Arama


bloom22 - avatarı
bloom22
Kayıtlı Üye
4 Ocak 2012       Mesaj #4
bloom22 - avatarı
Kayıtlı Üye
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KURULUŞ AMACI

Paylaşım savaşı sonunda Almanya ve Fransa'nın savaş sanayiinin en önemli ana maddeleri olan demir ve çeliği denetim altına almak için, ilk adımı atarak oluşturmaya başladıkları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ekonomik ve politik bir birlikteliktir. Komşu Avrupa ülkeleriyle bütünleşme hedefinde olan oluşum ABD'nin güdümünden çıkıp kendi sermayesini güçlü konuma getirme çabasının ürünüdür.

"AB (Avrupa Birliği) organizasyonu kapitalist ülkelerin sermaye birlikteliğini içermektedir. Yeni Dünya Düzeni projesinin bir parçasıdır." Avrupa tekellerinin; sermayenin geri Avrupa'sının bu günkü kurumlaşma biçimidir. Yine bu konuda Fikret Başkaya "Avrupa Birliği düşüncesi bastan itibaren kartellerin, tröstlerin, şimdiyse çokuluslu dev şirketlerin projesi ve onların dar çıkarlarını gerçekleştirmenin bir aracıdır" belirlemesinde bulunuyor.

Tüm bu belirlemelerden anlaşılacağı üzere sermayesinin jandarmalığını eline almak isteyen, daha güçlü hale gelip yeni pazarlara açılma fikrinin mimarlığında oluşturulan Avrupa Birliği, kendine rehber edindiği emperyalist politikaları yaşama geçirmenin bir aracıdır. Yani emperyalist bir ihtiyacın ürünüdür. ABD'nin karşısında bir güç haline gelmek, dünyayı sadece ABD sömürüsüne bırakmak istememe ihtiyacıyla kendini açığa vuran bu proje; genişleyerek devam ediyor. SSCB 'nin yıkılmasıyla yeni pazarlar bulma (ki AB için her yeni ülke yeni pazardır) çabasını hızlandıran AB bugün yirmi beş ortaklı bir şirkete dönüşmüş durumda.

AB'den Beklenenler, AB'nin Beklentileri;
Türkiye'nin AB'ye girmesini destekleyenlerin büyük çoğunluğu Türkiye'nin ekonomik gelişmesini olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyor. Hemen arkasından da ülkenin uluslararası alanda güçleneceğini ve bölgesinde ağırlığının ve itibarının artacağını düşünenler yer alıyor. Diğer nedenleri de sırasıyla belirleyecek olursak: Türkiye insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olacak; düşünce ifade ve inanç özgürlüğü tam anlamıyla uygulanacak; Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefi gerçekleştirilecek; iç barış sağlanacak ve bir bağlamda Güneydoğu sorunun çözülmesine yardımcı olacak; Türkiye'nin batı ve doğu arasında bir siyasal ve kültürel köprü rolü oynamasına imkân verecek. Toplumdaki farklı gruplara mensup kişilerin kimlik ve kültürel haklarının bireysel haklar ve yasalar önünde eşitlik çerçevesinde güvence altına alınması sağlanacak, siyasal Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ağırlığı azalacak; kültürel etkilerin yoluyla Türkiye'nin batı kültürüyle etkileşimi kolaylaşacak; Türkiye'nin Türklük alemi ve islam dünyası için örnek olacak rakip bir devlet ve yönetim modeli oluşturmasına imkan verecek; Türkiye'nin güvenliği güçlenecek; herhangi bir birey ya da grubun siyasetten ve kamu hayatından dışlanması engellenecek.

AB'ye girmeyi destekleyenlerin Türkiye'nin AB'ye girmesinden çeşitli beklentilerini saydık. Peki, AB 'nin bakışı ve beklentileri neler? AB emperyalist bir odaktır ve birincil hedefleri arasında yeni bir ordu inşa etme fikri vardır. Bu ordunun oluşumunda da çatısı altına aldığı yoksul halktan yararlanmak istemektedir. Bu emperyalist ordunun piyade gücü Türk, kurt işçi emekçi ve yoksul köylülerden devşirmek isteniyor. Bu orduyla Avrupa'da ortaya çıkacak devrimci çıkışların, ABD'ye gerek duymadan önünün alınması, bastırılması bekleniyor. Bu durum, AB Dış ve Güvenlik Politikası Koordinatörü Javier Solana'nın "Türkiye'nin askeri potansiyeli AB'nin kriz durumlarına müdahalesinde yararlı olacak" sözlerinden de açıkça anlaşılıyor.

"Orta Asya ve Kafkasya büyük petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle 21. yüzyılın önemli bir enerji alanı olarak görülüyor. Batıya giderek enerjinin Rusya'nın denetiminden çıkarılması amaçlanıyor. Bakü-Ceyhan boru hattı bu konuda atılmış ilk önemli adımdır." (Tuncay Atmaca) "Rusya Federasyonu’nun ardından Çin Halk Cumhuriyeti'nin etki alanının zayıflatılmasında ve giderek parçalanmalarında Türk kökenli ve Müslüman halkların konumunu belirleyici önem taşıyor" (Temel Demirer, Özgür Orhangazi, Cahide Sarı)

İşte burada Türkiye'ye biçilen rol coğrafi konumunun bir yansımasıdır. Türkiye'den istenen AB emperyalizminin taşeronluğunu yapmasıdır. Bölgede ABD'nin tek başına etkili olmasını istemeyen AB Türkiye'yi en iyi biçimde nasıl kullanabileceğinin hesaplarını yapıyor. AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verhuegen'in "Avrupa Birliği Ortadoğu ve Kafkaslarda dış politika oyuncusu olmak istiyorsa Türkiye'nin coğrafi konumu, ekonomik durumu güvenlik ve askeri potansiyeli önemlidir." açıklaması anlattığımız bu tablonun ispatıdır.

Yukarıda AB'nin Türkiye'yi hangi çıkarları için kullanmak istediğini anlatmaya çalıştık. Şimdi ülkemizdeki egemenlerin halka kurtuluş olarak sunduğu AB modelinin görünmeyen yüzüne bakalım.Fikret Başkaya iki Avrupa'dan bahsediyor: Birinci, dünyanın beşeri ve doğal kaynaklarını sömüren, yağmalayan, talan eden gerçek Avrupa, ikincisi de efsaneleştirilmiş Avrupa. Türkiye'nin dahil olmak istediği ikincisidir.Oysaki Avrupa'nın karın tek kutsallık saydığı kapitalist emperyalist bir gerçekliği vardır. Yani, bu gerçeklikte ücretli kölelik sistemi var ve sistem demokrasiyle uzlaşamaz. AB'de uygulanan neo-liberal politikalarda işsizliği, yoksulluğu beraberinde getiriyor.

Burjuva medya ekonomi, insan hakları, güvenlik, Kürt sorunu, çağdaşlık, uygarlık... Alanında tozpembe tabloların tellallığını yaparken Avrupa'da 18 milyon işsiz 50 milyon yoksul insan yaşadığı (maya çalıştığı) gerçekliğinin üstünü kapatıyor." AB içinde birlik çapında örgütlenmiş tek güç vardır: Tekelci sermaye. Bu nedenle bu gün ancak tekeller Avrupa'sından söz edilebilir. Halkın Avrupa'sı ortada yoktur." Son dönem AB politikalarını somutlarsak küreselleşme modelinin tipik örneğini oluşturan AB'nin genişlemesi en çok patronların işine yarıyor. Batı Avrupalı şirketler faaliyetlerini işgücünün ucuz olduğu Doğu Avrupa ve Uzak Asya'ya kaydırma tehdidinde bulunuyor. Avrupa Birliği'ne yeni katılan Doğu Avrupa ülkeleri ucuz işgücü yönünde bir potansiyel barındırıyorlar.

Avrupa'nın önde gelen şirketleri bunu kullanmakta tereddüt etmiyor. "Simens Daimeler Chrysler, Bosch gibi şirketler faaliyetlerini işgücünün daha ucuz olduğu doğu ülkelerine kaydırma tehdidinde bulunuyor." Simens şirketinin iki ayrı tesisindeki çalışanlar bazı faaliyetlerin Macaristan'a taşınmasını engellemek için, ek ücret talep etmeden haftada 35 saat yerine 40 saat çalışmayı kabul etti. Daimerchrysler ücretlerde bazı tavizler verilmediği takdirde Schtutgart yakınlarındaki fabrikasında çalışan 6 bin işçinin işini Doğu Almanya ya da G.Afrika'ya kaydıracağını bildirdi. Yine Belçika'da patronlar haftalık 36 olan çalışma saatini 40 saate çıkarma teklifinde bulundular. Bunlar Avrupa'nın birçok ülkesinde yaşanan ve yaşanacak gelişmelerdir.

"Avrupa'nın bütünleşme süreci son on yıl boyunca giderek derinleşti ve yoğunlaştı ortak bir tek pazarın yaratılması tamamlandı ve ortak para birimi ile Avrupa Merkez Bankası oluşumu sayesinde güçlendi." Yoğun bir serbestleştirme, kuralsızlaştırma ve özelleştirme programını meşrulaştırıp yaygınlaştıran güçlü ve antidemokratik düzenleme biçimleri gelişti... Kitlesel işsizlikte iş güvencesizliği yanında işçi sınıfının Keynes’çi yollarla sisteme dahil edilmesine ve refahın kolektif biçimlerine karşı kesintisiz bir saldırı ile sonuçlandı.

Bu gelişmelerin hepsi Avrupa tekellerinin işine yarıyor. Genişleyen AB ucuz iş gücü ve yeni pazar anlamına geliyor. Egemen sınıfların medya silahıyla halkı aldatmaya çalıştığı ülkemizde, açıklanan ilerleme raporu da daha AB'ye girmeden kurtulduk, demokratikleştik söylemlerinin dillerden düşmediğine tanık oluyoruz. AB ülkelerinin ilk ağızdan, bağıra bağıra Türkiye'yi neden dışlayamadıklarını dillendirdikleri bu günlerde, burjuvazinin ısrarla illa gireceğiz dediği Avrupa'da Avrupalıların belirlemesiyle Türkiye'ye yer yoktur. Türkiye'nin AB'ye girişiyle tüm sorunlarının hallolacağı bir yanılsamadır. Fikret Başkaya: Bugün olduğu gibi Türkiye Avrupa'nın öz gelişmiş bir bölgesi olmaya devam edecek. Zira kapitalizm demek, hiyerarşi sınıfsal ve bölgesel eşitsizlik, sömürenler, sömürülenler, alttakiler, üsttekiler demektir. Sihirli bir değnek onu projenin asıl mimarları gibi emperyalist bir ülke de yapmayacak. Türkiye'nin bu gün olduğu gibi, yine doğal ve beşeri kaynakları yerli yabancı kapitalist ittifakı tarafından sömürülmeye devam edecek" ifadesi, kurtuluşu AB olarak gösterenlerin halkı kandırdığını göstermektedir.

AB işleyişini bir "anonim şirkete" benzeten Fikret Başkaya, batının demokrasi ihraç ederken kime dayandığını ortaya koyuyor. Kendi tekellerine yeni pazarlar ve sömürü alanları açmak için genişleme sürecine giren AB'nin Türkiye'ye biçtiği rolü Almanya Başbakanı Schröder, Türkiye Avrupa için pazar ve güvenlik açısından kurumdur diyerek özetliyor. ABD'nin Afganistan ve Irak saldırılarıyla somutlaşan, adına BOB denen emperyalist politikaları, zengin petrol yataklarına sahip ve dünya coğrafyasında bulunduğu yer itibariyle stratejik öneme sahip Orta Doğu'yu yalnız ABD sömürüsüne bırakmak istemeyen AB bölgedeki etkinliğini artırmanın hesaplarını yapıyor. Bu hesapla Türkiye'nin sadece ABD'nin piyonu olması AB çıkarlarına ters düşmektedir. Ekonomisinin kötüye gidişinin sinyallerini verdiği ve bu ortamda sosyal ve siyasal akımdaki boşluktan yararlanarak aşırı sağcılığın geliştiğinin farkında olan AB bu durumdan çıkmak istiyor.İşte bu sosyal ve ekonomik gelişmeler AB emperyalizminin Türkiye'yi ne için kullanacağını açıkça gösteriyor. Hal böyleyken adeta halka yeryüzündeki cennet diye sunulan Avrupa Birliği'nin işçilere emeklilere getireceği daha fazla sömürüdür.

AB, Türkiye ve Demokrasi
Demokrasi ve insan hakları konusunda "uygar batının" eline kimse su dökemez. Bir model olarak kabul gören ve her seferinde "AB normlarına erişiyoruz" ifadesiyle kendini açığa vuran AB'ye kısaca bakalım.Avrupa Birliği Europol denilen bir sistemi bugün devreye sokmuş bulunuyor. Bu sistemle tüm AB ülkelerinin bilgisayara kaydedilmiş fişlemeleri merkezleşiyor. Bununla kan gruplarından akrabalarına sağlık bilgilerinden gezdiği yerlere kadar bütün bilgiler bu merkezde ve tüm AB ülkelerinin polisinin elinin altında toplanıyor. Yani biri sürekli sizi gözetliyor...

Devam edelim, Uşak olmayı reddeden Cezayir ile politik bağımsızlığını engellemek üzere NATO'nun her türlü desteğini alarak savaşan Fransa'dır. ABD'nin bilhassa Avrupa'nın desteğiyle Vietnam'da gerçekleştirdiği katliamlar unutulmadı daha. Portekiz'in Karanfil Devrimi'ni ezmeye çalışan NATO'yu destekleyen AB'dir. Emekten yana bir toplum kurma gayesini sizce AB neden ezmeye çalıştı? Sakın demokrasi insan hakları adına olmasın...(ü!)
Sonra ingiltere kara mayını üreten 18 ülkeden biri olduğu bilinirken bunun yasaklanması için gösterişli kampanyalar düzenlemek iki yüzlülüğünü gösterirken, Irakta petrol için ABD ile bir halkı katlederken bu ülkenin insan hakları ve demokrasi adına en çok kendini paralayan ülke olduğunu kim inkar edebilir ki?!

Yine Berlin Duvarının sembolik yıkılışıyla demokrasinin unutulmaz örneklerinden birini sergileyen batı, israil'in ördüğü duvara sessiz kalıyor. Her seferinde demokrasi, insan hakları dersi veren AB ülkeleri ABD'nin arkasında olduğu israil'in Siyonist politikalarına ve uygulamalarına seyirci kalıyor. Ama onlar uygar batıya yapıyorlarsa vardır bir bildikleri!.
AB demokrasisinin adeta anayasası olarak kabul gören Kopenhag kriterlerini sıkça duyduk, duyuyoruz. Bu kriterler neyi içeriyor kısaca değinelim. Yukarıda somut gelişmeler olarak verdiklerimizin hangi demokrasi anlayışından kaynaklandığını bu kriterleri inceleyince daha iyi kavramış olacağız.

Kopenhag Kriterleri: Üyelik; aday ülkenin demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların korunması ve saygı görmesini teminat altına alan kurumların istikrara kavuşturulmuş olmasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin mevcudiyetini AB içindeki rekabet ve piyasa güçleriyle baş etme kapasitesini gerektirmektedir. Üyelik aday ülkenin siyasi, ekonomik, parasal birliğe katılımı da dahil olmak üzere, üyeliğin getirdiği yükümlülükleri üstlenebileceğini varsayar.

Temel Demirer, Gökçer Özgür, Mustafa Erdem Sakınç birlikte yazdıkları makalede Kopenhag kriterlerini "Piyasa ekonomisinin" kutsallığına kalkınmış kriterler olarak değerlendiriyorlar. "Liberalizm programı tek bir sözcükte özetlenecek olursa şudur: Mülkiyet yani üretim araçları üzerinde özel mülkiyet(...) Liberalizmin bütün öteki talepleri bu temel talepten kaynaklanır." işte Kopenhag kriterleri bu temel talepten kaynaklanmıştır. Emperyalist politikaların demokrasi, insan hakları kılıfında ülkelere sokulmasının aracı durumundadır bu kriterler. Sadi Ozonsü "emperyalist demokrasinin aşın gericiliği kurmuş olduğu dünya sisteminde içinde kendi toprakları dışında kalan bölgeleri vahşete terk etmiş olmasıdır!" diyor. Her seferinde Kopenhag kriterlerini ağızlarından düşürmeyen AB ülkeleri Saddam rejimini yıkma bahanesiyle Irak'ı bombalayan ABD ve onun askerliğini yapan ingiltere (ki AB'nin "saygın üyesidir") karşısında en çok susma hakkını kulandı. Ki Saddam rejiminin mimarı ABD emperyalizmi önderliğindeki bu demokrasi "peri"leridir. Onlarda demokrasi kar getirene kadardır. Lenin'in "emperyalizm çağı gericiliğin ta kendisidir" saptaması tam da yerine oturuyor.
Ülkemize dönersek, resmi ideolojisinin muasır medeniyet seviyesi (günümüz AB 'si) diye taçlandırdığı, mutlaka ulaşılması gerektiği vaaz ettiği uygarlık, özgürlük dünyasının portresini yukarda kısaca vermeye çalıştık, TSK, MGK, YÖK, RTÜK temel uygarlıklarından oluşan sistemin AB, ye girme uğruna sarf ettiği çaba izlenmeye değer.

Halkın geleceğini ellerine almak isteyen bu güçler, modern çağın kader yazıcıları rolüyle AB kapısında "demokratikleştik, her şey yolunda, yol verin" diyorlar. Onlar biliyor, düşünüyor, yapıyor.. Sayfalarca kanun yazıldı, değiştirildi, Kürtçe serbest bırakıldı(?) Sabahın köründe ülkenin kırlarındaki çiçekleri tanıtan belgeseller yayınlanıyor. Onları koş koca yarım saat Kürtçe yayın yapan radyo kapatılıyor... Demokratikleştik ya ne mutlu Türküm diyene(!) Siirt'in Eruh ilçesine bağlı Bozkuş mezrasında yaşayan 61 yaşındaki A.A'ya yüzbaşının emriyle korucular tarafından işkence yapılılıyor ama bizde işkence yok, bunlar münferit gelişmeler(!!!)
Çakıcı uzaklardan açıklama yaptı: Devletimle hesaplaşmaya geleceğim. Yargıtay Çakıcı portresi göz alıcı!
Son düzenleyen nötrino; 20 Temmuz 2014 13:04 Sebep: Mesaj düzeni!