Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
08:21, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cuma, 19 Nisan 2024 - 08:21
Arama
MaviKaranlık Forum
17. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin yaptığı mimari çalışmalar nelerdir?
-
Tek Mesaj #3
derscalismak
Ziyaretçi
28 Mart 2012
Mesaj
#3
Ziyaretçi
Osmanlı Mimari Eserleri 17. Yüzyıl
17. Yüzyılda Osmanlı Mimari Eserleri
Osmanlı Devleti'nin
Balkanlar'daki hakimiyeti yaklaşık 500 yıl sürmüştür. Bu uzun dönem boyunca Müslüman-Türk kültürüne ait önemli eserler inşa edilmiş
bölgenin gayrimüslim halkları da bu zengin kültürden faydalanmıştır.
Osmanlı Devleti imar çalışmalarına büyük önem vermiş; yollar
köprüler
camiler
medreseler inşa etmiş
ardında sayısız eser bırakmıştır. Ancak kültür mirası
mimari eserlerle sınırlı değildir; Balkan topraklarında yerleşen Müslüman-Türk gruplar
beraberlerinde halk ve tasavvuf edebiyatını
çeşitli sanat kollarını
yeme-içme kültürünü
daha doğrusu Müslüman-Türk medeniyetinin bütün unsurlarını bu bölgeye taşımış
yaygınlaştırmış ve günümüze kadar yaşamasını sağlamışlardır.
Örnek olarak Türk yemek kültürüne ait birçok unsur bugün Balkanlar'da gelenek haline gelmiştir; bu çerçevede pide
börek
kebap
dolma
somun
gevrek
sarma
helva
boza
salep
kahve
şerbet
kadayıf
baklava
fincan
bardak
tas
cezve gibi sayısız kavram Balkan kültürüne geçmiştir. Bugün Balkan ülkelerinde gezen bir turist
hemen her adımında Osmanlı'dan kalma bir eserle karşılaşmakta
o kültürün izlerini takip edebilmektedir. Uzun yıllar boyunca ihmal edilen ve ancak son zamanlarda yeni yeni ilgi görmeye başlayan bu eserler 500 yıl boyunca kök salmış bir kültürü temsil etmektedir.
Mimari Eserler
Balkanlar'da
Osmanlı dönemine ait Türk şehir mimarisinin en güzel örnekleri verilmiştir. Bu çerçevede şehir merkezlerine cami-mescit
tekke-zaviye ve türbe gibi dini yapılar; han
bedesten
kervansaray
arasta ve çarşı gibi ticari yapılar; imaret
hamam
köprü
su kemeri
çeşme ve saat kulesi gibi sosyal yapılar; mektep
medrese ve kütüphane gibi eğitim merkezleri; kale
kule-ocak
burç ve tabyalar gibi askeri yapılar inşa edilmiştir.
Mimari zenginliğin de İslam ahlakının uluslara kazandırdığı bir vasıf olduğunu belirtmek gerekir. İslam öncesinde Ortadoğu ve Orta Asya halkları mimari yönden oldukça geri bir düzeyde olmalarına karşın
İslam ahlakıyla şereflenmelerinin ardından
diğer pek çok kültürel alanda olduğu gibi mimari alanında da büyük bir yükseliş yaşamışlardır. Kuran'da Hz. Süleyman'ın estetik zevkini ve yaptırdığı büyük mimari eserleri bildiren ayetler tüm Müslümanlar için yol gösterici olmuştur:17. Yüzyılda Osmanlı Mimari Eserleri
Süleyman için de
sabah gidişi bir ay
akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık... Ona dilediği şekilde kaleler
heykeller
havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı... (Sebe Suresi
12-13)
Bu şuurla yapılan mimari eserleri
İslam tarihinin her döneminde görmek mümkündür. Osmanlı ise bu alandaki zirveyi temsil etmektedir. Türk mimari tarihinin ünlü isimlerinden Ekrem Hakkı Ayverdi
uzun araştırmalar sonucunda yayınladığı Avrupa'da Osmanlı Mimarisi adlı eserinde
Osmanlı'nın sadece Balkanlar'da 15.787 adet mimari yapı inşa ettiğini ortaya koymuştur.Sadece Bulgaristan'daki mimari eserlerin sayısı 3399 adettir; bu sayı
2356 adet cami-mescit
142 medrese
273 mektep
174 tekke-zaviye
42 imaret
116 han
113 hamam-ılıca-kaplıca
27 türbe
24 köprü
16 kervansaray
74 çeşme
saat kuleleri
hastaneler
bedestenler
kütüphaneler ve çeşitli sanat eserlerinden meydana gelmiştir. Günümüzde bu eserlerin büyük bir kısmı yok olmuştur; orijinal halini koruyan eser sayısı ise çok azdır
Vardar Nehri üzerinde
Fatih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılan Taş Köprü (Fatih Köprüsü) ve Samokov'da bir Türk çeşmesi.
Bu mimari yapılardan Romanya Babadağ'daki Sarı Saltuk Türbesi; Arnavutluk Kruya'da Sarı Saltuk Türbesi; Bosna-Hersek Blagay'da Sarı Saltuk Türbesi; Bulgaristan Obroçişte-Balçık'ta Akyazılı Tekkesi ve İmareti; Köstendil'de Koca İsnak Paşa Köprüsü
Uludere Harmanlı Köprüsü; Budapeşte'de Gül Baba Türbesi; Kosova Priştine'de Sultan Murat Hüdavendigar Türbesi; Üsküp'te Sultan Murat Camii
Kurşunlu Han; Filibe'de Sultan Murat Hüdavendigar Camii
Karagöz Paşa Medresesi
Hünkar Hamamı
Şahabeddin Paşa Hamamı; Saraybosna'da Gazi Hüsrev Bey Camii; Sofya'da Mahmut Paşa Camii ve Kervansarayı
Şumnu'da Şerif Halil Paşa Camii
saat kulesi; Yunanistan Kavala'da Mehmet Ali Paşa Medresesi
yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü; Manastır-Bitola
Pirlepe'de saat kuleleri; Peç'te Kazım Paşa Camii gibi çeşitli örnekler günümüze kadar ulaşmıştır.. Ancak ne var ki
bu yapıların bazıları bakımsız ve ihmal edilmiş durumdadırlar.
Özellikle Bulgaristan
Romanya
Sırbistan
Macaristan gibi ülkelerdeki eserler
Eski Yugoslavya'da bulunanlara göre çok daha kötü durumdadır. Türk kültür mirasının bir parçası olan bu önemli eserler
yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. İhmal ve bakımsızlığın yanı sıra yıkılmayan bazı önemli tarihi binaların farklı amaçlarla kullanılması
bilinçsiz bir şekilde tadilat çalışmalarında bulunulması
eserlerin ideolojik olarak tahrip edilmesi bu mimari yapıların tükenmesine yol açmaktadır. Türkiye'nin bu eserlerin restorasyonu ve korunması için girişimde bulunması
Balkan ülkeleriyle bu konuda iş birliği imkanları araması son derece isabetli bir politika olacaktır.
Macaristan'da Osmanlı'dan kalan en büyük mimari eser olan Gazi Kasım Paşa Camii şu anda kilise olarak kullanılıyor. can kubbesi
Hunyadi Yanoş heykeliyle yüz yüze Peç'in en kalabalık meydanına bakıyor.17. Yüzyılda Osmanlı Mimari Eserleri
Macaristan'ın her yerinde Osmanlı'nın izlerine rastlamak mümkün. İşte
Kanuni döneminde kuşatılmasına rağmen
kışın bastırması sebebiyle alınamayan
1596 yılında III. Mehmed tarafından fethedilen Eğri Kalesi'nden bir görünüm. III. Mehmed
bu zaferden dolayı
Osmanlı tarihinde "Eğri Fatihi" olarak anılır.
Edebiyat Mirası
Balkanlar'da
Osmanlı yönetimi tarafından sürdürülen imar faaliyetleri
bilim
kültür ve sanat konusunda önemli ilerlemelere yol açmıştır. Özellikle bu dönemde inşa edilen medrese
mektep
tekke ve zaviyeler
yeni bilim ve sanat insanlarının yetişmesini sağlamıştır. Nitekim II. Beyazıd döneminden itibaren yazılı metinler üreten sanatçılara rastlanmaya başlanmıştır. Balkanlar
Osmanlı İmparatorluğu içinde
sanatçı
bilim ve devlet adamı üreten bir merkez haline gelmiştir. 16.-17. yüzyıllar arasında
devlet içinde görev alan 22 sadrazam Bosnalı'dır. 16. yüzyıla gelindiğinde
Osmanlı edebiyat eserlerinin büyük bir kısmı da Balkanlar'da üretilir olmuştur.
Bu konuda önemli eserler veren Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen yaptığı araştırmalara dayanarak bu konuyu şöyle açıklamaktadır:
"Osmanlı sarayından başlanarak taşrada şehzade sancakları ve beyler
kendi konumlarına uygun bir sanatçı kadrosunu maiyetlerinde bulunduruyorlardı. Böyle bir kadro
yöneticiliğin şartlarından sayılıyordu. Osmanlı Rumelisi özel konumu nedeniyle çok sayıda akıncı ailesinin de barınma yeriydi. Bu yüzdendir ki akıncı beyleri
çevrelerinde maiyetlerindeki serdengeçtileri sürekli istim üzerinde tutacak derviş-meşrep şairlere ihtiyaç duyarlar ve onları himaye ederlerdi. Bu ve buna eklenecek başka sebepler yüzünden Rumeli adeta şairler ocağıdır.."
Ayrıca İsen'in araştırmasında
şair tezkirelerine dayanarak Bulgaristan
Yunanistan
Makedonya
Yugoslavya gibi Balkan ülkelerinde yaşamış çok sayıda Osmanlı şair ve edebiyatçısını da tanıtılmaktadır.
Balkanlar'da Türk edebiyatının tasavvuftan halk edebiyatına kadar her türünde önemli eserler verilmiş
bu edebi anlayış
bölgede kök salmış ve yerel halkların kültürüyle kaynaşmıştır. Balkan ve Türk grupların arasındaki kültür alışverişi
ortak bir kültürün temelini oluşturmuştur. Bölgede konuşulan Slav ve Türk dilleri alışverişe girmiş
sayısız Türkçe kökenli kelime
çok sayıda atasözü
deyim
fıkra Balkan kültüründe yerini almıştır. Bunun en güzel örneklerinden biri Nasrettin Hoca'dır. Anadolu'dan göç eden Türkmenlerle Balkanlar'a ulaşan Nasrettin Hoca fıkraları yerel halk tarafından benimsenmiş ve kendi halk kültürlerine maledilerek sahiplenilmiştir:
Sırpça-Hırvatça'da Türkçe kökenli kelimelerin sayısının 7000 dolayında olduğu yıllar önce tespit edilmiştir. Bulgarca'da bunların sayısının 5000 dolayında olduğu B.Tsonev tarafından ortaya atılmıştı. Ancak yapılan en yeni araştırmalar Bulgarca'daki Türkçe kökenli kelimelerin 6500'ün üzerinde olduğunu göstermektedir .
Ünlü Bulgar mizah yazarı Radoy Ralin
Bulgarca'da kullanılmakta olan Türkçe kökenli atasözlerinin sayısının 500 olduğunu söylüyor. Bulgarlar arasında bilinen Nasrettin Hoca fıkralarının 900
çeşitleriyle birlikte 2000 dolayında olduğunu yazıyor Sava Popov.
Türk edebiyatının Balkanlar'da geniş olarak özümsenmiş olduğunu gösteren örnekleri artırmak mümkündür. Bu konuda yapılmış çok sayıda bilimsel araştırma
Slav ve Türk kültürünün kaynaşarak ortak ve zengin bir edebi kültür oluşturduğunu
Balkan kültüründe Türk izlerini takip etmenin kolay olduğunu ortaya koymaktadır.
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 08:21
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...