Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO)

Ad:  NATO - Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü1.jpg
Gösterim: 3974
Boyut:  44.9 KB

İngilizce NORTH ATLANTİC TREATY ORGANİZATİON (NATO),
II. Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa’daki Sovyet askeri varlığını dengelemek amacıyla, 4 Nisan 1949 tarihli Kuzey Atlantik Antlaşması (yürürlüğe giriş tarihi 24 Ağustos 1949) çerçevesinde kurulan örgüt.

Soğuk Savaş boyunca Batılı devletlerin Doğu Bloku’na karşı en önemli ortak savunma ittifakı olmuştur. Üyeleri ABD, Almanya (1955-90 arasında yalnızca Batı Almanya), Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya, İzlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Türkiye ve Yunanistan’dır. NATO’ya Şubat 1952’de katılan Yunanistan ve Türkiye, Mayıs 1955’te katılan Batı Almanya ve Mayıs 1982’de katılan İspanya dışındaki devletler örgütün ilk kurucularıdır. Fransa 1966’da NATO’nun askeri kanadından ayrılmasına karşın örgüt üyeliğini sürdürmüştür.

Antlaşmanın içeriği.


Kuzey Atlantik Antlaşmasının özü 5. maddede yer ahr. Buna göre üye devletler “Avrupa ya da Kuzey Amerika’da aralarından bir ya da birkaçına karşı girişilecek silahlı bir saldırıyı bütün üye devletlere karşı bir saldın sayacak ve böyle bir saldırı gerçekleştiğinde de Birleşmiş Milletler Antlaşması’nm 51. maddesiyle tanınan tek başına ya da toplu olarak kendini savunma hakkı uyannca, tek tek ve öteki üye devletlerle birlikte, silahlı kuvvet kullanma da dahil, gerekli gördüğü bütün önlemleri alarak saldırıya uğrayan üye devlete ya da devletlere yardım edecektir.”

Antlaşmanın coğrafi çerçevesi 6. maddede “üye devletlerden herhangi birinin Avrupa ve Kuzey Amerika’daki topraklarına, Fransa’nın Cezayir iline, üye devletlerin Avrupa’daki askeri birliklerine, Yengeç Dönencesinin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesindeki üye devletlerden herhangi birinin egemenliğindeki adalara yönelik bir silahlı saldırıyı” kapsayacak biçimde tanımlanmıştır. (15 Şubat 1952’de bu alan Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve Akdeniz’deki Müttefik kuvvetlerini kapsayacak biçimde genişletilmiştir. Cezayir’in 3 Temmuz 1962’de bağımsızlığına kavuşmasından sonra, Fransa 1963’te Cezayir’in antlaşmanın kapsamından çıkarıldığını açıklamıştır.)

Antlaşmanın 3. maddesinde üye devletlerin “Silahlı saldırıya tek başına ve toplu olarak karşı koyabilmek için sürekli ve etkili çabalarla ve karşılıklı yardımlaşma yoluyla savunma güçlerini korumaları ve geliştirmeleri” öngörülmüştür. Bu madde uyannca ABD, Avrupa’daki NATO üyelerine örgütün ilk 20 yılında 25 milyar ABD Dolan’mn üzerinde askeri yardım sağlamıştır.
Antlaşmanın “istendiğinde hemen toplanabilecek... bir konsey” oluşturulmasını öngören 9. maddesi, aynı zamanda bu konseye gerekli yardımcı organlan kurma yetkisi vermiştir. Bu yetkiye dayanarak ve 3. maddede de belirtilen yükümlülükler uyarınca kısa sürede birçok sivil kurumla askeri komutanlıklar ve karargâhlar oluşturularak çeşitli etkinlikler geliştirilmiştir.
Antlaşmanın geçerli olacağı süreyle ilgili olan 13. maddede, 20 yılın sonunda (Ağustos 1969) isteyen devletin bir yıl önceden haber vermek koşuluyla üyelikten çekilebileceği, böyle bir bildirimin yapılmaması durumunda antlaşmanın ve üyelerin yükümlülüklerinin süresiz olarak devam edeceği belirtilmektedir.

Antlaşmanın 2. maddesinde ayrıca “istikrar ve refahın” geliştirilmesi amacıyla işbirliği yapılması ve “ekonomik işbirliğinin” güçlendirilmesi öngörülmüştür. Ama savunma dışındaki alanlarda NATO çerçevesinde dikkate değer bir etkinlik görülmemiştir.

NATO’nun örgütlenmesi.


Antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Avrupa’daki NATO ülkelerinin askeri gücünü artırmaya yönelik adımlar atan ABD, Marshall Planı’n- da olduğu gibi, yapacağı askeri yardımları Avrupa’daki ortak savunma girişimlerinin gerçekleştirilmesi koşuluna dayandırmaya çalıştı. Buna bağlı olarak Kuzey Atlantik Konseyi Ocak 1950’de Avrupa için genel bir “strateji kavramı” (strateji konsepti) üzerinde anlaşmaya vardı. Bir ilkeler bildirisinin pek ötesine gitmeyen bu belge, ABD başkanmm 27 Ocak 1950’de askeri yardımın ilk bölümünü oluşturan 1 milyar ABD Dolan’nı serbest bırakması için hukuki bir temel sağladı.
ABD, Kuzey Kore’nin Haziran 1950’de Güney Kore’yi işgal etmesi üzerine SSCB’nin herhangi bir askeri yayılma ya da Avrupa üzerinde baskı uygulama girişimine karşı koyacağını göstermeye yönelik yeni önlemler aldı. II. Dünya Savaşı’nda Müttefik kuvvetlerin komutanı olan General Dwight D. Eisenhower, Aralık 1950’de Kuzey Atlantik Konseyi’nce Avrupa Yüksek Müttefik Komutanlığına (SACEUR) getirildi. Eisenhower’dan sonra da aynı görev ABD’li generallere verildi. Bu generaller bu görevin yanı sıra Avrupa’daki ABD kuvvetlerinin komutanlığını da (CINCEUR) üstlendiler.

Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden hemen sonra kurulan NATO Konseyi, üye devletlerin bakanlık düzeyindeki temsilcilerinden oluşur ve yılda en az iki kez toplanır. Üye devletler arasından dönüşümlü olarak seçilen konsey başkanı, temelde örgütün sivil bir organı olan Uluslararası Sekreter- lik’in başkanlığını da yürütür.

NATO’nun askeri örgütlenmesi olası bir savaş durumunda kullanılmak üzere oluşturulan bütünsel (entegre) bir komuta sistemine dayanır. Üye devletlerin genelkurmay başkanlan ya da bunların temsilcilerinden oluşan Askeri Komite’nin denetiminde üç büyük komutanlık kurulmuştur:
1) Genel karargâhı Casteau’da (Belçika) bulunan ve resmî adı Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanlığı (SHAPE) olan, SACEUR’ ün komutasındaki Avrupa Komutanlığı;
2) genel karargâhı ABD’de Norfolk’ta (Virginia) bulunan, Atlantik Yüksek Müttefik Komutam’mn (SACLANT) komutasındaki Atlas Okyanusu Komutanlığı
3) genel karargâhı İngiltere’de Northwood’da (Middlesex) bulunan, Manş Başkomutanı’ nın (CINCHAN) komutasındaki Manş Komutanlığı.

CINCHAN’lık görevini İngiliz, SACEUR ve SACLANT’lıklan da ABD’li generaller üstlenmişlerdir. Her komutanlık olağan askeri düzen içinde alt bölümlere ayrılmış ve bütünsel bir uluslararası hazır komuta sistemi oluşturulmuştur. Bu komutanlıkların banş zamanındaki işlevi müttefik kuvvetleri fiilen yönetmekten çok, kendi bölgelerinin savunma planlarını hazırlamak, ayrıca üye devletlerin kuvvetlerini denetlemek ve tatbikatlar düzenlemektir. Örgütün ilk 20 yılında NATO kuvvetleri için üsler, havaalanları, boru hatlan, haberleşme şebekeleri ve depolar biçiminde 3 milyar ABD Doları değerinde altyapı tesisi inşa edilmiştir. Ortaklaşa finanse edilen bu yatırımların yaklaşık üçte biri ABD tarafından karşılanmıştır.

ABD askeri yardımının Avrupa’ya akmasından sonra NATO üyesi ülkelerin askeri gücü arttı. 1955’te kendi kuvvetlerini kurmaya başlayan Batı Almanya da NATO’ ya önemli bir katkı sağladı. 1960’ların ortalarına doğru Avrupa’da askeri denge yeniden oluştu. Ama, Sovyet askeri kuvvetlerinin daha üstün olduğu ve bu üstünlüğü yıkmak için nükleer silahların gerekli olduğu biçimindeki yaygın kanı Avrupa’da ve ABD’de uzun bir dönem varlığını sürdürdü. Bu kanı NATO’da stratejik sorunlarla ilgili tartışmaları etkileyerek “nükleer caydırıcılığın güvenilirliği” biçiminde bir görüşün doğmasına yol açtı.

Fransa’nın rolü.


Fransa cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün 1958’den sonra ABD’nin NATO’daki egemen konumunu eleştirerek NATO’nun uluslararası alanda oluşturduğu birçok karargâhın ve yürüttüğü etkinliklerin Fransa’nın egemenliğini çiğnediğini öne sürmesi, Fransa’nın NATO içindeki durumuyla ilgili belirli bir gerginlik yarattı. De Gaulle bu karargâh ve etkinliklerin antlaşmanın bir gereği olarak doğmadığını, ayrıca örgütün amaçlan bakımından da zorunlu olmadıklan görüşünü savunarak NATO’yla “bütünleşmenin” Fransa’yı başkalarının karanyla başlayacak bir savaşa “otomatik” olarak sürükleyebileceğini öne sürdü. 1 Temmuz 1966’da Fransa NATO’ nun askeri kanadından resmen çekilerek NATO’ya bağlı kuvvetlerle askeri karar- gâhlann Fransa topraklarının dışına çıkanl- masını istedi. Ama De Gaulle “kışkırtılmamış bir saldırı” durumunda Fransa’nın antlaşmaya bağlı kalacağını açıkladı.

Fransa’nın bu kararı üzerine aralarındaki dayanışmayı güçlendiren NATO’nun öteki 14 üyesi, bütünleştirilmiş savunma kurumlannın önemini vurgulayarak NATO’nun genel karargâhını Paris’ten Belçika’ya taşıdı. Örgütün işleyişi Fransa dışında eskisi gibi sürdü. Çekildiği alanlarda, özellikle de bütünleştirilmiş askeri komutanlıklar ve örgütün öbür harekâtlarıyla ilgili konularda karar süreçlerine katılmayan Fransa, bu alanlarda NATO’yla ilişkisini yalnızca “bilgi alışverişi” düzeyinde yürüttü. Konsey üyeliğini sürdürmekle birlikte katılım düzeyini “bütünleşme” dışında kalan konularla sınırladı. Batı Almanya’da ve Berlin’de bulunan kara birliklerini de NATO çerçevesi yerine, Batı Almanya’yla imzaladığı yeni ikili anlaşmalar uyarınca tutma yoluna gitti.

Son gelişmeler.


Başlangıçtan beri NATO’ nun birinci amacı, SSCB’nin ve Varşova Paktı’ndaki müttefiklerinin komünizmi yayma amacıyla Batı Avrupa’yı işgal etmesi durumunda Batılı müttefiklerin buna karşı göstereceği askeri tepkiyi bütünleştirip güçlendirmek biçiminde tanımlanıyordu. 1950’lerin başlarında, SSCB’nin çok daha fazla olan kara kuvvetleri karşısında NATO’nun başlıca güvencesi, ABD’nin Sovyet saldırısını caydırmak için topyekûn nükleer misillemede bulunabilecek olmasaydi. 1957’den sonra Batı Avrupa’ya ABD nükleer silahlarının konuşlandırılmasıyla bu politikada bir adım daha atıldı, (ittifakın nükleer silahları ABD denetimindeydi.) 1950’ler ve 1960’lar boyunca NATO kuvvetleri sistemli bir biçimde güçlendirildi; Varşova Paktı’nın büyük boyutlardaki kara kuvvetleri karşısında sayıca hep zayıf kalmasına karşın, NATO birliklerinin donanım ve eğitim üstünlüğü kabaca bir güç eşitliği sağlıyordu.
Ad:  NATO - Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü5.jpg
Gösterim: 1461
Boyut:  49.1 KB

Bu durum 1980’lere değin sürdü. Bu arada NATO, ABD denetimindeki nükleer başlıklı ve orta menzilli füzelerle donanmış, konvansiyonel güçlerini de büyük ölçüde genişletmişti. Batı Almanya’da ve Batı Avrupa’nın başka yerlerinde NATO kuvveti olarak yaklaşık 300 bin ABD askeri bulunuyordu. Soğuk Savaş daha on yıllar boyunca sürecek gibi gözüküyordu. Ama 1980’lerin sonlarında Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un getirdiği geniş kapsamlı yenilikler hem Soğuk Savaş’ı hem de NATÖ’yu temelden etkiledi. SSCB 1989’da bütün Batı Avrupa’da komünist yönetimlerin çökmesini sessizce kabullendi ve yerlerine özgür seçimlerle işbaşına gelmiş (komünist olmayan) hükümetlerin geçmesini onayladı. SSCB, yeniden birleşecek Almanya’nın NATO üyesi olarak kalmasını da kabul etti ve bu birleşme 1990 sonunda gerçekleşti. SSCB’nin Doğu Avrupa üzerindeki denetimini bırakması, daha önce Varşova Paktı’ndan NATO’ya yönelen tehdidin büyük ölçüde ortadan kalkması anlamına geliyordu. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansının (AGİK) Kasım 1990’daki Paris doruğunda Soğuk Savaş’ın sona erdiği resmen ilan edildi. 1 Nisan 1991’de Varşova Paktı resmen feshedildi, yılın sonuna gelindiğinde de SSCB dağıldı.
Bütün bu gelişmeler NATO’nun askeri bir örgüt olarak varlığını sürdürmesini tartışmalı duruma getirdi, ittifakın Avrupa’da uluslararası istikrarı korumakla görevli siyasal bir kuruluşa dönüşmesi yönünde bir eğilim baş gösterdi.

Türkiye ve NATO.


II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk dış politikasının temel doğrultularından biri, Batı Bloku’nun bütün örgütlenmelerinde yer almak biçiminde belirlendi. Ama NATO’ya üyelik için ilk başvurusunu Nisan 1949’da yapan Türkiye’nin bu istemi, 11 Mayıs 1950’de toplanan ABD, İngiltere ve Fransa dışişleri bakanlan tarafından karara bağlanamadı. Türkiye’nin üyelik istemi yalnızca İtalya tarafından desteklenirken, Ingiltere Türkiye’nin Ortadoğu çerçevesindeki bir askeri antlaşmada yer almasında ısrar etti. Başta Danimarka, Norveç ve Belçika olmak üzere öteki üyeler de Türkiye’nin Batı uygarlığının bir parçası olmadığı gerekçesiyle üyelik istemine karşı çıktılar.

Türkiye’nin ikinci başvurusu da Eylül 1950’deki NATO Konseyi’nce geri çevrildi. Daha sonra konseyin 21 Eylül 1951 tarihli bildirisiyle Türkiye ve Yunanistan NATO’ ya katılmaya davet edildi. 17 Ekim 1951’de Londra’da imzalanan bir protokolle Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üyeliği kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 18 Şubat 1952’de Türkiye’nin NATO’ya katılmasına karar verdi. Bundan sonra Türkiye ve ABD arasında NATO çerçevesinde yoğun bir ikili anlaşmalar ağı oluşturuldu. Türkiye topraklannda çok sayıda üs ve tesis kuruldu, ayrıca “Jüpiter” nükleer füzeleri, toplar ve mayınlar yerleştirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri de ABD askeri normlarına uyduruldu. Türkiye’nin NATO’yla ilişkileri 1960’lara değin hemen hiçbir anlaşmazlık doğmadan sürdü.

1960’lann ortalarından sonra Türkiye’de ABD’ye yönelik tepkilerin gelişmesi, ABD başkanı Johnson’m Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek için Haziran 1964’te Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup, Küba bunalımında Türkiye’nin konumunun gündeme gelmesi, “Jüpiter” füzelerinin ABD’nin tek yanlı kararıyla sökülmesi, U-2 bunalımı ve başka gelişmeler Türkiye’nin NATO’ya üyeliğinin tartışma konusu olmasına yol açtı. Türkiye’nin NATO’dan sağladığı yararlar ile üstlendiği yükümlülüklerin dengelenmesi hükümetlerin de benimsediği bir politika durumuna geldi. NATO içinde ABD ile Avrupa kanadı arasında daha dengeli bir tutum izlenmeye başladı. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden (1974) sonra ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı silah ambargosu Türkiye’nin NATO’yla ilişkilerinin yeniden sorgulanmasına yol açtı. Türkiye, savunma giderlerine büyük kaynaklar ayırdığı halde yeterince yardım alamadığından ve ordunun modernizasyon gereksinmelerinin karşılanamadığından yakındı. Örgütün sorumluluk alanının genişletilmesine, Ortadoğu ve Körfez bölgesinin de bu alana katılmasına karşı çıkarak Avrupa kanadıyla birlikte hareket etti.

Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi nedeniyle 1974’te NATO’nun askeri kanadından çekilen Yunanistan, NATO Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı General Rogers’ın adını taşıyan plan doğrultusunda Türkiye’nin veto kullanmaması üzerine, Ekim 1980’de yeniden askeri kanada döndü. Bu arada Yunanistan’a ait Limni Adasını savunma planlarına katmaya yanaşmayarak Türkiye’ ye yakın bir tutum alan NATO, daha sonra en azından savaş senaryolarında bu tutumunda bir değişikliğe yöneldi.

Türkiye’nin NATO’yla ilişkileri 1980’den sonra yeniden düzelme yoluna girdi. Ama Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlikler örgütün güney kanadının işlerliği konusunda kuşkulara ve tartışmalara yol açtı. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle NATO’nun güney kanadının ve Türkiye’nin stratejik öneminin azalabileceği düşünülürken, Sovyet blokunun ve SSCB’nin dağılmasıyla Balkanlar’da ve Kafkaslar’da baş gösteren istikrarsızlık ortamı NATO müttefiklerinin Türkiye’ye eskisinden daha çok ilgi göstermesine yol açtı. 1990’ ların başlarında NATO’nun bütünleşmiş askeri yapısındaki personelin yüzde 15’i, tank toplamının yüzde 11 ’i, jet uçaklarının da yüzde 3,2’si Türkiye’de bulunmaktadır.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 15 Eylül 2016 01:02