Arama


virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
27 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Mucize Nedir

Bütün peygamberlerin mucize gösterdiğini duymuşsunuzdur.
Mucizenin ne olduğunu bileniniz de çoktur.
Ama ben yine de anlatayım isterseniz.
Allah, insanları kötülükten uzaklaştırmak ve doğru yola çağırmak için, onların arasından peygamberler seçer.
Ve seçtiği peygamberlerin kendisi tarafından görevlendirildiğini ispat etmek için de, diğer insanların asla yapamayacağı harika işleri onlara yaptırır.
Aksi taktirde: "Ben Allah'ın peygamberiyim" diye ortaya çıkan bir insana kimse inanmaz.
Mesela, hiç tanımadığınız bir insan size gelip te: "Ben peygamberim, bana inanın ve emirlerimi yerine getirin" dese ne yaparsınız?
Veya binbir güçlükle biriktirdiğiniz harçlıkları sizden istese, ne düşünürsünüz?
Herhalde ona: "Senin peygamber olduğunu nereden bileyim? Önce bana peygamber olduğunu ispatla, ondan sonra konuşalım" dersiniz, öyle değil mi?
İşte sizin diyeceğiniz bu sözleri, kendilerine peygamber gönderilen insanlar da söylemiştir. Bu yüzden de Allah, onların peygamber olduğunu doğrulamak için, kendilerine mucizeler ihsan (hediye) etmiştir.
Bu mucizeler, Allah'ın varlığını kabul etmeyen insanların inadını kırar, Allah'a ve peygamberlerine inanan kişilerin ise îmanlarını kuvvetlendirir.
Ama şunu sakın unutmayın: Mucize ne şekilde olursa olsun, onu veren Allah'tır. Yani Allah istemediği taktirde, peygamberler hiç bir mucize gösteremez. Şimdi size sorayım bakayım: Herhangi bir insan, hayvanlarla konuşabilir mi? Elbette konuşamaz. Ama Allah isterse, bir peygamberini hayvanlarla konuşturur. Çünkü insanları da, peygamberleri de, hayvanları da yaratan O'dur.
Herhangi bir insan, bir ağacı yanına çağırdığı zaman, o ağaç onun yanına gider mi?
Elbette gitmez. Ama Allah isterse, o ağacı topraktan çıkartıp peygamberinin yanına kadar yürütür. Çünkü toprağı da, ağaçları da yaratan Allah'tır.
Herhangi bir insan, bir tabak dolusu hurma ile, karnı son derece acıkmış olan üçyüz kişiyi veya bir orduyu doyurabilir mi? Elbette doyuramaz. Ama Allah isterse, o peygamberin elindeki bir tabak dolusu hurma ile o kadar kişiyi tıka basa doyurabilir. Çünkü hurmayı yaratan Allah olduğu gibi, insanların midesini de yaratan ve karınları içine yerleştiren O'dur.
İşte bütün peygamberler, önce bu tür mucizelerle kendilerinin Allah tarafından gönderildiklerini ispat etmişler, sonra da insanları Cennet'e ulaştıracak yolları göstermişlerdir.
Peki ya peygamberlerin sözlerini dinlemeyenler?
Ya da bir çok mucizeyi bilip işitmelerine rağmen, onlarla alay edip her türlü kötülüğü işlemeye, yalan söylemeye, hırsızlık yapmaya, içki içmeye veya adam öldürmeye devam edenler?
Biz sadece onlara acımalı ve elimizden geleni yaptıktan sonra, akıllanmaları için dua etmeliyiz. Çünkü Cennet gibi muhteşem bir güzelliği görmezlikten gelenlere, hiç bir zaman "akıllı" diyemeyiz.
Bu arada size bir soru sormak istiyorum:
Allah'ın ilk peygamberi'nin Hazreti Adem, son Peygamberinin ise bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed olduğunu; bu iki Peygamber arasında da binlerce peygamber geldiğini herhalde biliyorsunuz.
Peki, acaba bütün bu peygamberler, mucize göstermiş midir?
"Evet" dediniz değil mi?
Doğru söylediniz. Çünkü bütün peygamberler, Allah'ın izniyle çeşitli mucizeler göstermiştir. Çünkü biraz önce de belirttiğimiz gibi, aksi taktirde diğer insanların onlara inanması imkânsız gibidir. Ama her peygamberin gösterdiği mucize, değişik türdedir.
Mesela büyük peygamberlerden biri olan Hazreti Musa zamanında, insanların çoğu büyü ve sihirle uğraştıkları için, Hazreti Musa da o türde mucizeler göstermiştir. Hazreti Musa, her zaman yanında bulundurduğu âsasıyla, yani belki de bastona benzeyen bir değnekle taşlara vurduğunda sular fışkırtmış, böylece Allah'ın yardımıyla peygamber olduğunu ispatlamıştır. Hazreti Musa, kendisiyle alay eden büyücülerin yılanlarını da o asa ile yok etmiş ve yere attığı asası büyük bir ejderhaya dönüşerek o büyücülerin yılanlarını yutmuştur.
Hazreti İsa'nın gösterdiği mucizeler ise, o asırdaki insanların çok merak duyduğu tıp ilmi ile ilgilidir. Bu yüzden Hazreti İsa, iyileşmesi hiç mümkün görünmeyen birçok hastaya Allah'ın izniyle şifa vererek, hatta ölmüş olan bazı kişileri bile yine Allah'ın izniyle dirilterek peygamber olduğunu ispatlamış, daha sonra da insanları doğru yola çağırmıştır.
Peki ya bizim Peygamberimiz?
O, bütün peygamberlerin en mükemmeli olduğu için, kendisinden önce gelen bütün peygamberlerin gösterdiği her türdeki mucizeyi göstermiş ve böylelikle "Peygamberler Peygamberi" olduğunu ispatlamıştır.
Bildiğiniz gibi Peygamberimiz son peygamberdir ve ondan sonra da bir başkası gelmeyecektir. Bu yüzden O'nun mucizeleri de kendisi gibi büyük ve mükemmeldir.
Diğer bir anlatımla, O'ndan daha üstün ve faziletli hiç bir peygamber, hiç bir melek ve hiç bir insan olmadığı gibi, hiç bir yaratık da yoktur ve olmayacaktır.


Kur'an Mucizesi

Efendimiz, peygamberlik görevini üstlenmeden önce Arap Yarımadası'nda en geçerli olan şey, güzel konuşmak (hitabet) ve başta şiir olmak üzere güzel söz söylemekti. Çünkü insanların çok büyük bir çoğunluğu okuma yazma bilmediği için, değer verdikleri güzel sözleri ve gurur duydukları hâdiseleri şiir gibi güzel sözlerle muhafaza etmek zorundaydı. Bu yüzden kabileler içindeki şair ve hatipler (güzel ve tesirli konuşan kişiler), onların millî kahramanları gibi saygı görüyordu. Hatta bazı kavimler, şair veya hatiplerin bir sözü üzerine birbiriyle savaşır, bazen de onların tek bir sözüyle savaşa son verirlerdi. Bu arada şair ve hatip olan yedi kişinin kasidesi (şiiri) altın harflerle Kabe duvarına yazılmıştı. Ve Araplar onlarla büyük gurur duyuyordu, işte böyle bir zamanda Kur'an nazil oldu. (Allah tarafından gönderildi.) Ve bütün edipleri (şair ve hatipleri) îmana davet ettikten sonra, Kur'andaki âyetlerle boy ölçüşmeye çağırdı. Ancak bu ediplerden hiçbiri, Kuran âyetleriyle yarışamadı ve ona karşı mağlup olarak sesini kısmak zorunda kaldı. Hatta şiirleri altın harflerle Kabe duvarına yazılmış olan Lebid adlı bir edibin kızı: "Kur'ana karşı bu yazıların hiç bir değeri kalmadı" diyerek, babasının şiirini bizzat kendi elleriyle Kabe duvarından indirdi.
Kur'an, bütün bu kâinatı (evreni) yaratan Rabbimizin kelâmı (sözü) olduğu için, hiçbir zaman yanılmadı. Kur'anda yazılan herşey, bu güne kadar doğru çıktı. Ve 1400 sene önce nazil olmasına rağmen, her geçen gün daha da tazelenerek kendini ispatladı. İster âlim olsun isterse câhil, onu dinleyen herkes, Kuranın bütün yazılanlardan farklı ve güzel olduğunu hemen anlıyordu. Çünkü o insanların değil, insanları ve bütün kâinatı yaratan Rabbimizin sözleriydi. Diğer peygamberlerin mukaddes kitapları olan Tevrat ve İncil, insanlar tarafından, defalarca değiştirilmesine rağmen, Kur'an'ın tek bir harfine bile dokunulmadı. Çünkü Allah, (Peygamberimizi koruduğu gibi) Kur'anı da bizzat kendisinin koruyacağını (yani ona hiç kimsenin dokunamayacağını) belirtiyordu.
Değerli kardeşlerim.
Bildiğiniz gibi, eczaneden ilaç aldığımızda ilk yaptığımız şey, o ilaç kutusu içinde yazılanları okumaktır. Çünkü şifa bulmak ve dertlerimizden kurtulmak için, o ilacı yapan firmaların tavsiyelerine kulak vermek gerekir.
İlacı yapanlar, o ilaçların sabah akşam birer tane alınmasını tavsiye etmişse, bizim de öyle yapmamız gerekir. Aksi taktirde: "Ben bir an önce iyileşeyim" diyerek günde beş on tane alınırsa, hiçbir fayda görülemeyeceği gibi, belki de insanın ölümüne yol açabilir.
Ya da: "Hastalıktan kurtulmak ve sağlığınıza kavuşmak için, bu ilaçtan günde beş tane almalısınız" deniyorsa, tembellik veya cimrilik edip günde iki tane almakla şifa bulunmaz.
İşte insanları yaratan Rabbimiz de, bizim gerçek mutluluğa (Cennet'e) erişmemizin formülünü Kur'anda belirtmiş ve bize göndermiştir.
Mesela: "Cennet'e kavuşmak ve ebedîyyen mutlu olmak için, günde beş vakit namaz kılmalısınız" demiştir. Bizler, eğer O'nun bu sözüne kulak vermez veya tembellik ederek günde üç defa kılarsak, elbette beklediğimiz mutluluğa ulaşamadığımız gibi, büyük bir ihtimalle de ceza görebiliriz.
Veya Allah Kur'anda: "İçki haramdır, sakın yanaşmayın!" demişse, Rabbimizin o emrine kulak asmamakla hem dünya hayatımızı, hem de âhiret saadetimizi mahvedebiliriz.
Kur'anı bir pusulaya da benzetebiliriz.
Bizi Cehennem'e düşmekten kurtaran ve Cennet'e ulaştıran bir pusulaya.
"Benim pusulaya ihtiyacım yok, ben gökteki yıldızlara bakıp yolumu bulurum" diyen bir kaptan, havanın bulutlanmasıyla yolunu nasıl kaybeder ve fırtınalı denizlerdeki gemisini kayalara parçalatıp denizin dibini nasıl boylarsa, "Benim Kur'ana ihtiyacım yok, benim aklım bana yeter" diyen insanlar da Cehennemin dibini öyle boylayabilirler.
Bizler, Allah'ın hediye ettiği o pusulanın kıymetini çok iyi bilenlerdeniz, öyle değil mi?



Miraç Mucizesi

Miraç hâdisesi, Peygamberimizin Cenâb-ı Hak ile buluşması, O'nu görmesi ve sohbet etme şerefine ulaşmasıdır. Dünyada iken hiçbir insana nasip olmayan bu yolculuk, Efendimizin "Burak" adı ile bilinen bir vasıtaya bindirilmesi ile şimşek sür'atinde (hızında) gerçekleşmiştir. Miraç yolculuğunun ilk bölümü dünyada gerçekleşmiş ve Peygamberimiz, Kabe'den başlayarak Kudüs'teki Mescidi Aksa 'ya ulaştıktan sonra, oradan da Allah'ın izni ile sema tabakalarına yükselmiştir. En modern uzay araçlarıyla bile binlerce yıl sürecek olan miraç yolculuğu, Allah'ın izni ile bir anda tamamlanmıştır. Peygamberimiz, sema tabakalarında kendisinden önce gelen peygamberlerle görüşmüş, meleklerle konuşmuş, kıyametten sonra bütün insanların toplanacağı Cennet ve Cehennem'i görmüş ve en sonunda da Rabbimizle sohbet etme şerefine ulaşarak geri dönmüştür.
Acaba uzay gemilerinin bile zorlukla yapabildiği bir seyahati, bir insanın tek başına yapması mümkün müdür?
Elbette mümkündür. Çünkü Rabbimiz için "zorluk" diye birşey yoktur. Koskoca yıldızları, güneşi, ayı ve milyarlarca yolcusuyla birlikte dünyamızı uzay boşluğunda bir top gibi döndürüp gezdiren Rabbimiz, en sevdiği kulu olan o yüce Peygamberi yanına getiremez mi?
Ve bu yolculuğu, çok kısa bir süre içinde gerçekleştiremez mi?
Elbette gerçekleştirebilir. Çünkü zamanı yaratan da Allah'tır.
Cenâb-ı Hak, öldükten sonra tekrar yaratılacak olan insanların hesaba çekileceğini ve Cennet'i kazanan insanların, haşir meydanından Cennet Bahçelerine çok kısa bir sürede ve adeta uçarak gideceklerini bildirirken, dünya vasıtalarıyla (araçlarıyla) ellibin sene sürecek olan bu yolculuğun, miraçtaki gibi kısa bir süre içinde gerçekleşeceğini haber vermektedir.
Peygamberimizin miracı, bütün insanlar için çok büyük bir müjdedir. Çünkü Efendimiz, bu seyahati sırasında gezdiği âlemlerin bir hayâl olmadığını görmüş, kendi gözleri ile müşahede ettiği (seyrettiği) Cennet güzelliklerini ümmetine (müslümanlara) anlatmış ve insanoğlunun en çok korktuğu ölümün bir Cennet yolculuğundan ibaret olduğunu ispatlayarak onların yüreğine su serpmiştir.
Miraç hâdisesi; ölümün, üzüntülerin, sıkıntıların ve korkuların asla olmadığı ebedî saadet hazinelerinin bir anahtarı gibidir. Ve insanoğlu için en büyük müjdedir.
Uzun bir seyahate çıkan kişi sevdiklerine nasıl hediye getirirse, Efendimiz de miraç seyahatinden dönerken bizlere namaz hediyesini getirmiş ve namaz kılan bütün müslümanların bir anda ve ruhen Allah'ın huzuruna çıkacağını, O'nunla görüşeceğini, öldükten sonra da yine namaz sayesine Cennet'e uçacağını müjdelemiştir.
Bizler, sadece müslümanlara getirilen o hediyenin kıymetini bilmeli ve namaz vasıtasıyla günde beş defa miraç yapabilme şerefine ulaşarak "gerçek insan" olmalıyız.