Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Aralık 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Allah’ın Rasulü ashabıyla rüyasını paylaştı. Rüyasında Hurmalığı olan bir beldeye göç ettiğini, şehre yaklaştığında Medine olduğunu anladığı rüyasını anlattıktan sonra gizli gizli hicret hazırlıkları hızla başladı. İçlerinden biri var ki, O na Ömer derler, gizleme ihtiyacı duymadan kılıcını kuşanarak Mescid-i Harama varıp ilan etti:
- Şunu iyi bilin ki Ey Ahali! hicret etmeye karar vermiş bulunuyorum, kim karısını dul, evladını yetim bırakmak isterse şafak sökerken istediği yerde buluşmak üzere gelsin..
Kimsenin gıkı çıkmadı, kolay mı bu Hattab’ın oğlu Ömer.. En ufak itiraz sesiyle başına neler gelebileceğini O’nu tanıyanlar çok iyi biliyor. Hz. Ömer ilk hicret edenlerden…
Allahın Rasulü can dostu Ebubekir’e varıp:
- Allahü Teala hicret yolculuğunda seni bana ARKADAŞ kıldı ey Ebubekir!
Hz. Ebubekir yolculuk için hazırladı iki deveyi Abdullah b. Üreykıt’a teslim ederek bu meseleyi gizli tutmasını ve üç gün sonra develeri Sevr mağarasına getirerek yola çıkacaklarını söyledi.
Mekke artık iyice boşalmaya yüz tutmuştu ki Ebu Cehil:
- Muhammed hala buralarda, eğer giderse onu yakalamamız müşkül olabilir, bu konuda herkes fikrini serd etsin.
Kimi hapsedelim, kimi sürgün edelim dediyse de nihai kararı belirleyecek fikir yine Ebu Cehil’den geldi:
- Her kabileden kanını üstlenecek yiğitler belirleyelim, kan diyetini de kabileler arası paylaşalım fikri kabül gördü.
Müşrikler peygamberimizin öldürülmesini bile göze alacak kadar ölçüyü kaçırmışlardı.. Cibril Emin Rasulüllah’a durumu vahiyle haberdar ettikten sonra Allahü Teala İsra suresinin 80.nci ayetini kalbine şöyle vahyetti:
- ‘’Ey Rabbim, beni dürüst bir girişle yeni yurduma girdir. Dürüst bir çıkışla yurdumdan çıkar. Kendi canibinden bana yardımcı olan bir delil ve güç ver.’’
Habib-i Kibriya Hz.Aliyi çağırdı gelen vahyin talimatı üzerine O’na:
- Ya Ali bu gece yatağımda benim yerime sen yatacaksın, dedi.
Kureyş Habib-i Kibriya’nın evini akşam üstü çembere almışlardı, Rasulüllah’da hane halkıyla vedalaştıktan sonra kapıyı açıp Yasin süresini okuyaraktan müşriklerin arasından çıkıp HANE-İ SAADETİNDEN ayrıldı. Allahü Teala ayeti kerime de:
- ‘’Biz onların önlerine bir set.. koyduk da onların üzerini örtüverdik. Artık onlar göremezler’’ beyan buyurdu.
Gerçektende önlerinden geçtiği halde O’nu ne gördüler ne de bir sese şahit oldular. O Allah’ın ilahi koruması altında bir kelebek misali aralarından uçuverdi.
Hz Ebubekir Allah Rasulünü bekliyordu ve birazdan geldiğinde birlikte Sevr’e yürümeye koyuldular. Mağaraya geldiklerinde yorgun düşmüşlerdi, Nebiyyi Ekrem Ebubekir’in dizine başını koyarak uyumaya başladı ama birazdan yüzüne düşen gözyaşı damlaları uyanmasına yetmişti. Rasululah Ebubekir’e baktı :
-Ya Ebubekir neler oluyor?
Hz. Ebubekir;
-Bir yılanın deliğinden çıktığını gördüm, sana zarar vereceğini düşünerekden ayağımla deliği kapatmaya çalışırken ayağımı ısırdı, canım yandı, bunun üzerine gözyaşımı tutamadım..
Allah Rasulü tükrüğünü ayağına çalınca Ebubekir rahatlayıverdi, bir anda sızısı diniverdi.
Mağarada bunlar olurken Ebu Cehil başta olmak üzere peygamberimizin evine girdiklerinde yatağında bulamamışlardı, O’nun yerine Hz. Ali yatıyordu. Ali’yi sıkıştırmaya başladılar:
- Derhal söyle , nerede O?
Ali:
- Geceliyin çıkıp gitti, deyince tez elden iz sürmekle meşhur Müdlic’e yüz deve karşılığında teklif götürülerek Rasulullah’ın ve Ebubekir’in izlerini iz sürerek ilerlemeye başladılar. Derken mağaranın kapısına kadar dayandılar. Hz. Ebubbekir rengi sararmıştı, çünkü müşrikleri yakından görüyordu.. Rasulü Ekrem:
- Ya Ebubbekir korkma Allah bizimle beraber,dedi.
Müşrikler örümcekle örülmüş mağara girişini görünce:
- Baksanıza boşa vakit geçiriyoruz örümcek örmüş burayı deyip mağaranın kapısından döndüler, Ebubekir de rahatlamıştı, kendisi için değil, Rasulü Kibriya’nın başına bir hal gelmemesi için derin bir nefes almıştı.
Sevr mağarasına üç gün boyunca Hz. Ebubekir’in oğlu ve hanımı tarafından yemek taşındı, iaşeleri giderildi. Ebubekir’in oğlu iman etmemesine rağmen hem oğul olarak görevini yaptı hem de sır gibi bu durumu saklamayı bildi.
Mağarada geçen üç gün, aslında üç asra bedeldi. Nitekim o üç günün önemini Hz. Ömer’in şu sözlerinden daha iyi anlıyabiliriz. Bakın Hz. Ömer diyor ki:
- Vallahi Ebubekir’in o mağarada bir gecesi Ömer’den ve Ömer ailesinden daha hayırlıdır..
Bu sözler gerçekten mağaranın mağara olmanın ötesinde bir başka anlamları çağrıştıran yönü olduğu besbelli. Ki ; bazı rivayetlerde gizli zikrin ve rabıtanın o mağarada talim edildiği bildirilir. Şöyle ki; Ebubekir’in müşriklerin mağaranın kapısına geldiğin de Rasulüllahın:
- Ya Ebubbekir dilini damağına yapıştır kalbinden Allah, Allah de şeklinde hafi zikir öğretildiği bildirilmektedir. Yine o mağarada :
- Ya Ebubekir! Gönlünü gönlüme bağla ve rahat ol, beyan buyurarak rabıta-i şerifeye işaret edilmiştir. Gerçekten de gönlü gönle bağlamanın adıdır rabıta, rabıta rabt etmekten gelir, rabt etmek ise bağlanmak demek. Zaten Ebubekir’in meşreb olarak da gönlü hep O’nunla idi, ona uygunda bir talimattı.
Üç günlük mağara hayatı Abdullah b. Üreykıt’ın develeri getirip, Medine yoluna revan olmakla sona erdi. Bu arada Mekke’de Rasulullah’ı ölü yada sağ yakalayıp getirene 100 deve verileceği ilanını duyan Süraka b. Malik derhal atına binip hızla aramaya koyuldu.Atı ile beraber alabildiğine koşturuyordu.
Hz. Ebubekir arkasına baktığında toz bulutunun kalktığını görünce:
- Ya Rasululah arkamızdan bir atlı yetişmek üzere!.. dediği an , Nebiyyi Ekrem ardına baktı ve atlıya nazar edince atın ayakları kumlara gömülüp Süraka da yere düşerek yuvarlanmaya başladı.
Süraka derhal doğrulup yeniden atına binip tekrar Nebiyyi Ekremin üzerine doğru sürmeye başlayınca yine attan düşüp yuvarlandı. Bu sefer tekrar hızını alamamış olacak ki tekrar şansını denedi yine aynı akibetle karşılaştı. Nihayet atın ayakları kuma gömülü halde Süraka canhıraş halde Efendimizden yardım isteyerek:
-Ya Muhammed! anladım ki bu yaşadığım olay bir tesadüf eseri değil, yaptığıma çok pişmanım . Ve sözlerine şunları ilave etti:
Sizin için ne yapabilirim?
Allah Rasulü:
- Ardımızdan gelenleri hedef şaşırtarak geri çevirsen yeter dedi.
Süraka:
- Peki dedi ve böylece Hicret yolcuları yoluna devam etti.
Medine sınırlarına yaklaşmışlardı, gözler yolda , hep O’nu bağırlarına basacakları anı heyacanla bekliyorlardı. O heyacan içerisinde Bir Yahudinin:
- Müjde, müjde.. Ey Yesrib halkı geliyorlar!.. seslenmesi yüreklere su serpti. Üç yolcu yaklaştıkça aşk ve vecd içinde yolunu gözleyen beşyüze yakın insan tekbir getirerek Allahü Ekber…. nidalarıyla karşıladılar. Kuba toprakları böyle bir anı şimdiye kadar hiç tadmamıştı..
Kuba’da ilk iş mescid yapımı. İlk taşı Allah Rasülü, sonra sırasıyla Ebubekir , Osman ve diğerleri takip etti. Kuba’ya konakladıktan üçgün sonra da Hz.Ali geldi, ayakları şişmişti ağrıdan canı yandığını fark eden Allah Rasülü ayağını mübarek elleriyle sıvazlayınca ağrı kesildi. Bu arada Kuba mescidi de tamamlanmış oldu, İlk mescid, ilk imam Peygamberimiz idi.
Habib- i Kibriya ondört günlük Kuba konaklamasının ardından Medine’ye Kasva adındaki devesiyle hareket etti. Yaşlısı, genci, çocuklar yollara düşmüş, damlara ve ağaç dalları üzerine çıkmış O’nu gözlüyordu. Nihayet adı güzel kendi güzel Muhammed göründü. Çocuklar:
- İşte Allah’ın Habibi geldi! diye heyacanvarı haykırıyorlardı..
Genç kızlar:
- Taleal bedrü aleyna minseniyyetül veda.. ilahisiyle şeref verdin beldemize diyerek övgü yağdırıyorlardı. Yediden yetmişe herkes sevinç naraları arasında kendinden geçmiş ve coşmuştu. Aynı zamanda kendi aralarında paylaşamıyorlardı, Ensar:
- Ya Rasulullah buyurun bizim evimize, diyerekten davet etmekte yarışıyorlardı.
Habib-i Kibriya Kasva adlı devesiyle bu meseleyi halletmeyi tercih etti, devenin yularını bırakıp:
- O nereye çökerse o evde konaklayacağım dedi.
Nihayet deve bugünkü Mescid-i Nebevi’nin bulunduğu yer olan boş arsaya çöktü. Çöktüğü yere en yakın ev Ebu Eyyub halid b. Zeyd’in eviydi. Gözleri dolmuştu sevinçten. Sevinen sadece Ebu Eyyub El Ensari değil, bütün Medine halkı idi.
Ebu Eyyub El Ensari Rasulü Erkemi yukarı kata buyur edince gelen misafirler için ziyaret rahat olsun düşüncesiyle kabül görmedi. Fakat akşam olduğunda Ebu Eyyub El Ensari ve hanımı rahat değillerdi; O alt kattayken üst katta olmak içlerine sinmemişti. Bu düşüncelerle kaygılanırken bir anda su destisi devrildi, su damlamasın diye üzerlerine örttüğü örtüyü üzerine kapadılar. Sabah olduğunda Ebu Eyyub El Ensari:
- Ya Rasulullah sen altta iken biz üst kata çıkamayız dedi.
Allah Rasulü bu samimiyet kokan ifadeler karşısında :
- Peki, dedi.
Rasululahı ziyarete gelenlerle görüştü, bu görüşme esnasında Yahudi bilginlerinden Abdullah b. Selam Rasululah’a sorduğu sorulara aldığı doğru cevaplar karşısında kelime-i şehadet getirerek Müslümanlıkla şereflendi.
Kuba’da Mescid yapılır da Medine de yapılmaz mı? Tıpkı Kuba Mescidin de olduğu gibi birlik ve beraberlik anlayışıyla kısa zamanda devenin çöktüğü yer mescid olarak yapıldı. Mescidi Haramdan sonra kutsallık bakımdan ikinci sırada kutsiyet kazanan Mescid-i Nebevi’dir.
Mescidi Nebevinin faaliyete girmenin ardından inananları namaza nasıl çağrılacağı ilanı da bu mescidin damından yankılandı tüm alemlere. Bilal-i Habeşi hem namaza çağırıyor hemde tüm ins ve cins alemini tevhide çağırıyordu adeta.
Hicret çile, meşakkat demekti.. Her çilenin ardından pembe şafaklar doğar derler ya. İşte Rasulullah’ın Medineye şeref vermesiyle pek yakında zafer Müslümanların olacağının işareti gönüllere yerleşti bile