Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Temmuz 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Şeyhülislam
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi

Şeyhülislam, Osmanlı düzeninde, Osmanlı Hanedanı üyeleri hariç, sad­razam denen başbakandan sonra, Devlet'in ikinci büyük memuru idi. İlmiyye, ulema, ulemay-ı rüsum denen görevliler sınıfının başı idi. 1425'te taht müftüsüne, "şeyhülislam" den­di. Bu suretle Osmanlı'da, "meşihat" veya "meşihat-ı İslamiyye" denen müessese başladı. Ancak şeyhülislam otoritesinin tam oluşması XVI. asır­dadır. Mutlak mânâda "Müfti Efendi" veya "Müfti'l-Enâm" denir­se, şeyhülislam efendi anlaşılırdı.
Meşihat, aynı derecede bir payenin, bir rütbenin adı idi. Sadaret pa­yesine eşit ve vezir-müşirkazasker pa­yelerinin üzerinde idi. Ancak fiilen şeyhülislam olan bu payeyi taşıyabi­lirdi. İstisna olarak meşihat rütbesi, şeyhülislam olmaksızın üç kazaskere de verilmiştir, bunlardan yalnız biri son­radan şeyhülislam olabildi. Ba­tı protokolünde şeyhülislam veya bu makamda bulunmuş kişi, sadrazam ve sadaret makamında bulunmuş ki­şi gibi, "prens" derecesinde sayılır ve "Son Altesse = Altesleri" diye yazı­lıp hitab edilirdi.
Şeyhülislam, diğer ilmiyye sınıfı mensupları gibi idam edilemezdi. Hapsedilemezdi. Sürülebilir veya azledilebilirdi. Ancak 1589, hatta 1601 yılına kadar şeyhülislam layenazl idi, yani hayat boyu bu makama getirilir­di ki, davranışlarında hiçbir çekingen­lik olmasın. Uzak ülkelere sürülemez­di. Bununla beraber üç şeyhülislam öl­dürüldü veya idam edildi (1634, 1656, 1703). Bunların önce ilmi rütbeleri alındı.
Padişah törenlerde istisnasız hiç kimseye ayağa kalkmazdı. Hatta mehter marşlarını yalnız padişah otu­rarak dinleyebilirdi, veliahd ve sadra­zam bile ayakta dinlerdi. Sancak, an­cak padişah önünde eğilerek selam ve­rirdi. Ama özel kabullerde padişah, istediğine ayağa kalkar, ayakta karşılardı. Böylesine sıkı bir düzende tek istisna olarak resmi törenlerde padi­şah, şeyhülislam kendisini tebrik için gelince ayağa kalkardı. Keza şeyhü­lislam padişahı asla ne etekler, ne el öperdi. Padişahın iki elini birden ve omuzlarını iki eli öyle tuttuktan son­ra, hükümdarın yakasını veya omzunu öperdi. Buna "musafaha" de­nir. Bu durum, padişahın bile din, ilim ve adalete ve bu işlerle uğraşan sınıfın başı olan kişiye saygı göster­diğini millete göstermek içindi.
Şeyhülislam Efendi, ilim, din, adalet, belediye işlerini döndüren, 1826'dan ön­ceki klasik dönemde, ilmiy­ye sınıfının başı idi. Ama bu işlerle doğ­rudan uğraşanlar Rumeli ile Anado­lu kazaskerleri idi. Hatta en mühim­leri dışında fetvaları bile şeyhülislam verirdi. 1516'dan itibaren aynı zamanda Halife olan padişah, İs­lam dininin başı olmak sıfatıyla görevlerini, şeyhülislam vasıtasıyla yü­rütür, kendisi bizzat din işlerine karışmazdı.
Şeyhülislam, Divan-ı Hümayun denen ve başkanı sadrazam olan Bakanlar Kurulu'nun üyesi değildi. O derecede yüksekte tu­tulmuştu. Ama büyük tayinleri bizzat yapamazdı. Devletin iki başlı olma­ması için sadrazamın olurunu alma­ya mecburdu. 1826 radikal reformla­rından sonra şeyhülislam, nazırlardan biri haline getirildi. Artık adalet, eğitim ve belediye işlerinin başı değil­di. Sadece din adamı idi. Ama pro­tokoldeki yeriyle hiç oynanmadı.
1425'ten 1922'ye kadar 131 şeyhü­lislam, 175 defa bu makama geldi. Bir şeyhülislamın makamda kalma süresi ortalama 3 yıl, 10 aydır. 131 şeyhülislamın 122'si Türk asıllı, İstanbullu, Batı veya Orta Anadoluludur. 9'u Türk asıllı değildir. (Arap, Boşnak, Gürcü, Çerkeş, Arnavud). Rumeli Türkü, askerlik mesleğine he­ves ettiği için, ilmiyye sınıfına çok rağ­bet etmemiştir. Doğu Anadolulu ve Karadenizli Türklerin rağbeti de son asırlardadır.
Şeyhülislam, hiçbir tesir altında kalmaması için, muazzam bir maaş ve ödenek alırdı: Bugünkü rayiçle XVI. asırda ayda 120 bin dolar ve XVII. asırda 82 bin dolar, İkinci Abdülhamid devrinde ayda 2.000 altın.
Şeyhülislamlar içinde müstesna bilginler, yazarlar, şairler, bestekâr­lar, hattatlar, hukukçular, büyük dev­let adamları, dahiler vardır. Vasat şa­hıslar az, liyakatsiz olanları çok az­dır. Zira sıkı bir disiplinle bu maka­ma yükselmek mümkündü. Adam seçme yeteneği bakımından bütün Türk tarihinde emsalsiz kalan Kanu­ni Sultan Süleyman Han'ın şeyhülis­lamları, çok büyük hukukçulardır: Zenbilli Ali Efendi, Kemalpaşazade Ahmet Şemseddin Efendi, Ebussuûd Efendi.


Yılmaz Öztuna
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!