Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Kasım 2012       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Peygamberimizin Tebliğ, Tebyin ve Teşri Görevi
"Sana da, kendilerine indirilmiş olanı insanlara açıklaman için, Kur’ân’ı indirdik—tâ ki iyice düşünsünler." (Nahl Sûresi)
Bu ayet, Peygamber Efendimizin, Kur’ân’ı tebliğ etmekten başka, bir de onu açıklama görevinin bulunduğunu bildiriyor. Buna karşılık, bizim de, onun açıkladığı şey üzerinde düşünmek ve öğüt almak gibi bir yükümlülüğümüzün bulunduğunu hatırlatıyor.
Peygamberimizin bu görevi, aslında, Kur’ân’ın işlevini tamamlayan bir görevdir. Ve onsuz Kur’ân’ı düşünmek, hele onu hayata geçirmek mümkün değildir.
Gerçi bazı âyetlerde “Sana düşen tebliğden ibarettir” buyurulur. Öncesini ve sonrasını dikkate almadan, Kur’ân-Hadis ilişkisini hesaba katmadan bu ifadelere bakılacak olursa, Peygamberin işi, sadece Kur’ân’ı getirip bize ulaştırmaktan ibaretmiş gibi görünebilir. Ancak o âyetler, Peygamberimizin insanları doğru yola eriştirmek gibi bir sorumluluğunun bulunmadığını bildiren âyetlerdir; “Sen tebliğini yaptıktan sonra insanlar bunu kabul etmeyecek olursa, bundan sen mes’ul tutulmazsın” anlamını dile getirmektedir. Yoksa, bu âyetlerin, Peygamberi, evrak tebliğ eden bir postacı durumuna düşürmesi elbette ki düşünülemez.
Peygamberimizin Kur’ân’ı açıklama görevi öylesine geniş ve kapsamlı bir görevdir ki, bizim bu dini yaşayabilmemiz tamamen buna bağlıdır denebilir.
Bir defa, ibadetlere dair âyetler ve ahkâm âyetleri, Peygamberimiz tarafından açıklanmaya ihtiyaç gösteren âyetlerdir. Kur’ân bize namazdan ve namaz vakitlerinden genel ifadelerle söz eder; ancak bu emrin nasıl yerine getirileceğini, en ince ayrıntılarına kadar bize öğreten, Peygamberimizdir. Diğer ibadetlerde de durum böyledir. Eğer Allah’ın Resulü bize öğretmeseydi, Kur’ân’ın zekât emrini ne şekilde yerine getireceğimizi biz bilemezdik. Zaten hadis kitaplarının tümü, Peygamberimizin Kur’ân’ı ya sözleriyle, ya da yaşayışıyla nasıl açıkladığını anlatan kitaplardır.
Kur’ân âyetlerinin doğru bir şekilde anlaşılmasında da Peygamberimizin hadisleri bize yol göstermektedir. Meselâ Tevbe Sûresinin 31’inci âyetinde geçen “Onlar hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler” ifadesini Peygamberimiz şu şekilde açıklamıştır:
"Onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmediler. Fakat hahamları ve rahipleri birşeyi helâl kılınca helâl sayıyor, haram kılınca da haram sayıyorlardı."
İsrâ Sûresinin 79’uncu âyetinde de “Rabbin seni Makam-ı Mahmuda eriştirir” buyurulmuş, Peygamberimiz ise bunu “şefaat makamı” olarak açıklamıştır.
Peygamberimizin Kur’ân âyetlerine dair bunlar gibi daha pek çok açıklamaları vardır. Özellikle, Kur’ân’ın Allah’a iman ile birlikte en önemli konusunu teşkil eden âhirete dair âyetleri açıklayan hadisler pek fazladır.
Şurası bir gerçek ki, Allah’ın Resulü Kur’ân âyetlerinden birini açıkladığı zaman, bu, herhangi bir beşerin açıklamasına benzemez. O, Kur’ân’ı indirenin verdiği yetki ve görevle açıklamasını yapar; biz de Kur’ân’ın bize yüklediği sorumlulukla onun açıklamasına tâbi olur, dinimizi ve Kur’ân’ımızı ondan öğreniriz.
Hiç kuşkusuz, bu dinin tek bir kitabı vardır; o da Kur’ân’dır. Ancak Kur’ân yalnız başına gökten indirilmemiş, onu açıklayan bir Peygamberle bize gönderilmiştir. Peygamberin bu konudaki görev ve yetkisine dikkat çeken daha başka âyetler de vardır ki, zaman zaman bunların üzerinde ayrıca duracağız. Peygamberimizin çeşitli hadislerinde de aynı durum vurgulanmıştır. Bu hadislerden birinde şöyle buyurulur:
"Sakın sizden birini, kendisine benden bir emir veya yasak ulaştığı zaman, koltuğuna kurulmuş, ‘Biz Allah’ın kitabında ne bulduysak ona uyarız, başkasını bilmeyiz’ derken bulmayayım!"
Kişi , isterse bu hadiste anlatılan kimse gibi, Allah’ın kitabında bulduğu şeyden başkasına uymayacak olsun; yine de Kur’ân’ı öğrenmekte Peygambere kulak verme görevi vardır. Çünkü elindeki Kur’ân’da bu açıkça emredilmiştir.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!