Arama

Ahlak ve Ahlak Felsefesi - Tek Mesaj #7

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
9 Temmuz 2013       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
FELSEFE VE AHLAK
MsXLabs.org


Şüphesiz ki, Ahlak konusu kendisini birçok gayretlere rağmen, Felsefeden ayıramamıştır. Şunu söyleyelim ki, Ahlak felsefeden ayrılmış olsa bile, felsefenin ahlak problemlerinden hemen hemen imkansız gibidir.

Eskiden felsefe bütün ilim dallarını içine almıştı; sonradan her ilim felsefeden ayrılmıştır. Bu kanaat birçok yanlışlıklara sebep olmuş, manevi ilimler gibi bir ayağı daima felsefi sahada olan bilgi dallarında da, analoji yolu ile, tabiat ilimlerinde olduğu tarzda, felsefeden ayrılma tasavvur ve iddia edilmiştir. Sadece fizik hadiselere, felsefelerin dışında, yeni bir bakış gelmiştir.Yani felsefenin tavrı yanında ilmi tavır teşekkül etmiştir.

Bu izahatımızdan şu anlaşılmaktadır ki, bir anlamda, hiçbir ilim felsefeden ayrılmamıştır. Çünkü, felsefe, fizik tabiat karşısında yine kendi sorularını sormakta ve cevaplandırmakta devam ediyor. Çünkü ilimle felsefenin sahaları, hadiselere bakış tarzı aynıdır. Fakat ilmi bakış tarzı, fizik tabiatta büyük başarılar sağlamasına rağmen, biyolojik, psikolojik ve sosyal tabiatta aynı kesinlik elde edilememektedir. Bu da sosyal tabiat olaylarının, fizik tabiat olayları gibi şematize edilememesi ve çok karmaşık bir manzara göstermesi yüzündendir.

Fizik ve Sosyal Tabiatın Karakteri
Fizik tabiat mekanda devam eder. Bir fizikçi, müşahede ettiği bir hadiseyi tekrar edebilir.Bir kimyacı iki madde arasında meydana gelen terkibi yeniden tecrübe etmek imkanına sahiptir.


Halbuki, sosyal saha, her ne kadar bir mekanda cereyan ederse de, bu mekan bize fizik tabiatta olduğu gibi, sosyal hadiselerin tekrarını vermez. Gerçi sosyal hadiselerde coğrafi faktörün de rolü düşünülmüştür. Fakat,bu coğrafi faktörün, sosyal hadisede sadece bir sebep olarak alınmıştır. Halbuki, fizik tabiatta mekan, hadiselerin illeti olarak değil şartı olarak düşünülür. Fizik tabiatta hesaba katılmayan bir unsur, sosyal tabiatta ön planda bulunmaktadır. Oda, sosyal olaylarda bir hürriyet prensibinin mevcudiyeti; fizikçi maddenin hürriyeti var mıdır, yok mudur, düşünmez. Halbuki, sosyal tabiatta insan hürlüğü ve cemiyetin sosyal iradesi hesaba katılmadan en ufak bir izah yapmak mümkün değildir.

İnsan İlimleri ve Sosyoloji
İnsan çok karmaşık bir varlık olduğundan, onun incelenmesi bir taraftan biyolojik hadise ile ilgili olduğu için hayvan alemine diğer taraftan, o, birtakım kıymetlerin yaratıcısı olarak düşünüldüğü için, cemiyet sahasına kadar uzanmaktadır. Böylece Biyoloji ile Psikoloji, psikoloji ile sosyoloji arasında köprüler kurulmaktadır.

Psikoloji insanı fert olarak inceler; Sosyoloji ise insanı bir cemiyet olarak düşünür. İnsan nasıl bir vakıa ise cemiyet de o kadar tabii bir vakıadır. Bu yüzden fert mi cemiyeti meydana getirmiştir yoksa cemiyet mi ferdi yaratmıştır gibi sorular bizi daima bir sonuca götürecektir; ve lüzumsuzdur.

Daha doğrusu, psikoloji ve sosyoloji insan carlığının iki manzarasını inceler; ne yalnız başına psikoloji insan sahsını inceleyebilir; ve ne de yalnız başına Sosyoloji, Psikolojinin yardımı olmadan Sosyal hadiseye ışık tutabilir.

Eser karakteri itibariyle, ne bir sosyolojik malzeme deposudur, ne de bir sistematik neticeyi ihtiva eder. Ona daha fazla bir deneme demek daha doğrudur. Zira biz sadece ahlakla ilgili hadiseleri yoklamakla yetineceğiz.


Ahlakla ilgili bilgi dalları
  1. Felsefe
  2. Psikoloji
  3. Sosyoloji
Ahlak, “hürriyet” ve “irade”gibi iki temel unsuruyla her çağın felsefesini meşgul etmiştir. Bunlar, aynı zamanda, Psikolojik bir vakıa olduğu için, bu ilim onu kendi konuları arasında düşünmüştür. Sosyolojiye gelince, ona göre ahlak, ferdi bir davranış olduğu kadar sosyal bir hadisedir. Sosyal münasebetleri ortadan kaldırdığımız taktirde ahlaki hadiseyi de yok etmiş oluruz. Çünkü ahlak “ben” ve “başkası” olmadan kurulamaz. “Ben” ve “başkası” felsefi bir problem olarak karşımıza çıkar. Sosyoloji ve psikolojinin vazifesi bu “ben” ve “başkası” kavramlarını incelemektedir.

Fakat ahlak konusunda, filozofu uğraştıran mesele ile, Sosyologu uğraştıran mesele arasına fark vardır. Filozof kozalite prensibine tabi olan fizik tabiatının karşısına “hürriyet” prensibine göre hareket eden insanı koyar; ve bu farktan hareket eder. Halbuki, sosyolog, hürriyeti bir ahlaki hadise, ahlaki hadiseyi de sosyal hadisenin bir parçası olarak düşünür. Filozofun ahlak karşısındaki tavrı metafiziktir.


Ahlakın metafizik ve Sosyolojik karakteri
Metafizik ahlak, yani ethique insanın üç fonksiyonu arasında ahlaka bir saha ayırır. İnsan:
  • a) bilen ve düşünen
  • b) hareket eden
  • c) yaratan bir varlıktır.
İşte, Klasik felsefe disiplini, bu üç sahayı kendisine konu yapar. Bilen varlık olarak ele alınan insan,felsefe bilgi nazariyesi ve Mantık’ın konusudur.

Kant felsefenin bu üç konusu için, üç ayrı kitap yazmıştır.Saf Aklın tenkidi bilgi problemini inciler; bilgimizin hudutlarını tayin eder.Pratik Aklın Tenkidi ahlak konusuna tahsis edilmiştir; ve nihayet Hüküm Melekesinin Tenkidi Sanat ve Estetik problemine inceler. Ahlak felsefenin bir dalı olarak düşünüldüğü zaman, ona pratik felsefe adı verilir. Bu anlamda ahlak fiil ve hareketle, bilgi problemi arasındaki münasebetleri inceler; ve kendiliğinden felsefenin bütün problemlerini kuşatır.

Ahlakın sosyolojik karakterine ve telakkisine gelince bu ahlak felsefesinden daha ayrı bir yön takip eder. Nazari ahlak yani ethique, birtakım ahlak normları inşa eder. Ve nihayet nazari ahlak müşterek bir normda birleşmez, Ne kadar filozof varsa o kadar da ahlak görüşü vardır. Daima ferdi bir ahlak inşası göze çarpar. Halbuki sosal ahlakın hedefi, bir takım normlar eldi etmek değildir. O, sadece,cemiyette mevcut olan bir takım ahlak kaidelerini müşahede ve tespit eder. Burada, sosyal ahlak değimiyle, sosyolojiye dayanan ahlakı kastedmiyoruz. Sosyal ahlakla biz, ahlakı, din, hukuk, örf ve adet gibi sosyal hadiselerden biri olarak düşünüyoruz.Bu sözden “Ethique” yani metafizik ahlakı değil, yani “Morale”ı kastediyoruz. Bu bakımdan ahlakı, fizik tabiatın bir unsuru olarak görüyoruz.
Ahlak incelemesinde fert yokmuş gibi düşünmek, bizi, cemiyeti hesaba katmayan ahlakın düşmüş olduğu hayata sürükler. Tam tersine, bütün kudretini ve değerini ferd’de bulan ve insanın ahlaki şahsiyetindeki bütün ve ahengi teşkil eden ahlak idealine dikkat etmemek, ahlak konusunu zorla dar bir görüşün içinde hapsetmek olur.

Yaşanmış Ahlak
Ahlak felsefesinin ve Sosyolojik ahlak görüşünün ihmal edemeyeceği bir üçüncü tip ahlak anlayışı vardır ki buna; “yaşanmış ahlak” diyebiliriz. Yaşanmış ahlak nazari ahlakla, sosyal münasebetleri düzenleyen pratik ahlak arasında bir nevi aracı rolünü oynar.Yaşanmış ahlak bir teori değil, bir tip, bir örnektir. Bunlar ahlakı içten yaşayan v çevresinde müridleri bulunan ahlak kahramanlarıdır.


Bütün peygamberler, manevi liderler, evliyalar ve ahlak kahramanları, ahlak nazariyesi kurmaktan ziyade, ahlak ideallerini yaşayan ve şahıslarında muzaffer kılan ve onu sosyal bir değer haline getiren büyük örnekleridir. Cemiyetin içinde büyük dalgalanmalar yapan, pratik ahlakın dayandığı kadroları kıran ve genişleten bir örnek tipler;

Çünkü ahlak, bir bilgi sahası değildir.; bir inanç sahasıdır. En teorik normlardan en pratik kaidelere kadar ahlak sahasıyla ilgili fiil ve hareket sistemlerine düşünecek olursak, bunları icra ederken, irademiz üzerinde akıldan ziyade, inancın rol oynadığını görürüz. Bilgi sahasında ölçü, doğru-yanlış olduğu halde, ahlak sahasında ölçü insanın kendi kendisiyle tutarlı, yani sözü özüne denk olmasıdır.


İptidai topluluklara gidildikçe, ahlaki otoritenin örf ve adetlerdeki otorite ile karıştığına görürüz. bu otorite ferde dışardan tesir eder. Ahlaki otoritenin sübjektifleşerek, ferdin içine intikal etmesinde, manevi ahlak liderlerinin büyük rolü olmuştur. Daha doğrusu iptidai hayatta müşahede ettiğimiz kollektif heyecan sübjektifleşerek, ferdi vicdana ve ahlaki şahsiyetin doğmasına yol açmıştır.

İsa ile Muhammed, Hallaç ile Sokrat arasındaki ahlakı yaşama tarzı başka başkadır. İs ve Muhammed’de cezbe,Hallaç’da mutlak saadet olan şey, Sokrat’da bir nevi ahlaki neşe olur.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.