Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

SÜLEYMAN I Kanuni, Muhteşem


(Trabzon 1495 - Zigetvar 1566)
türk padişah (1520-1566).

Yavuz Sultan Selim ile Hafsa Sultan’ın tek oğlu. Babasının san- cakbeyliği sırasında doğduğu Trabzon’da iyi bir temel öğrenim gördü. On dört yaşında, Bolu sancakbeyliğine atanacaktan amcası şehzade Ahmet'in buna karşı çıkması üzerine Kırım'da Kefe sancak beyliğine gönderildi (1509). Tahtı ele geçirmek için hazırlıklara girişerek kendisini ziyaret bahanesiyle Kefe'ye gelen şehzade babasına anne tarafından dedesi olan Kırım hanı Mengli Giray'la birlikte asker ve silah yardımında bulundu (1511), Tahta çıkan babasının çağrısı üzerine İstanbul'a geldi (1512) ve Selim l’in kardeşlerini ortadan kaldırma harekâtı boyunca başkentte kaymakamlık yaptı; sonra da tahtın tek mirasçısı veliaht şehzade olarak Saruhan sancakbeyliğine gönderildi (1513). Yavuz’un İran (1514) ve Mısır (1516) seferleri sırasında Edirne'de saltanat naibi olarak Rumeli'yi korumakla görevlendirildi. Padişah Mısır seferinden döndükten (1518) sonra da sancakbeyi bulunduğu Saruhan’ın merkezi olan Manisa'ya gitti. Babasının ölümü üzerine Manisa'dan İstanbul'a gelip 25 yaşındayken "halife” unvanını da taşıyan ikinci osmanlı padişahı olarak tahta çıktı (1520).
Ad:  Kanuni Sultan Süleyman2.jpg
Gösterim: 2687
Boyut:  53.7 KB

Padişah sıfatıyla önce Yavuz döneminde yapılan bazı haksızlıkların düzeltilmesi ve adil bir yönetimin kurulması yolunda köklü önlemler aldı: yurtlarından sürülmüş Mısırlılar’ın yerlerine dönmelerine izin verdi; “ibrişim yasağf’ndan zarara uğramış kişilerin haklannın ödenmesini buyurdu; çok kan döktüğü için "Kanlı Cafer” adıyla halkın nefretini kazanmış olan kaptanıderya Cafer Ağa’yı görevden aldırıp yapılan duruşması sonunda suçu sabit görüldüğünden idam ettirdi. Öte yandan, koyduğu yasalarla halkın can, mal ve namus dokunulmazlığını güvence altına aldı; kanun önünde din ve ulus ayrımını kaldırarak eşitliği sağladı; devlet yönetimini çok sıkı bir düzene bağlayarak görev dağıtımında yetenek ve erkten başka bir şey gözetilmemesi için büyük özen gösterdi; sarayın hükümet işlerine keyfi olarak karışmasını önledi, bir görev ve yetki ayrımı anlayışı getirdi; vergilerin konması ve toplanmasında halkı her tür zulümle baskıdan koruyucu önlemler alarak mali adaletin sağlanmasında yapıcı rol oynadı. Böylece osmanlı tarihinde Yavuz’un şiddet ve baskı dönemini, bu uygulamalarından ötürü kendisine “Kanuni” adı verilen 10. türk padişahı Süleyman Tin adalet ve eşitlik dönemi izlemeye başladı.

Bu arada, saltanat değişikliğini fırsat bilen Şam beylerbeyi Canberdi Gazali, Suriye'de bağımsızlığını ilan ederek osmanlı yönetimine karşı ayaklandı (1521). Üçüncü vezir Ferhat Paşa komutasında üzerine gönderilen hükümet kuvvetlerine Mas- taba savaşı’nda yenilerek tutsak düşen Canberdi’nin kesik başı İstanbul’a gönderildi. Yine aynı yıl Macaristan’ın ödemekle yükümlü olduğu yıllık vergiyi istemek için oraya gönderilen türk elçisi Behram Çavuş’un öldürüldükten sonra kesilen burnuyla kulakları padişaha yollanınca, Kanuni, Macaristan’a karşı Belgrad seferine çıkmaya karar verdi. Kapıkulu askerlerinden oluşan 75 bin kişilik düzenli bir orduyla İstanbul’dan Sofya’ya gelen padişah, buradan da kuvvetleriyle sefere katılan sadrazam Piri Mehmet Paşa ve Rumeli beylerbeyi Ahmet Paşa ile birlikte Macaristan topraklarına girerken, Hırvatistan ve Erdel’e (Transilvanya) de Bosna sancakbeyi Bali Bey ile Mihaloğlu Mehmet Bey komutasında akıncı kolları gönderdi. Böğürdelen (Şabaç), Zemlin (Zemun) kalelerini alarak ileri yürüyüşünü sürdürdü ve 29 günlük bir kuşatmadan sonra Belgrad'ı fethetti. Görkemli bir alayla Belgrad'a girip kentin camiye çevrilen kilisesinde cuma namazını kılan Kanuni, daha sonra İstanbul’a döndü. Burada Ra- gusa (Dubrovnik), Venedik Cumhuriyeti ve Moskova Çarlığı'ndan Belgrad'ın fethini tebrik için gelen elçileri kabul etti; Venedik'le imzalanan 30 maddelik yeni antlaşmayı onayladı. Ertesi yıl Saint-Jean şövalyelerinin korsanlıklarına son vermek için Rodos seferi’ne çıktı (1522). Beş ay süren bir kuşatma ve şiddetli savaşlar sonunda adanın teslim olan başkenti Rodos’a girdi. Burada papaz giysileri içinde yakalanan Cem Sultan'ın orta yaşlı oğlu Murat ile onun erkek çocuğunu idam ettirdi, eşiyle iki kızını da İstanbul’a gönderdi; Saint-Jean haçlı devletinin topraklarını oluşturan Rodos'la Rodos'a bağlı adaları (Onikiada) Osmanlı imparatorluğu'na katıp İstanbul’a döndü (1523).

Artık çok yaşlanan Piri Mehmet Paşa’yı emekliye ayıran Kanuni, onun yerine hasodabaşı Pargalı İbrahim Ağa’yı (Makbul İbrahim Paşa) kurallara aykırı olarak sadrazamlığa getirdi (1523); sadrazam olması gereken ikinci vezir Ahmet Paşa’yı da Mısır valiliğiyle İstanbul’dan uzaklaştırdı. Hakkının yenmesini içine sindiremeyen Ahmet Paşa, Mısır’a vardıktan sonra gizlice anlaştığı eski memluk beyleriyle bazı arap şeyhlerini çevresinde toplayıp bağımsızlığını ilan ederek osmanlı yönetimine karşı ayaklandı (1524). Kendi adına hutbe okutup sikke kestirdi; yardım için papaya ve hıristiyan devletlere başvurdu; Kahire kalesini ele geçirdi. Bu arada, sadrazamı İbrahim Paşa’yı görkemli bir düğünle kız kardeşi Hatice Sultanla evlendiren padişah, onu "damatlık” payesiyle de ödüllendirdi. Öte yandan, İstanbul hükümetince "asi” ve “hain” ilan edilen Ahmet Paşa, gerçekte padişaha bağlı olan kendi adamlarından Kadızade Mehmet Bey'in kurnazca düzenlediği bir tuzağa düşerek yakalanıp öldürüldü. Ancak, Mısır'da karışıklıklar sürüp gittiğinden, Mısır ıslahatıyla görevlendirilen sadrazam İbrahim Paşa aynı yıl Kahire’ye gönderildi. İbrahim Paşa orada dirlik ve düzeni yeniden sağlamayı başardı; Umman ve Hint denizlerindeki etkinlikleri Kızıldeniz'i tehlikeye sokan Portekizlilere karşı Süveyş limanı merkez olmak üzere bir Mısır kaptanlığı kurdu; Şam beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa’yı Mısır valiliğine atadı ve Kanuni'den aldığı bir buyruk üzerine hemen İstanbul’a döndü (1524).
İstanbul'da huzura kabul edilen ilk transız elçisi, Kanuni’ye Avrupa'nın durumunu özetledi.

Pavia'da yenildiği Kutsal Roma Germen imparatoru Kari V tarafından tutsak alınarak hapse atılan Fransa kralı François Tin annesi olan saltanat naibesi Louise de Savoie'nın oğlunun düşman zindanından kurtarılmasını dileyen bir rica mektubunu sundu (1525). Güçlüye karşı zayıfı koruyarak avrupa hıristiyanlığını ikiye bölme olanağını yakaladığına inanan padişah, osmanlı egemenliğinde bulunan Eflak ve Boğdan prensliklerinin macar birliğine alındığı bahanesiyle Mo- haç seferine çıktı (1526). Mohaç meydan savaşı'nda (29 ağustos 1526) kral Lajos II başta olmak üzere tüm macar ordusunu yok etti. Bu büyük zaferinin ardından Macaristan krallığı’nın başkenti Budin’e savaşmaksızın girdi ve Erdel voyvodası Jânos Zâpolya’yı Macaristan kralı ilan etti. Bu sefer sonucunda tüm Orta Macaristan osmanlı egemenliğine girdi; türk gücüyle başa çıkamayacağını anlayan imparator Kari V de tutsağı olan Fransa kralı François l’i serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu arada, Anadolu'da ayaklanma çıktığı hakkında haber gelmesi üzerine sadrazam İbrahim Paşa ile birlikte İstanbul’a dönen Kanuni, eniştesini Anadolu ayaklanmalarını bastırmakla görevlendirdi (1527). Anadolu ayaklanmalarını kısa sürede bastırmayı başaran ve erbaşlarından Kalenderşah'ı yakalayıp idam ettiren Makbul İbrahim Paşa’yı padişah, sadrazamlık makamına ek olarak "serasker” unvanı ve Rumeli beylerbeyliğini de vererek ödüllendirdi (1529).

Ûte yandan, Mohaç zaferinden sonra Kanuni'nin Macaristan krallığına getirdiği Zâpolya'ya karşılık Pressburg'da toplanan bir diyet meclisince Macaristan kralı ilan edilen imparator Kari V’in kardeşi ve Avusturya arşidükü Ferdinand, rakibini Tokay meydan savaşı'nda yenerek Budapeşte’yi ele geçirince, Macaristan’ı yitirdiği için kendi prensliği olan Erdel'e çekilen Zâpolya, elçiler aracılığıyla İstanbul'dan yardım istedi. Bunun üzerine İbrahim Paşa'yı da yanına alarak Ferdinand’a karşı Avusturya seferine çıkan Kanuni, 5 günlük bir kuşatmadan sonra Budin’i geri aldı ve Budin sarayında Zâpolya’yı yeniden macar tahtına oturttu; serasker ve Rumeli beylerbeyi sıfatıyla bir konak önden giden sadrazam İbrahim Paşa’nın ardından avusturya topraklarına girerek Viyana’yı kuşattı (27 eylül 1529). Tarihe Birinci Viyana kuşatması adıyla geçen bu harekât kışın erken bastırması, yeterli büyüklükte olmayan topların surlarda istenen genişlikte gedikler açamaması, Kari V'in Avrupa’yı türk istilasından kurtarmak için tüm hıristiyan ülkelerden topladığı askerlerden oluşan bir imparatorluk ordusunun yola çıktığının duyulması gibi nedenlerle başarılı olamadı. Böylece 17 gün sonra kuşatmayı kaldırmak zorunda kalan türk ordusu, Viyana önlerinden Budapeşte’ye döndü. Bu sefer sonunda Viyana fethedilemediyse de Budapeşte geri alındığı gibi, Macaristan tümüyle türk egemenliği altına girdi. Ertesi yıl İstanbul’a gelen avusturya elçileri Macaristan’ın Ferdinand’a bırakılması koşuluyla barış önerdiler. Bu isteğin sadrazam tarafından şiddetle reddedilmesi üzerine Ferdinand’ın komutanlarından von Roggendorff macar topraklarında hızla ilerleyerek Budin’i kuşattı (1530). Ancak, Bosna beylerbeyi Kasım Paşa ile Semendire sancakbeyi Yahyapaşazade Mehmet Bey’in yardıma koşmaları sonucu Budin kuşatmadan kurtarıldı.

Bunun üzerine Macaristan sorununa artık bir son vermek isteyen Kanuni, Batı’da türk üstünlüğüne karşı gelebilecek hiçbir güç bırakmayarak tüm Avrupa üzerinde genel bir denetim kurmak amacıyla 250 bin kişilik bir ordunun başında İstanbul’dan yola çıktı (1532). Belgrad’da François I tarafından kendisine teşekkür için gönderilen transız ve yeniden barış istemiyle gelen avusturya elçileri önünde Habsburglar’ın zorbalığına karşı her zaman Fransa’yı koruyacağını açıklayarak Kari V’i bir meydan savaşına çağırdı, sonra üç koldan avusturya topraklarına girdi. Çeşitli büyüklükte 15 kale ve kent fethederek ilerleyen türk ordusu, Viyana yolunu açan Guns (Köszeg) kalesini de 3 haftalık bir kuşatmadan sonra alıp Graç (Graz), önlerine geldi. Savaşa çağırdığı imparatoru, burada 9 gün konaklayarak bekleyen Kanuni, onun bu çağrıya uymaktan kaçınması üzerine Belgrad’a, oradan da İstanbul’a döndü. Lehistan’la bir karşılıklı yardım ve dostluk antlaşması yapıldıktan onra, Macaristan'da türk egemenliğini kabul zorunda kalan Avusturya ile de bir barış antlaşması imzalandı (1533).

Böylece batı sınırını güven altına alan Kanuni, bu kez de dikkatini sınır olaylarının uzun süredir eksik olmadığı Doğu'ya çevirdi. Çaldıran savaşı'ndan sonra sinen Iran Safevi devleti, Şah İsmail’in yerine geçen Tahmasp I ile birlikte Anadolu’da yeniden yoğun bir şii propagandasına başlayarak Osmanlı devleti zararına etkinliklere girişmişti. Bu yıkıcı eylemleri çoktandır engellemeyi düşünen padişah, Avusturya barışını fırsat bilerek İran ile hesaplaşmaya karar verdi ve sadrazam İbrahim Paşa'yı doğu seferiyle görevlendirdi (1533). Bu arada, kendisine saygılarını sunmak için donanmasıyla İstanbul’a gelen Barbaros'a "Hayrettin Paşa" unvanıyla Cezayir beylerbeyliğini ve türk donanmasının kaptanıderyalığını veren Kanuni, İbrahim Paşa’nın önce Bağdat yerine Tebriz'i ele geçirmesini taktik yanılgı kabul ederek 100 bin kişilik bir orduyla Irakeyn seferine çıktı (1534). Padişah ve sadrazam orduları Ucan yaylasında birleştikten sonra Bağdat üzerine yürüdü. Kent anahtarlarının Kanuni’ye sunulması üzerine Bağdat kan dökülmeden teslim alındı; İbrahim Paşa’yı Bağdat yerine Tebriz'e yönelten baş defterdar İskender Çelebi idam edildi; Azerbaycan’ı fethe girişen ordu Tebriz'i ikinci kez ele geçirdi ve şah kuvvetleriyle karşılaşmak için Iran içlerine doğru ilerledi. Bu büyük güç karşısında sürekli çekilen Tahmasp l’le bozuşan kardeşi Sam Mirza da padişahın elini öperek askeriyle birlikte türk ordusuna katılınca, sıkışık durumdaki İran şahı, elçiler gönderip barış ricasında bulundu. Her iki Irak’ı da Os- manlılar’a bırakmak koşuluyla yapılan barış önerisini kabul eden Kanuni, Tebriz’e çekildi (1535); sonra da Irakeyn seferinden İstanbul’a döndü (1536).

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Eylül 2016 21:59