Arama


virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
22 Şubat 2007       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Kan
Kan, insanda ve üstün yapılı hayvanlarda yaşamın sürmesini sağlayan en önemli vücut sıvısıdır. Dolaşım sistemini oluşturan kalp ve kan damarları aracılığıyla bütün vücudu dola­şarak dokular arasındaki madde alışverişine yardımcı olur. Bütün
Ad:  kan nedir1.jpg
Gösterim: 5852
Boyut:  78.6 KB
çokhücreli gelişmiş can­lılarda, bir yandan hücrelere gerekli olan besin maddeleri ile solunum gazlarını, öte yandan hücre etkinliklerinin yan ürünü olan atık maddeleri taşıyan böyle bir sıvı vardır. Bitkilerde, köklerin emdiği suyu ve mineral tuzlarını yapraklara, yapraklarda fotosentezle üretilen besin maddelerini öbür dokulara ileten bu taşıyıcı sıvıya "besisuyu" denir. İnsanda ve gelişmiş hayvanlarda bu taşıma görevini üstlenen kan, sindirim sisteminden aldığı besin maddeleri ile akciğerlerden aldığı oksijeni vücuttaki milyonlarca hücreye götü­rür. Her hücre, gelişmesi ve işlevlerini yerine getirmesi için hangi maddelere gereksinimi varsa yalnızca o maddeleri seçerek gerektiği kadarını kandan alır. Bu maddelerin özümsenmesi sırasında açığa çıkan ve vücuttan uzaklaştırılması gereken zararlı atıkları, kar­bon dioksidi ve fazla suyu da gene kana boşaltır. Kan bu kez yüklenmiş olduğu bu maddeleri böbreklere ve akciğerlere taşıyarak vücuttan dışarı atılmalarına yardımcı olur. Bu arada kandan hücrelerarası boşluklara sızan sıvıları ve besin maddelerini toplayarak yeni­den kana aktarmak üzere vücutta ikinci bir sıvı dolaşır. Renksiz olduğu için "akkan" da denen bu sıvının adı lenftir.

Kan Dolaşım
Kan dolaşımı vücudun bütün organlarına ve dokularına ulaşan bir enerji iletim sistemidir. Kalp, içinde bol oksijen bulunan açık kırmızı renkli kanı aorta pompalar. Bu anaatardamardan ayrılan daha küçük atardamarlar ve kılcal damarlar aracılığıyla kan bütün vücuda dağılır. Kanın taşıdığı oksijen ve besin maddeleri kılcal damarların incecik duvarlarından geçerek hücrelerin içine girer. Hücrelerdeki atık maddeler de gene kılcal damarlar yoluyla kana karışır. Oksijeni azalmış olan bu koyu kırmızı renkli kan toplardamarlar aracılığıyla kalbe taşınır ve yeniden oksijen yüklenmek üzere akciğerlere gönderilir. Buradaki kılcal damarlarda akarken havanın oksijenini alır ve bir kez daha vücuda pompalanmak üzere kalbe geri döner.
İnsanın ve omurgalı hayvanların kanı, damar denen kapalı boruların içinde dolaşır ve ola­ğan koşullarda hiçbir zaman damarların dışı­na çıkmaz. Buna kapalı dolaşım denir. Oysa omurgasız hayvanların çoğunda açık dolaşım vardır. Bu sistemde, damarlardan çıkarak dokuların arasındaki boşluklara dolan kan madde alışverişini yaptıktan sonra yeniden damarlara döner.
İnsanın ve üstün yapılı hayvanların dolaşım sisteminde kanı harekete geçiren ve damarla­rın içinde sürekli akmasını sağlayan organ kalptir. Bir pompa gibi çalışan bu organ kanı büyük bir basınçla damarlara doğru iter ve kıllar, tırnaklar gibi ölü dokular dışında vücu­dun bütün hücrelerine ulaştırır.
İnsanlar kanın vücuttaki bütün dokuları beslediğini eskiçağlardan beri bildikleri halde kalbin nasıl çalıştığını ve kanın hangi yolu izlediğini yüzyıllarca açıklayamadılar. Eski Yunan bilginleri kalp ile akciğerler arasında bir bağlantı olduğunu fark etmişlerdi. Gene de, başta Aristo olmak üzere birçoğu damar­larda kan yerine hava bulunduğuna ve bu havanın kalpten geldiğine inanıyordu. Eski Yunanlı hekim Galenos atardamarların hava değil kan taşıdığını kanıtlayarak bu yanlış inanışı çürüttü. Ama o da kalbin görevini açıklayamadı ve kanın damarlardaki hareketi­ni denizlerdeki gelgit hareketine benzeterek yanılgıya düştü.
Kan dolaşımını bugün bildiğimiz biçimiyle açıklayan ilk tıp bilgini William Harvey'dir (1578-1657). Harvey, kanın kalp aracılığıyla atardamarlara pompalandığını ve hep tek yönde akarak toplardamarlar aracılığıyla kal­be geri döndüğünü, böylece kan dolaşımının vücutta bir daire çizdiğini deneylerle gösterdi. Üstelik kılcal damarları görebileceği kadar güçlü bir mikroskobu olmadığından, atarda­marlar ile toplardamarlar arasındaki bu bağ­lantıyı yalnızca varsayımla çıkarmıştı. Nite­kim kılcal damarların varlığı, Harvey'in 1628'de yayımladığı bir kitapta kan dolaşımını açıklamasından yıllar sonra bulundu.
Kan vücutta dolaşırken birbirinden tama­mıyla ayrı iki yol izler. Bunlardan birinde yalnızca kalp ile akciğerler, öbüründe kalp ile vücudun geri kalan bölümleri arasında dola­şır. Sol kalpten çıkan oksijen yüklü ve açık kırmızı renkli temiz kanın bütün vücudu dolaşıp sağ kalbe dönmesine büyük dolaşım denir. Taşıdığı oksijeni dokulara verip karbon dioksit yüklenmiş olan koyu kırmızı renkli kirli kanın sağ kalpten çıkıp akciğerlere gide­rek oksijen yüklendikten sonra sol kalbe dönmesi ise küçük dolaşımadır.

Kan Damarları

Kalpten dokulara ve organlara kan götüren damarlara atardamar, dokulardan kalbe kan getirenlere de toplardamar denir. Büyük atar­damarlar kalpten çıktıktan sonra yol boyunca dallanarak daha ince atardamarlara ayrılır ve en sonunda yalnızca mikroskopla görülebilen kılcal damarlardı oluşturur. Kılcal damarlar ise kalbe yaklaştıkça birleşip kalınlaşarak toplardamarlara dönüşür. Bu üç tip damarın yapısı işlevlerine uygun olarak birbirinden farklıdır.
Atardamarların kastan yapılmış duvarları, kalbin kanı pompalarken uyguladığı basınca dayanacak kadar kalındır. Genellikle vücu­dun dokularına gömülmüş olarak derinde bulunan bu damarlar ancak bazı yerlerde, örneğin el bileğinde, şakaklarda, boyunda, ayak sırtında ve ayak bileğinin dış yanında yüzeye yakındır. Bu bölgelerde, her kalp atımında kanın atardamarların duvarına ba­sınçla vurarak geçişi hissedilebilir. Bu vuruşu, yani nabzı saymak için en uygun yer el bileğinin iç yüzündeki atardamardır. Kanın atardamarların duvarına yaptığı bu basınca kan basıncı ya da tansiyon denir. Bazı hasta­lıklarda yükselen, bazılarında düşen kan ba­sıncı genellikle üstkoldaki büyük atardamar­dan tansiyon aletiyle ölçülür.
Toplardamarların duvarları daha incedir; çünkü bu damarlarda dolaşan kanın basıncı artık azalmıştır. Çoğu yerde yüzeye iyice yakın olan toplardamarlar kollarda ve bacak­larda çok belirgindir. Bu damarlar dokular­dan kalbe dönen oksijensiz kanı taşıdığından, derinin altından mavi renkli bir ağ gibi görü­nür. İnsanın bir yeri kesildiğinde zarar gören genellikle toplardamarlardır. Bu damarlardan yavaşça akan koyu renkli kan bir süre sonra pıhtılaşır ve kanama durur. Oysa bir atarda­mar kesildiğinde açık kırmızı renkli kan hızla fışkırarak akar. Bu tehlikeli kanamayı dur­durmak için kesilen yere parmakla ya da avuç içiyle sıkıca bastırmak ve zaman yitirmeden bir doktora başvurmak gerekir.
Toplardamarlar yüzeyde olduğundan kü­çük bir şırıngayla damara girip kan almak kolaydır. Bu yüzden laboratuvar testleri için gerekli kan toplardamarlardan alınır. Kılcal damarların duvarları atardamar ve toplarda-marlarınkinden çok daha incedir. Bu yüzden kandan hücrelere ve hücrelerden kana madde geçişi hep kılcal damarlarda olur. Aynı özellik lenf damarları için de söz konusudur. Kan plazmasından ayrılan sıvıyı ve besin maddele­rini toplayan bu damarlar da ayrı bir dolaşım ağı çizerek sonunda toplardamarlardaki kan dolaşımına katılır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Şubat 2017 17:58