Arama


Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
30 Temmuz 2012       Mesaj #10
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
OSMANLI DEVLETİ’NDE HAREM-İ HÜMAYUN TEŞKİLATI

Arapça bir kelime olan harem, İslam ülkelerinde saray, konak ve evlerde yabancı erkeklerin girilmesine izin verilmeyen, yalnızca kadınlara ayrılmış daire ya da bölüme ve orada yaşayan kadınların tümüne verilen addır. Ayrıca harem kelimesinin girilmesi yasak yer; karı, zevce, eş; bir erkeğin çevresinde bulunan ve onunla ilişkiye giren kadınlar grubu; yasak mekan; kutsal yer; iç avlu (mimari) gibi anlamları da vardır.
Osmanlı literatüründe Harem-i Hümayun olarak anılan harem padişahların anneleri, kadınları (haseki), ikballeri, şehzadeleri, kızları (sultan) ile onlara hizmet eden usta, kalfa, ve cariye gibi kadın hizmetçilerin yaşadığı saray bölümüdür. Osmanlı Devleti’nde Dar’üs-saade (saadet evi), İffet-saray-ı Şahane, Harem-i Has, Saray-ı duhteran, Harem-i İsmet-makrun, sultana Sarayı gibi adlarla da bilinen harem ve harem hayatı kesin olarak bilinmese de Edirne’nin alınmasıyla Edirne Sarayı’nda başladığı kabul gören görüştür. II. Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra Sarayburnu’na, eski saray olarak da bilinen Saray-ı Atik-i Amire’yi yaptırmasıyla harem hayatı teşkilatlanmaya başlamıştır. 1550’de yapılan Saray-ı Cedid-i Amire’yeye, yani Topkapı Sarayı’na, III. Murad 1578’de Mimar Sinan’a harem bölümünü yaptırtmıştır. Topkapı Sarayı haremi, yeni yapılan sarayların görkemiyle ve gördüğü yangınlarla, önem ve itibarını kaybetse de IV. Mehmed zamanında onarılarak günümüzdeki halini almıştır. 1853’de Dolmabahçe, 1876’da yıldız Sarayı’na taşınan harem saltanatın kaldırılmasına kadar burada kalmıştır.
Genellikle, Osmanlı sarayları haremleri mabeyin ile kızlar ağası dairesi arasında yer alır. Topkapı sarayı haremi, Yıldız ve Dolmabahçe sarayları hareminden ayrılır. Topkapı sarayı haremi, kızlar ağası, başkapı gulamı ve hazinedar usta dairesiyle mabeyin olan sarık odası, sünnet odası, Revan köşkü ve Hırka-i Saadet arasında yer alır. Bu iki sınır arasında dolaplı kubbe, şadırvanlı taşlık, kule, kara ağalar mescidi, kara ağalar koğuşu, kızlar ağası dairesi, kadın efendiler taşlığı, valide sultan daireleri, hünkar hamamı, hünkar sofası, ocaklı sofa, III. Murad’ın has odası, I. Ahmed’in okuma odası, çifte kasırlar gibi dört yüze yakın oda ve bölümden oluşmaktadır. Osmanlı haremi, ortada hükümdarın yatıp kalktığı daire ile valide sultan dairesinin etrafında kurulmuştur. İlk haremler, valide sultan taşlığı etrafını süslerdi. Taşlığın etrafında cariyeler dairesi, valide sultanlar, kadın efendiler ve şehzadeler dairesi bulunurdu. Topkapı sarayı haremi böyleydi. Topkapı sarayı hareminin, dış ile ilgisi araba kapısı ile kuşhane kapısından olurdu. Her iki kapıdan gelenler, kapıda nöbet bekleyen harem ağaları ile karşılaşırlardı. Topkapı Sarayı’nın üçüncü kapısı olan Bab’üs-saade’yi ak hadım ağalar korurlardı. Kuşhane kapısından sonra ise haremin idaresi siyah hadım ağalarına aitti. Kuşhane kapısından girilince harem ağalarının nöbet tuttukları yere gelinirdi. Haremle ilgisi olanlar bu kapıdan girip çıkarlardı. Buranın sağ tarafından uzun bir koridor vardı. Bu koridora Altın Sokak denirdi. Burası Hırka-i Saadet dairesine kadar uzardı. Ortadaki kapı valide sultan taşlığına açılırdı. Solda üçüncü bir kapı daha vardı ki, bu da cariyeler dairesine aitti. Koridorun sonunda ise asıl haremin giriş kapısı vardı. Kapının üzerindeki levhada yer alan
Alıntı

“Ey iman edenler, evlerinizin dışındaki evlere izin istemeden ve orada sakin olanlara selam vermeden girmeyiniz. Böyle hareketiniz sizin için daha hayırlıdır.”

Ayet-i kerime dikkat çekicidir. Harem ağalarından başka haremin diğer tarafının düzeni de nöbetçi kalfalarla emirlerindeki cariyeler tarafından korunurdu. İşte bu sıkı kontrol ve türlü sebepler yüzünden Osmanlı haremi son yıllara kadar içine girilmesi güç bir sırlar küpü olmuştur.
Osmanlı devlet teşkilatında Harem-i Hümayun tabiri hem haremi hem de endurunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde erkeklerin,harem ise ikametgah görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi sistemi bulunmaktadır. Haremin bu son derece ve ilgi çekici yönü ne yazık ki ,hep geri plana itilmiş ve yeterince değerlendirilmemiştir. Buna karşılık harem hayatının gizliliği mahremiyeti herkese malum olduğu halde özellikle batılı yazarlar tarafından hiç bilinmeyeni en bilinen kısmıymış gibi harem hakkında anlatılanlar basit ilişkiler üzerine kurulmuştur. Buradaki bilgilerle senaryolanan çeşitli film, roman ve tiyatrolarda da maalesef çok geniş bir teşkilata sahip bulunan haremin asıl fonksiyonu göz ardı edilmiş veya maksatlı olarak unutturulmaya çalışılmıştır. Oysa son yıllarda harem üzerine yapılan yerli ve yabancı bilim adamların yaptıkları çalışmalar Osmanlı sarayının harem bölümünün padişah evi ikametgahı olmasının yanı sıra dünyada eşi benzeri görülmeyen bir mektep hüviyetinde olduğunu gözler önüne sermektedir.
Amerikalı uzman Leslie Peirce, harem hakkında arşiv belgelerine dayanarak on yılda hazırladığı doktora tezinde, “Biz batılılar İslam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama güçlü bir geleneğim mirasçılarıyız. Harem, Müslüman cinsel duyarlılığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgesidir.”dedikten sonra haremin amaç ve teşkilatı hakkında verdiği bilgiler aleyhteki iddialara en güzel cevaptır. “Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan ailesinin hizmetkârları için ise bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Enderun, saray içinde padişaha kişisel hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hanedana hizmet hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine kişisel hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu. Azat edilerek Enderun mezunları veya diğer görevlilerle evlendirilen bu kadınların payına da kocalarının oluşturduğu erkek hanelerini (selamlık) tamamlayan haremler oluşturmak düşerdi. Sultan hanesinin kurduğu teşkilat ve eğitim kalıbı bu köle evlilikleri vasıtasıyla çoğaltılarak Osmanlı yönetici sınıfının sosyal ve politik temelini oluşturuyordu. Saray eğitim sisteminin -hem erkek hem de kadınlar için- ana hedeflerinden biri hükümran hanedana sadakatin aşılanmasıydı. İmparatorluk elitini sarmalayan bağları erkekler kadar kadınlar da sürdüğü için elitin sadakatinin odağında sadece padişahın kendisi değil, aynı zamanda sultan hanesinin kadınları, yani bir bütün olarak haneden ailesi vardı.”

Örneğin haremin saz heyeti ve bando takımı içerisinden yetişen Dilhayat Kalfa (1750-1820) en büyük Türk kadın besteciler arasındadır.
Osmanlı Devleti’nde Harem-i hümayun teşkilatı genel olarak devşirme ve ocak usullerinin uygulanmasıyla, yetişen görevlilerden oluşmaktaydı. XV. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak haremde devşirme usulünün uygulandığı görülmektedir. Osmanlı haremindeki erkek görevlilerin tümü hadımdı; ve ak ve siyah hadımlar olmak üzere iki kısma ayrılıyordu. Haremin en yetkili görevlisi kızlar ağası 1582’ye kadar ak hadımlardan seçiliyordu. Bundan sonra ise zenci hadım ağalarının saraydaki saltanatları başlayacaktır. XVI. Yüzyıl sonlarına doğru Topkapı Sarayı’nda ağalar ocağının kurulmasıyla, haremin asıl teşkilatlanması tamamlanmıştır diyebiliriz. Esir tüccarlarının Mısır, Habeşistan ve Orta Afrika’dan hadım ederek, Akdeniz limanlarında sattıkları zencilerin satın alınmasıyla (bu işle İstanbul gümrük emini ilgilenirdi.) ağalar ocağının temel kaynağı sağlanıyordu. Buradaki hadımlar, Türkçe öğretildikten, belli bir eğitimin ardından ve haremde bir çeşit staj gördükten sonra harem ağası unvanını alırlardı. Belli başlı görevleri ise; haremin kapılarını kilitlemek, harem kapısında nöbet beklemek ve giren çıkanı kontrol etmek, harem arabalarına refakat etmek, doktorlarla beraber hareme girip çıkmak, hariçten hiç kimseyi haremden içeri bırakmamaktır.

Osmanlı Devleti’nde Harem-i hümayun teşkilatındaki belli başlı görevliler şunlardır;
KIZLAR AĞASI: (DAR’ÜS-SAADE AĞASI, KAPI AĞASI)
Sarayda bulunan harem ağalarının başı ve en büyük amiriydi. Resmi unvanı Dar’üs-Saade Ağası olan kızlar ağası, Osmanlı sarayının ve bütün iç ve harem halkının başıydı. Derecesi sadrazam ve şeyhülislamdan sonra gelirdi. İşlerini emrindeki harem ağalarına gördürürdü. Kızlar ağasının başlıca görevleri şunlardı; padişahın haremini korumak, harem için gereken cariyeleri sağlamak, haremde bulunan cariye, usta, kalfa, ikbal ve kadın efendilerin terfi ya da cezalandırılmalarını padişaha arz etmek, sultanların evlenmesinde vekilliğini yapmak, töreni ihare etmek, Hırka-i Şeriflerde desti malları vermek, surre alaylarını düzenlemek, sultan düğünlerinde koltuk törenlerinde bulunmak, kendine bağlı bulunanların işine son vermek veya yenilerini tayin etmek.Aynı zamanda Haremeyn-i Şerifeyn denilen Mekke ve Medine’ye ait vakıfların nazırıydılar. Bundan başka, hükümdar namına olarak selatin evkafının idaresine de bakarlardı. Bütün bu işleri görmek için her Çarşamba günü sarayda has ahır kapı tarafında bir divan akdederlerdi.
Kızlar ağası ağalığa atanınca kürk giyer ve ona hatt-ı hümayun gönderilirdi. Görevden azledilince mısıra giderler ve kendilerine azatlık denilen maaş bağlanırdı. En ünlüleri Hacı Beşir Ağa ve Sümbül Ağadır diyebiliriz. Öyle ki Hacı Beşir Ağa otuz yıl bu görevde kalarak ve sadrazamlığa kendi adamlarını getirecek kadar kudret sahibi olmuştur. Hatta bazı kızlar ağaları sadrazamlığa kadar yükselmiştir. Hadım Sinan Paşa, Hadım Ali Paşa ve Gürcü Mehmet Paşa bunlardandır.
Baltacılar, çadır ve mehter başı, haznedar usta, bezirganbaşı, pişkeşçi başı gibi dış hizmette bulunan memurların, kızlar ağalığı makamına bağlanmasıyla kızlar ağaları kuvvetlenseler de; Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla yetkilerinin çoğu ellerinden alınarak güç ve otorite kaybına uğramışlardır.
Bütün harem ağalarının reisi olan kızlar ağasından başka rütbelerine göre sırasıyla şu ağalar haremde görev yapmıştır; yalnız harem ağalarının kendi arlarındaki rütbeleri, Osmanlı tarihinin değişik dönemlerinde ve hatta ak ağalar veya siyah ağaların kızlar ağalığını ellerine geçirdikleri dönemlere göre, farklılıklar arz etmektedir.

SARAY AĞASI:
Ak hadım ağasıdır. Kızlar ağasının birinci yardımcısıdır. Sarayın temiz tutulması ve tamirinden sorumluydu.

SARAY KETHÜDASI: (KAPIOĞLANI KETHÜDASI)
Ak hadımların ağadan sonra gelen amiridir. Kapıyı bekleyen ak hadımların idare ve inzibatından sorumluydu.

BAŞKAPI GULAMI:
Zenci hadımların kızlar ağasından sonra gelen ağasıydı. Yardımcısına ikinci baş kapı gulamı deniliyordu.

ORTANCA:
Binbaşı rütbesindeki harem ağasıdır.

NÖBETÇİ KALFA:
Umum nefer ve oğlanlarının zabiti ve sorumlusu olan harem ağasıydı.
Ayrıca;

  • VALİDE SULTAN AĞALARI
  • ŞEHZADELERİN MUHAFIZI OLAN AĞALAR
  • MUHASİPLER
  • HAZİNEDAR AĞA
  • HAZİNE KETHÜDASI
  • ODA LALASI
  • İMAM ve MÜEZZİN
Ağalar ocağında yetişmiş diğer önemli harem ağalarıydı.
Harem teşkilatında çalışan cariyelerin yükselebilecekleri en üstün makam ustalıktır.

Haremdeki başlıca kadın görevliler şunlardır;

BAŞHAZNEDAR USTA: (HÜNKAR KALFASI)
Haremde yaşayan bütün kalfalara, cariyelere ve öteki ustalara hükmederdi. Valide Sultan, Kadın Efendi ve Sultan’dan sonra haremin en nüfuzlu kadınıydı. İlk beş haznedar önemliydi. İkincisi baş haznedarın yardımcısıydı.
Padişahın özel hizmetini görmek başlıca göreviydi. Diğer haznedarlar padişahın kapısında nöbet tutarlar; ayrıca ikballerin ve gözdelerin yetiştirilmesini sağlıyorlardı. Baş haznedar haremdeki bütün hazinelerin anahtarlarını ve üç mühr-ü hümayundan birisini taşıyorlardı. Törenleri ve göçleri düzenliyorlardı ve ellerinde asa taşıyorlardı. Bizzat padişahın seçtiği haznedarlar padişahın tahttan indirilmesi veya ölümüyle haremden ayrılırlardı. Vezir maaşı alıyorlardı.

ÇAŞNİGİR USTA: (ÇEŞNİYAR)
Haremde sofra hizmetlerini gören ustaydı. Maiyetinde kalfa ve cariyeler vardı. Hükümdara ait yemek ve sofra takımlarını da korumakla görevliydiler. Yemekleri padişaha sunmadan önce, zehirli olup olmadığını anlamak için biraz o tadardı. Yemek sırasında ayakta dururlardı.

ÇAMAŞIR USTA: (CAMEŞUY)
Padişahın çamaşırlarını yıkayanların başına bu ad veriliyordu. Topkapı çamaşırhanesi Şimşirlik tarafından bodrumdaydı.

İBRİKTAR USTA:
Padişahın el ve yüzünü yıkamak, apdest almak için hizmet edenlerin başına bu ad veriliyordu. Ayrıca padişaha ait leğen, ibrik ve havluları koruyorlardı.

KAHVECİ USTA:
Padişahın kahvesinin pişirilmesine ve kahve takımlarının korunmasına bakan kalfaların başına bu ad veriliyordu. Bayram törenlerinde misafirlere hizmet etmekle de görevliydi. Elbiseleri bizzat padişah tarafından hazırlanırdı.

KİLERCİ USTA:
Padişahın kilerine ve kiler takımlarına bakan kalfaların başına bu ad veriliyordu. Görevini genellikle emrindeki cariyeler yapardı. Padişahın özel işlerini görmekle de yükümlüydü. Ayrıca çeşnigar ustayla beraber yemek hizmetine yardımcı olurdu.
Bunlardan başka harem hizmetini gören diğer ustalar şunlardır;

  • KUTUCU USTA
  • KÜLHANCI USTA
  • VEKİL USTA
  • KETHÜDA KADIN (SARAY USTA)
  • KATİBE USTA
  • HASTALAR USTASI
  • EBE, DADI ve DAYE (SÜT NİNE)

Bunca zamandır, hakkında bir bilgi sahibi olunmadan, ortaya konulan ve cinselliğin ön planda tutulduğu eserlerle bayağı yıpratılan Harem-i Hümayun teşkilatı ve hayatı umarım bundan sonra Türk evlatlarının bilerek, araştırarak, ön yargıdan uzak bir şekilde ve milli tarih anlayışının getirdiği milli şuurla ortaya koyacağı eserlerle hakkettiği değere kavuşacaktır. Çünkü Türk evladı ecdadını tanıdıkça daha doğru işler yapmak için kendinde kuvvet bulmalıdır, bulacaktır da.

İsmail Hakkı ERGÜVEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı





241501mz2
Topkapı Sarayı

Harem BahC3A7esinde Meclis IAhmed AlbC3BCmC3BC
1. Ahmet döneminde Harem-i Hümayun bahçesinde bir toplantı

sultanhamami 02
Harem-i Hümayun’da Sultan Hamamı

Kaynakça

[1] Necdet Sakaoğlu, Tarihi, Mekanları, Kitabeleri ve Anıları ile Saray-ı Hümayun, Denizbank Yay., İstanbul 2002, s. 271-275.

[2] Çağatay Uluçay,
Harem II., Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara 1992, s. 2-4.

[3] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 8-9.

[4] Ahmed Akgündüz, “Bir Aile ve Hizmet Müessesesi Olarak Osmanlı’da Harem”,
Türkler, Cilt-10., Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 322.

[5] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 8-9.

[6] Ahmed Şimşirgil, “Harem nedir?”,
htpp//www.turksultans.com

[7] Leslie Pierce,
Harem-i Hümayun, Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1996, s. 16-17

[8] Yılmaz Öztuna,
Osmanlı Devleti Tarihi II., Faisal Finans Kurumu yayınları, İstanbul, 1986, s. 27.

[9] Ahmed Akgündüz,
a.g.m., C. 10, s. 326.

[10] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 120.

[11] Ahmed Akgündüz,
a.g.m., C. 10, s. 327.

[12] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 121-127.

[13] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 121-127.

[14] Ahmed Akgündüz,
a.g.m., C. 10, s. 327.

[15] Ahmed Akgündüz,
a.g.m., C. 10, s. 327-328.

[16] Çağatay Uluçay,
a. g.e., s. 132-141.
Sen sadece aynasin...