Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2007       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kullanıldıkça Gençleşen Organımız

Meyve ve sebzeler, bazı yeşillikler beynin yaşlanmasını ve küçülmesini geciktirir. Mesela çilek ve ıspanak beyin hücrelerini yıkımlardan koruyan antioksidan dediğimiz maddeleri içerirler.
Stres ve orta yaş sorunları beyne zarar verir ve inme riskini artırır.
"İşleyen demir pas tutmaz!"
demiş atalarımız. Hepimiz bu sözün doğruluğunu defalarca sınamışızdır. Yaşlandıkça beynimiz de yaşlanır. Beyin hücrelerimizin yaşlanmakla azaldığına, nöron kaybına inanılırdı. Oysa yeni çalışmalar hücre kaybı olmadığını, çeşitli alanları birbirine bağlayan yolların kullanılmadığı zamanlar atrofiye uğradığını gösterdi. Bu nedenle yaşımız ilerledikçe beynimizi kullanmaya daha çok önem vermeli ve beyin egzersizleri de yapmalıyız.
Yürümeyi ve koşmayı
orta yaşlarda da sevmeliyiz. Bu sadece yağları yakmak ve kas oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda beyne giden kan akımını da azaltır.

İnsanlar binlerce yıldır yürüyebildiği halde, neden bu davranış genlerine işlenmemiş? İnsan yavrusu dünyaya geldiğinde yüzebiliyor, ama emeklemeyi bile başaramıyor; neden?
Soruyu ODTÜ Biyoloji Bölümü'nden Aykut Kence yanıtladı.
İnsanlar insansı maymunlara göre gelişimlerini tamamlamadan doğarlar. Doğdukları anda beyinleri tam gelişmiş bir beynin yüzde 23'ü kadardır. Bu oran şebeklerde yüzde 65, şempanzelerde ise yüzde 40.5 kadardır. Kemikleri henüz yeterince sertleşmemiştir. Örneğin makak maymununun doğar doğmaz eriştiği kemik sertliği düzeyine, insan yavrusu ancak yıllar sonra erişebilir.
O halde bebeklerin doğduktan hemen sonra yürüyememeleri, genlerine işlenmesinden çok, insan gelişiminin doğduğu anda yürümek gibi karmaşık bir işlevi yerine getiremeyecek düzeyde olmasından kaynaklanır.
O zamanda "Niçin insan, diğer insansılardan daha az gelişmiş biçimde doğar?" sorusunu sorabiliriz. Bu da insan beyninin büyüklüğüyle ilgilidir. İnsan beyninin büyük olması nedeniyle insan yavrusu gelişiminin çok erken bir safhasında doğmak zorundadır. Aksi takdirde annenin bebeği doğurması mümkün olmaz.
Bu da insan evriminde önemli bir aşamadır. Zira böylece yaşamının büyük bir bölümünü annesine bağımlı bir çocuk olarak geçiren, bu sırada çevresini araştıran, keşfeden ve anne-babasının ve içinde aşadığı toplumun deneyimlerini öğrenen insanın kültürel evrimi de başlamıştır. Aslında merak duygusu nedeniyle insan her zaman çocuktur. Bu konu TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'ndan çıkan Stephen Jay Gould'un Darwin ve Sonrası adlı yapıtında çok iyi açıklanmaktadır.
Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak, sanırım bunun yanıtı yukarıdaki açıklamakta yatmakta. Beyni, kemikleri ve kasları yeterince gelişmemiş bir canlının kendi vücudunu taşıyarak ileriye doğru hareket etmesi, diğer bir deyişle yürümesi mümkün olmayabilir. Ama aynı canlı, vücudunu taşıyan ve aylarca gelişmesini sürdürdüğü, dolayısıyla hiç de yabancısı olmadığı sıvı bir ortamda hareket edebilir, yani yüzebilir.(Bilim ve Ütopya)