Arama


evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
8 Ocak 2007       Mesaj #20
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
İntihar


SORU:

Son zamanlarda intiharların sayısı artmaktadır. İslam’a göre bunun hükmü nedir? İnsanların bu noktaya gelmesinin sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Yaratılanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşama hakkı da Allah tarafından tanınan en temel haktır. Dünyaya Yaratanı’nı tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme amacıyla gönderilen insanın dünyaya gelmesi de dünyadan ayrılması da elinde ve yetkisinde olmayıp, bu durum ilahi iradenin ve düzenin bir parçasını teşkil eder. İnsanın elinde olan, yaşadığı sürece Yaratanı’nı tanıma ve O’na kulluk etme ve böylece O’nun katındaki değerini artırmadır.

Kur’an’da bir kimseye hayat vermenin, adeta bütün insanlara hayat verme gibi yüce bir davranış, bir cana kıymanın da adeta bütün insanları öldürme gibi ağır bir suç ve günah olduğu belirtilir. Maide 22. ayetin bu ifadesine hangi sebeple olursa olsun intihar etmek isteyenler de dahil görülmektedir.

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) de konuyla ilgili olarak uçurumdan atlayarak, zehir içerek veya öldürücü bir aletle kendini öldüren kimsenin cehenneme gireceğini ve sürekli olarak orada kalacağını buyurarak (Buhari, Tıp 56) birkaç örnek üzerinde intiharın büyük günah olduğuna ve acı sonuçlarına dikkat çekmiştir.

İslam bilginleri intiharı büyük günahlar arasında saymışlar, intihar edenin ölüm sonrası hayattaki durumunu gerçekte sadece Allah’ın bileceğini ifade etmelerine rağmen bu konuda da bazı açıklamalarda bulunmuşlardır.

Kişinin hayatını sürdürecek ölçüde yeme ve içmesi farz olup, bundan kaçınarak ölüm orucu tutması intihar hükmünde görülmüştür. Çünkü ölüme yol açabilecek bir açlık tehlikesinde İslam, haram gıdaların bile yenilip içilmesine müsaade ederek insan hayatını korumayı ve kurtarmayı esas almıştır. Kişinin içinde bulunduğu tehlikeden kurtulmak için çaba sarfetmeyerek ölümü istemesi de bir bakıma intihar sayılmıştır.

İslam bilginleri intihar eden Müslümanın, intiharı sebebiyle ahirette çok çetin ve şiddetli bir azap göreceğini, hatta cehennemde ebedi olarak kalacağını ifade etseler de intihar edenin imandan çıktığını ve kafir olduğunu söylememişlerdir. Çünkü iman ve küfür, davranış bozukluğu ile değil inanç ve düşünce ile alakalıdır. İntihar edenin inanç durumu ise, kendisi ile Allah arasındaki bir meseledir. İntihar eden Müslüman, diğer Müslüman cenazelerinde olduğu gibi yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve Müslüman mezarlığına gömülür. İslam hukukçularının çoğunluğunun görüşü bu yöndedir. Çünkü kelime-i tevhidi söyleyen herkese yaşadığı sürece, öldüğünde, mezara gömülünceye kadarki işlemlerde Müslüman muamelesi yapmak, bundan ötesi Allah’a havale etmek gerekir. Bazı ulemanın ise Peygamberimiz (s.a.v.)’in intihar eden bir kimsenin cenaze namazını kıldırmayışından (Müslim, Cenaiz 37) hareketle intihar eden kimsenin cenaze namazını devlet başkanının kıldırmayacağı, fakat halktan birinin kıldırabileceği görüşündedir. (İslam ve Toplum İlmihali, c. 2, s. 183-84)

Günümüzde intihar olaylarının artmasının sebeplerine gelince, şöyle ki:


a-

Allah’a ve ahiret gününe imanın zayıf olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasul’e götürün. (Onların talimatına göre halledin) Bu, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 59)

Allah’u Teala burada mü’minlerin meselesinin çözüm formülünün ne olduğunu ve gerçek kaynağın Kur’an ve Sünnetten başkasının olmamasının şartını beyan ederken de Allah’a ve ahiret gününe imanı varsa diye önemini belirtiyor. İmani noktada kemal derecede olurlarsa, işte o zaman farklı farklı konuların çözüm kaynağı Kur’an ve Sünnet olur. İmanlarında zayıflık varsa, ilahi olmayan sistemlerin karanlıklarında dünyada boğulmaya mahkumdurlar. Ahirette ise, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
Allah’a ve ahiret gününe imanı zayıf olan, gerçek hayatın ölümden sonraya ait olduğunu yakinen göremeyen insan için sanki intihar bir sondur, bir kurtuluştur. Halbuki onun için gerçek sıkıntı öldükten sonra başlayacak kabir hayatı, mahşer, hesap ve suali, amellerin tartılması... Sırat ki, cehennemin üzerine uzatılmış bir yoldur. Son durak ise, ya Cennet veyahut da Cehennemdir. İşte insanların karşılaşacakları durumlar. Bunların üzerinde her gün mü’mini kamil olanların düşünmesi gerekir. Bizlerin de bu şuuru kendi neslimize güzel anlatmamız gerekir. Aksi halde hem dünyada, hem de ahirette karşımıza bizi üzen bir halde çıkarlar. O zamanki mahzuniyetin bir anlamı kalmaz. Çeşitli günahlarda ısrar edenler, haramları ve helalleri tefrik etmeyenler, günahları aleni işleyenler, imanın tadını almayanlar, mahşerdeki hesabın ne olduğunu düşünemeyenlerdir.

b-

Eğitim yetersizliği. Güneşin ve ayın olmadığı bir dünya ne ise, Kur’an’sız ve Sünnetsiz bir eğitim ve hayat da odur. Ruhsuz bir beden ne ise Kur’an’sız bir hayat da odur ve ölüdür. Eğitimde, bu kainatı yoktan var eden, insanı mükemmel bir halde yaratan Rabbi yeterince tanıtılmazsa, O’nun kelamı olan Kur’an okutulmaz, Kur’an’ın anlaşılmasında en etkin olan sünnet ve Muhammedî ahlakla öğrencilerimize tezyin edilmezse, o zaman okullarda anarşi, intiharlar ve nice garip hadiseler kaçınılmaz olur.

c-

İçki ve uyuşturucu madde kullanımı da intiharları kolaylaştırıcı bir ortam hazırlamaktadır. Allah (c.c.) insanların yararına olanları helal, insanların zararına olanları ise haram kılmıştır. Haramlarla helaller kıyamet gününe kadar bakidir. İnsanlar haramlarla iştigal ettiği zamanlarda ise, ne ömürlerinin, ne ekonominin, ne yaşantının bir bereketi kalır.

d-

Kişinin her an Rabbi ile beraber ololduğu bilincinin zayıf oluşu da bazı gafletlere sebeptir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadid, 4) “Biz insanoğluna şah damarından daha yakınız.” (Kâf/14)
Bu şuura ulaşan kişi, intiharı düşünmenin bile lüzumsuz olduğunu bilen kişidir. Bir mü’min bilir ki, Allah her yaptığımızdan, hatta yapacaklarımızdan haberdardır. Allah (c.c.) herşeyi bilen, görendir. Allah’u Teala noksan sıfatlardan münezzehtir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “Rabbın (her an) gözetlemededir.” (Fecr-14)

İşte bu yakınlığı her an hissedebilmek ne kadar güzeldir. Böylesi güzel düşünceye sahip mü’mini kamilin dünya ve ahiret saadetini Allah (c.c.) kendisine bahşeder. Böylesi bahtiyar kişi ve toplumlara müjdeler olsun. Mü’minler kendilerinin muhasebesini güzel yapmalı ve demeli ki, “Allah, her an bizimle beraberdir.” Ama biz, kimlerle beraberiz, yoksa Allah düşmanları ile mi? Paraya, altına, dolara olan heyecanımızı Allah’a ve Rasulüne duyabiliyor muyuz? Varsa borsadaki paramızın hesabını yaptığımız kadar Allah’a vereceğimiz hesabın muhasebesini yapıyor muyuz?

e-

Mevcut malımızın ve canımızın Allah’ın bize bir emaneti olduğunun farkında olmayanlar, mallarını ve canlarını her an itlaf edebilirler. Bir intiharı cehaletinden dolayı sıkıntının sonu gibi görür. Bilmez ki, gerçek sıkıntı öldükten sonra başlayabilir. Peygamberimiz, sahabe-i kiram da sıkıntı çektiler, ama onlar sabrettiler. Onlar, malları ve canlarını Allah’ın kendilerine bir emaneti olduğu bilincinde idiler. Biz onları örnek alalım.
Hz. Ebu Bekir bize örnek olmalı. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Ebu Bekir’in malından istifade ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından faydalanmadım...” Bu ifadesi karşısında Hz. Ebu Bekir (r.a.) gözyaşları içinde, “Ben ve malım, yalnızca senin için değil miyiz ya Rasulallah?” demek suretiyle kendisini her şeyiyle beraber Hz. Peygamber’e (s.a.v.) adadığını ve onda fani olduğunu göstermiştir. O bütün servetini Allah ve Rasulü yolunda harcamış, hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) “Orduya yardım ediniz.” dediğinde servetinin tamamını getirmiştir. Rasulullah: “Çoluk çocuğuna ne bıraktın ya Ebu Bekir?” sualine de büyük bir iman vecdi ile, “Allah ve Rasülünü.” şeklinde cevap vermiştir. (Rahmet Esintileri, Osman Nuri Topbaş, 19)

İnsanımıza da bu şuuru, bu güzellikleri verirsek, hayatı da, ölümü de güzel olur. Muhammedî ahlaktan uzak olanlar, ilahi nizamı hiçe sayanlar, görünüşte yaşasalar da manen ölü hükmündedirler. İntihar etse de değişen bir şey olmaz, zira yaşayan ölüdürler.

Allah’ım, ümmeti muhammedi Kur’a n’a mahkum et! Amin.

(Hüseyin Yılmaz)