Arama

Sait Faik Abasıyanık - Tek Mesaj #1

kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
6 Kasım 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

Sait Faik Abasıyanık


asıl adı MEHMET SAİT
Ad:  Sait Faik Abasıyanık1.jpg
Gösterim: 2146
Boyut:  48.5 KB

(d. 23 Kasım 1906, Adapazarı - ö. 11 Mayıs 1954, İstanbul)
Türk öykü yazarı.

Olayı temel alan geleneksel öykü kalıplarını kırarak bu alanda yeni yollar açmış, şiirsel anlatımı, gerçeği çeşitli durumlarıyla görünür kılan gözlem ve izlenimleriyle çağdaşlarını ve sonraki kuşaklan etkilemiştir.

İlköğrenimini Adapazan Rehber-i Terakki Mektebi’nde yaptı, iki yıl Adapazarı İdadisi’nde okudu. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ailesi İstanbul’a yerleşince, İstanbul Sultanisine (bugün İstanbul Lisesi) girdi. Onuncu sınıfta, Arapça öğretmenine yapılan bir şaka yüzünden öğrencilerin dağıtılması üzerine, ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesinde tamamladı (1928). Bir süre İstanbul Darülfünunu (bugün İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesine devam ettikten sonra, babasının isteği üzerine, iktisat öğrenimi için Lozan’a gitti (1931). Bu kentte ancak on beş gün kalabildi. Fransa’ya geçti; kendisine entelektüel havası ve doğal güzellikleriyle çekici gelen Grenoble’da üç yıl kaldı. Vaktini daha çok gezip görmekle geçiren Sait Faik, yükseköğrenimini yarım bırakarak 1933’te İstanbul’a döndü. Kısa bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı. Babasının desteğiyle giriştiği ticaret işini de sürdüremedi. Daha sonra belirli bir işle uğraşamayan Sait Faik geçimini babasından kalan mirasla sağladı. 1944’te siroz hastalığına yakalandı; bu rahatsızlığı uzun yıllar sürdü.

Sait Faik, çağdaş edebiyata katkılarından dolayı ABD’deki Uluslararası Mark Twain Derneği’nin onur üyeliğine seçildi (1953). Ölümünden sonra 1955’te annesi tarafından adına bir öykü ödülü (Sait Faik Hikâye Armağanı) kondu. 1964’te de Burgaz adasındaki evi müzeye dönüştürüldü.

İstanbul Sultanisi’nde öğrenciyken (1925- 28) şiirler yazan Sait Faik “İpekli Mendil”, “Zemberek” adlı öykülerini de Bursa’da öğrenciliği sırasında kaleme aldı. İlk öyküsü “Uçurtmalar” (9 Aralık 1929) Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayımlandı. 1934-40 arasında Varlık, Ağaç, Servetifünun-Uyanış, Ses, Yeni Ses, Yaprak, Yenilik gibi dergilerde yayımladığı öykülerle tanınmaya başladı ve yeni Türk öyküsünün ve düzyazısının kurucularından biri olarak kendini kabul ettirdi.

Sait Faik kendisine kısa sürede ün sağlayan ilk ürünlerini ortaya koyduğu sırada Türk öyküsü birkaç yönseme içindeydi: Ömer Seyfeddin’in henüz geçerliğini yitirmemiş, etkili olaya, ortak üsluba dayanan “milli hikâyecilik” anlayışı; Refik Halid Karay’dan F. Celalettin’e uzanan çizgideki gülmece ağırlıklı fıkra-öyküler; Sadri Ertem’le, özellikle de Sabahattin Ali ile yerine oturan gerçekçi yönelim; Memduh Şevket Esendal’daki içten ve yalın anlatım. Gerçekçi, toplumcu tavrın daha çok öne geldiği bu ortamda, Sait Faik de ilk öykülerinde gözlemci bir yazar olarak belirdi. Ama kısa sürede öyküyü olaydan sıyırmaya yöneldi. Bu yönelişinde onun, gerçeği ya da durumu bir anlatıcıdan, kendi “ben”inden geçirme eğiliminin de büyük payı vardır. Aynı eğilim Sait Faik öyküsüne doğal bir öznelleşme süreci hazırlamıştır. O “ben” evrensel bir insanlık duygusunun odağı olduğu için Sait Faik, insanlığın tüm çelişkilerini, bunalımlarını öyküsünün temeline yerleştirmiş olur.

Dülgerbalığmm can çekişmesi de, doğadan gelen “Hişt, hişt!” çağrıları da aynı insanlık duygusuna bağlanabilir. Sait Faik’e göre her şey “bir insanı sevmekle” başlar, ilk dönem ürünleri Semaver (1936) ve Sarnıç'ta (1939) Adapazarı’ndaki çocukluk ve ilk gençlik yıllarının anılan, İstanbul, Bursa izlenimleri öne çıkar. Giderek artan bir şiirsellikle dolu Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950), Havada Bulut (1951) gibi sonraki yapıtlarında balıkçı, esnaf, işsiz gibi ezilen insanlara, toplum dışı kişilere yönelir. Sait Faik insan gerçeğini kavramaya çalışırken hemen her zaman kendini temel aldığından, öyküdeki durum bir özeleştiri süzgecinden de geçirilmiş olur. Yazar, anlattığı durumun sorumluluğunu da yüklenir gibidir. Kumpanya’daki (1951) gezgin tiyatro topluluğu, cambazhane, emekli miralay, Galata, Samatya, Yedikule’de deri işçileri, içkievleri, sabahçı kahveleri, çımacılar, garsonlar hep aynı duyguyla ele alınır. Havuz Başında (1952) şiirsellik doruğa ulaşır. Dil, çok kez, dilbilgisinden kurtulur.

Son Kuşlarda (1952) Sait Faik’in bir çeşit düşkırıklığına uğradığı sezilir. Toplumsal düzenin çirkinlikleri, sahtelikleri, adaletsizlikleri karşısında direnen insanın yalnızlığını ayrımsamıştır. Bu kitaptaki “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” öyküsünde gerçeküstücü bir plana kayar, düşle gerçek iç içe geçer. Alemdağ’da Var Bir Yılanda (1954) ve Az Şekerli’de (ös 1954) Sait Faik’in daha da karamsar olduğu görülür. Alemdağ’da Var Bir Yılanda konu ve olay akışı iyice ortadan kaldırılmıştır; öyküleme, ruhsal değişiklik yoluyla gerçekleştirilir; gerçeküstücü öğeler kullanılarak kişinin yalnızlığı ve bunun yarattığı acılar, bunalımlar işlenir.
Bir İstanbul öykücüsü olan Sait Faik’in bu niteliği yazdığı iki romanda da değişmez.

Medarı Maişet Motoru (1944; ikinci baskısı 1952’de Birtakım İnsanlar adıyla; 1965’te “Bütün Eserleri” arasında yeniden ilk adıyla) yan yana getirilmiş üç ayrı öykü olarak da değerlendirilmiştir. Kayıp Aranıyor (1953) düşkırıklığınm ve uyarlanamamanm romanıdır. Konusu, aristokrat ve varlıklı sayılabilecek bir aile ortamında yetişmiş genç bir kadının mutluluk arayışıdır. Kişisel mutluluk özlemiyle yerleşik ahlak kurallarının çelişkisi ele alınır.

Sait Faik, Şimdi Sevişme Vakti (1953) başlığı altında topladığı şiirlerinde, öykülerindeki temaları daha yoğun biçimde yeniden ele aldı. 1940’ların sonlarındaki şiir değerlerini yansıtan bu ürünler ilgiyle karşılandı.

Sait Faik öykü, roman ve şiirlerinde yaşamın ve güzelliklerin hakkını vermek için yazdı. Sürekli teması yaşama sevincidir. Kişileri, sıradan insan ya da “küçük adam” diye adlandırılan işsiz, hamal, balıkçı, sokak kadını, kimsesiz çocuklar, emekçiler ve küçük burjuvalardır. Sait Faik’in özgün yanı bu insanlarda evrensel insanı yakalayabilmesidir. Tek ölçüt olarak insanı öne getirir. Kitleler içinden gizli dramlar çekip çıkarır. Yoksulun, ezilmişin yanında yer alır. Çalışkan, dürüst insanlar onu kentlere bağlar; adaletsizlikler ise kırlara, adalara sürükler. Yapıtlarına dünyayı, insanı, bireyi anlama hırsı sinmiştir. Doğa güzellikleri karşısında başı döner. Toplumsal sorun ise onu birey planında bir hayıflanma duygusuna sürükler. Böyle anlarda çok karamsar tablolar çizer. Toplum çelişkileri karşısında öfke, kaçış, yenilgi duygularına kapılır. Gene de sanatçının bir ödevi olduğu kanısındadır: “Kendi yurdunda işsizlikle, dilencilikle, haksızlıkla, istismarcılıkla mücadele.”

Sait Faik’in 41 öyküsü Sabri Esat Siyavuş- gil tarafından Fransızcaya çevrildi: Un Point sur la Carte adıyla Milli Eğitim Bakanlığınca Hollanda’da yayımlandı (1962).

ÖBÜR YAPITLARI. Şahmerdan (1940), Tüneldeki Çocuk (1955), Mahkeme Kapısı (1956, 1942’de Haber gazetesinin adliye muhabiri olarak çalıştığı bir ay boyunca yaptığı röportajlar), Balıkçının Ölümü - Yaşasın Edebiyat (1977, der. M. Uyguner), Açık Hava Oteli-Konuşmalar-Mektuplar (1980, der. M. Uyguner), Müthiş Bir Tren (1981, der. M. Uyguner).

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Temmuz 2016 23:38