Arama

İbni Haldun - Tek Mesaj #7

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
27 Kasım 2012       Mesaj #7
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye

İbni Haldun (1332-1406)


îbni Haldun, ilk Müslüman tarih felsefecisi olmakla ifade edilebilecek bir tarihçi, filozof, sosyal bilimci ve fakihtir.

Çalkantılı ve sıkça tehlikeli bir politik kariyere karşın, İslam düşüncesinin en iyi eserlerinden biri olan ve insan doğasıyla toplumun karakteristiği hakkında tarihin ne söyleyebileceğine bakmak yoluyla, salt bir tarihi anlatımın ötesine geçen Tarih'ı ortaya koyabilmiştir. Bu eser, orijinalliği ve anlayışı ancak yakın zamanlarda tanınan abidevi bir eserdir.

Abdurrahman İbni Haldun, 1332'de Tunus'ta kökenleri 8. yyda Güney Arabistan'daki Hadramut'tan İspanyadaki Seville'e göç eden Haldun'a dayanan soylu bir kabilede dünyaya gelmiştir.

Belirlenebildiği kadarıyla İbni Haldun'un Muhammed adlı bir ağabeyi ve Yahya adında bir kardeşi vardır. Anne ve babasını 1347-1348'de Tunus'u kasıp kavuran bir salgında kaybetmiş ve ailenin reisi Muhammed olmuştur. Yahya, başarılı bir tarihçi ve yüksek mertebede bir politikacı olmuştur. İbni Haldun bir komutanın kızıyla evlenmiş ve ondan yedi çocuğu olmuştur. Başka bir eşinin olup olmadığı bilinmemektedir.

İlk eğitimi, sınıfındakilerden farklı değildir. Medreseye gitmeden önce babasından evlerinde ders almış ve sonra çoğunluğu, dostları olan Endülüslü göçmen uzmanlardan ders almıştır. Geleneksel olduğu üzere, genç yaşta Kuranı hıfzetmiş ve Arapça çalışmıştır. İbni Haldun çocukluğunun büyük bölümünü ve delikanlılığını geçirdiği Tunus'ta çalışmış ve eğitimini 1354'de Fez'de tamamlamıştır. Burada, matematik, mantık, kelam, felsefe, hukuk ve fıkıh alanlarında birçok hocadan ders almıştır. Genel olarak ailesinin statüsü ve ilmi bağlantıları nedeniyle iyi bir eğitim alsa da resmi okul eğitimi daha 17 yaşında sona ermiştir.

İbni Haldun döneminde, Kuzey Batı Afrika bölgeleri üç Sultanlığa ayrılmıştır: Meriniler (Benî Merin) Batı Mağrib'i (kabaca günümüz Fas'ı), Abdülvedidler (Benî Abdulved) Merkez Mağribi (yaklaşık olarak günümüz Cezayir'i) ve Hafsidler (Benî Hafs), Doğu Mağrib'i (günümüz Tunus ve Libya civarı) yönetmişlerdir. Bu üç Sultanlık arasındaki sınırlar belirlenmemiş ve her biri gücünü diğerinin bölgesinin içlerine yaymaya çalışmıştır. Bu nedenle bu dönem hanedanlar içi ve hanedanlararası sürekli savaş ve çatışmalarla karakterize edilmiştir. Aynı zamanda hanedanlar, güçlü Berberi (Kuzey Afrika'nın geniş bölgelerinde yaşayan, kimi yerli Arap olmayan halklara ve dillerine verilen isim) kabilelerin desteği için rekabet halindedirler.
Ad:  İBN-İ HALDUN.jpg
Gösterim: 2371
Boyut:  67.2 KB
Yirmi yıldan fazla bir süre, İbni Haldun, tehlikeli siyasi oyunlar oynayıp gerektiğinde müttefiklerini değiştirerek bu devletlerin karmaşık politikalarına etkin bir şekilde katılmıştır. 21 yaşında Hafsi Sarayında "Sultanın Kâtibi" olarak çalışmış ancak 1354'de Tunus'taki geleceğinin kısa olacağına karar vererek o dönemde güçlü bir Sultanlık olan Merini Sultanı Ebu İnanın filozof, kelamcı, müneccim, şair ve müşavir halkasına katılma davetini kabul etmiştir. 1359-1360'da Ebu İnanın halefi, Sul¬tan Ebu Salim'in sırkâtibi olarak tayin edilir. Sultanın 1361'deki ölümü üzerine sarayda bir elçi konumuna getirilir. Ancak 1365'te tekrar Doğu Cezayir'deki zengin Bicaye liman kentine gelir ve Hacip (başvezir) olur. Ancak gözden düşüp 9 yıl boyunca (1365-1374) ilkin Sultan Ebu Ham- mu, Tilemsen emiri Abdülvedid ve sonra Fez'deki Meriniler için kabile desteğini pekiştirip düzenleyerek bağımsız bir "siyasi uzman" görevinde bulunmuştur. İbni Haldun, Tunus'tan Fez'e (1352-1354) yolculuğu es-nasında bu bölgelerde geçirdiği iki yıl süresinde, kabile siyaseti ve çalış¬malarında birinci elden deneyim elde etmiştir.

İbni Haldun'un siyasetteki yıllarının tamamı, prestijli görev ve yüksek düzeydeki siyasi faaliyetler çevresinde geçmemiştir. Sürekli değişi¬me maruz kalmasının yanı sıra şu ya da bu emirin gözünden ne zaman düşse, kendini kimi zamanlar kritik ve tehlikeli konumlarda bulmuştur. 1356'da Sultan Ebu İnan tarafından 21 ay hapsedilmiş (ancak Sultanın ölümüyle serbest kalmıştır); 1369-1370'de Fas Sultanı Abdülaziz tarafından tutuklanmış; 1372-1373'de Buhara'dan Fez'e giderken Sultan Ebu Hammu'nun kışkırtmalarıyla Bedevilerin saldırıları ve yağmalarına maruz kalmış; 1373-1374'de Tunus Sultanı Sultan Ebu'l Abbas'ın veziri tarafından tutuklanmış ve aynı yıl İspanya Sultanı İbnu'l Ahmer tarafından ülkesine iade edilmiştir.

1375'de Mağrib'deki siyasi düşmanları tarafından kuşatılan İbni Haldun, siyasi faaliyet ve maceralarından emekli olmaya karar vermiş ve kendini ilme adamıştır. Bir Arap kabilesi tarafından kendisine himaye sunulduğunda 40 yaşındadır ve ailesiyle birlikte Kalatu'l Beni Seleme olarak bilinen bir sufi hankahına yerleşmiştir. İbni Haldun, burada abidevi dünya tarihi eserine başlamıştır. İlk versiyonu 1377'de tamamlanan Mukaddimesi (Prolegomena) 3 ciltlik tarihindeki ilk kitabıdır ve ona en çok ün kazandıran eser de budur.

Eseri için daha fazla kaynağa başvurması gerektiğini fark ederek Hafsi Emiri Ebu'l Abbasdan izin aldıktan sonra 1378'de memleketi Tunus'a geri döner. Dört yıl Tunus'ta kalıp yazı ve araştırmaları yanında fıkıh dersleri verir. Bununla birlikte burada kalışı, Sultanla olan sıkıntılı ve güvensiz ilişkiye sahip olmanın yanı sıra hem âlimler hem de suç ortağı saray mensuplarıyla olan çekişmeler nedeniyle uzun soluklu olmamıştır. 1382'de hacca gitme izni aldıktan sonra, İbni Haldun Mısır'a gider. Tesadüfen ya da planlı olarak yaşamının geri kalanını (1382-1406) Mısır'da geçirir. Mısır'a gelişinden kısa bir süre sonra İslam dünyasının en eski ve en prestijli üniversitesi olan el-Ezher'de hocalık önerilmiştir. Ancak 1383'de geçmişte birçok defa yaptığı gibi eşi ve ailesini ona katılmaları için çağırmıştır. Ancak eşi ve beş kişi, Tunus'tan Mısır'a giderken bir fırtına gemilerini batırınca kaybolurlar.

İbni Haldun, Mısır'da büyük eserini tamamlar. Tarih adlı eseri tam olarak Tarih'i Kitabü'l iber ve Divanu'l mubtede ve'l haber fi eyyamul arab ve'l acem ve'l berber vemen Asarahum min zavi el Sultanu'l ekber adını taşır. Üç kitaba ayrılan eserin ünlü ilk kitabı yani Mukaddime, insan toplumunun dinamiklerinin yanı sıra onun tarih bakışı ve metodolojisinin ana hatlarını çizer. İkinci kitap Arapların tarihini ele alır ve üçüncüsü Berberiler'in tarihini inceler. Bu bölüm İbni Haldun'un otobiyografisi ve kendi içinde renkli bir okuma olan el-Tarifbi İbni Haldun'la. sona erer. Eğer kendi hatırı sayılır deneyim ve yolculukları olmasa, bu eser ortaya çıkmayacak olsa da, kaynak olarak geniş ölçüde seleflerini kullanmıştır. Tarihin kurgusu hanedanların düşüş ve yükselişlerine odaklanarak siyasi olsa da, siyasetin bize insan doğasına ilişkin neleri anlattığının analizi konusunda daha fazlasını sunar. Ona ün kazandıran Mukaddime altı bölümden oluşur. Eserin başında tarihin diğer beyanlardan nasıl ayrıldığını gösterir:

Yüzeyde, tarih, siyasi olaylar, geçmişteki hanedanlar ve olayların zarif bir şekilde sunulup deyişlerle süslenmiş bilgisinden fazlası değildir. Geniş, kalabalık meclisleri eğlendirmeye hizmet eder ve bize insan ilişkilerinin bir anlayışını ulaştırır... Öte yandan tarihin deruni anlamı spekülasyon ve varolan şeylerin kökenleriyle, nedenlerin ayrıntılı açıklamalarıyla hakikate ulaşma, olayların nasıl ve niçinine ilişkin derin bir bilgiye ulaşma teşebbüsünü içerir. Dolayısıyla tarih ciddi bir biçimde felsefeye dayanır. Felsefenin bir dalı olarak kabul edilmeyi hak eder.
İbni Haldun, felsefe, kelam ve tarih çalışmış olup felsefi kavramların ve aklın, tarihe değil kelama tatbik edildiğini belirtir. Bu nedenle İbni Haldun'a haklı olarak İslam dünyasındaki ilk tarih felsefecisi statüsü verilmiştir.

Mukaddimedeki merkezi tema, onun ilmu'l ümran (medeniyet bilimi) olarak adlandırdığı insan toplumunun sosyolojisidir. Ona göre el-umran, tarihi olayların kaydedilmesinde doğruyu yanlıştan ayırt etmeye yardım eden bir ilimdir. Diğer bir deyişle el-umran ı çalışmak, yeri geldiğinde tarihçinin tarihi kayıtları elemesine ve kurgulardan gerçek oluşturmasına olanak verecek toplum dinamiklerini ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle tarihi gerçekler toplumların dinamikleri ve onların evrim kurallarının mantığıyla örtüşecek gerçeklerdir. Sosyal organizasyonun kalbinde, toplumsal bağlılık ve dayanışma (asabiye) yatar.

İbni Haldun'a göre her bir devletin güç temeli, onun genellikle göçebe toplumlar ve "vahşi" uluslararasında bulunan aile bağları ve kökenlere dayalı asabiyelerine ya da grup dayanışmalarına dayanır. îbni Haldun, her bir "asabiye"nin gücünün temelde dört nesle uzandığını öne sürer. Kabile yayılmacılığı ya da dini misyonla şartlanan ilk nesil, yerleşik ulusları fethedip güçlü bir devlet kurar. İkinci nesil, devleti güçlendirip genişletir ve kendi kurumlarını kurarak kabile kültürüyle yakın bağlantısı nedeniyle asabiyesiyle güçlü bağını devam ettirir. Üçüncü nesil, devletin refahını gerçekleştirir ve sanat, bilim ve kültür için destek sağlar. Ancak kentsel yetişmenin bir sonucu olarak asabiyelerine daha az bağlı olmuşlardır. Dördüncü nesil, atalarının başarılarını heba edecek nesildir. Saray entrikaları ve maddi zevklerle meşgul olan bir yaşamla sınırlı olarak bu nesil çoğunlukla gönençleri için para harcamak ve tahtlarının korunması için halk üzerinde vergi yükünün yoğunlaştırılmasına yol açacak para artırmayla meşguldürler. Ortaya çıkacak adaletsizlikler, devletin dağılmasına ve medeniyetinin yok olmasına yol açarak devletin diğer göçebe ya da vahşi gruplarca istila edilmeleri için savunmasız bırakacaktır.

Tarih'in abidevi başarısına karşın, İbni Haldun'un edebi ürünleri, örnekse, İbni Sina ya da el-Kindi'nin ansiklopedik ürünleriyle karşılaştırılamaz. Büyük eserinden başka yalnızca yedi küçük eseri sayılmıştır: Üç tanesi mantık, matematik ve tasavvuf üzerine (sırasıyla) iki şiir yorumu ve iki kelam eseri özeti. Bununla birlikte sadece Tarih'i İbni Haldun'a ün kazandırmıştır. Ancak bir Haldunculuk ekolüne sevk edecek bir Avrupalı çevirmen ya da bir halef sağlamada yanlış yer ve yanlış zamanda geldiği söylenir.

Mukaddime'si Osmanlı Türkçesi'ne ancak 1830'da çevrilmiş ve bu dönemden sonra teorileri popüler hale gelmiştir. Eserin Fransızca çevirisi 19. yy ortalarında gerçekleşmiş ve her ne kadar bu durumda Avrupa'da sosyal bilimler İbni Haldun'un gerçek bir etkisi olamayacak kadar oluşturulmuş olsa da saygı kazanmıştır. Ancak kendi memleketinde 1867'ye kadar kendi tarihinin hiçbir tam Arapça edisyonu yapılmamıştır. Onun üzerine ilk modern Arapça çalışma, İbni Haldun'u bir egoist olarak sunan Taha Huseyn (1939-1973) tarafından yapılmış olup diğer ilim adamları onun bir anti-Müslüman ve anti-Arap olduğunu belirten anti-Halduncu bir çoğunluğa katılmışlardır. Öyle ki 1939'da, Irak eğitim bakanı, türbesinin yıkılıp kitaplarının yakılmasını önerecek kadar ileri gider. Bununla birlikte o dönemden bu yana bir tür ihya olmuş ve tarih felsefesine katkılarıyla birlikte, dikkat çekici yaşamına olan sevgi, gerektiği gibi tanınmaya başlamıştır.

Kaynak: İslamda 50 Önemli İsim
Son düzenleyen perlina; 5 Temmuz 2017 15:42