Arama


plum - avatarı
plum
Ziyaretçi
4 Mart 2013       Mesaj #7
plum - avatarı
Ziyaretçi
BİTKİLERİN TANIMI: Bitkiler yeryüzünde yaşamın anahtarıdır. Bitkiler olmasaydı pek çok canlı organizma yaşamını sürdüremezdi; çünkü üstün yapılı yaratıklar, yaşam biçimleriyle, besinlerini doğrudan ya da dolaylı olarak bitkilerden sağlarlar. Oysa pek çok bitki, gerekli besinlerini güneş ışığından yararlanarak kendisi üretmektedir. Kısaca bitkiler dünyamızın can sübabı diyebiliriz.

Bitkilere zarar veren etkenleri değişik başlıklar altında toplamamız mümkündür.
a.Ekolojik etkenler
b.biyolojik etkenler
c.teknolojik etkenler v.b.

İnsanların etkisi: bitkilerin zarar görmesi çevre kirliliğinin boyutlarını katı atık kirliliği olarak şekillenen yerel kirlilikten, asit yağmurları olarak şekillenen bölgesel kirliliğe ve küresel ısınma ve ozon tabakasının delinmesi olarak ortaya çıkan küresel kirlenmeyle genişletmiştir Ağaç ve bitki dokusunda tahribat artmakta, bunun sonucu ormanlar ve bitki türleri gittikçe azalmaktadır. ormanlarda yapılan usulsüz kesim, tarla açma, plansız yerleşim, düzensiz otlatma , yolların gelişigüzel ve keyfi yapımı gibi müdahaleler doğal bitki örtüsüne zarar vermektedir.Yukarıda sayılan sebeplerin hemen hemen hepsi insanoğlunun bilerek veya bilmeyerek veya dolaylı olarak tabiata verdiği zararlardır.
İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan etmenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir.

1. Evler, iş yerleri ve taşıt araçlarında; petrol, kalitesiz kömür gibi fosil yakıtların aşırı ve bilinçsiz tüketilmesi.
2. Sanayi atıkları ve evsel atıkların çevreye gelişigüzel bırakılması.
3. Nükleer silahlar, nükleer reaktörler ve nükleer denemeler gibi etmenlerle radyasyon yayılması.
4. Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması.
5. Bilinçsiz ve gereksiz tarım ilaçları, böcek öldürücüler, soğutucu ve spreylerde zararlı gazlar üretilip kullanılması.
6. Orman yangınları, ağaçların kesilmesi, bilinçsiz ve zamansız avlanmalardır.

Yukarıda sayılan olumsuzlukların önlenmesiyle çevre kirliliği ve bitkilerin zarar görmesi büyük ölçüde önlenebilir.

ÇEVRE VE ÇEVRE KİRLİLİĞİ
En geniş anlamıyla çevre "ekosistemler" ya da "biyosfer" şeklinde açıklanabilir. Daha açık olarak çevre, insanı ve diğer canlı varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etmenlerin tümüdür. Çevrenin doğal yapısını ve bileşiminin bozulmasını, değişmesini ve böylece insanların olumsuz yönde etkilenmesini çevre kirlenmesi olarak tanımlayabiliriz. Çevre sorunlarının, toksin atıklardan, ozon tabakasının incelmesine, tabiattaki biyolojik zenginliğin yok olmasına, yani bazı canlı türlerinin bir daha dönmemecesine yok olmasına, iklim değişikliklerine, deniz ve okyanusların kirlenmesine kadar uzandığı görüldü. Artık hepimizin bildiği gibi çevreden, içindeki varlıklara göre en çok yararlanan bizleriz. Çevreyi en çok kirleten yine bizleriz. Bu nedenle "Çevreyi kirletmek kendi varlığımızı yok etmeye çalışmaktır" denilebilir. 1970'li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Çünkü artık temiz hava soluyamaz olduk. Ruhsal rahatlamamızı sağlayacak yeşil alanlara hasret kalmaya başladık. Yüzmek için deniz kıyısında bile yüzme havuzlarına girmek zorunda kaldık. Gürültüsüz ve sakin bir uyku uyuyamaz, midemiz bulanmadan bir akarsuya bakamaz olduk. Kısaca artık kirleteceğimiz çevre tükenmek üzeredir. 2000-3000 yıl önce bir doğa cenneti ve büyük bir kısmı otlaklarla kaplı olan Anadolu'yu günümüzde bu durumlara düşürdük. Çevre bilimcilere göre genelde, aşağıda verilen iki çeşit kirlenme vardır.

Birinci tip kirlenme; biyolojik olarak ya da kendi kendine zararsız hale dönüşebilen maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Hayvanların besin artıkları, dışkıları, ölüleri, bitki kalıntıları gibi maddeler birinci tip kirlenmeye neden olur. Kolayca ve kısa zamanda yok olan maddelerin meydana getirdiği kirliliğe geçici kirlilik de denir.

İkinci tip kirlenme: biyolojik olarak veya kendi kendisine yok olmayan ya da çok uzun yıllarda yok olan maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Plastik, deterjan, tarım ilaçları, böcek öldürücüler (DDT gibi), radyasyon vb. maddeler ikinci tip kirlenmeye neden olur. Kalıcı kirlenme de denilen ikinci tip kirlenmeye neden olan maddeler bitki ve hayvanların vücutlarına katılır. Sonra besin zincirinin son halkasını oluşturan insana geçerek insanın yaşamını tehlikeye sokar. Örneğin; Marmara denizine sanayi atıkları ile cıva ve kadminyum iyonları bırakılmaktadır. Zararlı atıklar besin zincirinde alglere, balıklara ve sonunda insana geçerek önemli hastalıklara ve ani ölümlere neden olmaktadır. Tüm insanlığı tehdit eden global çevre sorunlarının başlıcaları: İklim değişmesi, sera etkisi, ozon tabakasının incelmesi ve hızlı nüfus artışıdır. Dünyamız âdeta bir canlı gibi hassas eko sistemlerden meydana geldiğinden, global çevre sorunlarının sonuçlarından tüm canlılarla beraber insanlar da etkilenmektedirler. Bu nedenle, bu sorunlar sadece meydana çıktıkları yerlerdeki insanları ve çevreyi tehdit etmiyorlar. Tüm insanların sağlığını ve geleceğini tehdit ediyorlar.

Bölgesel Çevre Sorunları ise, daha çok ortaya çıktıkları bölgedeki eko sistemleri ve dolayısıyla insanları tehdit eden sorunlardır. En önemlileri ise, Eko sistemlerin tahribi ve Biyolojik zenginliğin kaybolmasıdır.

Mahallî Çevre Sorunlarına gelince, bunlar daha çok ortaya çıktıkları yerleri tehdit eden sorunlar olup başlıcaları: Atık Maddeler (Çöpler), Sanayi ve Kimyasal Atıklar ve Zehirli Atıklardır. günümüzde herkes bir şeylerin ters gittiğini bizzat kendi beş duyusuyla tecrübe edebiliyor: Kirlenen hava, su ve denizin yanında; yok olan ormanlar ve buralarda yaşayan canlılar. Bunların bir sonucu olarak değişen iklim. Bir yandan kavurucu sıcaklar, bir yandan sel felâketleri. Son birkaç yıldır âdeta Hz. Nuh’tan bu yana yaşanan en büyük sel felâketlerine şahit olunmaktadır.

Çevrenin tahribine seyirci kalan, başka bir ifadeyle çevreyi bilinçsizce tahrip eden; ondaki ilahi denge ve ahengi göz ardı eden modern insan, bunun bedelini çok pahalıya ödemektedir. Bunun en tipik örneği, ülkemizin bazı bölgelerinde aşırı ağaç ve orman kesimlerinin neden olduğu felâketlerdir. Ağaçların ve ormandaki ekolojik yapıların suyu tutucu ve erozyonu önleyici rolünün gözardı edilerek, bu ağaçlar kesilmiş; böylece yağan yağmurlar sellere ve çamur deryalarına dönüşmüştür. Bunun tipik örnekleri ülkemizin bir çok yerinde özellikle de Senirkent, Zonguldak ve Trabzon’da meydana gelmiş; trilyonlarca maddî zararın yanında, tamir edilemez çevresel zararlara sebebiyet vermiştir.


HAVA KİRLİLİĞİ
İnsanların faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim faaliyetleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatını tehdit eder bir konuma gelir. Hava kirliliğine yol açan unsurlar ya doğrudan fabrika bacalarından, egzoz gazlarından havaya karışıyor yada havadaki diğer gazlarla birleşerek, havanın kirlenmesine yol açıyor.deodorant, saç spreyleri ve böcek öldürücülerde kullanılan azot oksitleri, freon gazları ile süpersonik uçaklardan çıkan atıklar da havayı kirletir.

Ayrıca sanayi işletmelerinin çıkardığı baca gazları havadaki oksijen ve su buharı ile birleşerek, bir dizi kimyasal reaksiyonlar sonucu asit yağmurlarına dönüşür. Asit yağmurları toprağın yavaş yavaş asitlenmesine yol açarak, ağaçların ve bitkilerin topraktan beslenmesine engel olur. Asit yağmurları ayrıca çeşitli yollardan sulara karışarak, sulardaki canlıların hayatını da etkiler. Havanın gaz halinde ve sürekli hareket içinde olması rüzgarlarla kirlenmeyi yeryüzü ölçüsünde yaygınlaştırıyor. Bu bağlamda en çok zararı ise ormanlara veriyor. Asit yağmurları, göller ve nehirler gibi sular dünyasına düştüğünde bunların asitlik derecesini arttırır. Balıklar sudaki asitlik değişimine çok duyarlı oldukları için böyle sularda yaşayamazlar. Gerçekten de, Baltık ülkelerindeki göller İngiltere’deki ağır sanayi bölgelerinden kaynaklanan asit yağmurları ile asitleşmiş ve bu göllerde birçok balık türü ortadan kalkmıştır.
Asit yağmurları hayvanlar ve bitkiler gibi canlı varlıklara zarar vermekle kalmaz, taşınmaz kültür varlıklarını da olumsuz yönde etkiler.Bitkilerin kloroplastların sayısında azalma ile renk solması veya sararma, dış epidermal tabakanın tahribatı neticesinde yaprak yüzeylerinin parlaklaşması veya yüzeyde benekleşme şeklinde fiziksel etkiler veya mekanizmalarında aksaklıklar gibi fizyolojik ve biyokimyasal etkilerdir.Örneğin, kent içi ya da kent dışındaki tarihî binalar, açık hava müzeleri, binlerce yıllık antik kentlere ait yapılar veya Nemrut dağında olduğu gibi taş anıtlar asit yağmurlarıyla yıpranmakta ve dağılmaktadır. TAÇ MAHAL,çevredeki çevre kirletici fabrikalardan dolayı meydana gelen asit yağmuru ile tahrip olma noktasına gelmiştir.Asit yağmurunun çok daha önemli etkisi ekolojinin bozulması olup,özellikle akarsularda,göllerde ve ormanlarda görülmektedir.Göl sularının asidik hale gelmesi balıkları ve diğer su canlılarını yok etmektedir.Sağlıklı ormanları yeniden elde edebilmek için ,toprak bazı bitki besin maddeleri ile takviye edilmelidir.Bu maddeler öyle seçilmeli ki ,bitki besin maddelerinin çevirimini engelleyen Al gibi iyonları da tutabilsin .Asidik yağmur suyu topraktaki doğal bitki besin maddelerini sürükleyip götürür Asit yağmurları bitki toplumlarının, örneğin geniş ormanların toprak üstü kısımlarında yakıcı zararlar oluşturduğu gibi, toprakların yapısını da bozmakta, toprak içindeki bitki köklerinin hastalanmasına ve toprağa can veren mikroorganizmaların ölmesine neden olmaktadırlar. Asit yağmurları bitki toplumlarının, örneğin geniş ormanların toprak üstü kısımlarında yakıcı zararlar oluşturduğu gibi, toprakların yapısını da bozmakta, toprak içindeki bitki köklerinin hastalanmasına ve toprağa can veren mikroorganizmaların ölmesine neden olmaktadırlar.

Suların Kirlenmesi
Hava gibi su da hayat için vazgeçilmez bir yer ve öneme sahiptir. Dünyanın yaklaşık olarak, dörtte üçü sularla kaplıdır. Dünyadaki suların yalnızca %3’ü tatlı su, geri kalanı ise tuzludur. Tatlı suların büyük bir kısmı da dağ doruklarında kar ya da kutuplarda buz halindedir. Suların kullanılmaz hale gelmesi, hayatın kaynağının kuruması, canlı hayatın yok olmasıdır. Bunun sonucu olarak da sularda yaşayan canlıların türü ve suya bağımlı bitkilerin sayısı her gün giderek azalmaktadır.

Toprak Kirlenmesi ve Erozyon
Toprak bitki örtüsünün beslendiği kaynakların ana deposudur. Toprağın üst tabakası insanlarla birlikte diğer canlıların da beslenmesinde temel kaynaktır. “Dünyanın üst derisi” olarak da anılan, “toprağın üst tabakası”nın önemi sanıldığından büyüktür. Toprak kayması ve erozyonla yok olan üç santim toprağın yeniden oluşması yüzyıllar sürebilir. Erozyonun neden olduğu toprak kaybını vurgulamak gerekmektedir. Erozyon, toprağın suyu tutabilme yeteneğini azaltır, besleyiciliğini tüketir, köklerin tutunabileceği derinliği de kısaltır. Toprak verimi düşer. Erozyona uğramış üst toprak nehirlere, göllere, rezervuarlara taşınır; limanlara su yollarına çamur yığar, su depolama kapasitesini azaltır, sel olaylarını sıklaştırır. Bitkiler ve hayvanlar birbirini toprağın üst tabakasına dayanarak besler. Bitkiler hayvanların yaşaması için gerekli oksijen ve su buharını sağlar. Ayrıca bitkiler, insanlarla birlikte tüm canlıların ihtiyacı olan güneş enerjisini toplar.

Erozyonun zararları:

1.Bitki örtüsünün yok olması, erozyonun ve buna ek olarak toprak kayması, taşkın ve çığ felaketlerini artırır.

2.Verimsizleşen ve yok olan tarım arazileri kullanışız duruma gelir ve kırsal kesimden kentlere doğru göçü arttırarak, büyük ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açar.

3.Meraların yok olması hayvancılığın gerilemesine neden olurken, gelirin azalması ve iş olanağının daralması sonucunu ortaya çıkar.

4.Erozyon sonucu taşınan verimli topraklar, baraj göllerini doldurarak, ekonomik ömürlerini kısaltır.

5.Yeşil örtü ve toprağın aşınması ile ortaya çıkan iklim değişikliği ve bozulan ekolojik denge, büyük boyutlarda doğal varlık kaybedilmesinin göstergesi olur.

6.Bitki örtüsü ve toprağın olmadığı bir yüzey, yağmur sularını toplayamadığından doğal su kaynakları düzenli ve sürekli olarak beslenemez.



Rüzgar erozyonu: Rüzgar erozyonu kurak bölgelerde bitkisiz çıplak sahalarda anızı bozulmuş hububat tarlalarında, düz ve hafif eğimli arazilerde etkisini gösterir. Rüzgar toprak üzerinde selektör makinesi gibi bir etki yapar. Toprağın verimli olan ince zerrelerini (organik madde, ince mil, kil) götürür, geriye iri kum ve çakılları bırakır. Bitkilerin yararlanacağı verimli üst katman yok olur.



Ormanlar
İnsanlar, üç- dört bin yıl kadar önce tarıma başladıklarında yeryüzünde yaklaşık 6 milyar hektar ormanlık arazi vardı. Bugünse, 1.5 milyarı balta girmemiş orman olmak üzere geriye sadece dört milyar hektar kalmıştır. Ormanların yok oluşu sürüyor. Ormanların gitgide azalmasından, sadece kereste ve kağıtlık odun üretiminin düşeceği gibi bir sonuç çıkarmak yanlış. Ormanlar ticarî ölçütlere vurulamayacak kadar değerli kaynaklardır. Ormanların başlıca fonksiyonları: Toprak oluşturur, İklim dengesizliklerini yumuşatır, Yağışlı fırtınalara set çekerek su taşkınlarını ve selleri önler, kuraklık tehlikesine engel olur.

Şiddetli yağmurların toprağı aşındırmasını, toprağın sıkılaşmasını, kumsalların çamurlaşmamasını sağlamakla kalmazlar, bütün canlıların yaklaşık yarısını bünyelerinde barındırırlar. Ormanlar dev boyutlarda bir karbonmonoksit kütlesi oluşturarak atmosferdeki karbonmonoksitle dengeyi sağlar ve sera etkisini önlerler. Ormanlar, kısa vadeli kazançlar uğruna yok ediliyor. Ancak çok büyük para ve çabayla tekrar yerine konulabiliyor.

Yangınların bitkilere çevreye insanlara ve ekolojik çevreye verdiği zarar: ülkemizin hatta dünyamızın geleceğini tehdit eden orman yangınları, dikkatsizlik, kasıt veya bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı mevcut ekosistemi ve bu ekosistem içerisinde yaşayan canlı veya cansız varlıkları yok etmektedir. orman sadece yaşadığımız şehrin havasını temizleyen ülkemizin kereste ve odun ihtiyacını karşılayan ağaçlar değil, ormanda barınan ve ormana fayda sağlayan canlılarında yanıp yok olması ve mevcut ekolojik dengenin bozulmasıyla sürüklendiğimiz felaket akla gelmektedir. Hasat sonu yakılanAnız yakmanın zararları: doğal çevre açısından, flora açısından, toprak ve erozyon açısındanzararları vardır.

Ozon Tabakasının İncelmesi
Sanayileşmiş ülkelerde yeryüzü kaynaklarının kontrolsüz harcanması sonucu ozon tabakasının tahribi, asit yağmurları, sera tesiri, hava, kara ve denizlerin kirlenmesine, ormanların ve tarım alanlarının azalması hayat alanını giderek daraltmaktadır. Bu durumunun zamanla oluşturabileceği muhtemel neticeler arasında atmosfer ısısının artması, buzulların erimesiyle deniz seviyelerinin yükselmesi, karaların azalması, kuraklık ve bitkilerin yok olması dolayısıyla gıda kıtlığı tehlikesi sayılabilir.

Kimyasal Atıklar
Çevremizde ne kadar çok kimyasal madde varsa sağlığımız o ölçüde tehlikeye girmektedir. Özellikle atık suların nehirlere, göllere ve denizlere boşaltılması çok dramatik çevre sorunlarına neden olmaktadır. İzmit ve İzmir Körfezleri ile, yakın zamanlarda Sakarya nehrinde yaşanan kirlenmeler bunun en canlı örnekleri olarak zikredilebilir. Endüstriyel atık suların içerisinde bulundurdukları toksit maddeler, sudaki canlı yaşamının kısa sürede tükenmesine yol açmakta ve ekosistemi felç etmektedir. Günlük hayatımızda çokça karşılaştığımız çevre sorunlarının birçoğu kullandığımız bazı kimyasal ürünlerden kaynaklanmaktadır. Zira bilim ve teknolojinin sadece faydacılık anlayışı ile gelişmesi ekolojik sistemi tahrib etmekte, çevreye de sürekli şekilde yeni kimyasal maddeler sağlamaktadır. Kimyasal maddelerin aşırı üretimi ve tüketimi sonucu bugün artık kimyasal bir kaos yaşanmaktadır.

HAYVANLARIN ETKİSİ:Çok çeşitli hastalık ve zararlıların bitkilere verdiği zarar bazen yüzde yüzü bulur.Bu hastalık ve zararlılardan önemli olanları belli başlıklar altında toplamak gerekirse:
Toprak altı zararlılar: Nematodlar, Tel kurtları, Boz kurtlar, Danaburnu…
Yaprak zararlıları: Yaprak bitleri ; Kırmızı örümcekler , Beyaz sinek Ağ kurdu,Yaprak büken,Yüzük kelebeği, Süne, kurt boğazı,akbaşak, Altın kelebek gibi böceklerin tırtılları bitki yapraklarını yiyerek zarar verirler.
Hastalıklar: Külleme, Pas, Çökerten şeklinde belli başlılarını sıralayabiliriz.

Kıl keçisi : orman alanlarının tahribinin en önemli nedenlerinin başında kontrolsüz ve aşırı hayvan otlatmacılığı gelmektedir. Ülkemizde keçinin çok eski çağlardan beri yetiştirildiği bilinmektedir. Pek çok çeşitleri bulunmakla beraber en çok yetiştirilen kıl keçisidir. Kıl keçisi bulunduğu bölgelerde orman ekosistemine olan olumsuz etkisi ve açtığı tahribat nedeniyle varlığı en çok tartışılan hayvan türlerinin başında gelmektedir.Kıl keçisinin yoğun olarak beslendiği bölgelerde ormanları tahrip ederek ormanların verimliliklerinin azalmasına ve orman varlığının azalmasına neden olmuştur. Ayrıca keçi sahipleri ağaçların dallarını budamak veya kesmek suretiyle de ormanların tahribine neden olmuşlardır. Ülkemiz ormanlarının tahribatının ve erozyonun en önemli nedenlerinden birisi aşırı ve kontrolsüz hayvan otlatmacılığıdır. Ormanların, doğanın ve biyolojik çeşitliliğin korunması için keçinin ülke genelinde yasaklanması fikri, temiz bir çevre için ülkedeki bütün fabrikaların kapatılması fikri ile paralellik göstermektedir.
Dolunun zararları:



Ağaç yapraklarında delkler açar, çiçek yapraklarını kopartır.

Bitki ve ağaç yapraklarını tamamen koparır. Sebze, meyve ve ekinlere hasar verir, sebze yapraklarını parçalar.



kaynak