Arama

Sarıkamış - Kars - Tek Mesaj #1

buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
24 Ocak 2012       Mesaj #1
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Sarıkamış
Vikipedi, özgür ansiklopedi


ETİMOLOJİ


Sarıkamış adının nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan en yaygın olanlarından üçü şunlardır: Türk Beylerinden biri bu toprakları bir sarık ve biraz yiyecek karşılığında aldığından bölgenin adı Sarıkamış olarak söylenmiştir. İkinci rivayete göre ise, bölgede bulunan bebek gölünde (kurumuş bir göl)yetişen kamışların sarı olmasından gelmiştir.Üçüncü rivayete göre ise, Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki Sarıkamış çukuru bölgesinden bir Türk boyunun bu bölgeye yerleşmesinden gelmektedir.

a 5202
TARİHÇE

İlçede Ruslardan kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Bunlardan en dikkat çekeni Yukarı Sarıkamış'taki Katherina Köşkü'dür. İlçenin tarihi Bizans dönemine kadar geri gitmektedir. Bölgenin müslüman yöneticilerin hakimiyetine girişi Selçuklu döneminden başlamaktadır. Selçuklu komutanı Alparslan 16 Ağustos 1064 tarihinde Bizans kralı ile yaptığı savaşta bu bölgeyi ele geçirmiştir. Osmanlı, Sarıkamış Harekâtında (Aralık 1914 - Ocak 1915) 90.000 şehit vermiştir. 9'uncu P.Tümeni 2005 yılında lağvedilerek yerine 9'uncu Mot.P.Tug.kurulmuştur.


GENEL BİLGİLER

Sarıkamış, Doğu Anadolu Bölgesinde yer almakta olup 2634 m yüksekliğindeki Kars'a 55 km. uzaklıktadır. Sarıkamış doğusunda Selim ve Kağızman, batısında Şenkaya ve Horasan, güneyinde Horasan ve Eleşkirt, kuzeyinde ise Selim ve Şenkaya İlçe sınırları ile çevrili, ortalama yüksekliği 1500-2000 metre olan yüksek bir plato durumundadır.
Sarıkamış ilçesinin yüzölçümü 1732 km2 olup, 30 bin hektarlık alanı Sarıçam ormanları ile kaplıdır. Sarıkamış karasal iklime sahip olup kışları çok uzun, soğuk ve sert, yazlar ise kısa ve serin geçmektedir. Sonbaharın genelde mevsimine göre kendisini erken hissettirdiği, ilkbaharın da yoğun yağışlarıyla uzun süren bir bahar havasının hakim olduğu Sarıkamış'ın kendisine has bir iklimi vardır. Sarıkamış'da yıllık ortalama sıcaklık değeri 3.4 C dir. Sarıkamış'da sıcaklık kış aylarında -35-40 C' ye kadar düşmekte, yazları ise en fazla 31 C' ye kadar çıkmaktadır.
Sarıkamış'da rakım yüksek olduğundan, ülkemizin, basıncı en düşük yerlerinden biridir. Ortalama yıllık basınç değeri 790 milibardır. Hakim olan rüzgarın yönü Güneybatı olup, yıllık ortalama hızı ise 2.2 m/sec.dir. Bu da yaklaşık olarak 7-10 km. demektir.


KIŞ SPORLARI VE TURİZM

Sarıkamış, Türkiye'nin önemli kış turizmi bölgelerindendir. Sarıkamış'daki kar kristal olup 1 yılın 6 ayı karla geçmektedir.
Ayrıca, Micingirt Kalesi, Kızlar Kalesi, Yedi Kilise (Yenigazi) Kalesi, Zivin Kalesi, Köroğlu Kalesi, Zek (Sırataşlar) Köyü Kalesi ve ve özellikle Katherina Köşkü Sarıkamış'ın belli başlı tarihi ve turistik yerleridir.


SARIKAMIŞ  ŞEHİTLERİNİN GÜNLÜKLERİ

SARIKAMIŞ’taki şehitlikte bugün büyük bir heyecan rüzgárı esmekte... Karlarla kaplı Allahuekber Dağları’nda 1914 Aralık’ının son günlerinde yaşanan, tarihlerimize ‘Sarıkamış faciası’ diye geçen ve onbinlerce Mehmetçik’in canına málolan büyük bozgunun 90. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen anma törenine katılan binlerce kişi, şu anda şarkılarla, marşlarla ve dualarla şehitlerimizi yádediyorlar.

Öncülüğünü bugüne kadar binlerce kişiye hayat veren Sarıkamış doğumlu kalp cerrahı Bingür Hoca’nın yani Prof. Dr. Bingür Sönmez’in yaptığı ‘90. yılda 90.000 şehit anılıyor’ sloganıyla başlayan böylesine geniş çaplı Sarıkamış programı, bana kütüphanemde senelerden beri itina ile sakladığım bir günlükten sözetme fırsatını verdi: Sarıkamış bozgununun önde gelen isimlerinden olan Hafız Hakkı Paşa’nın günlüğünden...

‘Sarıkamış bozgunu’nun ayrıntılarını bilmeyebilirsiniz, zira bahsi pek geçmeyen bir faciadır, bu yüzden kısaca anlatayım:

Kars ve Ardahan, ‘93 Harbi’ diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar’ın eline geçmiş ve Sarıkamış kasabasına kuvvetli bir Rus garnizonu yerleştirilmişti.

SARAYIN DAMATLARI
Birinci Dünya Savaşı’na girmemizden hemen sonra, o günlerde devletin en güçlü adamı olan ve ‘Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili’ ünvanını taşıyan Enver Paşa, Anadolu’nun doğusunu Rus işgalinden kurtarıp Kafkaslar’a uzanabilmek için Sarıkamış’ı hedef alan bir harekát hazırlığına girişti. Paşa’yı bu harekáta yönlendirenlerin başında, onun gibi ‘sarayın damadı’ olan bir başka asker, Albay Hafız Hakkı Bey vardı.

Ve, çoğumuzun hálá bilmediği bir husus: Türkiye’nin o günlerdeki genelkurmay başkanı Türk değil, bir Alman generaliydi: General Bronsart von Schellendorf!

Enver Paşa, diğer kumandanların ‘ordu hazırlıksız, üstelik kış bastırmak üzere’ yolundaki uyarılarına dinlemedi, Erzurum’a gitti, komutayı üstlendi, 10. Kolordu’nun başına Albay Hafız Hakkı Bey’i getirdi ve harekát 22 Aralık 1914’te başladı. İşin sonunun kötü olacağını kestiren bazı komutanlar, o günlerde ardarda istifa etmişlerdi.


sarikamis


DAĞLARA TIRMANDILAR
Paşa’nın savaş plánına göre, üç kolordudan meydana gelen 3. Ordu’nun bir bölümü Allahuekber Dağları’nı yürüyerek aşacak ve Sarıkamış kuşatılacaktı. Ama bazı komutanların ‘Sarıkamış’a ilk giren olma’ hayaliyle kendi başlarına harekete kalkışmaları, Hafız Hakkı Bey’in kaçan Rus birliklerini takip ederek kuşatma hattını lüzumsuz yere genişletmesi ve onbinlerce askeri kışlık elbiseleri olmadan karlarla kaplı Allahuekber Dağları’na tırmandırması büyük feláketi getirdi.

Birliklerimizden bazıları Sarıkamış’a girmeyi başarmalarına rağmen Ruslar tarafından yokedildiler ama asıl facia dağlarda yaşandı: Ruslar’a karşı henüz tek bir kurşun bile atmamış olan onbinlerce askerimiz soğuktan donarak sonsuz bir uykuya daldı, binlercesi de tifüsten kırıldı. 25 ve 26 Aralık günlerinde vaziyetimiz çok daha kötüleşti ve 3 Ocak’ta artık herşeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey’i ‘Paşa’ yaparak 3. Ordu’nun başına geçirdikten sonra Erzurum’a döndü. Daha birkaç gün önce onbinlerce askeri Allahuekber Dağları’na süren Hakkı Paşa 4 Ocak’ta geri çekilme emri verecek ve Sarıkamış harekátı böylesine büyük bir hüzünle noktalanacaktı.

GÖRÜLMEMİŞ SANSÜR

Enver Paşa, Erzurum’dan İstanbul’a dönüşünde Türkiye’de örneğine bugüne kadar bile rastlanmamış olan bir sansür uyguladı ve basında Sarıkamış harekátı ile ilgili olarak tek bir satır haber yahut resim çıkmadı. Sansür öylesine yoğundu ki, halk, Sarıkamış’ta nelerin yaşandığını seneler sonra öğrenebilecekti.

Ders kitaplarında bile sadece birkaç satırla geçiştirilen ama bizler için aslında Çanakkale Savaşı kadar önemli olan Sarıkamış faciası, Prof. Dr. Bingür Sönmez’in senelerdir devam eden çabaları sayesinde gündeme bu sene böyle yoğun bir şekilde geldi ve çoğumuz belki farketmedik ama, bu hatırlayış Türkiye’de bir ilke de öncülük etti: Şimdiye kadar sadece zaferlerini ve mutlu günlerini hatırlayan Türkiye, geçmişindeki bir bozgun feláketini de ilk defa Bingür Hoca’nın sayesinde anıyor!

Prof. Bingür Sönmez neşteriyle bugüne kadar binlerce kişiye hayat vermişti, öncülük ettiği Sarıkamış organizasyonuyla da şimdi onbinlerce şehidin ruhunu şádetti.

Hakkı Paşa cephede öldü karısı sürgünde can verdi

HAFIZ Hakkı Paşa, sorumlularından olduğu Sarıkamış faciasını 16. asırda düşmanlarına esir düşen Fransa Kralı Birinci Fransuva’nın ‘Şereften başka herşey mahvoldu’ cümlesiyle özetlemişti.

1879’da Manastır’da doğan Hafız Hakkı Paşa, 23 yaşında kurmay yüzbaşı oldu, Balkanlar’daki çetelerle uğraştı, bir ara Viyana’ya askeri ataşe olarak yollandı ve 1914’te henüz yarbay iken Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na getirildi.

7 Aralık 1914’te Kafkas Cephesi’ndeki 10. Kolordu’nun kumandanı oldu ve Sarıkamış bozgunundan sonra ‘Paşa’ yapılarak 3. Ordu’nun kumandanlığına tayin edildi. Ancak paşalığı 1,5 ay kadar sürecek, akıbeti Alahuekber Dağları’nda can veren askerlerin akıbetiyle aynı olacak ve tifüse yakalanan Hafız Hakkı Paşa hayata 1915’in 15 Şubat’ında, Erzurum’da veda edecekti.

‘Vicdani’ takma adıyla gazetelere çok sayıda makale yazan, ‘Şanlı Asker’ ve ‘Bozgun’ adında iki de kitabı olan Hafız Hakkı Paşa, Sultan Beşinci Murad’ın torunlarından Behiye Sultan ile evlenmiş ve ‘Dámád-ı Şehriyári’, yani hükümdar damadı olmuştu. Kocasının hatırasına hayatının sonuna kadar sıkı sıkıya bağlı kalan Behiye Sultan, 1924’te Osmanlı Hanedanı’nın bütün mensuplarıyla beraber Türkiye’den sürgüne gönderilecek ve hayata 1940’lı senelerde Kahire’de büyük bir yokluk içerisinde veda edecekti.

Hafız Hakkı Paşa’nın Osmanoğlu ailesi vasıtasıyla bana intikal eden günlükleri, 1915’in 12 Ocak günü yazılan satırlarla nihayete eriyor, zira Paşa, o tarihten itibaren kendisini ölüme götürecek olan hastalığın pençesine düşmüş bulunuyor.

Aşağıda, Hafız Hakkı Paşa’nın günlüklerinden Birinci Dünya Savaşı’na girişimizin ve Sarıkamış Harekátı’nın öncesi ile sonrasının anlatıldığı bazı bölümleri, diline ve üslubuna dokunmadan naklediyorum:

KASIM 1914: Mateessüf, sabah, donanmamızın düşman donanmasıyla harbe tutuştuğu haberi geldi ve hemen Alman erkán-ı harbiyyesi (genelkurmayı) ile temas edildi. Mezkur erkán-ı harbiyyenin bizden şunları istediğini anladık:

- Hemen, Karadeniz’de hareket.

- Mısır istikametinde mümkün mertebe çabuk ilerlemek.

- Cihad-ı mukaddes (kutsal savaş) ilán etmek.

Ben, bunların üçünü de saçma addediyorum fakat ne yapayım? Madem ki müttefik? Dik Alman kafasına láf anlatmak da kabil değil. Bir kerre de harp başlamış! Artık olacak!

Harp nasıl başladı: Donanma kumandanına şöyle bir emir hazırlanmış idi: ‘Rus donanmasını mahvederek Karadeniz’de hákimiyet kazanınız’. Bu emir, benim kasamda duruyordu. Ancak icabında ve zamanında verilecekti. Bizim hareketimizden evvel, Nazır (Harbiye Nazırı Enver Paşa) emri istedi. ‘Şuson’a (Alman amirali) vereceğim. Kapalı bir zarf içinde. Lázım olduğu zaman emri aç! diyeceğim’ dedi. Ben şüphelendim, rica ettim, dinlemedi.

Halbuki, iş büsbütün başka türlü imiş ve Şuson kendisi Alman kafasıyla yapmış, etmiş, bizi vakitsiz bir harbe sürüklemiş. Bundan sonra artık vaziyeti selámete çıkarmak için canla-başla çalışmak lázım.

ARALIK 1914: Hastaların yemekleri ve háli bir türlü düzelemiyor. Bugün yine birçok adam dövdüm ve derken yine bir feláket karşısında bulundum:

Hastahane yanında bir hasta nefer, titrek ayaklarıyla matarasını doldurmaya gidiyor! Sordum:

- Niçin gidiyorsun?

- Ne yapayım efendim, para ile su satıyorlar. Benim param yok!

- Kim satıyor?

- .....

- ..... kim?

- Hademe.

- Haydi göster.

Yürüdük. Zavallı, canlı cenaze gibi. Hastahaneden ahıra girdik. Yine iki ölü vardı.

İçeride bir teláş. Su değil, ekmek satılıyordu. İri yarı bir çavuş. 60 para, beş kuruşa ekmek satıyordu. Öldüresiye vurdum. Taşla kafasını ezdim. Firara koyuldu (kaçmaya çalıştı). Yanımdaki mülázım (teğmen) Küçük Münir yetişti, herifi altına aldı. Bir kasatura buldum, kafasını gözünü parçaladım.

10 OCAK 1915: Hava güzel, ben hastayım. Derece-i hararetim (ateşim) 37,5. Her tarafım ağrıyor. Vaziyet yine sakin. ...Yaralılara maaşlarına mahsuben 10 kuruş verdirdim. ... yaralı çavuşların Erzurum’a sevkini emrettim.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
In science we trust.