Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
14 Ocak 2013       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TÜRKÇE
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Geniş anlamda Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda yer alan Türk dilleri ve lehçeleri.

Türk dilleri bitişken dillerdendir, yani sözcük türetim ve çekiminde eklerden (yapım ve çekim ekleri) yararlanılır ve sözcük çekim ve türetiminde sözcük köklerinde genellikle herhangi bir değişiklik olmaz. Bugün dünyanın pek çok yöresine dağılmış durumda bulunan yaklaşık 150 milyon Türk tarafından konuşulmaktadır. Türk dili toplululuğunun bugünkü yayılma alanı şöyle çizilebilir:

Moğol-Çin-Tibet sınırından Hazar Denizi'ne kadarki bölgede Yeni Uygur, Kırgız, Kıpçak-Özbek, Özbek, Türkmen, Karakalpak ve Kazak Türkçeleri; Kuzeydoğu Sibirya'da Yakutça, Çin-Moğolistan sınırının batı ucunda Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri; Altay-Abakan-Sayan bölgesinde Soyon, Karagas, Abakan ve Şor Türkçeleri; bu bölgenin kuzeyinde Çulım, Baraba, Batı Sibirya, Başkurt, Kazan-Volga Türkçeleri ve Çuvaşça; Hazar Denizi'nin batı kıyısından Doğu Trakya'ya kadar uzanan bölgede Nogay, Kumuk, Azeri ve Türkiye Türkçeleri; Kafkaslarda Karaçay ve Balkar Türkçeleri, Kırım'da Kırım Tatarcası ve Kırım Osmanlıcası; Bulgaristan sınırının Karadeniz kıyısındaki küçük bir bölgesinde Gagavuz ve Çıtak Türkçeleri; Makedonya'da Rumeli ağızları, Ukrayna-Polonya-Litvanya'da Karaim Türkçesi. Dil bilginleri Türkçenin tarihî gelişimini göreli olarak şu dönemlere ayırmaktadırlar:
  • Altay dönemi,
  • En eski Türkçe dönemi,
  • İlk Türkçe dönemi,
  • Eski Türkçe dönemi,
  • Orta Türkçe dönemi,
  • Yeni Türkçe dönemi,
  • Çağdaş Türkçe dönemi.
Altay dil birliği görüşüne uygun olarak yapılan bu sınıflandırmada ilk üç dönemle ilgili herhangi bir yazılı belge bulunmamaktadır. Eski Türkçe dönemi (6.-10. yüzyıl), Göktürk Yazıtları ile Uygurca elyazmalarının dilini belirtir. Türkçenin bugüne kadar ele geçen en eski yazılı anıtları bunlardır. Orta Türkçe dönemi (11.-15. yüzyıl), İslâm din ve kültürüyle ilişki kurulduğu ve yazı dilinin (sonra da konuşma dilinin) bu kültürün dil özelliklerinden (Arapça ve Farsça) etkilenerek biçimlendirdiği dönemdir. Bu dönem de kendi içinde iki evre olarak tasarlanır:
  • a) Ortak Orta Asya Türkçesi,
  • b) Çağatay, Kıpçak ve Oğuz lehçelerine dayanan Türk yazı dillerinin oluştuğu dönem.
Yeni Türkçe (15.-20. yüzyıl) dönemi, Orta Asya Türk lehçelerinin oluşumunu tamamladıkları (Özbekçe, Kıpçakça vd.), Batıda da Türkmence ve Azerice ile Anadolu'da Türkçe-Arapça-Farsça karışımı bir yapma dilin (Osmanlıca) egemen olduğu dönemi belirtir. Çağdaş Türkçe, 20. yüzyılda dünyanın çeşitli yörelerinde konuşulmakta ve yazılmakta olan Türk lehçelerini kapsamına alır.

Türkler 5. yüzyıldan beri çeşitli dinleri (Şamanlık, Budacılık, Manicilik, Hristiyanlık, İslâmlık) benimsedikleri ve çeşitli kültürlerle yakın ilişki kurdukları için birbirinden hayli farklı alfabeler de kullanmışlardır: Orhon (Göktürk) alfabesi, Uygur alfabesi, Sogd alfabesi, Çin yazısı, Tibet yazısı, Nasturi-Süryani yazısı, Mani alfabesi, Brahmi alfabesi, Passe-pa yazısı, Arap alfabesi, Yunan alfabesi, Ermeni alfabesi, Lâtin alfabesi gibi.

1991 yılından önce SSCB'ye bağlıyken günümüzde bağımsızlığını kazanan bazı devletlerdeki Türkler, genellikle Kiril (Rus) alfabesini; İran'da, Irak'ta, Suriye'de yaşayan Türkler, Arap alfabesini; Türkiye'de yaşayan Türkler de Lâtin alfabesini kullanmaktadır. Bütün Türk dil ve lehçelerinin zengin, sözlü ve yazılı edebiyat gelenekleri vardır. Türkçe terimi dar anlamda kullanıldığında Türkiye'de yaşayan Türklerin dilini belirtir.

Eski Oğuzcanın Batı Oğuz bölümünden gelişen ve "Anadolu Türkçesi" diye de adlandırılan Türkiye Türkçesi şu tarihî dönemlere ayrılır: 1) Eski Anadolu Türkçesi ya da Eski Osmanlıca (13.-15. yüzyıl), 2) Orta Osmanlıca (1450-1839), 3) Yeni Osmanlıca (1839-1923), 4) Bugünkü Türkiye Türkçesi (1923'ten günümüze). İslâm din ve kültürü çevresine giren Türkler Anadolu'ya gelince de bu din ve kültürün etkilerini sürdürmüşlerdir, Arap alfabesine dayanan Osmanlı alfabesini kullanmışlar, özellikle yazı dilleri olan Osmanlıca, Türkçe-Arapça-Farsça karışımı yapay bir dil görünümü almıştır.

Varlığı tartışma konusu olan Osmanlıcaya karşı çeşitli dönemlerde tepki gösteren Türk aydınları çıkmıştır: 15. yüzyılda Aydınlı Visali, 16. yüzyılda Tatavlalı Mahremi ve Edirneli Nazmi (Türk-i Basit "Yalın Türkçe" akımı). Bu şairler aruz ölçüsüyle fakat içinde hemen hemen hiç yabancı sözcük bulunmayan şiirler yazmışlardır. Tanzimat dönemi aydınları da yazı diliyle konuşma dilini birleştirmek için çabalamışlardır (Şinasi, A. Mithat, M. Naci, Ali Suavi, Şemsettin Sami vd.).

Edebiyatı Cedide dönemi yazar ve şairleri yeni bir üslup yeğledikleri için özgün duygu ve imgeleri anlatmak için o güne kadar Türkçeye girmeyen Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bu dönemde Mehmet Emin Yurdakul'un sade dille ve hece ölçüsüyle yazdığı "Türkçe Şiirler"i (1898) büyük yankı uyandırmıştır. Selânik'te çıkan Genç Kalemler (1911-1912) dergisi çevresinde toplanan genç yazarların "Yeni Dil" adını verdikleri akımı Ziya Gökalp siyasî içerikle ilkeleştirmeye çalışmıştır:

İstanbul Türkçesi yazı dilinin temeli olarak alınmalı, halk dilinde eşanlamlı bulunan Arapça ve Farsça sözcükler dilden atılmalı, yeni sözcükler Türkçe ek ve kökler kullanılarak Türkçe köklerden türetilmeli, Türkçe, Arapça ve Farsça dil kurallarından arındırılmalı. Bu dönemde Lâtin alfabesine geçilmesi konusunda düşünceler de ortaya atılmıştır (Hüseyin Cahit Yalçın, Kılıçzade Hakkı vd.).

Cumhuriyet'in kurulmasından sonra Atatürk'ün önderliğinde girişilen devrimlerin arasında yazı ve dil devrimi de yer aldı. Atatürk'ün 9 Ağustos 1928 tarihli Sarayburnu Söylevi'yle harf devrimi başlamış, 3 Kasım 1928 tarihinde de Lâtin asıllı yeni Türk alfabesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilmiştir. Dilin özleştirilmesi ve geliştirilmesi yolundaki çalışmalar arasında Türk Dil Kurumu'nun kurulması (12 Temmuz 1932) ve çeşitli kurultaylar düzenlenmesi anılabilir.

I. Türk Dili Kurultayı 26 Eylül 1932'de Atatürk'ün başkanlığında toplanmıştır. Bu arada Türkçenin eskiliğini kanıtlamak, dil çalışmalarına yeni bir boyut kazandırmak amacıyla Güneş-Dil Teorisi gündeme getirilmiştir. Atatürk'ün ölümünden sonra dilbilgisi ve sözlük çalışmalarına yeni bir hız verilmiş, 1945'te Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun adı Anayasa olarak değiştirilmiş ve metni de bugünün diline uyarlanmıştır. Demokrat Parti döneminde dil devrimine karşı bir tavır alındığı dikkati çekmektedir. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası'nın dilinin oldukça öz bir nitelik göstermesi, Türk dil devriminin kamuca benimsendiği gerçeğini vurgulamaktadır.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.