Arama


Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Mayıs 2011       Mesaj #8
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Mustafa Kemal Atatürk

Ad:  a18.JPG
Gösterim: 1119
Boyut:  30.3 KB

(1881, Selânik-1938, İstanbul)
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı.

Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Küçük yaşta babasını kaybetti. İlköğrenimini Selânik'te Şemsi Efendi Mektebi'nde yaptı. Askerliğe merak sararak annesinden gizli, Selânik Askerî Rüştiyesi sınavlarına katıldı ve kazandı (1893). Burada matematik dersine karşı özel bir ilgi gösterdi, Mustafa adındaki matematik hocası kendisine "Kemal" adını verdi. Manastır İdadisi'ni bitirdikten sonra (1895), İstanbul'a giderek Harbiye'nin piyade sınıfına yazıldı (13 Mart 1899). Harbiye'yi bitirdikten sonra Erkânıharp sınıfına (Harp Akademisi) ayrıldı (1902). 11 Ocak 1905'te Harp Akademisi'nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.

Arkadaşlarıyla İstanbul'da Beyoğlu'nda bir ev kiralayıp toplantılar düzenlemeye ve ülke sorunlarını konuşmaya başladılar. Ancak bir süre sonra saraya jurnal edildiler ve birkaç ay Taşkışla'da tutuklu kaldılar. Daha sonra Erkânıharbiye Dairesi'nce Şam'a 5. Ordu'ya kurmaylık stajını yapmaya gönderilen Mustafa Kemal, Şam'da görevliyken devlet yönetimindeki yozlaşmayı ve ordudaki eksikliği yakından görme fırsatını buldu. Arkadaşlarıyla (Mustafa Cantekin, Lütfi Müfit vd.) gizli toplantılar yaptı, sonunda gizli "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdular (1906). Cemiyetin amacı, yozlaşan Osmanlı yönetimine yeni bir düzen getirmekti.

Mustafa Kemal, derneği Makedonya'da örgütlemek amacıyla gizlice Selânik'e gitti, cemiyetin bir şubesini burada kurdu. Arandığını öğrenince Yafa'ya döndü, Şam'da stajını tamamlayıp kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu (1907) ve Şam Ordu Erkânıharbiyesi'ne atandı. Bu görev ona gizli cemiyetini geliştirme fırsatını vermişti, fakat Makedonya'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin büyük bir etkinliği vardı ve cemiyet bir dernekten çok, bir siyasal parti gibi davranıyordu. Arkadaşlarının ısrarıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı (29 Ekim 1907). Cemiyetin Makedonya'da örgütlenmesi çalışmalarına yardımcı oldu.

Bir süre sonra II. Meşrutiyet ilân edildi (23 Temmuz 1908). Mustafa Kemal'in görüşleriyle cemiyetin önde gelenlerinin (Talat ve Enver beyler) görüşleri uyuşmuyordu. Görüşleri dikkate alınmayınca askerlikle ilgili çalışmalarına daha fazla ağırlık verdi, yayın çalışmaları yaptı. Bu arada İstanbul'da patlak veren 31 Mart Olayı'nın (13 Nisan 1909) bastırılmasında etkin rol oynadı, adını verdiği Hareket Ordusu'nun kurmaylığını yaptı.

İsyanın bastırılmasından sonra Selânik'e döndü. Ordunun siyasete katılmasının, zayıflamasına, disiplinin bozulmasına yol açtığını ileri sürdü; ona göre cemiyet, siyasal bir parti hâline gelmeli ve iktidara geçmeliydi. Bu görüşlerinin ilgi görmemesi, hatta beğenilmemesi üzerine cemiyet ile olan ilişkisini bütünüyle kesti. Arnavutluk'taki karışıklıkların bastırılmasına Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın kurmay başkanı olarak katıldı. 1910'da Fransa'da Picardie'de yapılan büyük manevralarda Türk Ordusu'nu temsil eden kurulda yer aldı.

İstanbul Genelkurmay Dairesi'ne atandığı sırada (13 Eyül 1911), İtalyanlar Trablusgarp'a saldırıya geçmişlerdi. Birkaç arkadaşıyla gizlice Mısır yoluyla Tobruk'a gitti. Türk birliklerini saldırıya geçirerek bu cephedeki savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı. Oradan Derne'ye geçti, buradaki birliklerin komutanıyken binbaşılığa yükseltildi (27 Kasım 1911). Bu sırada Balkanlardaki kaynaşmalar savaş hâlini almıştı. İstanbul'a dönen Mustafa Kemal, Gelibolu Yarımadası'nı korumak üzere Bolayır'da kurulan Bahrisefit Boğazı Kuvvayı Mürettebesi Harekât Şubesi müdürlüğüne tayin edildi (25 Kasım 1912). Ayrıca Bolayır Kolordusu kurmay başkanlığı ile görevlendirildi. Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti, bir hükümet darbesi yaparak iktidarı ele geçirmişti (23 Ocak 1913). Cemiyetin genel sekreteri olan Fethi Bey, ordudan ayrılıp Sofya büyükelçiliğine atanınca, Mustafa Kemal de askerî ataşe olarak oraya gönderildi (27 Ekim 1913) ve aynı zamanda yarbaylığa yükseltildi (1 Mart 1914). İttihat ve Terakki önderlerinin Alman yanlısı olmaları, Almanya'dan getirttikleri uzmanlarla Osmanlı ordusunu düzene sokmaya çalışmaları, Mustafa Kemal'de ülkenin Büyük Savaş'a (Birinci Dünya Savaşı'na) katılacağı korkusunu uyandırdı. Nitekim bir süre sonra 29 Ekim 1914'te Alman zırhlıları Goeben ve Breslau'nun Karadeniz'e geçerek Rus limanlarını topa tutmalarıyla Osmanlı Devleti de savaşa girmiş oluyordu. Mustafa Kemal, Tekirdağ'da henüz kuruluş hâlinde olan 19. Tümen Komutanlığı'na atandı (2 Şubat 1915) ve tümeni ile birlikte Maydos'a gönderildi.

Düşman kuvvetlerinin bir çıkarma yapmaları olasılığı üzerine Çanakkale Boğazı'nın her iki yanında yoğun savunma önlemleri alınmaya başlanınca, Mustafa Kemal, Rumeli yakasında Ece limanından Seddülbahir ve Morto limanına kadar olan bölgenin savunmasıyla görevlendirildi. İtilâf Devletleri 25 Nisan 1915'te Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine asker çıkarmaya başladılar. Mustafa Kemal, bu çıkarmayı çetin çarpışmalar sonunda önledi. 1 Haziran 1915'te rütbesi albaylığa yükseltildi. Düşman kuvvetleri bu kez de 6/7 Ağustos gecesi Arıburnu kuzeyinde ve Anafartalar'da asker çıkarmaya başladılar. Anafartalar Grubu komutanlığına atanan Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915'te emrindeki birliklerle saldırıya geçti ve Conkbayırı'nda yerleşmek isteyen düşmanı geri püskürttü. 17 Ağustos'ta Kepirtepe'de düşmanı yenerek geri çekilmek zorunda bıraktı; 21 Ağustos İkinci Anafartalar Savaşı'nı da başarıyla sonuçlandırdı ve "Anafartalar Kahramanı" olarak anılmaya başlandı. Daha sonra Edirne'ye çekilen 16. Kolordu Komutanlığı'na atandı, kısa bir süre sonra da Doğu Cephesi'ne gönderildi; bu arada rütbesi tuğgeneralliğe (mirliva) yükseltildi. 2. Ordu'da görev aldı; Muş ve Bitlis'in Rus birliklerince işgaline son verilmesinde rol oynadı (6 ve 7 Ağustos 1916). Daha sonra İkinci Ordu Komutanlığı'na atandı, bir süre sonra ise Halep'te General Falkenhayn'ın komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu içindeki 7. Ordu'nun komutanlığına getirildi. Mustafa Kemal, General Falkenhayn'ın yörede Almanya'nın çıkarını her şeyden önde tutan anlayışını tepkiyle karşıladı. Bu sırada komutasındaki 7. Ordu'nun Filistin Cephesi'ndeki İngiliz Ordusu'na karşı çok riskli bir saldırıya geçmesi istendi. General Falkenhayn'ın savaş plânını beğenmeyen Mustafa Kemal, güçlü İngiliz Ordusu karşısında çok elverişsiz koşullarda bulunan bir orduyla savaşa girişemeyeceğini bildirerek saldırıya razı olmadı. Arkadaşı Albay İsmet (İnönü) ile birlikte, General Falkenhayn'ın Suriye cephesinde tutumunu siyasî ve askerî yönleriyle eleştiren ünlü raporu hazırladılar (20 Eylül 1917). Rapordaki görüşlere Başkomutanlığın katılmadığının bildirilmesi üzerine 7. Ordu Komutanlığı görevini Ali Rıza Paşa'ya bırakarak İstanbul'a geldi (9 Ekim 1917).
Ad:  a19.JPG
Gösterim: 852
Boyut:  25.8 KB

Mustafa Kemal'in bu sırada Almanya ve Avusturya'yı ziyaret edecek olan Veliaht Vahdettin ile birlikte gitmesi istendi. İstanbul'a dönüşünden (5 Ocak 1918) bir süre sonra Viyana'ya tedaviye gitti. Bu sırada General Falkenhayn geri çağrılmış, Mareşal Liman von Sanders, Yıldırım Orduları Grubu komutanlığına getirilmişti. Vahdettin padişah olunca (5 Temmuz 1918), Mustafa Kemal İstanbul'a çağrıldı ve Filistin'deki 7.Ordu Komutanlığı'na tayin edildi. Mustafa Kemal 7. Ordu ile birlikte bir yandan İngilizlere, öte yandan da yerli şeyhlere karşı şiddetli geçen savaşlar verdi ve son olarak Halep'in kuzeyine çekilmeyi uygun gördü. Osmanlı Devleti de sonunda yenilen devletler arasında yer aldığı için Mondros Mütarekesi'ni imzaladı (30 Ekim 1918) ve ordularına bunu duyurdu. Bu mütareke gereği Almanlar Osmanlı ülkesinden ayrılınca, Yıldırım Orduları Grubu komutanlığına Mustafa Kemal atandı (31 Ekim 1918).

Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesi'nin hükümlerine itiraz edilmesini, çektiği telgraflarla Genel Erkânıharbiye Reisliği'ne (savaşın son günlerinde Vahdettin bu görevi bizzat üstlenmişti), Sadrazam İzzet Paşa'ya anlatmaya çalıştı. Fakat İstanbul Hükümeti, Yıldırım Orduları Grubu ve 7. Ordu karargâhını lağvetmeye ve Mustafa Kemal'i de Harbiye Nezareti emrine almaya karar verdi (7 Kasım 1918). 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelen Mustafa Kemal, padişahla, sadrazamla, harbiye nazırıyla, milletvekilleriyle ilişki kurup görüşme yollarını aradı; Ahmet İzzet Paşa kabinesinin Meclis'ten güvenoyu almaması için milletvekilleriyle Meclis'te görüşmeler yaptı, fakat kabine güvenoyu aldı. Girişimlerinden hiçbir olumlu sonuç alamayacağını anladı. Tek çözüm yolu Anadolu'ya geçip halkı işgal kuvvetlerine karşı örgütlemek, her cephede savaş vererek özgürlük ve bağımsızlığı kazanmaktı. Bu sırada hükümet, Mustafa Kemal'i 9. Ordu kıtaatı müfettişi olarak Anadolu'ya tayin etti (30 Nisan 1919).

İlgili makamlarla derhal ilişki kurarak görev bölgesinde hem askerî teftiş görevi yapmasını hem de sosyal çalkantıların bastırılmasında söz sahibi olmasını sağlayan belgeleri aldı. Mustafa Kemal'in Anadolu'ya geçmesi kimi yöneticileri ve işgal kuvvetlerini hayli kuşkulandırmıştı. Nihayet 16 Mayıs 1919'da Bandırma vapuru ile Galata rıhtımından yola çıktı. 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabahı Samsun'a vardı. Samsun'da bir-iki gün kaldıktan sonra Havza'ya geçti. Mustafa Kemal bütün komutanlara gizli bir duyuru yaparak ülkenin her yerinde işgal kuvvetlerine karşı mitingler düzenlenmesini, bu mücadelenin bütün dünyaya her türlü olanaklar değerlendirilip duyurulmasını istedi. Mustafa Kemal'in bu girişimleri hem İstanbul Hükümeti'ni, hem de işgal kuvvetlerini rahatsız etmeye başladı. Anadolu'nun değişik yörelerinde ulusal kurtuluş örgütleri kuruluyor, ülkenin kurtuluşu için değişik öneriler yapılıyordu. Mustafa Kemal, birliği ve kesin kararı oluşturmak için ulusal bir kongre toplanmasından yanaydı. 8 Temmuz 1919'daki duyurusunda Mustafa Kemal, resmî görevinden ve askerlikten ayrıldığını duyurdu.

Vilayeti Şarkiye Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi'nin düzenlediği kongrede oybirliğiyle başkan seçildi (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919). Kongrede vatanın bütünlüğü ilkesi kabul edildi; manda ve himaye reddedildi, hemen geçici bir hükümet kurulması, Millet Meclisi'nin toplanması kararlaştırıldı ve dokuz kişilik bir "heyeti temsiliye" seçildi. Mustafa Kemal, Sıvas'ta da bir kongre toplamak amacıyla 2 Eylül'de Sıvas'a geldi. 4-11 Eylül 1919 tarihlerinde Mustafa Kemal'in başkanlığında toplanan Sıvas Kongresi'nde "Ulusal Ant"ın (Misakı Millî) esasları saptandı, bütün direniş örgütlerinin tek merkezden yönetilmesi kararlaştırıldı. Padişaha ülkenin yönetimi konusunda tek yetkili kurulun "heyeti temsiliye" olduğunun bildirilmesi üzerine Damat Ferit Paşa istifa etti; yeni kabineyi kuran Ali Rıza Paşa, Dahiliye Nazırı Salih Paşa'yı Mustafa Kemal'e göndererek anlaşma olanakları aradı; İstanbul Hükümeti ile Sıvas Kongresi kararlarının Mebuslar Meclisi'nde kabul edilmesi, milletvekili seçimine müdahale edilmemesi, Meclis'in İstanbul'da toplanması gibi konularda anlaşmaya varıldı. Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra "heyeti temsiliye"nin merkezini Ankara'ya taşımaya karar verdi ve 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. İstanbul'da toplanacak olan Mebusan Meclisi'nin Anadolulu üyeleri Ankara'ya gelmeye başladılar; bu milletvekilleriyle İstanbul'daki Meclis'e hâkim olmaları, ulusun istek ve amaçlarını içeren bir programın (Misakı Milli) Meclis'te onaylatılması, Mustafa Kemal'in Meclis Başkanı seçilmesi gibi konularda görüşmeler yapıldı. Mustafa Kemal, Meclis'in olumlu bir sonuç alınmadan dağıtılacağını sezdiği için İstanbul'a gitmedi.

İstanbul'da toplanan Mebusan Meclisi'nde sadece Misakı Millî onaylandı ve bütün parlamentolara ve dünya basınına gönderilmesine karar verildi. Bu arada Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Millî Mücadelecilere karşı sindirme hareketlerine girişildi. İstanbul'un İtilâf Devletleri'nce işgali kararlaştırıldı, İstanbul'da 150 kadar aydın tutuklandı. Yeniden sadrazamlığa getirilen Damat Ferit Paşa (5 Nisan), Millî Mücadelecilerin vatan haini olduğu konusunda fetvalar yayımlatmaya, ulusal direnişi kırmaya yönelik ayaklanmalar çıkarmaya başladı. Bu arada Büyük Millet Meclisi'nin hazırlıkları tamamlandı. 23 Nisan 1920 günü Anadolu'nun çeşitli yörelerinden seçilen milletvekilleriyle Mebusan Meclisi'nden Anadolu'ya geçenlerin katıldığı Büyük Millet Meclisi çalışmaya başladı. 25 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'in başkanlığında yedi kişilik bir geçici "icra heyeti" seçti, İsmet Bey genelkurmay başkanlığına, Fevzi (Çakmak) Paşa da millî savunma bakanlığına seçildi. Mustafa Kemal 30 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğunu bütün yabancı devletlere duyurdu.

İtilâf Devletleri, Mondros Mütarekesi uyarınca Osmanlı ordusunu terhis etmiş, silâhlarına el koymuştu; düzenli bir ordu kurulması yolundaki çalışmalardan henüz olumlu bir sonuç alınmamıştı. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde oluşturulan milis kuvvetleri, daha sonra Kuvayı Milliye, özellikle İstanbul'dan kaçan subaylarla örgütlenmesini tamamlamaya çalışıyordu. Büyük Millet Meclisi'ndeki geçici yönetim, General Kâzım Karabekir'i Doğu Cephesi komutanlığına, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'yı da Batı Cephesi komutanlığına tayin etti. Bu arada İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile barış koşullarını içeren Sevr Antlaşması'nı hazırlayarak imza aşamasına getirmişlerdi. İstanbul Hükümeti, Paris'e gönderdiği murahhaslarına bu antlaşmayı imzalatarak kabul ettiğini göstermişti (10 Ağustos 1920). Bu antlaşmayı Büyük Millet Meclisi'nin tanımadığını Mustafa Kemal dış dünyaya duyurdu, Büyük Millet Meclisi bunu imzalayanları ve kabul edenleri vatanıa ihanetle suçladı ve vatansız sayılmalarını kararlaştırdı (19 Ağustos 1920). Bu arada Mustafa Kemal, TBMM'de yönetim ve rejimle ilgili sorunlarla uğraşmak durumunda da kaldı. Bazı milletvekilleri, saltanat ve hilâfet yanlısıydılar ve bunu çeşitli vesilelerle belli ediyorlardı. Mustafa Kemal, BMM'nin mahiyetine, işleyişine ait düşüncelerini "Halkçılık Programı" adı altında toplayıp Meclis üyelerine dağıttı, Meclis'te uzun süre tartışmalar sonucu, özünü bu programdan alan ilk anayasa kabul edildi (20 Ocak 1921).

Bu sıralarda Mustafa Kemal'in ve Meclis'in uğraştığı bir sorun da Çerkez Ethem'in başkaldırısıydı. Çerkez Ethem olayından yararlanan Yunanlılar, Eskişehir ve Afyon'a doğru harekete geçmişlerdi. Türk Ordusu'nun direnci karşısında Yunanlılar, Bursa dolayındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldılar. Birinci İnönü Savaşı'nın kazanılmasıyla Ankara Hükümeti'ni ciddîye almak zorunda kalan İtilâf Devletleri, Sevr Antlaşması'nı yeniden gözden geçirmek amacıyla düzenledikleri Londra Konferansı'na Ankara'dan da temsilci çağırdılar. Konferans bir sonuca varamadan dağılırken Yunanlılar, İnönü mevzilerine ikinci saldırıya geçtiler (26 Mart 1921), fakat kanlı geçen savaşlar sonunda ikinci kez yenilgiye uğradılar (31 Mart 1921). Yunanlılar üçüncü kez saldırıya geçtiler. Cephedeki durumu inceleyen Mustafa Kemal, ordunun Sakarya'nın gerisine çekilmesini emretti. Mustafa Kemal, BMM'den tam yetkili başkomutanlık istedi, uzun süre tartışmalardan sonra üç aylık süreler hâlinde Mustafa Kemal'in tam yetkili başkomutan olduğuna ilişkin yasa kabul edildi (5 Ağustos 1921).

Mustafa Kemal, 12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki cephe karargâhına giderek ordunun başına geçti. 23 Ağustos-13 Eylül tarihleri arasında 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı zaferle sonuçlandı. Bu zaferdeki üstün çabası yüzünden BMM bir yasa çıkararak Mustafa Kemal'e "Gazi" unvanı ve mareşallik rütbesi verdi (19 Eylül 1921). Mustafa Kemal, 21 Temmuz 1922'de Ankara'dan ayrılıp Akşehir'deki cephe karargâhına geldi; İsmet ve Fevzi paşalarla taarruz plânının son ayrıntılarını görüştü. 26 Ağustos - 30 Ağustos 1922 tarihleri arasında vuku bulan ve Mustafa Kemal'in bizzat yönettiği Başkomutanlık Meydan Savaşı, Türk Ordusu'nun zaferiyle sonuçlandı. Çekilen Yunan Ordusu'nun ardından Türk Ordusu İzmir'e girdi (9 Eylül 1922). Bir süre İzmir'de kalan Mustafa Kemal, Ankara'ya döndü. İtilâf Devletleri Paris'te bir barış konferansı toplanmasını, bu konferansta da Türkiye'yi BMM'nin seçeceği üyelerin temsil etmesini kabul ettiler. 11 Ekim 1922'de TBMM Hükümeti ile İtilâf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya) arasında Türk-Yunan savaşına son veren Mudanya Mütarekesi imzalandı. 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatı bir yasayla lağvedildi. İsmet Paşa da içişleri bakanlığına getirildi ve başkanlığını yaptığı heyetle Lozan'a gitti. Vahdettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısıyla Malta'ya kaçtı. BMM, Vahdettin'in halifeliğine de son verdi, yerine Abdülmecit Efendi'yi seçti.

Mustafa Kemal, Meclis'teki çalışmaları daha düzenli yürütebilmek amacıyla Müdafaayı Hukuk Grubu'nu, yeni bir parti olarak örgütlemeye karar verdi. Halkçılık esasına dayanan ve Halk Fırkası adını taşıyacak olan bu siyasal partiyi halka tanıtmak için Eskişehir, İzmit, Bursa ve İzmir'i kapsayan bir geziye çıktı. Bu sırada İzmir'de bulunan annesi Zübeyde Hanım öldü (15 Ocak 1923). İzmir'e ilk girişinde tanıştığı Latife (Uşaklıgil) Hanım ile evlendi (29 Ocak 1923; bu evlilik 5 Ağustos 1925'te sona erdi). İzmir'de toplanan Birinci İktisat Kongresi'ni bir konuşmayla açtı (17 Şubat 1923). BMM, 1 Nisan 1923'te seçimi yenileme kararı verdi. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilk ve yazılı programı olan "Dokuz Umde"yi yayımladı (8 Nisan 1923). Bu arada Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923).
Ad:  a20.JPG
Gösterim: 1102
Boyut:  33.1 KB


Yenilenen seçimlerin sonunda Mustafa Kemal Ankara'dan milletvekili seçildi (18 Ağustos). Cumhuriyet Halk Partisi'nin kuruluşu resmîlik kazanınca (9 Eylül) partinin genel başkanı oldu. Mustafa Kemal, arkadaşları ile görüşüp "Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin cumhuriyet olduğuna ilişkin" bir yasa tasarısı hazırladı. 29 Ekim günkü Meclis toplantısında yasa tasarısı kabul edildi ve Mustafa Kemal, cumhurbaşkanı seçildi. 3 Mart 1924 günü BMM'nin kabul ettiği bir yasayla halifelik kaldırıldı, Osmanoğulları hanedanı mensupları da sınır dışı edildi. BMM'nin, 3 Mart 1924 tarihli oturumunda, medreselerin lağvedilmesine, öğretimin birleştirilmesine, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kabineden çıkarılıp lağvedilmesine ilişkin yasalar da kabul edildi. 20 Nisan 1924'te de ikinci anayasa yürürlüğe girmiş oldu. Daha sonra bu anayasanın kimi maddelerinde değişiklik yapılarak Türkiye Cumhuriyeti'nin lâik bir devlet olduğu kesinlik kazandı (10 Nisan 1928). 25 Kasım 1925'te Şapka Yasası kabul edildi, giyim-kuşama çağdaş ve uygar nitelik kazandırıldı. Tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı (30 Kasım 1925); 26 Aralık 1925'ten itibaren miladî takvim ve batılı (alafranga) saat sistemine geçildi. 26 Mart 1931 tarihli yasa ile de okka, dirhem, miskal, endaze, arşın gibi ağırlık ve uzunluk ölçüleri bırakıldı; gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ağırlık ve uzunluk ölçüleri benimsendi. İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan Türk Medeni Kanunu 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edildi. Medeni Kanun ile kadınlara birtakım haklar sağlanırken, onların siyasal ve ekonomik yaşama katkıları da düşünülmüş ve 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1934'te de milletvekili seçme ve seçilme hakları verilmiştir.

Bu arada Mustafa Kemal'e karşı da birtakım tertipler düzenlendi. İzmir'de kendisine yapılacak bir suikast girişimi önceden haber alındı ve düzenleyenler yakalandı (15 Haziran 1926). Mustafa Kemal 30 Haziran 1927'de askerlikten emekli oldu. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2. Büyük Kurultayı'nda Mustafa Kemal, 6 gün süren "Büyük Nutuk"unu okudu (15-20 Ekim 1927). Lâtin alfabesine dayanan yeni Türk alfabesini 8 Ağustos 1928'de Sarayburnu Parkı'nda halka tanıttı, 3 Kasım 1928'de yeni alfabe resmen yürürlüğe girdi. 12 Nisan 1931'de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'ni (sonradan Türk Tarih Kurumu, bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun bağlı kuruluşudur) kurdu.

4 Mayıs 1931'de üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal, Türkçenin özleştirilmesi, dilbilgisinin ve sözlüğünün hazırlanması işi için 12 Temmuz 1932'de de Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni (sonradan Türk Dil Kurumu, bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun bağlı kuruluşudur) kurdu. 26 Haziran 1934'te çıkarılan bir yasayla her Türk'ün kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılınmasından bir süre sonra TBMM, yine bir yasayla Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verdi. 1 Mart 1935'te beşinci kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, Ankara Antlaşması ile (1921) Fransızlara bırakılmak zorunda kalınan Hatay'ın yeniden Türkiye sınırları içersine alınması için çaba gösterdi. Ancak sağlığı da günden güne kötüye gidiyordu. 20 Mayıs 1938'de Hatay sorunuyla ilgili olarak Mersin ve çevresindeki askerî birlikleri denetledi. İstanbul'a gitti;

1 Kasım 1938'deki TBMM'nin açılışına hastalığı dolayısıyla katılamadı. 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat 09.05'te öldü. Naaşı 20 Kasım günü törenle Dolmabahçe'den Sarayburnu'na getirildi, buradan da Zafer torpidosuyla Yavuz zırhlısına taşındı, Yavuz zırhlısıyla Gölcük'e, oradan da trenle Ankara'ya götürüldü. Ankara Etnografya Müzesi'nde hazırlanan geçici kabre yerleştirildi. Burada 15 yıl kalan naaşı, 10 Kasım 1953'te yeni yapılan Anıtkabir'de toprağa verildi.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 7 Kasım 2016 01:43