Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüce dinimiz İslam; bütün insanlara gönderilen son ve en mükemmel ilahi dindir.İslam,bütün insanlığı kuşatan kavrayan bir rahmet medeniyetidir.İslam,insanlığı kurtuluşa,sadete,huzura çağıran bir şefkat medeniyetidir.İslam dini yaratılış itibariyle bütün insanların İslam fıtratı üzerinde doğduklarını, renk,ırk ve dil ayırımı yapmadan hak ve hukuk yönünden bütün insanların eşit olduklarını çok açık bir şekilde haber vermiştir.
Yüce dinimiz İslam, Cenabı Allaha iman eden, Hazreti Peygamberin Yüce Allahtan getirdiği bütün ilahi hükümleri emirleri kalp ile tasdik dil ile ikrar eden (dili ile imanını ifade eden) her insanı MÜMİN olarak kabul etmiş ve müminleri de din kardeşi olarak ilan etmiştir. Bu konuda Yüce Allah Kuranı Kerimde şöyle buyurmuşlardır; Müminler ancak kardeitirler. O halde iki kardeşinizin arasını bulup barıştırın. (Hucurat:10) Zira İslamın yegane tek hedefi insanlığın derlerini gidermek, insanlığa hak ve hakikat yolunu göstermektir. Bu bakımdan insanlığın kurtuluşu için tek çıkar yol islama sarılmaktır. İslam dini toplumun sevgi ve saygı duyguları ile kenetlenmesini sağlamak, mümine dünya ve ahiret saadeti kazandırmak için üzerinde önemle durduğu konuların başında din kardeşliği gelmektedir.
Din kardeşliği, İslam güneşi etrafında birleşen ve bu yüce dinin, inanç, vazife ve ahlak esalarını kabul eden insanların birbirlerine karşı olan sevgisinin, saygısının ve sarsılmaz birlikteliğin adıdır.
Din kardeşliği; yeryüzünde ki müminlerin, zaman, mekan ve mesafe mefhumlarını dikkate almaksızın birbirinin sevinç ve üzüntüsünü paylaşması, onların huzur ve saadetini kendi huzur ve saadetine tercih etme duygusu ve asaletidir.
Din kardeşliği, insanlara faydalı olan ve mümin kardeşlerinin fayda sağlayan ve yararlı olan, yaptığı güzel hizmetler karşılığında maddi menfaat beklemeyen, müminlerin birbirine olan bağlılık ve fedakarlığın unvanıdır.
İslam kardeşliğinde, sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve adalet vardır. İslam kardeşliğinde kin, nefret, düşmanlık ve haset yoktur. İslam kardeşliğinde, en azından kendisi için istediğini mümin kardeşi için iteme vardır. Hatta mümin kardeşini kendi nefsine tercih etme en ıdealidir.
Bu bakımdan Müslüman gerçek mümin hiçbir zaman ürkütme, çekiştirme, kavga, fitne ve fesat unsuru olamaz. Ayrılıkçı, hizipçi ve kindar olamaz. Her kim ki müminleri birbirine düşürüyor,parçalıyor,senden,benden,şusun,busun diyerek müminler arasında düşmanlık,kin ve nefret ekiyorsa,Renk,ırk ve dil ayırımı yapıyorsa ve bundan dolayı ayrılıkçılık tohumlarını yerleştiriyorsa,düşman hale getiriyorsa bunu yapan kişinin gercek mümin olduğunu söylemek mümkün değildir.Bu davranışlar asla müminim diyen hiç kimseye yakışmaz.Bu davranış kişiyi Yüce Allahın rızasından,peygamberimizin şefaatından mahrum bırakacak islamın kesin yasakladığı çok kötü bir davranıştır.İslamın kesin bir şekilde yasakladığı bu kötü davranış sadece İslam ve kuran,din ve iman,vatan ve millet düşmanlarına fayda sağlamaktadır.Zira ateşin özelliği yakmak,suyun vasfı söndürmek,insanlık ve İslam düşmanlarının da özelliği ve en sinsi oyunu yıkmak,parçalamak,yutmak ve yok etmektir.Buna karşılık müminin özelliği birleştirmek,bütünleşmek,Kuran ve Sünnet etrafında İslam kardeşliği duygusuyla kenetlenmek ve barıştırmaktır.Bu bakımdan gercek mümin hakiki Müslüman hiçbir zaman ürkütme,çekişme,fitne ve fesat unsuru olamaz.Ayrılıkçı,hizipçi ve kindar olamaz.
Her kim ki Müslümanları, müminleri birbirine düşürüyor, parçalıyor, senden benden, şusun busun diyerek aralarına düşmanlık ekiyorsa, ayrılıkçılık tohumunu ekiyorsa, müminleri düşman hale getiriyorsa kim olursa olsun bu kişinin gercek mümin olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ayrıca şunu hiçbir zaman unutmayalım ki tarih devamlı şuna şahitlik yapmıştır ki, inançları sarsılmış, dini ve milli değerleri yıkılmış, bütünlük,beraberlik ve kardeşlik direkleri devrilmiş bir milletin ayakta durduğu görülmemiştir.Aynı imanı taşıyan, aynı dine inan, aynı Kuranı okuyan,aynı peygambere ümmet olan biz Müslümanların, bizleri içten içe kemiren çürüten, zayıflatan, aramıza fitne ve fesadı sokmak suretiyle birbirimize düşüren, aramızdaki sevgi ve saygı duygusunu yok eden,her türlü görüşü düşünceyi,fikri bir kenara bırakarak ,Yüce dinimiz islamın KARDEŞLİK sancağı altında toplanmalı,birleşmeli, bütünleşmeli ve kuvvetlenmeliyiz.bunu yapmak,buna dikkat etmek her müminin en önemli görevidir.İslam kardeşliği etrafında birleşmeliyiz ki, İslam ve Kuran düşmanlarına en güzel cevabı vermeliyiz.Yüce Allahın şu ilahi emrini unutmamalıyız; Allaha ve Resulüne ıtaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa gevşersiniz. Kuvvetiniz dağılıp gider. (Enfal:46)
Zira gerçek mümin fitne ve fesat unsuru olamaz. Gercek mümin inananların arasına kin ve nefreti yerleştiremez. İslam kardeşliği duygusunu zedeleyecek, yok edecek en ufak bir davranışta bulunamaz.Mümin bilir ki, kardeşlik olan yerde şefkat ve merhamet vardır.
Müslüman; islamın barış, selamet ve esenlik davetini kabul ederek Allahın koruması altına giren kişidir.Hazreti peygamber (sav) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır.
Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman müslumana zulmetmez. Müslüman müslümanı haksızlık edenin eline bırakmaz. Her kim bir müslüman kardeşine yardımda bulunursa Allah ta o kimseye yardım eder.Her kim bir Müslüman kardeşinin bir sıkıntısını giderirse bunu karşılığında Allah ta o kimsenin kıyamet sıkıntılarından birini giderir her kim bir müsluman kardeşinin aybını örterse Allah ta o kimsenin aybını örter.Birbirinizi hased etmeyiniz.Alış verişte birbirinizi aldatmayınız.Birbirinize dargın durmayınız.Ey Allahın kulları kardeş olunuz.
Yüce Allah aynı ana ve babadan olduğumuz halde, kabile ve milletlere ayrılışımızın hikmetini sebebini Kuranı Kerimde bize şöyle haber vermektedir. Ey iman edenler,biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık.birbirinizi tanımanız için milletlere ve kabilelere ayırdık.Ancak Allah katında en üstün olanınız en muttaki olanınızdır(Allahın emrini en çok yerine getireninizdir).(Hucurat:13) Demek ki renk, ırk ve dil hiçbir şekilde üstünlük özelliği olarak kabul edilemez.
İslam kardeşliğinin ne kadar önemli olduğunu, mümin kardeşini kendi nefsine tercih etmenin ne anlama geldiğini ashabı kiramın hayatlarından şu ibretli iki olay çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Bir gün peygamber (sav) mescidi Nebevide ashabı kirama İslamı anlatırken, Kuran ayetlerini öğretirken içeriye bir adam girer ve Hazreti Peygambere seslenerek, Ey Allahın resulu, günlerdir açım, karnıma yiyecek bir şey girmedi, açlıktan dolayı guçsüz hale geldim, ne olur benim karnımı doyur. Diyor. Bunun üzerine Hazreti peygamber (sav) hanei saadetlerine (kendi evine)haber göndererek evde ne varsa misafire ikram edilmesini emreder. Ancak gelen cevap şu olur.Allaha yemin olsun ki peygamberin evinde misafire ikram edilebilecek kuru ekmek bile yoktur.Bunu üzerine Hazreti peygamber kım bu adamı misafir eder karnını doyurursa Allahın rızasını kazanacak söyleyince Ashabı kiramın arasından biri ayağa kalkar ve ben götürecem der.Misafiri evine getiri ve hanımına derki, şu anda evimizde çok kıymetli bir misafir var ona ikramda kusur etme söyleyince hanımı ona der ki Allaha Yemın olsun ki şu anda evimizde çocuklarımız için ayırdığım yemekten başka bir şey yoktur dıye soyler.Bunun üzerine hanımına der ki, bu gece sen ne yaparsan yap çocukların aç yatmasını sağla yemeği misafirin önüne getir ve yemeği getirınce lambayı ışığı söndür.Bizler de yeemk yiyormuşuz gibi ellerimizi tabağa vuracaz, dudaklarımızı tepretecez, bu davranışlarımızla bizim de yemek yediğimizi sansın ki rahat bir şekilde karnını doyursun diye tenbih eder.O gece misafire çocukların yemeği ikram edilir ve misafir karnını doyurur.Bu olay Hazreti Cibril tarafından peygamberimize bildirilir ve Cenabı Allahın çok hoşuna gittiğini ifade eder.
Diğer önemli olayda YERMUK MUHAREBESİ nde meydana gelmiştir.
Huzeyfe (radıyallahu anh) şöyle anlatıyor:
Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ben de, güç belâ kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: “Su istiyor musun?” Belli ki istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Ben kırbanın ağzını açtım suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyuldu:
“Su! Su! Ne olur, bir damla su!” Amcamın oğlu Hâris (radıyallahu anh) bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen İkrime’ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehidlerin aralarından koşa koşa İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken İyaş’ın (radıyallahu anh) iniltisi duyuldu.
“Ne olur bir damla su verin. Allah rızası için bir damla su!” Bu feryadı duyan İkrime, elini hemen geri çekerek suyu İyaş’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Ben kırbayı alarak şehidlerin arasından dolaşa dolaşa İyaş’a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde Kelime-i şehâdeti söylediğini duydum. Benim getirdiğim suyu gördü. Fakat vakit kalmamıştı... Başladığı Kelime-i şehâdeti ancak bitirebildi...