük Millet Meclisi'ne başvurması, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi. Sadrazamı Tevfik Paşa'nın barış konferansında görüş ve sözbirliği, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste tepkiyle karşılandı. Gerek Mustafa Kemal Paşa'nın, 24 Nisan 1920 tarihli önergesinde ve gerekse 20 Ocak 1921 tarihli Anayasada egemenliğin millette olduğu ilan edilmişti.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve pek çok milletvekilinin ortak teklifi 30 Ekim 1922 günü TBMM'de görüşülmeye başlandı. Önergede Saltanatın kaldırıldığı belirtiliyordu. Saltanatla birleşmiş olan "halifelik" ise ondan ayrılacaktı. Ateşli görüşmeler sırasında şu düşüncelerin Meclis Genel Kuruluna hakim olduğu görüldü: Saltanat, Halifelikten ayrılsın ve kaldırılsın. Halifeyi biz seçelim; -Saltanat ve Halifelik birbirinden ayrılamaz. Bu nedenle, eğer Saltanat kaldırılırsa Halifelik de kalkmış olur ki, böyle bir durum düşünülemez. Görülen şuydu: Başta Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşlarının bulunduğu bir grup, Halifeliğin Saltanattan ayrılamayacağını ileri sürüyorlardı. Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi ileri sürüldü. İlk grubun içinde bulunanlar ise böyle bir ayrımın mümkün olduğunu belirtiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa söz alarak, tarihsel ve bilimsel açıklamalarda bulunarak, yüksek sesle şunları söyledi: "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
Mustafa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyon'da, görüşülen teklif hemen kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek, 1 Kasım 1922'de 308 Numaralı karar olarak benimsenmiştir. Yeni Türkiye'nin yeni temellerinin de bir ifadesi olan bu karar ile, hilafet ve saltanat birbirinden ayrılmış, saltanat kaldırılmıştır. Ertesi gün, TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi'yi halife seçmiştir. Böylece, çok önemli bir gelişme sağlanmıştır. TBMM'nin Saltanatı kaldırma kararı, İstanbul Hükümeti tarafından da benimsenmiştir. Hükümet istifa etmiştir. Devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır. Bu tutum, Saltanatın kaldırılmasının beklendiğini de gösterir. Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922'de Sultan Vahidettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terketmiş ve Malta'ya gitmiştir. Oysa Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın düşmana sığınmak gibi bir tutum içine girdiği görülmemiştir.




~~


22 Ekim 1922 tarihinde İtilaf devletleri TBMM hükümetini Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Ne var ki, İtilaf devletleri bu konferansa İstanbul Hükümeti'ni de davet etmişlerdi. Bu durumda Gazi'nin önünde çözülmesi, hem de acele olarak çözülmesi gereken iki önemli sorun vardı. Lozan'a gidecek TBMM hükümetini temsil edecek heyetin başkanını seçmek, ikincisi de İtilaf devletlerinin eski görüşlerinde direnerek Konferansa İstanbul hükümetini de davet etmeleri karşısında bu konuyu bir çözüme kavuşturmak. Ankara Hükümeti'ni temsil edecek heyetin Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Sağlık Bakanı Rıza Nur Bey'den oluşması konusunda genel bir hava yaratılmıştı. Rauf Bey bu işi kendi başına yapabileceği konusunda tereddüt etmekte ve yanına yardımcı olarak İsmet Paşa'nın verilmesini istemekteydi. Mustafa Kemal ise İsmet Paşa'nın bir danışman olarak gitmesinden çok Başbakan olarak gitmesinden yanaydı.
Mudanya Konferansı sona erince İsmat Paşa Bursa'ya gitmişti. Mustafa Kemal de İsmet Paşa'nın heyet başkanı olarak Lozan'a gönderilmesi konusunda kesin bir karara varabilmek için görüşmek üzere Bursa'ya gitti. Mudanya Konferansı'nın nasıl yönetildiği konusunda etraflı bilgi aldı. Fakat İsmet Paşa'ya düşüncesini hemen açıklamadı. Ankara'dan ayrılmadan önce Yusuf Kemal Be de bu işi en iyi İsmet Paşa'nın yapabileceğini kendisine söylemişti. Derhal Ankara'ya Yusuf Kemal Bey'e gizli bir telgraf göndererek Dışişleri Bakanlığından çekilmesini, yerine İsmet Paşa'nın bu göreve getirilmesi için de yardımcı olmasını rica etti. Yusuf Kemal Bey bu telgrafa derhal olumlu cevap verdi. Heyet başkanlığını Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya bir oldu bitti biçiminde duyurdu ve heyet başkanı olarak Lozan'a gideceği buyruğunu verdi. Fakat asıl önemli sorun, İstanbul hükümetinin temsilci gördermesine engel olacak yolu bulmaktı. 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırıldı. Halifelik bir süre daha bırakıldı. Ancak 1 Kasım gününden önce Mecliste önemli sayılabilecek olaylar görülmüştür. Mustafa Kemal, Rauf Bey, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa, Rafet Paşa'nın Keçiören'deki evinde toplanmışlar, padişahlık sorununa nasıl bir çözüm getirileceğini konuşmuşlardır. Daha doğrusu Rauf Bey, bu konuda fikrini açıkça söylemekte, padişahlık ve halifeliğe gönülden bağlı olduğunu saklamamaktadır. Refet Paşa da Rauf Bey'in görüşlerine katılmaktadır. Ali Fuat Paşa Moskova'dan yeni geldiği için olayların biraz dışında kalmıştır ve bu konu üzerinde kesin ve açık bir görüş ileri sürmemektedir. Mustafa Kemal ise, "Sözünü ettiğiniz husus bugünün sorunu değildir. Mecliste bazı kimselerin korkup telaş ve ürküntüye kapılmasına da yer yoktur" demekle yetinmiştir. Bu cevap Rauf Bey'i tatmin etmişti. Ne var ki, Mustafa Kemal son derece kararlıydı ve bu konuda tarihî görevin en kısa zamanda yerine getirecekti. Nitekim uygulamaya geçeceği gün ilk iş olarak Rauf Bey'i odasına çağırarak "Halifeliği ve padişahlığı birbirinden ayırarak padişahlığı kaldıracağız. Bunun uygun olduğunu kürsüden söyleyeceksiniz" demiş, Rauf Bey'in bu konudaki düşüncelerini hiç bilmiyormuş gibi davranmıştır. İlgi çekici nokta da Rauf Bey'in meclis kürsüsünden iki kere bu konuda olumlu konuşması ve dahası padişahlığın kaldırılması gününün bayram kabul edilmesini önermesidir.
Atatürk, Rauf Bey'in bu davranışını yorumlamak istememektedir. Kanımıza göre Rauf Bey, padişaha ve halifeye saygılı olsa bile liderine inanmış bir kimseydi ve onun isteğine gönülden uymuştur. 30 Ekim 1922 günü bu konu Meclis gündemine getirilmişti. 31 Ekim günü Mustafa Kemal, Müdafaa-i Hukuk Grubu toplantısında bu konuda açıklama yaptı. 1 Kasım 1922'de Mecliste tartışmalar yapıldı. Konu ile ilgili önergeler, Anayasa, Din İşleri ve Adalet Komisyonu'na gönderildi. Bu üç komisyon bir odada toplanmıştı. Küçük bir odaydı burası. Mustafa Kemal de bir köşede oturmuş konuşulanları izlemekteydi. Başkanlığı Hoca Müfit Efendi yapıyordu. Din İşleri Komsyonu üyeleri hocalar, halifeliğin padişahlıktan ayrılmasının mümkün bulunmadığını kendilerine göre, hiç de bilimsel bir yanı olmaksızın söyleyip duruyorlar ve hiç kimse de bir karşı fikir ileri sürmüyordu. Mustafa Kemal dayanamayıp Karma Komisyon Başkanı'ndan söz istedi ve önündeki masanın üstüne çıkarak son derece kararlı bir şekilde "Efendiler, dedi, egemenlik hiç kimseye bilim gereği olarak tartışmayla verilmemiştir. Egemenlik, güçle, irade ile, zorla alınır. Osmanoğulları Türk ulusunun egemenliğine zorla el koymuşlardı. Bu yolsuzluklarını altıyüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara artık yeter, diyerek ve bunlara karşı ayaklanıp egemenliğini fiilî olarak kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan ulusal egemenliği bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, sorunu değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa sanırım ki, uygun olur. Aksi takdirde gerçek yine usulü dairesinde belirtilecektir. Fakat bazı kafalar kesilecektir."
Bundan sonra Mustafa Kemal bu ayrılmanın yapılması konusunda bilimsel açıklamalarda da bulundu. Hocaların akılları başlarına gelmiş olmalıydı ki, Mustafa Kemal'e yaptığı bu açıklamalardan yararlandıklarını, şimdi kendisi gibi düşündüklerini söylüyorlardı. Yasa tasarısı hemen hazırlandı ve Meclisin ikinci oturumunda okundu. Mustafa Kemal bu konuda Meclisin oybirliği ile karar vermesini istiyordu. Gerçekten de başkan oya sunup "oy birliği ile kabul edilmiştir" diye sonucu açıkladığı zaman hafif titrek bir ses "ben karşıyım" demeye çalışmışsa da bu tek kişinin sesi coşkun kitlenin sevinci içinde kaynayıp gitti ve 1 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı Saltanatı tarihe karıştı.
__________________