Arama

Kültür Emperyalizmi - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EMPERYALİZMİN KÜLTÜRSÜZLEŞTİRİLMESİ
Kültür emperyalizmi, emperyalist kültür, kültürel emperyalizm birbirlerinin yerine kullanılabilecek, yine de aralarında ince ayrımlar taşıyan deyimler. Yaşadığımız coğrafyanın kaç kez kültürel saldırılara uğradığı belli değil. Bin yıllar boyu yaşanan işgallerin, savaşlar, imparatorluklar kültürleri birbirine katmış, ‘Anadolu kültürü’, ‘Akdenizlilik’ vb. diye adlandırılan yaşama bakış biçimini, dünya anlayışını oluşturmuş.
Bu ‘yerlileşmiş’ kültüre son yüzyılların yayılmacı kültürleri değişik neden ve yollarla eklenmiş. Umulmadık dağbaşlarındaki Amerikan Kolejleri, başkent İstanbul'un papaz ve rahibe okulları, seçkinlerin evlerinde görevlendirilen mürebbiyeler. Kimi eğitimin kimi özentinin daha seçkin, daha saygın olma güdüsüyle getirdiği kültür dalgacıkları. "Bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü duygu düşünce, dil sanat yaşayış öğelerinin tümü" bu kültürel katkılardan beslenmiş. Asıl etkilenmenin devlet değişimleri, ayaklanmalar vb. ile ilgili karşı kültür hareketlerinde olduğu da açık. Selçuklu İmparatoruğu'nun resmi dili Farsça'ya karşı "sarayda, tekkede, devlet dairelerinde Türkçe konuşulacağı" bildirisiyle başlayan ayaklanma, yenilgiye uğrasa da etkisini koruyor. Cumhuriyet'in getirdiği kültür değişikliği, ulusal kurtuluş savaşı yaşamış olmanın getirdiği güvene dayalı. Kısacası, bir coğrafyaya yapılan kültürel saldırı yaşamsal destek bulmadıkça amacına ulaşamaz. karşı bir hareketle, tepkiyle karşılaşır. Kültürel yayılmanın etkili olması, ekonomik temellere dayanmak zorundadır. Bir de yaygın bir iletişim ağı kurmak...
Sorunumuz, coğrafyamızda yaşanan kültürel emperyalizmin tarihçesi değil kuşkusuz. Ancak, günümüzde yaşanan ve kültürsüzleşmeyle sonuçlanan durumu saptamak. Bu saptamanın en tehlikeli yanı, batılılaşma, çağdaşlaşma ile kültür emperyalizminin karışacağı yer. Kültürel emperyalizme karşı çıkmak isterken duruk bir üçüncü dünya savunucusu durumuna düşmek. Bu bakımdan mayınlı bir alanda yürümenin tutuk adımları yansıyor sözlerime.
Aslında, yazıya şu satırlarla başlamayı yeğliyordum: ‘Kültür emperyalizmi kavramının gündemimize ilk geldiği günleri özlüyorum. Amerikan tarzı yaşamı, kullan at tüketimciliğini, Amerikanofillliği dayatanlara karşı komayı Amerikan edebiyatı yardımıyla başarıyorduk. Steinbeck, Cauldwell, O. Neil, Hemingway, bize Amerika'nın öteki yüzünü göstermişti. Çevirlmesi olanaksız Faulkner bile bu yüzden çevrilmişti. Bugünse edebiyat adına kitap raflarını, sinema adına salonları işgal edenler bize bir savunma silahı verme niteliğinden de, kültür sözcüğünün öteki anlamlarından (eleştirme, değerlendirme, zevk alma yetilerini gerektiği biçimde geliştirme / Belli bir konuda edinilmiş geniş ve sistemli bilgi) da uzak’. Ancak, kültürel emperyalizmin yarattığı etki tepki dalgası, yaşanan kültürsüzleşmedeki arabesk çizgi, böyle bir girişi engelliyor.
İletişim araçlarının gelişimi ve devletin resmi görüşü yanında sermaye gruplarının eline geçişi durumun bir özeti. Kitle kültürünün savunma için ürettiği yeni tepki kültürler, gündeme yalnızca ordu ve laik çevrelerin ara sıra dikkat çektiği başka bir emperyalizmin yedeğinde: Radikal İslam Emperyalizminin. Belki de bu duruma, emperyalizm emperyalizme karşı demek daha doğru.
Gerçi sonuç değişmiyor. Birey adına bireyci, iyi yaşamak adına tüketici ve köşe dönmeci bir yaşam biçimi egemen. Kültürden anlaşılan, bilgisayarla banka işlemlerini en hızlı biçimde yapabilmek, para-borsa haberlerini en hızlı bildirecek bilgisayar ağının hangisi olduğu. Ütopyamız, kokoreççinin kestaneciyle e-mailleştiği bir gelişmişlik.
Eğlencemiz, ‘ye-ye, rakınrol, metal’ çizgisini geride bıraktı. Artık komşu ülkelerden alındığı söylenen tavernalarda coşuyor seçkinler. Gül yaprağı ile ıslatılan assolistler, yerini kağıt peçete yağmuruna tutulanlara bıraktı. Tabak kırma yerine ceket yakma moda şimdi. Bunlar üst sınıfın ‘ne oldum deliliği’ deyip geçeceğim de, misafirlik olgusunun değişişi alt sınıfları da sardı hanidir. Altın günleri, mark günleri, dolar günleri gırla. Ekonominin bu konudaki yeri tartışılıyor olsa olsa. İşçi sınıfı kendi kültürüne yabancılaştırılmak için olağanüstü koşullar yaşıyor. Sendika bürokrasisi Avrupadaki kardeşlerine yetişti. Kültür-sanat cephesinde de genel bir dayatma yaşanıyor. Basılan kitaplar, reklamı yapılanlar, gösterilen filmler ya kıyamet habercisi ya gizli güçlerin üstünlüğünün ağır bastığı kurmacalar. Şiddetin, bireyciliğin propagandasının yapıldığı kovboy filmleri, kötü komünist, iğrenç Viyetnam, zavallı Çinli filmleri bunların yanında epey masum.
ELİMİZDE NE VAR?
Her etkinin bir tepki doğuracağını reddetmiyorum. Bu kültürel saldırının karşısına çıkacak tepkiyi hazırlayacak altyapımız var mı? Üstelik bu soruyu iki ayrı cephede karşılamak zorundayız. Batıdan gelen küreselleşme kod adlı saldırıya paralel, köy şehir arasına sıkışmış arabesk, eşkiyanın mafyalaşmasını hoş gören yerli şiddet gitgide gelişiyor.
Bilgisayar ağı, iyimser toplumbilimcilerimizin umutlarının tersine, kadın pazarlama, kendi reklamını yapma sayfaları üretiyor. Okeyden, tavladan daha yararlı değil. Elbet bunları kaldırmanın da yararı yok. Ay bacayı aşalı hanidir. Kitabın giremediği yere giren iletişim aracı, reklamın palyaçosu olmak zorunda. Kültür bakanının kültürümüzün bir parçası diye İnternette köpeklerimizi tanıtmaya kalkışması, üstelik bununla övünmesi olaya tüy dikiyor.
Kültürel emperyalizmin en iyi dayanağı ekonomidir. İşçi sınıfının, emekçi katmanların kültürel bir savaşım için yeterli kaynakları yok. Bunun için gerekli malzemesi ise bol denecek zenginlikte. Kültürsüzleştirilme, kapitalizmin son aşaması olarak adım adım gerçekleşiyor. Boyutları küresel. O zaman örgütlenme gerekiyor, bence. Hem de küresel boyutta bir sınıfsal örgütlenme. Kültürsüzleştirme cephesinde yer almak istemeyen sanatçıların, yazarların, müzikçilerin afişleri, reklamları reddederek kolları sıvayıp yeniden üretime geçmeleri, aydınların, teknikerlerin var olan iletişim araçlarını amaca uygun programlarla donatmaları. Uzun ve zor bir süreç yaşamayı göze alıp, toplumu saran örümcek ağlarından kurtulmayı denemeleri gerekir.
Boyun eğme ile tek başınalığın karanlığı karşısında kaybedecek nemiz var ki?...