Arama

Halk Hikayesi - Tek Mesaj #5

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mayıs 2012       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Halk Hikayesi
Tanım: Aşk, kahramanlık gibi konuları, şiir ve düz anlatım olarak, aşıkların saz eşliğinde anlatıp söylemeleridir (düz anlatım içinde yer alan şiirler, saz eşliğinde türkü gibi söylenir).
Halk hikayeleri, hikaye türünün en eski ve ortak (anonim) olanlarıdır. Halk hikayesi anlatmak bir uzmanlık, bir ustalık işidir. Hikayeleri anlatan aşıklara "kıssa-han" da denir. En tanınmışhalk hikayelerimiz arasında, şunlarısayabiliriz: Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber, Köroğlu, Battal Gazi.

Türleri:

Halk hikayeleri kapsamlarına, boyutlarına ve konularına göre şöyle sınıflandırılabilirler:

1 - Kapsamlarına göre

a - Tek bir olay çevresinde örülmüş, basit yapılı, anlatımı yaklaşık bir-iki saat süren hikayeler. Bunlar çoğunlukla, konularınıbir efsaneden, masaldan veya gerçek yaşamdan alırlar.
b - Kahramanları kalabalık ve konuları ardarda sıralanmış olaylardan oluşan, uzun hikayeler. Bunların anlatımlarıbir gece sürdüğü gibi, beşveya yedi gece sürenleri de vardır.

2 - Konularına göre

a - Aşk Hikayeleri

Bu sınıfta yer alan "Aşk Hikayeleri", aşık geleneğinin tüm özelliklerini en iyi yansıtan hikayelerdir. Bunların kahramanları kimi zaman gerçekten yaşamış olan aşıklardır ve hikayenin konusu da onların yaşam öykülerinden alınmıştır.
Örneğin; Aşık Garip, Ercişli Emrah gibi.

Kimi zaman da bu kahramanlar masal, destan, tarih gibi kaynaklardan esinlenerek yaratılırlar. Bu türlerde hayal ürünü ögeler, gerçekçi ayrıntılarla birleştirilerek anlatılır. Örneğin; Yaralı Mahmut, Arslan Bey, Elif ile Mahmut gibi.

b - Kahramanlık Hikayeleri

Konusu kahramanlık olan bu hikayelerin en tanınmışı "Köroğlu" hikayesidir. Doğuanadolu'nun kimi hikayecilerine göre, Köroğlu hikayeleri 24 kol tutarındadır. Ayrıca, Doğu'da, Türkiye dışındaki Türk asıllıuluslarla, öteki kimi uluslar arasında da Köroğlu hikayeleri yaygındır.

Günümüzde giderek işlevini yitiren halk hikayeleri, eskiden uzun kış gecelerinde köy odalarında, düğünlerde, Ramazan gecelerinde kahvelerde anlatılırdı. Hikayenin saz eşliğinde söylenen türküler bölümüne, zaman zaman, dinleyicilerin katıldığı da olurdu.

Belirli bir ustalığa sahip olmalarıgereken halk hikayecileri, bir çıraklık döneminden geçtikten sonra bu işe soyunurlar ve geçimlerini de bu yolla sağlarlardı. Bu halk hikayelerinden bazıları önce taşbasması olarak daha sonraları da matbaa harfleriyle yayımlandı.
Halk hikayelerinin düz anlatım bölümlerini oluşturan olay örgüsü, genelde, derleme olmakla birlikte, saz eşliğinde türkü şeklinde söylenen şiir bölümlerinin yaratıcılarıçoğunlukla bellidir. Bu aşıklar, düz anlatımla şiirleri birleştirerek hikayeyi düzenlerler.

Örnek:

Kerem'in külleri dağılmasın diye bekleyen Aslı Han'ın saçları, küllerin içinde kalmış bir kıvılcımla tutuşur; iki âşığın ancak külleri birbirine kavuşur.
Sevgililerin birbirine kavuşmasıyla sona ermeyen bir macera olduğu için Kerem hikâyesi toy, düğün ve kış geceleri muhabbetlerinde eğlence vasıtası olan halk hikâyeleri arasında, çok sevildiği halde, başından sonuna kadar anlatılmaz, hattâ birçok yerlerde bunun anlatılmasını günah sayarlarmış.
Kerem Erzurum'da hasta yatarken, AslıHan'ın üç gün sonra geleceğini haber verirler. O zaman şu türküyü söyler:

Bir han köşesinde kalmışam hasta
Gözlerim kapıda kulağım seste
Kendim gurbet elde gönül heveste
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Erzurum dağları duman dildedir
Başım yastıktadır gözüm yoldadır
Aslı hayın yârdır adam aldadır
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Erzurum dağları kardır geçilmez
Gizli sırdır her adama açılmaz
Ayrılık şerbeti zehir içilmez
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Felek sen mi kaldın bana gelecek
Akıttın göz yaşım kimler silecek
Kerem'e dediler Aslı'n gelecek
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Kayseri'de musalla taşıüstünde bir cenaze görürler.
Kerem cenazeye şunları söyler:
Mal sahibi nice gördün halini
Felek pençesine düşmüş gidersin
Beğenmezdin türlü libas giymeyi
Şimdi uryan ceset olmuş gidersin.
Tutmaz idin bir fakirin elini
Sormaz idin yoksulların halini
Haram helâl kazandığın malını
Şu fâni dünyaya dökmüş gidersin.
Malın vardı yükseklerden uçardın


KEREM İLE ASLI HİKÂYESİ

Asıl adı Ahmet Mirza olan Kerem, Islahan Şahının oğludur. Şahın hazinedarlığını yapan rmeni Keşişinin kızıAslıile Kerem birbirlerini severler. Şah Keşişten kızıoğluna ister. Keşiş, bir müslümana kız vermek istemez. Fakat hükümdarın isteğini reddemez; bir mühlet ister ve bu mühletin içinde gizlice memleketten kaçar.

Kerem de Aslı'nın peşinden yola düşer. İşte, Kerem'in sevdiği kızın ardınca bütün Anadolu'yu baştan başa gezmesi böylece başlar. Kerem artık yanında sadık arkadaşıSofu (Kerem'in dilinden: Sofu Kardeş), omuzunda sazıile bir "Âşık" olmuştur. Her gittiği yerde, her rasladığına sazıyla ve yanık türküleriyle, Aslı'nın izini sorar, ona haber verenler de olur, vermeyenler de... Bazı defa nehirlere, dağlara, kayalara, dağlardaki hayvanlara derdini döker; yolunu bağlayan karlı, boranlıbellerden yol ister. Onun önüne çıkan engeller, bir defa inkisarına uğradılar mı iflah olmazlar. Kerem aşk ateşinde pişe pişe kemale erer, keramet sahibi olur. Allah onun her dileğini yerine getirir.

Bazışehirlerde Kerem, AslıHan'a bir zaman kavuşur. Keşişten habersizce bir müddet birbirlerine sevgilerini anlatırlar, dertlerini dökerler: Erzincan Bağlarında ve Kayseri'de olduğu gibi..

Sonunda Kerem Aslı'sının peşinden Halep'e varır. Halep Paşasına kendini sevdirir: Paşa, Keşişi tehdit ederek kızını Kerem'e vermeye razı eder. İki sevdalının nikâhları kıyılır. Fakat kötü ruhlu Keşiş onlara son fenalığı yapar: Kızına sihirli bir gerdeklik gömlek giydirir. Bu gömlek son düğmesine kadar açılır, tekrar kapanır imiş. Kerem sevdiğinin düğmelerini bir türlü çözemez. Yüreğinden kopup gelen ateşle yanar, kül olur.

Meclisler kurup da bâde içerdin
Atın binip sağa sola koşardın
Şimdi kara yere koşmuş gidersin.
Dertli Kerem eder nic' olur halim
Bana senden oldu ey kanlı zalim
Hiç vâdeye bakmaz erişir ölüm
Ecel şerbetini içmiş gidersin.


Özet

Atasözleri, fıkralar, halk hikayeleri genellikle düz anlatım şeklinde söylenmiş ve söyleyeni belli olmayan ortak (anonim) halk edebiyatı ürünleridir. Atasözleri kısa, kesin ve yalın bir şekilde söylenirler. Yer yer ölçülü uyaklısöylenenlerine de rastlanır. Kimi atasözleri bir gözlemi bir yargıyıyansıtarak bir sonuç bildirirler. Kimileri de doğrudan öğüt verirler. Yüzyılların deneyimlerinden süzülüp gelen gelenek, görenek ve toplumsal değer yargılarınıgeçmişten günümüze, günümüzden de geleceğe taşıyan atasözlerinin yol gösterici, öğüt verici, insanları iyiye ve güzele yönlendirici işlevleri vardır. Bir anlatım içinde yeri geldiğinde kullanılmaları, anlatılan duyguyu, düşünceyi güçlendirir ve anlatımı etkili kılar.
Fıkralar; bir konuda ders vermek, bir görüşü, düşünceyi mizah yoluyla anlatmak için kullanılan sözlü halk edebiyatıürünleri olup kahramanlarının belirli olup olmamasına göre sınıflara ayrılırlar. Fıkraların önemli bir işlevleri de toplum yaşamında örtük transaksiyon (imalı iletişim) aracı olarak kullanılmalarıdır. Ayrıca gelenek-görenek yaptırımlarının ve toplumsal baskıların altında ezilen bireye bir çıkış yolu da gösterirler. Halk hikayeleri ise aşk ve kahramanlık gibi konuları, şiir ve düz anlatım olarak, aşıkların saz eşliğinde söyleyip anlatmalarından oluşur. Konularına göre sınıflandırılırlar ve özellikle eskiden, köy ve kasabaların toplumsal yaşamında önemli bir yerleri olduğu görülür.