Arama

Silah Teknolojisi - Tek Mesaj #1

kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
8 Eylül 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Buradaki bilgiler tamamen bilimsel amaçlı verilmiştir.

Kısa bir özgeçmiş
Silah insanların ve toplumların bir başka insana veya toplumlara karşı savunma ve saldırı amaçlı kullandığı bir araçtır.
İnsanlar savaşmak ve avlanmak için kendi organlarını yeterli görmeyip, ilk zamanlardan beri yardımcı aletler kullandı. Kesici, vurucu, neticede çeşitli şekillerde tahrip edici özellikleri olan ve dünyanın değişik yerlerinde değişik isim ve tipleri bulunan silahlar, basit şekillerden başlayarak günümüze kadar büyük gelişmeler kaydetmiştir. Barutun bulunuşuyla ateşli silahlar, teknolojik gelişmelere paralel olarak kimyevi, biyolojik, meteorolojik, aküstik, kozmik, nükleer ve soğuk harp silahları gibi çeşitli boyutlar kazandı.

Ateşsiz silahlar
En basit ateşsiz silah, taş ve sopadır. Zamanla silahın tahrip gücünü arttırmak için, keskin ve sivri uçlu aletler yapılarak gürz, bıçak, kılıç, mızrak, kargı, ok, cirit, bumerang, kalkan, zırh, mancınık, koçbaşı, hançer, balta, kama ve bunlara benzer pekçok çeşitte silah geliştirildi. Bunların savaşta en yaygın olanı kılıçtı. Meç, şimşir, gaddare, yatağan gibi çeşitleri vardı. Ateşli silahların bulunuşuna kadar yaygın olarak kullanılan diğer bir silah oktu. Mancınık, gülleleri ve büyük okları fırlatmaya yarayan bir aletten çok bir mekanizmaydı. Günümüzde hala kullanılmakta olan kasatura, tüfeğin ucuna takılan dürtücü ve kesici ateşsiz bir silahtır. Koçbaşı, ucunda demir bir koçbaşı bulunan asılı bir kirişten ibarettir. Kale kapılarını yıkmak için kullanılır.

Ateşli silahlar
Doğu ülkelerinde bulunan barutun, Ortadoğu ve Avrupa'ya geçmesiyle ateşli silahlarda da önemli gelişmeler oldu. Suriye'den Bizans'a geçen bir ateşli silah şaşkınlıkla karşılandı. Çok eskiden beri Asya'da Türkler ve Çinliler tarafından kullanılan barut sonradan roket, top ve tüfek gibi silahlarda kullanılmaya başlandı. Selçuklu ve Osmanlılar döneminde bu tür silahlarda büyük gelişmeler kaydedildi. Kosova Meydan Muharebesinde ve özellikle Fatih Sultan Mehmed Han tarafından, İstanbul'un fethinde toptan büyük ölçüde faydalanıldı. Yavuz Sultan Selim Han zamanında, tüfek orduda yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı. Top namlularına ilk yivi veren de Yavuz Sultan Selim Handır. O zamanlar top tekniği Avrupalılardan çok üstündü.
Zamanla büyük değişikliğe uğrayan ateşli silahlar, tabanca, tüfek, bombaatar, top, obüs, havan gibi çeşitli adlar altında, değişik vasıflara sahip birçok çeşitlere ayrıldı. Bunların herbirinin kullanılma gayesine göre özellikleri vardır. Ayrıca bunların makineli, yarı otomatik tipleri gelişti.
Güdümlü mermiler, deniz hedeflerine karşı kullanılan torpidolar, çeşitli tipteki bombalar, roketler ve mayınlar da ateşli silahlar grubuna dahil edilebilir. Kara, deniz ve hava birliklerince kullanılan bu silahların bazısı saldırı, bazısı savunma, bazısı da hem saldırı hem de savunma gayesi güder. Mesela uçaklarda saldırı için kullanılan makineli tüfek, top, roket, güdümlü mermi ve çeşitli bombalar bulunabildiği gibi uçaklara karşı savunmada kullanılan güdümlü uçaksavar silahları da vardır. Yine zırhlı bir savaş aracı olan tankta kullanılan makineli tüfek, top, roket, alev makineleri, sis ve gaz makineleri yanında tanklara karşı kullanılan tanksavar topları, roketleri, bombaları, füzeleri bu silahların değişik gayelerde kullanılmasına misaldir.

Kimyasal silahlar
Kimyevi maddelerin yakıcı, öldürücü, tahrip edici ve sis halinde gizleme özelliğinden faydalanılan silahlardır. Uçaklardan püskürtülerek, bombalarla, gaz havanlarıyla vb. değişik yollarla havaya karıştırılan savaş gazları, hedefteki canlılarda öldürme ve benzeri tahribatlar yapar. Gizlemede kullanılan sis silahları, zehirleyici bir özelliği olmamasına rağmen yangın maddeleri, yandığı yerde zararlara yol açar. Bu maddelerin hedefe saçılmasında değişik usuller kullanılır.

Diğer silahlar
Her ne kadar bir silah olmamakla birlikte, üzerlerinde çeşitli silahlar taşıyan ve birer savaş aracı olan Savaş Uçağı, Savaş Gemisi , denizaltıları, Uçak gemisi , tankları da komplike ve dolaylı bir silah olarak kabul etmek mümkündür. Barış zamanlarında politik ve istihbarat faaliyetleriyle kültürel ve sosyal yapı üzerinde tahribat yapmak için kullanılan usuller ve yapılan işler de bir silahtır. Savunmada bir vasıta olarak kullanılan radar, sonar , lidar gibi sistemler, lazer ve yapay uydu da birer silah grubu teşkil ederler.

Tank
leopard1
Alman Leopard 2 ana muharebe tankı.
tank
II. Dünya Savaşı'nda tanklar
Nazi Almanya'sının Königstiger tankı.

ATC BritishWWI 1
I. Dünya Savaşı'nda tanklar
Birleşik Krallık'a ait Mark V
Tank, ana görevi doğrudan ateş gücü kullanımıyla düşman kuvvetlerine saldırmak olan, paletli ve zırhlı bir savaş aracıdır. Tankı diğer savaş araçlarından ayıran özellikleri ağır bir zırha, yüksek ateş gücüne ve her türlü arazide hızlı gidecek şekilde tasarlanmış sürüş takımlarına sahip olmasıdır. Her ne kadar masraflı ve lojistik açıdan çaba gerektiren araçlar olsa da, yer hedeflerine saldırma yeteneği ve piyadelerin moralini çökertmesi nedeniyle modern orduların vazgeçilmez unsurlarındandır.
Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine, ve hava saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkânının ortadan kalkması, görüş açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta taretin hareket yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.
Tanklar ilk defa I. Dünya Savaşı'nda, siper harbi çıkmazını yok etmek için kullanılmış ve zamanla savaş alanında klasik süvari görevlerini üstlenmişlerdir. Tank ismi ilk kez İngiltere'de tank fabrikalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bir savaş aracı yapıldığını saklayabilmek için işçilere İngiliz Ordusu için paletli su depoları üretildiği izlenimi verilmiştir.
II.Dünya Savaşı'na kadar tanklar piyadelerin yüksek ateş yüzünden aşamadığı yerlerde kullanılıyordu. Bunun için her piyade bölüğünün belli sayıda tankı vardı. Tankı ana silah olarak kullanan ilk ülke Nazi Almanya'sıdır.
Yaklaşık olarak yüzyıldır tanklar ve zırh taktikleri birçok gelişimden geçmiştir. Silah sistemleri ve zırhlar geliştirilmeye devam etmekle birlikte, birçok ulus konvansiyonel olmayan savaş döneminde bu kadar ağır silahların gerekliliğini tekrar gözden geçirmektedir.

Tanksavarlar
rpg 7
RPG-7
Tanksavar, tank ve zırhlı personel taşıyıcı gibi zırhlı veya hafif zırhlı araçlara karşı kullanılan silah grubunun genel adı. Geri tepmesiz top, kaideye monteli veya elden fırlatılan füzeler, tanksavar mayınlar bu silahların en çok bilinen biçimleridir. Tanksavarlar menzillerine göre; kısa , orta ve uzun menzilli olarak sınıflandırılırlar.
Tow, Milan, ERYX, RPG, Hot, Trigat, Spike, Kornet E gibi sistemler tanksavar füzelerine örnek olarak verilebilir.

Tarihçe
Modern hafif tanksavar silahlarının (LAW Ordusu tarafından kullanılan ve : Light Anti-Tank Weapon) ilk atası ABDBazuka (Bazooka) adı verilen füzeatardır (roketatar). Piyade eri tarafından omuzdan ateşlenebilen Bazuka, 60 mm çapında yüksek infilaklı tanksavar (HEAT: High explosive anti-tank) füzesi kullanan ilk tanksavar silahtır.
100 m mesafeden yaklaşık 100 mm kalınlıktaki zırhlara nüfuz edebilen Bazuka, Kore Savaşı sırasında da kullanılmış ve M20 adı verilen 89 mm çapındaki yeni modelin zırh delme yeteneği 200 m’ye, etkili menzili ise 150 m’ye çıkarılmıştır. Bazuka özellikle Kore Savaşı sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde de yer almıştır.
II. Dünya Savaşı yıllarında Almanlar Afrika’daki muharebeler sırasında ele geçirdikleri Bazuka’yı kopyalamış ve daha gelişmiş bir biçimi olan 88 mm çapındaki yeniden kullanılabilir omuzdan ateşlemeli füze fırlatıcı olan Panzerschreck’i (Tank Terörü) üretmişlerdir. Panzerschreck, 200 mm kalınlıktaki zırhlara yaklaşık 180 m mesafeden nüfuz edebilmekteydi. Almanlar tarafından gerçekleştirilen bir diğer ölümcül tanksavar silah ise; Rusların RPG-7 füzeatarlarının atası olarak kabul edilen, düşük maliyetli ve geri tepmesiz Panzerfaust çok sayıda (Tank Yumruğu) tanksavar füzesidir. Ekim 1943’te seri üretimine başlanan silahın 30 (30 m menzil, 140 mm zırh delme), 60 (60 m menzil, 200 mm zırh delme), 100 (100 m menzil, 200 mm zırh delme), 150 (üretimine Mart 1945 tarihinde başlanan silah iki aşamalı iletim sistemi sayesinde 85 m/sn hıza erişebilmekteydi) türevleri bulunmaktaydı. Panzerfaust Berlin SavaşındaRus tank ve zırhlı aracını saf dışı etmiştir.

Tanksavar Nesilleri

1. Nesil Tanksavarlar
istockphoto 669961 at 3 sagger
Tanksavar füze sistemlerinde kullanılmış birinci nesil bir güdüm sistemi olan MCLOS’da nişancı bir yandan hedefini optik bir nişangâhtan takip ederken diğer yandan da bir lövye vasıtasıyla füzeyi kişisel olarak hedefe doğru yönlendirmeye çalışmak zorundaydı. Oldukça zor bir kullanımı olan sistem, çok iyi eğitim gerektirmekteydi. İsabet oranı ise muharebe sahasında %25 dolayında gerçekleşmekteydi. Türkiye’de de imalatı gerçekleştirilen tel güdümlü Cobra ile Rus yapımı AT-3 Sagger tanksavar füzeleri MCLOS güdüm sistemine sahipti. Özellikle hareketli hedeflere karşı MCLOS yetersiz kalmaktaydı.

2. Nesil Tanksavarlar
İkinci Nesil SACLOS komut sisteminde ise, füzenin hedefine doğru uçuşunda nişancının ayarlanmış optik görüş sisteminin nişangâhını hedef hattı üzerinde tutması yeterli olmaktaydı. Fırlatıcı ya da füze üzerindeki elektronik cihazlar ve mikro işlemci, gerekli hesaplamaları yaparak füzenin uçuş yolunu otomatik olarak düzeltmekte ve MCLOS’a kıyasla çok daha yüksek bir hedefe isabet yüzdesi sağlamaktadır. MCLOS’un aksine SACLOS prensibinde nişancı sadece hedefin hareketlerini izlemekte, füzenin hedefe güdümlenmesi işlemini sistem otomatik olarak gerçekleştirmektedir. SACLOS komut sistemi ilk olarak tel güdümlü tanksavar füzelerinde (BGM-71 TOW, Milan, Hot, Eryx ) kullanılmıştır. SACLOS komut sisteminde, ayrıca; telsiz bağlantısı güdümü (Hellfire 1) ve milimetrik dalga (Red Arrow 9A) güdüm teknolojileri kullanılmaktadır.

3. Nesil Tanksavarlar
Üçüncü nesil güdüm sisteminin ana prensibi “at ve unut”dur. Milimetrik dalga radar güdümü ve IIR Arayıcı(kızılötesi) + Otomatik izleme sistemli at ve unut güdüm sistemleri kullanılmaktadır. Hellfire füzesinin gerçek manada tek at ve unut tipi AH-64D LongBow helikopterlerinde kullanılan AGM-114L modelidir.
Edilgen algılamalı kızılötesi ve otomatik izleme sistemli at ve unut tipi füzelere örnek olarak, her türlü hava şartında gece ve gündüz kapalı mevzilerden ve bina içinden ateşlenebilen Javelin’i verebiliriz. Füzenin hedefini izlemesine ve onu çok yüksek bir isabet yüzdesi ile vurmasına olanak sağlayan ve gelişmiş bir görüntü arayıcısı ile sofistike bir izleyiciden oluşan oldukça çağdaş bir bağımsız güdüm sistemine sahiptir. Buna göre, nişancı hedef tespiti yaptıktan sonra atım kısmını komuta fırlatma birimine irtibatlandırır. Nişancının hedefin mesafesini tahmin etmesi veya hedefe hareketli ise öne tutuş vermesi gerekmez. Nişancı sadece göz camından bakarak seçilen hedef üzerine işaretleyici çerçeveyi yerleştirip füzeyi ona kilitler ve ateş eder. Füze hedefini otomatik olarak algılayarak ona doğru otomatik bir biçimde hassas bir uçuş gerçekleştirir. İkinci nesil sistemlerin aksine at ve unut tipi füzelerde nişancının hedefi veya füzeyi gözetlemesi ya da nişangâh-hedef hattı üzerinde füzeyi yönlendirmesi gerekmemektedir. Bu sayede nişancı atışı mütakip derhal yeni bir mühimmat yükleyebilir ya da gerektiği takdirde atış konumunu değiştirebilir veya konumundan uzaklaşabilir.
Soğuk Savaş döneminden kalma Rusların toplu tank taarruzu beklentisinin aksine, Kosova ve son olarak Irak örneğinde olduğu gibi, bugün artık yeni tehdit; gerçek ön cephesi olmayan, değişken durumdaki çok daha az sayıdaki ve çoğunlukla kasıtlı olarak sivil yerleşim bölgeleri arasına serpiştirilmiş zırhlı hedeflerden kaynaklanmaktadır.

4. Nesil Tanksavarlar
JavelinATMissile1
İsrail Yapımı Javelin. Anlamı "cirit atışı"dır
Dördüncü nesil bir tanksavar füze sistemi olan Spike Ailesi “at ve unut artı” güdüm sistemi kullanmaktadır. Füzenin nokta vuruş hassasiyeti ikinci derece hasarı büyük oranda azaltmakta, ayrıca vuruş öncesinde iki yönlü fiber optik kablo vasıtasıyla nişancıya hedefin ayrıntılı bir görüntüsünü sağlaması ve gerektiğinde uçuş esnasında görevin iptaline olanak tanıması sayesinde sistem dost ateşi tehlikesini de azaltmaktadır. Spike-SR [800m] hariç ailenin MR [2,500m], LR [4,000m] ve ER [8,000m] modelleri at ve unut moduna ilave olarak “at, izle ve düzelt” modunda kullanılabilmektedirler.

Tabanca
Geri tepme tesiriyle boş kovanı dışarı atarak kendi kendine dolan ve tek elde tutularak ateşlenen, kısa namlulu ve özellikle yarı otomatik bir silah.

Tüfek
mosin91 30a
Tüfek (Mosin 1891/30)
Tüfek, hafif ateşli bir silah. Omuza dayanarak kullanılır. Kullanıldığı yerlere göre piyade tüfeği, su altı tüfeği, av tüfeği gibi adlar alır. Mekanizma, kundak, dipçik ve namlu olmak üzere dört ana parçadan meydana gelir. Mekanizma ateşlemeyi ve kovanı dışarı atmayı sağlar. Kundağın muhafaza ettiği namlu mermiye yön vermeye, dipçik ise tüfeğin tepkisini hafifletmeye yarar.
14. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanan tüfek ilk zamanlar ağızdan doldurulan, yivsiz ve ağır bir yapıya sahipti. Ateşleme dışardan yapılıyordu. Bu sebeple ancak savunmada kullanılabilmekteydi. Zamanla hem savunmada, hem de taarruzda kullanılmaya başlandı. Dışardan ateşlemenin mahzurlarını gidermek için birbirine çarpan iki demirin çıkardığı kıvılcımla ateşlenen çakmaklı tüfekler yapıldı. Daha sonraları aynı çalışma sisteminde çakmak taşı kullanılarak daha iyi bir ateşleme mekanizması elde edildi. Buna rağmen ateş hız ve gücü hala yetersizdi. Bu gayeyle tüfeklerde pekçok değişiklikler kaydedildi. Doldurmanın ağız yerine kuyruktan yapılması, namluya helezonik yiv yapılması, madeni kovanlı fişeklerin kullanılması, iğne ve kapsül sistemine geçilmesi bellibaşlı gelişmelerdir. Fişek hazneleri ve mekanizma sistemlerinin tüfeklerde kullanılmasıyla mermilerin ard arda ateşlenmesi mümkün oldu. Buna göre 1900'lere doğru yapılan Alman Mauser ve Fransız Lebel tüfekleriyle 2000 m menzile erişildi. Birinci Dünya Savaşında piyade tüfeklerinin yerini makineli tüfekler aldı. İkinci Dünya Savaşında ise tüfek artık otomatik silahlarla bir bütün haline geldi. Otomatik ve yarı otomatik tüfeklerde, atışın otomatik olarak yapılmasını sağlamak için ilk atışta meydana gelen barut gazından faydalanılır.
Türklerde tüfeğin kullanılması Osmanlıların kuruluş devirlerine kadar dayanır. Birinci Kosova Muharebesi (1389) ve İstanbul'un fethi sırasında tüfek kullanıldı. Hatta Osmanlı ordusunda tüfekçi denen ve savaşta önemli rol oynayan ordu birlikleri bulunurdu. Silahların bakım ve tamiratına çok önem verildiğinden, başlarında tüfekçibaşı bulunan, bu işlerle ilgili birlikler de vardı. Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında tüfek imalatına ağırlık verildi. 19. yüzyılın sonlarına doğru eldeki tüfekler Avrupa'ya göre geri kaldığından Sultan İkinci Abdülhamid Hanın gayretleriyle daha modern Alman Mauser tüfekleri alındı. Birinci Dünya Savaşında, Osmanlılar pekçok çeşitte tüfek kullandı. Daha öncekilerine ilave 1938'lerde Türk Silah Fabrikalarında Alman Mauser tüfeği kalitesinde tüfekler imal edildi. Bugün ordumuzda Amerikan M1, M14 ve Alman G1, G3 piyade tüfekleri kullanılmaktadır.
Tüfekler, hala savaşlarda belirli görevler için muharip sınıfların yanlarında devamlı bulundurdukları silahlardır. Ayrıca tüfeğe dürbün takılarak hedefi daha yakına getirip isabet ihtimalinin artması, tüfeğe bomba takılarak (Tüfek bombası) bombaatar haline getirilmesi ve özel dürbünlerle gece bile hedefi görüp ateş edebilmek bu konudaki önemli gelişmelerdir. Piyade tüfeği dışındaki diğer av ve su altı tüfekleri de zamanla pekçok değişikliğe uğradı. Av tüfeklerinin tek ve çifte denen çift namlulu olanları vardır. Kullanıldığı yere göre kısa menzilli, uzun menzilli gibi değişik özelliklere sahiptir. Su altı tüfekleriyse su altında avlanırken tüfeğe naylon iple bağlı zıpkını atmaya yarar. Bunlar deniz içinde bilhassa balıkların avlanmasında kullanılır.


M1 Garand
garand
M1 Garand Piyade Tüfeği
M1 Garand, bir II. Dünya Savaşı Amerikan piyade tüfeğidir. Dünyanın ilk yarı otomatik tüfeğidir. 30 Kalibrelik mermi kullanır. M1'lerin geliştirilmiş versiyonu M14'ler hala Amerikan ordusu tarafından kullanılmaktadır.

Tasarım özellikleri
M1 dünyadaki ilk yarı otomatik tüfektir. Üst tarafından takılan 8 mermilik bir şarjorü vardır. Şarjör bittiği zaman otomatik olarak kendini atar. Şarjörün çıkarken çıkarttığı "tink" sesi sayesinde Alman askerleri düşmanın mermisinin bittiğini anlıyordu. Bu birçok Amerikan askerinin ölümüne sebep olmuştur. M1'ler İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikalılara savaşı kazandıran en önemli silah olarak görülmüştür. Almanların elindeki Mavzer tüfeklerinin her atışından sonra boş kovanın çıkartılması gerekiyordu ama Amerikan askerleri ardı ardına sekiz tane mermi gönderebiliyordu. Günümüzde TSK'da da eğitim amaçlı tüfek olarak kullanılmaktadır. 7.62 mm çapında mermi kullanmaktadır. Sökülüp takılması ve bakımı çok kolaydır. 2 parçadan oluşur; ahşap aksam ve tetik mekanizması. Suya girip çıksa dahi çalışabilir. Tüfeğin ağırlık merkezi iyi ayarlanmıştır. Bu nedenle hedef almada güçlük çekilmez. Atışlarda geriye tepme makul düzeydedir. Özellikle gelişmiş bir arpacık mekanizması vardır. Bbu mekanizma x-y düzleminde ayarlanmaktadır (hem dikey hem yatay bir yatak bulunur). Bu mekanizma keskin nişancılığa izin verebilmektedir. Tüfeğin dipçiğinin arkasında metal bir kapakla kapatılmış bir bölmesi vardır. Bu bölmede tüfeğin bakımı için gerekli olan yağı ve fırçası bulunmaktadır. Bu tüfek tam anlamıyle bir efsane olmuştur ve bunu kesinlikle haketmistir.

Kullanım alanları
M1'ler Vietnam Savaşı'na kadar Amerikan ordusu tarafından kullanılmıştır. Günümüzde ise genelde siviller ve keskin nişancılar tarafından kullanılmaktadır. 7,62mm çapında Amerikan yapımı olup barut gazının geri tepmesi icra yarının ileri itmesi ile yarı otomatik olarak çalışan şarjör ile dolan hava ile soğuyan piyadenin atışta ve dürtüşte kullandığı yakın muharebe silahıdır

HK G3
Alman Heckler&Koch firması tarafından 1959'da yapımına başlanan piyade tüfeği.
7.62x51 mm'lik NATO mermisi kullanmaktadır. Mavzer(Mauser) tüfeğini yapan mühendisler tarafından geliştirilmiştir. Bir çok değişik versiyonu dünyadaki nerdeyse bütün NATO ordular tarafından kullanılmaktadır.

Özellikler
1997 yılına kadar Alman ordusunun standart piyade tüfeği olarak kullanılan G3, günümüzde bazı silahlı kuvvetler tarafından halen kullanılmaktadır. Şarjörsüz ağırlığı 4.250 gr olan G3 piyade tüfeği günümüz tüfeklerinin ortalama özelliklerine sahiptir; yarı ve tam otomatik ateşleme yapar, süngü desteği vardır ve değiştirilebilen şarjör sistemine sahiptir.
G3'ler askerler arasında genellikle ağır, hantal olarak bilinse de rakibi AK-47 ile aynı ağırlığa sahiptir. Güvenilir, isabet oranı yüksek ve bakımı kolay olan bu tüfeklerin temel sorunu ergonomi ve mermi besleme sistemindeki karmaşıklıktır. Görünümünün aksine hassas bir tüfek olan G3 tüfeğini dezavantajlı kılan diğer özellik de kullandığı mermi tipidir. Tam otomatik kullanılabilen tüfekte, atılan merminin boyutundan kaynaklı olarak oluşan geri tepme çok fazla olduğu için silahı tam otomatik kullanmak isabet oranını çok düşürmektedir. Buna bağlı olarak, G3 tüfeğini 300 metre menzilin üzerinde kullanmak da neredeyse faydasızdır.

HK G3'ün Türk Askeri Açısından Önemi
G3'ün tersine düşmanın elindeki Ak-47 (Kalaşnikof) hafif ve bakımı kolay bir silahtır. Bu yüzden AK-47'ler bir dönem astsubaylar ve subaylar tarafından da kullanıldıysa da bu durum çatışmalara karmaşıklığı yol açmıştır. Çünkü ateşin PKK'lılar tarafından mı yoksa askerler tarafından mı açıldığı anlaşılamıyordu. Sonraları doğuda görev yapan TSK personelinden alınan bu silahlar, daha çok terörün olmadığı bölgelerdeki jandarmalara verildi.
HK G3'ler Türk Ordusu'nun birincil piyade tüfeğidir.Tüfeğin yivi çok fazla olduğu için hedefe verdiği hasar korkunç düzeylerde olmasına karşın bu, silahta bir soğutma problemine yol açmaktadır.Maalesef zor doğa şartlarında kullanımı uygun değildir.Genel görünüşün aksine çok hassas bir ateşleme mekanizması vardır.Günümüzde değişen çatışma şartlarına hantallığı ve hassasiyeti nedeniyle uygun değildir.Zamanla yerini Amerikan yapımı Colt M-16 ya da yeni nesil AK-74 lere bırakacak gibi görünmektedir.

Tüfek Altı BombaAtar
Piyede tüfeğine takılarak kullanılan 40 mm çapında 300-400 metre menzilli yivli elle kurularak kullanılan silah.
wrdCqfwI
Bomba Atar.
Tamburlu Bomba Atar
6 adet bomba kapasitesine sahip , toplu tabanca mantıgına sahip 40 mm çapında mühimmat atan 300 - 400 metre menzilli yivli silah.
tabancalar ags30 1
40 mm Tamburlu
Otomatik Bomba Atar
Otomatik Tüfek mantıgı ile çalışan 40 mm çapında yivli 2500 metre menzilli 240-325 atım/dakika hızına sahip silah.

Havan topu
Havan topu yivsiz ve kısa namlulu bir top çeşididir. Günümüzde 60 mm , 81 mm 120 mm havanlar kullanılır.

Füze
300px Nike Missle Being Raised On Launcher 28196188329
Yerden havaya fırlatılan bir füze
Füze, roketlerden farklı olarak çeşitli sistemlerle (ısı-metal-ses-titreşim gibi) hedefe odaklanan silahlardır.
Genellikle uzun menziller için kullanılır, nedeni ise öncelikle sistemin pahalılığı ve aynı zamanda güdüm sisteminin devreye girebilmesi için biraz zaman almasıdır. Kısa mesafede kullanıldığında namlulu bir silahla yapılan görerek atıştan bir farkı yoktur bu ise onca maliyeti anlamsız kılar.

Mayın
Kara mayın harbinde, yer araçları, gemiler, veya hava araçlarını tahrip etmek yada hasar vermek veya personeli yaralamak, öldürmek veya diğer şekillerde tesirsiz kılmak için tasarlanan, normal olarak koruyucu bir kaplama malzeme içinde bulunan, bir patlayıcı veya diğer tür bir malzeme. Kurbanının faaliyeti, zaman geçmesi, veya kontrol araçları ile patlatılabilir.
Deniz mayın harbinde, gemilere hasar verme yada batırma niyeti ile veya bir giriş bölgesine gemilerin yaklaşmasını önlemek amacıyla denize dökülen bir patlayıcı aygıt. Terim gemilerin veya liman tesislerinin altlarına, dalgıçlar tarafından iliştirilen aygıtları ve yerleştirilmesinden belirli bir süre sonra patlayacağı tahmin edilen aygıtları içermez.

Kara Mayını
Toprak üstüne yerleştirilen veya biraz gömülen, içi infilak maddesi veya kimyasal maddelerle dolu mayın. Kara mayını, genel olarak, üzerinden geçen araçların veya kıtaların ağırlığı ile infilak eder

Tuzaklı Mayın
Yerinden kımıldatıldığı veya başka şekilde bir müdahalede bulunulduğu zaman patlamasına yol açacak yardımcı bir fünyesi bulunan mayın. Bu tertibat; mayının kendisine, diğer bir mayına veya yanında ya da altında bulunan bir yardımcı imla hakkına bağlanabilir.

Kara Mayın Harbi
Kara, Deniz ve Hava araçlarını imha etmek veya hasara uğratmak; personeli yaralamak, öldürmek veya başka bir şekilde iş göremez hale getirmek maksadıyla hazırlanmış ve normal olarak, bir kap içine yerleştirilmiş infilak maddesi veya diğer malzeme. Mayın; cisim veya şahsın üzerinde yaptığı etkiyle, zamanla veya kontrollü vasıtalarla, kendiliğinden patlar

Savaş uçağı
f 16 4

F-16
Savaş uçağı, savaşlarda kara ve su üstündeki hedefleri bombalamak, diğer uçakları tahrip etmek için kullanılan uçaklardır.

Görevlerine göre Havadan Yere Füze (AGM), Havadan Havaya Füze ve top taşıyan ayrıca hedeflerin tespiti, gözlenmesi için çeşitli radar, pod lar taşırlar. Avcı uçağı ve Bombardıman uçağı şeklinde tipleri vardır.


Uçak gemisi
muratsaylan ucak gemisi 100Yil
USS Stennis ve HMS Illustrious uçak gemileri bir seferdeyken.
Tarihi
1900'lü yıllarda Wright Kardeşler insanlı uçuşu keşfetmelerinden kısa bir süre sonra uçaklar gittikçe önem kazanmışlardır. Her yeni savaş aleti gibi başlangıçta hor görülen bu aletler, kullanışlılıkları kanıtlandıktan sonra sürekli daha fazla önem kazanmışlardır.
Ancak uçakların inişi ve kalkışı için gereken pistlerin sadece karada olması kullanımlarını kısıtlıyor, komutanlar için sorun çıkartıyordu. Ayrıca uçaklar, gemiler için de bir sorundu. Hem uçakları taşıyabilmek hem de düşman gemilerine karşı kullanabilmek için uçak gemileri icad edildi.

1. Dünya Savaşı
İlk uçak gemisi çalışmaları, 1. Dünya Savaşı'ndan da eskiye dayanır. Çeşitli değişikliklere uğratılıp uçak gemisine dönüştürülen USS Pennsylvania'ya inen Eugene Ely böylelikle bir yeniliği gerçekleştirip tarihe geçiyordu. (Kasım 1910)
Ancak ilk uçak gemisi unvanı HMS Ark Royal'a bahşedilmişti. Aslen bir ticaret gemisi olan bu gemi, USS Pennsylvania'da olduğu gibi çeşitli değişikliklere uğratılarak üzerine uçakların iniş ve kalkışlarını yapabileceği bir pist eklenmiştir. 1914'de denize inen bu gemi, 1. Dünya Savaşında Çanakkale Cephesinde de bulunmuştur

2. Dünya Savaşı
Uçak gemileri, 1. Dünya Savaşı'ndakinin aksine 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynamıştır. Genel kanıya göre uçak gemileri 2. Dünya Savaşı'nın akışını tamamiyle değiştirmiştir. Şöyleki, 1941 yılındaki sürpriz Japon baskını (Pearl Harbor baskını olarak da bilinir) 380 kadar uçağın saldırısı ile gerçekleşip Amerika Birleşik Devletleri'nin 2. Dünya Savaşı'na müttefikler tarafında katılması ile güç dengesinin bir anda müttefikler tarafına doğru yönelmesine neden olmuştur. Pasifik Cephesi'nde Amerikan ordusu ile Japon ordusu savaşın sonuna kadar amansızca dövüşmüş, uçak gemileri ise şüphesiz en büyük rolu oynamıştır.

Nükleer Uçak Gemileri
2. Dünya Savaşı'nın bitimi ile dünya yeni daha önce olmamış bir şeylee, Soğuk Savaşla karşılaşmıştı. Nükleer enerjinin keşfi ile dünya denizlerinde yol alan gemilerin menzilleri 20-30 yıl boyunca hiç yakıt yenilemeden ilerleyebilecek kademeye getirilmişti. İlk nükleer uçak gemisi olan USS Enterprise, dünya denizlerinde Amerikan Donanması'nın göz bebeği olmuş, Sovyetler Birliği'ne karşı girişilen soğuk savaşta önemli bir psikolojik ve askeri üstünlük olarak yer almıştı

Günümüzde
Günümüzde uçak gemileri yeni bir kademeyle, Süper Uçak Gemileri kademesiyle denizlerde hakimiyetini sürdürmektedir. Başı çeken Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte 9 ülke bugün çeşitli boyutlarda uçak gemilerine sahiptir. Britanya Krallığı (İngiltere), Fransa, Hindistan, Rusya, İspanya, Brezilya, İtalya ve Tayland bugün uçak gemisine sahip olan ülkelerdir. Ancak Japonya ve Çin orduları da uçak gemisi yapımıyla ilgilenmektedir. Bu yolda en somut adım, Çin'in Rusya'dan satın aldığı Varyag yüzen-kütlesidir. Ayrıca Çin, Japonya, Pakistan, Şili ve Avusturalya helikopter gemilerine sahiptirler.
Amerika Birleşik Devletleri, dünya jandarmalığı görevi içinde birçok uçak gemisi filosunu dünyanın çeşitli denizlerinde konuşlandırmıştır (Bunlardan en bilineni Akdeniz'de 6. Filo olarak adlandırılan filodur)

Denizaltıların Tarihsel Gelişimi
Denizlerin altına inmek, deniz içi ve deniz dibi nimetlerinden yararlanmak düşüncesinin insan muhayyelesini uğraştıran binlerce yıllık bir geçmişi vardır.Fakat denizlerin gizleyici ve örtücü niteliğinden yararlanılarak denizaltı gemilerini Deniz Kuvvetlerine bir vurucu güç unsuru olarak katılması fikrinin Büyük İskender ile başladığı rivayet edilir. Aristo, İskender’in Tyre şehrinin alınmasında kendisine 7 ay mukavemet eden bu denizci ve muharip insanları yenebilmek için fıçı şeklindeki su altı silahlarından istifade ettiğini yazmaktadır.1465'te Kyeser'in Almanya'da,1531'de De Lorena'nın İtalya'da Nemi Gölü'nde birer saat ve Osmanlı'da da saray eğlenceleri kapsamında timsah biçimli bir tekne ile bir süre su altında su altında kaldıkları olmustur.

Denizaltı Nasıl Dalar?

Statik Dalış
Denizaltının dalışını oluşturan esaslardan biridir.Denizaltı hareketsiz durumundayken;dizayna gore değişen, altı denize açık veya bir valfla kapatılabilen Dalma Sarnıçlarına , tepesindeki valf açılıp içindeki hava kaçırılarak su alınması ve yüzme kuvvetinin azaltılması sağlanır.Ancak sarnıçların dolması,botun bünyesini etkilemesi çok uzun bir aşamadır.Sadece aşağı-yukarı hareket vardır.

Dinamik Dalış
Denizaltının dalışını etkileyen bir diğer unsurdur; denizaltının baş-kıç ve sancak-iskele bordalarındaki Kanat benzeri dümenlere ve denizaltının kendisine açı-meyil verdirilerek , bunlarla denizaltının ileri hareketiyle oluşan su akışının etkilerinin kullanılması ile yapılan dalıştır. Denizaltı gemilerinde dalış ve su içindeki duruş açısını oluşturmak için kullanılan dümenlere; baştakilere "Baş ufki dümenler", kıçtakilere "Kıç ufki dümenler" denir

İtici Güç
Klasik (Dizelli) denizaltının itici gücü,1890larda geliştirilmiş Ward-Leonard sistemine dayanır.AC Motor-Jeneratör-DC Motor,bu sistemin orijinal halidir.Sistem; motor verimindeki en az kayıp üzerine kurulmuştur. Denizaltıda uygulanışı; Dizel-jeneratör-batarya-dc elektrik motoru şeklindedir.Batarya aradan çıkartılıp Dizel-jeneratör-dc elk. motoru şeklinde su üstü seyirlerinde uygulanmaktadır.
Bataryalar;tasarıma göre değişen çok sayıdaki pilden oluşur.Öyleki bazı dizaynların;dalmış tonajının üçte birini bataryalar oluşturmaktadır.

Denizaltının Silahları

Torpido
1860’ın ilk yarısında silah gelişiminde; silahın su kesimi altında patlamasının gemiye önemli hasar verdiği anlaşılmıştı bu yönde gelişmeler hızlandı.Uzun bir gönder ucundaki mayının Spar Torpido hedefe saplayıp açıldıktan sonra ya da mayını çekerek hedefe çarptırılıp patlatılması şeklinde pratiğe dökülmüş ve David gibi yarı dalar tekneler ile Hunley tarafından savaşta kullanılmıştı. 1865’te Kaptan James Harvey; bir suüstü teknesi tarafından çekilmesi esnasında asimetrik yapısından ötürü dalan ve kamçı hareketiyle suüstüne çıkana kadar sualtından giden torpido ile Oberon yelkenlisine hucum ederek deneme yapmıştı.

RadarRadar, uzaktaki hedefleri mikrodalga yansıtma metodu ile tespit eden cihazdır.
Radar cihazı ile karanlık bulut veya sis içinde olup görünmeyen cisimlerin durumu ve yeri mikrodalgalarla tayin edilir. İlk adı radiolocation dur. Radar, İkinci Dünya Savaşı sırasında geliştirilmiş ve ismi Radio Detection and Ranging kelimelerinin büyük baş harflerinin biraraya getirilmesinden türemiştir. Bu İngilizce kelimeler, radar cihazının mikrodalgalarla hedefin mesafesi, istikameti ve açısını bulduğu anlamına gelir. Uzaktaki cisimleri tıpkı bir projektör gibi, fakat radyo frekanslarında aydınlatarak tespit eden bir teleskopa benzetilebilir. Halbuki ilk defa Galilei tarafından 1610'da kullanılan teleskop, uzaktaki cisimleri tespit için cisimlerin yayınladığı ışınlara muhtaç ve ayrıca bunun frekansına bağımlıdır. Cihazın bir vericisi, bir de hedeften yansıyarak dönüp gelen mikrodalgayı alan alıcısı vardır. Görüntü televizyon ekranının benzeri katot ışınlı tüp üzerinde ışıklı noktalar halinde teşekkül eder.
Radarın keşfinde, gözü görmediği halde karanlıkta büyük ustalıklarla uçup, avını yakalayan yarasanın çok rolü olmuştur. Yarasa insan kulağının duyamayacağı ultrasonik ses frekansı yayınlayarak, yansıyan sesten hedefini görmektedir.
Radarın keşfi İkinci Dünya Savaşı ile aynı zamana rastlar. Artan Hitler tehlikesine karşı olağanüstü ölüm ışınlarını bulma hülyasının gerçekçi bir sonucu olarak ortaya çıkan radar, düşmanı uzaktan tespit edip ve görünmese bile bunu tahripte başarıyla kullanılmıştır. Yukarıda sözü geçen ölüm ışınları düşüncesi ise daha sonraları lazerin keşfiyle tekrar canlanmıştır.
Harbin getirdiği bir silah olarak ortaya çıkan radar, barış zamanında da birçok uygulama alanları bulmaktadır. Bunlara misal olarak gemilerin kesif sis içinde yönlendirilmesi, uçaklarda hedef bulma, kör uçuş ve kör inişin gerçekleştirilmesi ve fırtınayı takip sayılabilir.
Radarla ilgili ilk deney 1935 Şubat ayında 49 m dalga boyunda çalışan bir CW (continuous waves = sürekli taşıyıcı dalga) radyo vericisiyle yapıldı. Yaklaşan bir uçağın 13 km'den tespit edilmesiyle ilk başarı sağlandı.
1935 Haziran ayında da ilk darbeli verici yapıldı ve denendi. 24 km mesafedeki bir uçaktan yansıyan bir takım işaretler sezildi. Darbeli verici işareti halinde mesafe, gönderilen ve alınan darbe arasındaki zaman kayması ve dalgaların yayılma hızından hesaplanabilir. 50 m dalga boyunda çalışıldığında, diğer radyo istasyonlarının karıştırması sebebiyle daha sonraki denemelerde, radar dalga boyu 25 m'ye değiştirildi. Daha kısa dalga boyu kullanmanın başka bir faydası da, aynı fiziki büyüklükteki bir antenin yöneltilme özelliklerini geliştirmesiydi. 1935 Eylül ayında mesafede 70 km'ye, 1936 Mart ayında ise 150 km'ye ulaşıldı.
Radar üzerindeki çalışmalara hem Avrupa hem de Amerika'da aynı yıllarda devam edilmiş, geliştirilen örnekler ordu hizmetlerinde kullanılmıştır. İlk önce geliştirilen CW-radar daha hassas olmasına rağmen mesafe hakkında bir bilgi vermemekte, sadece hedefin varlığını göstermektedir. Darbeli radarda ise, gönderilen darbe bir anlamda işaretlenir ve hedeften yansıyıp tekrar alınana kadar geçen süreden mesafe kolayca hesaplanır.
Halen kullanılan birçok radar aynı temel esaslara göre, fakat gelişmiş bir doğrulukla çalışmaktadır. Mesela radardaki savaş sonrası ilerlemelerin en büyüğü elektronik bilgisayarların ortaya çıkmasından sonra, muazzam hafıza kapasiteleri ve hesaplama hızları sebebiyle işaret analizi alanında olanıdır. Böylece yansıyan işaretler ayrıntılı olarak incelenebilmekte, hedefe ait birçok bilgi, çeşitli yollarla göz önüne serilebilmektedir.
Radarın en anlamlı uygulamalarından biri olan haritalama radarında ise, mikrodalgalar kullanılmakta ve sağlanan bilgilerden fotoğraf ve benzeri şekiller elde edilmektedir.
Bir radar sistemi, kullanıldığı yere bağlı olarak çeşitli şekillerde tasarlanabilir. Temelde bu, ya sürekli dalga radarı veya darbeli radar olacaktır. Gözlenecek büyüklük bir polis radarındakine benzer olarak, cismin hızı olabildiği gibi, cismin uzaklığı ve yüksekliği, uzaklığı ve hızı, uzaklığı ve yönü olabilir. Dolayısıyla bu durumlardan herhangi biri için kullanılacak radar tipinin tek olduğunu söylemek güçtür. Ayrıca, bir radar sistemi sadece bir alıcı ve bir vericiden ibaret değildir. Radar sistemini; kullanılacak frekans, atmosferin etkileri, hedeflerin ve bulundukları ortamın özellikleri gibi faktörler belirler.
Yayınladığı radyo frekans işareti sürekli olan CW-radarının getirdiği tahditler şöylece sıralanabilir:
  • CW-radarı mesafe bilgisi vermez. Sadece yarım dalga boyundan -genelde bir metreden az- mesafe değişiklikleri ölçülebilir.
  • CW-radarı sabit hedefler söz konusu olduğunda bunları ayırt edemez. Çünkü her bir hedefin yansıttığı işaretlerin toplamı yine başka tek bir hedefin yansıtacağı sinüzoidal bir işaret anlamına gelir.
  • CW-radarı farklı hızları tespit edebilir. Çünkü yansıtılan işaretler farklı frekanslarda olacaktır (Doppler frekansları). Fakat bu durumda da hızlar fark edilmiş, hedeflerin kendileri uzayda fark edilememiştir.
Yayınlanan işareti, darbeler halinde gönderen darbeli radarda ise CW-radarının yukarıda sözü edilen mahzurları bulunmaz. Kesinlikle ölçülebilen mesafe, darbe peryoduyla doğru orantılı, radyal hız ise ters orantılıdır. Bu yüzden darbe frekansı her iki büyüklüğü tatmin edici bir şekilde ölçebilmek için optimize edilir. Mesela çokça kullanılan 1 kHz'lik tekrarlama frekansı halinde mesafe hesaplanırsa 150 km bulunur. Bu değer ise, mesela hava alanı radarları için tatminkardır.
şekillendirilir ve kuvvetlendirilerek Yönlendirilebilir radar anteninden belirli bir anda yayınlanan yüksek frekanslı işaret darbesi bir cisme çarptığında, radyofrekans enerjisinin bir kısmı geri yansır. Yansıyan bu darbe, radarın alıcı düzeni vasıtasıyla alınır. Temel olarak antenin o andaki yönü cismin yönünü, darbenin gidip gelme zamanı da mesafesini verir. Pratikte kullanılan radar sistemleri sadece bir alıcı ve bir vericiden ibaret olmayıp, çok daha karışık bir yapıdadır. Fakat ana birimleri gösterecek şekilde bir radar sistemi blok şemada belirtilen yapıdadır. Zamanlama birimi veya darbe jeneratörü vericiye bir anahtarlama darbesi ve aynı anda alıcıya referans darbe gönderir. Darbe modülatördeantene uygulanır. Gözlenen alan, anten tarafından adeta bir ışık hüzmesiyle olduğu gibi taranır. Çok çeşitli tipte anten mevcutsa da, çoğu istendiğinde belirli bir yöne yöneltilebilen yapıdadır. Alma ve gönderme için ayrı ayrı antenler kullanılabildiği gibi, çoğu sistem her iki fonksiyon için aynı anteni kullanmaktadır. Alma-gönderme anahtarı, bir darbe yayınlanırken alma biriminin yolunu kesen, diğer zamanda yansıyan işaretleri almaya hazır hale getiren elektronik bir anahtardır. Radarın menzili gönderilen iki darbe arasındaki zamanla sınırlıdır. Çünkü gönderilen bir radyofrekans darbesi bir sonraki darbeye kadar gidip gelmek mecburiyetindedir.
Alınan işaret, alıcıda daha önce darbe jeneratörünün ürettiği referans işaretle mukayese edilir. Aradaki zaman miktarından mesafe tayin edilir. Bunu yapmak için birçok metod vardır. Katod ışınlı osiloskoplar, mukayese göstergeleri olarak çokça kullanılırlar.
Basit bir misal olarak, darbe jeneratöründen alınan referans işaretin, ekran üzerinde yatay taramayı başlattığını düşünelim. Taramanın osiloskop ekranını baştan başa katetmesinin ifade ettiği mesafe tarama devresinin parametreleriyle ayarlanabilir. Bu arada yansıyan işaret osiloskobun diğer saptırma devrelerine uygulanırsa iz, üzerinde bir çıkıntı şeklinde ortaya çıkar.
Şüphesiz bu hesapta devredeki bir takım zaman gecikmeleri ihmal edilmiştir. Son asrın harikulade bir sistemi olarak görünen radarı geliştiren ilim adamları, bu fikri herkesin bildiği bir canlıdan almışlardır. Bu canlı geceleri büyük bir hızla ve keskin dönüşler yaparak uçan yarasalardır. İnsanoğlunun radarından çok daha gelişmiş bir mekanizmaya sahip olan yarasalar, ağızlarıyla insanların duyamadığı yüksek frekanslı işaretler göndermekte, cisimlerden yansıyan işaretleri analiz ederek bunun bir engel mi veya bir yiyecek mi olduğunu tespit etmektedirler. Yarasaları taklit ederek, onların sahip olduğu sistem yanında, çok iptidai kalan radarı yapan insanoğlu incelemelerine devam etmekte, kulaklarıyla gören yarasaların keşfedilmemiş sırlarını bulmaya çalışmaktadır.

Çalışma prensipleri
Radarın çalışma prensibi; sesin yankı yapması, yani ses dalgasının bir engele çarparak yansıyıp, tekrar çıktığı noktaya ulaşması olayının benzeridir. Sesin havadaki yayılma hızı saniyede 340 metre olduğu için, yansıyan sesin duyulması ile ilk ses arasında bir zaman geçer. 340 metre mesafedeki bir dik dağa doğru bağırılınca, ses dalgaları bir saniye içerisinde dağa ulaşır, oradan yansıyan ses dalgaları da bir saniye içerisinde tekrar ilk çıktığı noktaya ulaşır. Toplam olarak sesin çıkışı ile duyuluşu arasında iki saniye geçmiştir. Bu prensipten gidilerek, bilinmeyen bir mesafedeki dağa ses gönderilirse, yankının duyulduğu zaman tespit edilip, mesafe hesaplanabilir. Sesin uzaklara gidebilmesi için yükseltici ve yönlendirici hoparlör kullanmak gerekir. Hoparlörün yatay ve dikey konumu, sesin ulaşıp döndüğü noktanın istikametini ve yüksekliğini açı olarak verir.
Radarın çalışma prensibi, sesin yankı yapmasından farklı bir özellik taşımaz. Yalnız radar cihazı, çok yüksek frekanslı ses dalgaları denilebilecek mikrodalga yayını yapar. Mikrodalgalar saniyede 300.000 kilometre yol aldığı için sinyal gidiş dönüş süresi çok kısadır. Radar sinyalleri kısa süreli darbeler halindedir. Bu sinyaller antenlerle yönlendirilerek dar bir ışık hüzmesi gibi gönderilir. Böylece çok kısa sürede, çok uzaklardaki hedefin mesafesi, istikameti ve yüksekliği hassas bir şekilde tayin edilebilir.
Radar mikrodalgaları yayımı üç şekilde yapılır: 1) Devamlı dalga, 2) Frekans modülasyonu, 3) Darbe modülasyonu. En çok kullanılan metod darbe (pulse) modülasyon metodudur. Bu metodla yapılan yayında radyo frekans enerji muntazam aralıklı kısa darbeler halindedir. Radar cinsine bağlı olarak darbe süreleri 0.1 ile 5 mikrosaniye arasında değişir. Mikrodalga frekansı yine radar cinsine göre 100 ile 60.000 megasaykıl (1 megasaykıl= 1.000.000 saykıl) arasında değişir. Yayınlanan mikrodalga hüzmesi, bir veya iki derecelik çok dar koni biçimindedir.
Radarla mesafe tayin edilirken, mikrodalga darbesi gönderilir gönderilmez ekranda darbe gözükür. Darbe boyu radar gücü ile, darbe genişliği de mesafe hassasiyetiyle ilgili olarak değişebilir. 20 km mesafede bulunan hedef gemiye mikrodalga çarpıp yansıdığı an, mikrodalga henüz yolun yarısına gelmiştir. Bu yüzden ekranda gözüken mesafe 10 km'dir. Yansıyan dalga tekrar geriye döndüğünde, radar alıcısından ekranda gözükür. Bu görüntü hedef görüntüsüdür. Radar istasyonu ve hedef sabitse görüntü hep aynı mesafede kalır. Hareketli hedeflerde görüntü de ekranda kayar.
Radarla hedefin istikameti, radar anteni yatay düzlemde 360 derece döndürülmek suretiyle tayin edilir. Görüntünün hassasiyeti mikrodalganın dar bir hüzme halinde yayını ile mümkündür. Kuzey tam sıfır kabul edildiğinden, görüntünün ekrandaki konumu kuzeye göre tarif edilmiş olur. Hedef yüksekliği de istikamet tayini gibi yapılır. Radar anteni her mesafeye göre dakikada değişik sayıda dönüş yapar. Mesela dakikada beş dönüş yapan radar anteni, 360 dereceyi 12 saniyede tamamlar.

Radar elemanları
Modülatör, verici ve ekran göstergesini harekete geçiren darbeleri üretir. Modülatör bu bakımdan bir çeşit frekans osilatörüdür. Eğer modülatör saniyede 250 darbe üretiyorsa, bu dalganın peryodu 1/250= 0,004 saniye veya 4000 mikrosaniyedir. Mikrodalga 12,2 mikrosaniyede bir mil yol aldığından, bu radarın menzili 400/12,2= 328 mildir (1 mil= 1852 m).
Modülatörün ürettiği darbe süresi mesafe ile sınırlıdır. Eğer vericiden çıkan darbe hedeften yansıyıp alıcıya gelmeden ikinci darbe gönderilirse, hedef vericinin yayını ile maskelenir. Süresi kısa darbeler gönderilirse bu durum ortadan kalkar.
Radar vericisi özel mikrodalga osilatör tüpü olan magnetronla çalışır. Modülatörden alınan darbe, yükseltildikten sonra magnetron katoduna gelir. Bu magnetronun darbe süresince birkaç bin megasaykıl frekansında dalga üretmesine sebep olur. Magnetron çıkışı duplekserden geçerek antene gider. Duplekserin görevi verici yayın yaparken alıcının yayından müteessir olmasını önlemektir. Magnetronun görevini yapan yüksek güçlü klistronlar da vardır.
Radar alıcısı mikser, lokal osilatör, ara frekans yükseltici video yükselticilerinden meydana gelmiştir. Alıcı çıkışındaki video frekans sinyali, ekranda görüntü olarak gözükür. Ekran tipleri muhteliftir. A-Skop ekranında verici darbesi mikrodalganın aldığı yol ve yansıma darbesi çıkıntı halinde gözükür. Hedeflerin yatay düzlemde gözüktüğü ekrana ise PPI ekran denir. PPI, plan, pozisyon, indikatör manasına gelir. Hedeflerin yüksekliğini gösteren ekranlara da RHI, (mesafe yükseklik ekranı) denir. RHI ekranlarında mikrodalga 360 derece dönmez; 20-30 derecelik dönüşler yapar. Maksada göre R,J,K skop ekranları da vardır.
Radar anteninin görevi, mikrodalgayı yaymadan bir yöne doğru göndermektir. Anten reflektörünün de bu işlemde büyük rolü vardır. Radar anteni, mikrodalganın dalgaboyunun yarısına eşit uzunlukta dipol ve reflektörden ibarettir. 3000 megasaykıldan büyük yayınlarda parabolik anten kullanılır. Parabolik antenlerde mikrodalga hüzmesi çok dar ve kuvvetlidir. Atış-kontrol, uzay radarlarında parabolik anten kullanılır. Bazı radarlarda anten 360 derece dönerken, bazılarında sabit durur. Sabit antenler frekans ve faz taramalı düzene sahip antenlerdir. Elektronik devreler anten dönüyormuş gibi yayını 360 derece temin eder.

Radar türleri
Radarlar kullanma maksadına göre sınıflara ayrılır.
  • Arama radarı yatay düzlemde, hedefe ait istikamet ve mesafe malumatı verir.
  • İrtifa radarı yalnız irtifa malumatı verir.
  • Hava arama radarı, arama radarı ile irtifa radarının karışımı olup, menzili çok fazladır. Süratli uçakların uzaktan takibini hava radarı yapar.
  • Atış kontrol radarları, dar hüzmeli hedefi yakaladıktan sonra hedefe kilitlenip devamlı takip eden topçu radarıdır.
  • Füze takip radarları ise, hava radarı ile atışkontrol radarının zincirleme çalışmasından ibarettir.
Radarlar askeri ve sivil maksatlara göre de sınıflandırılmıştır. Askeri maksatlarla kullanılan IFF ve ECM cihazları, sivil maksatlarla kullanılan meteoroloji, astronomi cihazları radarların cinslerindendir. IFF dost-düşman tanıma radarıdır. ECM ise aktif olarak düşman radar alıcılarını yanıltmak için değişik frekanslarda yayın yaparlar; pasif olarak da muhtelif yayınları analiz ederek hedef gemilerin özelliklerini teşhise yardımcı olur.

Radar tarihi
Radarın bulunuşuna ilk adımı Alman fizikçisi Heinrich Hertz'in, elektromanyetik dalgaların ışık gibi yayılmasını ve yansımasını sağlaması ile başlamıştır. 1904 senesinde ise Alman mühendis Christian Hülsmeyer gemilerin çarpışmasını önlemek için, basit bir radyo yankı cihazı geliştirdi. 1925 senesinde Merle A.Tuve, Amerika'da darbeler halinde elektromanyetik dalga neşrine muvaffak olunca, bugünkü anlamda radara geçiş sağlanmış oldu. İkinci Dünya Savaşı esnasında Alman, Fransız, İngiliz ve Amerikan fizikçilerinin çalışmaları iyice arttı. 1940 senesine doğru 180 km mesafedeki hedefi hassas bir şekilde tespit edebilecek radarlar yapıldı. 1940 senesinde İngiliz fizikçileri çok oyuklu magnetronu keşfedince, radar gücü birkaç bin misli arttırıldı. Almanların savaşı kaybetmelerinde büyük rolü olan bu buluş ile modern radarların yapımına geçilmiş oldu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 5 Haziran 2008 23:38