Arama

Sanatın Doğuşu - Tek Mesaj #2

KAPTAN - avatarı
KAPTAN
Ziyaretçi
9 Aralık 2012       Mesaj #2
KAPTAN - avatarı
Ziyaretçi
Sanatın başlangıcı olarak kabul edilen örnekleri “ilkel sanat” başlığıaltında toplamak, alışkanlık halini almıştır. “İlkel sanat” terimi, ilkbakışta ve çabucak bazı şeyleri çağrıştırmakla birlikte; geniş anlamdakullanılan ” ilkel” kelimesinin kapsamından dolayı, bazı anlamkaymalarına da yol açmaktadır. Bu yanlış anlamalara fırsat vermemekiçin, bizi ilgilendiren ” ilkel sanat “, tarihî kronolojininbaşlangıcında yer alan ilkel sanattır.

1. Paleolitik Çağ
Alet yapabilen insanlar ile ilgili rastlanabilen en eski izler, aşağıyukarı 40 bin yıl önceye aittir. İzlerini, örneklerini bulabildiğimizbu ilkel el hüneri işlerin bulunduğu çağa Paleolitik çağ ya da Eski Taşveya Yontma Taş Çağı adı verilir. Paleolitik çağın insanı madenitanımamış, bütün aletlerini taştan, ağaçtan ve kemikten yapmıştır.
İnsan elinin, ilk defa çakmaktaşını işleyip bir bıçak yapıncaya kadargeçen zamanla, bizim bildiğimiz tarihî dönemler arasında, pek büyük birzaman mesafesinin olduğu açıktır. Taşı eline alan ilk insandanpiramitleri yapanlara kadar geçen sürecin uzunluğu, zaman katmanlarınınkorkutucu derinliği, bir dizi karanlık çağları da içine almaktadır.Fakat, sanat için, ilk aletin yapılmasıyla ilk adım atılmıştır.
Paleolitik çağ insanı ilk buzul çağında yaşamış, taştan yontarakyaptığı baltaları, mızrak uçları, kesiciler, kazıyıcılar gibi çeşitliaraçları kullanmışlardır. Bu insanların alet ve araç yapımında kemiktende çok yararlandıkları görülmektedir.
Bu çağdan kalan ilk eserler, bazı küçük heykellerdir. Bunların eneskisi Garonne (Garon) ırmağı vadisinde bulunan fildişi kadın başıdır.Mamut dişinden oyularak yapılmış bu baş, dört santimetre kadardır ve 40bin yıl öncesine ait olduğu sanılmaktadır. Bu heykelin dışında, 1922yılında Yukarı Garonne’da bir mağarada bulunan bir kadın heykelinerastlanmıştır.Lespugue (Lespüg) Venüsü denilen bu heykel de mamut dişindenyapılmış olup, 15 cm. boyundadır. Kadın vücudu bu heykelde, bir takımyuvarlakların, küreciklerin üstüste yığılması şeklinde tasviredilmiştir ve 30 bin yıl öncesine aittir (Halen Paris’de “İnsanMüzesi”nde bulunmaktadır). Viyana Doğa Tarihi Müzesi’ndeki Willendorf(Vilandorf) Venüsü ise 11 cm. yüksekliğinde olup, kireç taşındanyontulmuştur. Bu kadın heykelinde baş, tıpkı bir dut ya da böğürtlenebenzer şekilde işlenmiştir
Mağaralardaki kadın resimleri ile göğüs, kalça ve karın kısımlarışişirilmiş olarak gösterilen kadın heykelciklerinin, soyun devamettirilmesinde , üremede en büyük rolü oynayan, bereketin sembolüolarak kadını kutsallaştırmak veya doğumun artmasını sağlamak içinyapılmış oldukları düşünülmektedir. Bunlar, sihir veya büyü ile deilgili olabilirler.
Bu seriden sonra, yalnız yontulmuş değil; geyik kemiklerine, taşlara vemağara duvarlarına kazılmış hayvan figürcükleri gelir. Bunlar, başarıile ifade edilmiş çok sayıda geyik, yaban öküzü, at, mamut, yabandomuzu gibi hayvanlardır. Mağaralarda bulunan resim kalıntıları,eskilik bakımından ancak yirmi, otuz bin yıl öncesine kadargidebiliyor. Bu mağaralardan ilk önce keşfedileni, İspanya’dakiAltamira Mağarası’dır. Buradaki resimler, kalem biçimine yakınşekillere getirilmiş toprak veya taş çubuklarla yapılmış olduklarıanlaşılmıştır. Çünkü, bu çubukların kalıntıları bulunmuştur. Renkolarak yalnız kırmızı, sarı, siyah ve kahverengi kullanılmıştır.
Bu resimler, önce kenar çizgileri taşa oyularak, sonra da aralarırenklendirilerek yapılmıştır. Renklendirme; odun kömürü, manganeztoprağı ve kırmızı tebeşir gibi maddelerin ezilmesi ve su ilekarıştırılması ile elde edilen bir boya ile yapılıyordu. Boyalar ise yaparmakla, ya kıldan veya tüyden fırça ile, ya da çomaklarla sürülüyordu.
En son bulunan resimli mağara Fransa’daki Lasque (Laskö)’dür. Bilinenen eski mağara resimleri, bu mağarada bulunmaktadır. 30 bin veya 25 binyıl eskiye ait olduğu tahmin edilmektedir. Altamira mağarasındakiresimlerden daha güzel, daha iyi korunmuş ve daha zengindir. Duvarlardabeş metre boyunda hayvan resimleri bulunmaktadır. Bu mağaranınduvarlarına beş metre boyunda öküz resimleri çizmek, günümüzde dahioldukça zor bir durumdur. Çünkü bu figürleri çizerken görebilmek ve iyiçizilip çizilmediğini kontrol etmek için geriye çekilebilecek birmesafe yoktur. Bu sebeple, oldukça ilkel bir çağdaki bu insanların, buresimleri nasıl yapabildiği oldukça düşündürücüdür.
İnsanlığın bu en eski sanat eserlerini anlamak ve değerlendirmek için,bugünkü estetik değerlerimizi bir tarafa bırakmamız gerekmektedir.Bütün bu eserler, ne belirli bir güzellik duygusunun ifadesi, ne desanat için yapılmış eserlerdir. Bunların, bir amaç için ortaya konduğuanlaşılıyor. Yaygın kanaate göre bu resimler, ilkel insanlarınavcılıktaki başarılarını artırmak için başvurduğu büyüye yardım etmekiçin yapıldıkları sanılmaktadır. İlkel insanlara göre, bir varlığınhayaline sahip olmak, onu elde etmek demektir. Yani resimdeki hayvanıyaralamak veya öldürmek, gerçek hayattaki av hayvanının da ölmesineveya gücünden kaybetmesine yol aşacağına inanılıyordu. Bu inanış, halenyaşayan bazı ilkel kavimlerde de benzer şekillerde devam etmektedir.Mağaraların duvarlarında resmedilmiş hayvanların üzerinde, parmaklarıaçık eller görülür. Ya da çoğunlukla, hayvan bir okla yaralıgösterilir. Bunlar; ele geçirme işaretleri midir? Şu halde, doğarken;sanatın sihir ve büyü karakteri olması gerekir .
Sonuç olarak paleolitik çağ (Eski taş) mağaralarında özellikle dikkatiçeken durum, gün ışığı ile aydınlanan bölümlerde hiç bir tasvirinyapılmamış olmasıdır. Resimli kısımlar, genel olarak mağaralarıngirişlerinden 90 metre kadar içeride bulunmakta, bazı hallerde de, buzeminlere ulaşmak için, dehlizlerden sürünerek ilerlemek gerekmektedir.Bütün bunlardan anlaşılan şudur ki; bu resimler, mağara duvarlarınısüslesin diye yapılmış olamaz.
Birçok durumlarda mağara resimleri üst üste yapılmışlardır. Yaniçizilip boyanmış bir hayvan resminin üzerine bir başkası, sonra onun daüzerine bir başkası yapılmıştı. İlkel insan bu resimlerin güzel olupolmadığına, saklanmaya değip değmediğine bakmıyordu. Eğer resminbüyüsel etkisi kalmamışsa, üstüne bir yenisi yapılabiliyordu.

2. Neolitik Çağ
Bu çağın, M.Ö. 7. bine kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Bu çağıninsanları ovalarda, su kenarlarında, verimli ve savunması kolayyerlerde yaşamaya başlamışlardır. Paleolitik çağda olduğu gibi, karadave suda avcılık halâ önemli bir yer tutmakla beraber, bu çağın insanıhayvanı evcilleştirmiş, üretici olarak tarım yapmış, köylerkurmuşlardır. Kullandıkları taş aletler önceki çağdakilerden çok dahagelişmiştir. Mağaralarda yapılan resimlerin yerini, ker*** evlerinduvarlarını süsleyen ve bugüne kadar canlı renklerini koruyabilen duvarresimleri almıştır.
Neolitik çağ insanları, mağaraları bırakarak kendilerine ker***, saz vekamıştan kulübeler yapmışlar ve köyler meydana getirmişlerdir. Buköyler bazen açıktı; bazılarının etrafı ise hendek ve çitlerleçevriliydi; bazen de göllerin ortasında kazıklar üzerinde yapılankulübelerden meydana geliyordu.
Yapı sanatının Neolitik çağda başladığı söylenebilir. Meydana getirilenbu yapılara Megalitik yapılar, bu kültüre de Megalitik kültür adıverilir. (Megalit kelimesi, Yunanca mega = büyük, lithos= taşkelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur, büyük taş anlamınagelmektedir.) Bu yapıların birer mezar yapıları veya yıldızlarlailişkili yapılar olduğu sanılmaktadır.Megalitler başlıca iki grupta toplanabilir:
1- Dayanak gerektirmeden ayakta duran taşlar; bunlar yalnızken “Menhir” , bir doğru üzerinde dizilir veya daire şeklinde sıralanırsa“Cromlech” (Kromlek) adını alırlar
2- Paralel düzenlenmiş bir döşemeyi taşıyan taşlardan meydana getirilenodalar ki; bunlara da “Dolmen” denir . Dolmen’ler, birer mezarodalarıdır. Bu mezar odalarının üstü toprakla örtülürse, ortaya çıkantepeciklere Tümülüs = Höyük adı verilir. Dolmenler, basit dolmen,örtülü koridor, kubbeli dolmen adını alan türlerde olur.
Menhirler, Fransa’da ve İngiltere’de çok sayıda bulunmaktadır. Bunlar10-12 metre yüksekliğinde dev taşlardır. Menhirlerin çoğunun mezar taşıolduğu ispatlanmıştır. Büyüklükleri sebebiyle de, sanki canlıymışlargibi halk masallarına konu olmuşlardır. İlgili efsanelerde menhirler;doğarlar, büyürler, dans ederler ve ağlarlar.
Bazı menhirler tarihî bir hatırayı sonsuzlaştırırlar. Menhirler, topraksınırını belirtmek için de kullanılmış olabilirler. Menhirlerin dikilmesebeplerine en uygun açıklama ise, bunların ilkel idoller yani dinîsemboller olduklarıdır.
Genel olarak yalnız duran menhirler, bazen bir çizgi üstünde dizilmişde olabilirler. Daire şeklinde dizilmiş olanlar, belki dinî anıtlarveya kurban sunaklarıydı. Cromlech (Kromlek) denilen bu dizilerinyönleri yıldızlara göre olduğu için, güneş tapınağı da olabilirler.
Dolmenler’in içinde bazı kil eşyalar bulunmuştur. Fakat, çoğu soyulmuşolan bu mezar odalarında, neolitik çağı aydınlatabilecek çok az eşyakalmıştır. Buna karşılık dolmenlerin çoğunun üstünde, geometrik vesembolik figürler kazılıdır.
Dolmenler çeşitli şekiller gösterirler:
Basit Dolmen :Ayakta duran iki veya birkaç taşın üstünde, yatıkdurumdaki büyük bir taştan oluşur. Bu ilkel dolmen, bazen bir tümülüsile örtülüdür.
Kubbeli Dolmen : Bu tip dolmende, harçsız taşlarla örtülmüş ve kilittaşıyla kapanmış bir kubbe görülür. Yunanistan’da “Tolos” denilen butür inşaata, Fransa ve İrlanda’da bugün dahi çoban kulübeleri arasındarastlanmaktadır.
Örtülü Koridor : Son çağ dolmenlerinin hepsi bu türdedir. Bütünanıt, üstü örtülü bir geçitten ibarettir. Bunun bazı kısımları deliklibir taşla ayrılır ve bazılarında rölyeflere rastlanır (Rölyef, kabartmaolup, heykel sanatının bir çeşididir. Bir figürün çıkıntıları, derinbir şekilde zemine bağlı olarak çıkarılmışsa “yüksek rölyef”, eğerçıkıntılar hafif bir biçimde belirtilmişse “alçak rölyef” adını alır).

Ahmet Polatlı