Arama

Cahit Külebi - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cahit Külebi, Türk şairi (1917 - 1997).
Tokat'ta dünyaya gelen Cahit Külebi Sivas Lisesi'ni (1936), sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1940). Antalya Lisesi'nde, Devlet Konservatuarı'nda ve Ankara Gazi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı (1942-1956). Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliğinde, İsviçre bölgesi öğrenci müfettişliği ve kültür ataşeliğinde bulundu (1956-1964). Emekliye ayrıldığı 1973 yılına kadar, gene bakanlık başmüfettişliği (bir ara kültür müsteşarı yardımcılığı) yaptı. Aynı yıl Türk Dil Kurumu Yayın ve Tanıtma Kolu başkanı, 1977'de de TDK Genel Yazmanı oldu.
Cahit Külebi 1997 yılında öldü.

Sanatı ve Kişiliği
Külebi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında gelişen şiir akımlarının etkisi altında eser vermeğe başladı. Ayrı kaynaklardan beslenen ve değişik amaçlar güden bu akımlardan esinlenmekle birlikte kendine özgü bir bireşim yapmayı bildi. Hem halk edebiyatının, hem serbest şiirin tekniklerinden yararlandı.
Yurt güzelliklerini çarpıcı yalınlığıyla yansıtmağa çalışırken Anadolu insanının acılı yaşamını da aynı yalınlıkla yansıtmaktan geri kalmadı. Anadolu gerçeğini uzak geçmişlerden günümüze kadar gelen çizgisi içinde, bakımsızlığı, çorak ovaları, eşkıyası, keskin rüzgârları, odun ve tuz taşıyan kağnıları, gezgin satıcıları, köylüleri, çiftçileri, balıkçıları, hamalları ve çobanlarıyla gönül tellerini inleten bir hava içinde dile getirdi.
Külebi'nin şiiri bütün yalınlığı ve gerçekçiliğinin yanı sıra sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe dayanır. Daha doğrusu yansıttığı gerçeklerin üstünde bu duygular tüter. Bunun sonucu olarak o barışçı, insancı dünya görüşüyle yüzyılımıza damgasını vuran kötülüklere de karşı çıkar. Bu görüşün belirgin örneği olan Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda adlı eseri, seslendirilerek (Nevit Kodallı) oratoryo haline getirilmiştir (Atatürk Oratoryosu).



Cahit Külebi Şiirleri


CEBECİ KÖPRÜSÜ

Cebeci köprüsünün üstü
Karınca yuvasına benziyor,
Hamallar, körler, topallar,
Oturmuş nasibini bekliyor.

Cebeci köprüsü yüksek
Altından tren geçiyor,
Ya benim aklımdan geçenler?
Kimse bilmiyor.

Şu dünya güzelim dünya
Tıkır tıkır işliyor,
İnsanlar insanlar insanlar
Neden böyle çekişir durur
Aklım ermiyor.

Cebeci köprüsünün korkulukları
Kara boyalı,
Daha böyle köprülerden geçersin çok

*****
YURDUM
1917 senesinde
Topraklarında doğmuşum.
Anamdan emdiğim süt
Çeşmenden tarlandan gelmiş.
Emmilerim hudutlarında
Senin için döğüşürken ölmüşler.
Kalelerin burcunda
Uçurtma uçurmuşum,
Çimmişim derelerinde.
Bir andız fidanı gibi büyümüşüm.
Topraklarının üstünde.

Koca koca kamyonlara binmişim.
Daha büyük şehirlerine
Okumaya gitmişim.
Eşkiyalar yolumu kesmiş,
Alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde
Top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş,
Ahbap edinmişim.

Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.

Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.

*****
ANLARSIN

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın


*****
RÜZGAR
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler...
Toz toprak gözlerine gitmiştir.
Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.