Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GÖRÜNEN SANATSEVER OLARAK SİNAN ACAR
Nasıl sanatsever olunur? Bana sorarsanız sanatçı gibi derim. Çünkü sanatseverlikte sevmeye, inanmaya ve disipline, hatta birde bilgi birikimine dayanır. Sanatın güzelliğine ve insana kazanımlarına inanmanız ve onunla bütünleşmeniz gerekir. Sonra bütün işlerinizde, günlük yaşamınızın programında sanat etkinliklerine yer ayırmalısınız. Bu da sanatın bir tür disiplinidir. “Şimdi ta oraya bir sergi için gideceksiniz” gibi üşengeçliği olan da sanatsever olamaz. Sanatseverlik aynı zamanda sanata kadar emeğe de saygıdır. Ve de kutsaldır. Bu kutsallığını da gençliğimizde eskilerden duyardık, şimdilerde anan kalmadı.
Sanat insana, insanlığa hizmettir. İnsanın ve toplumun ruhunu ve yaratıcılığıdır. İnsanın lüksü hiç değildir.
Bana Eskişehir’de üç tane sanatsever say deseler birinci sırada Vali Yardımcımız Sinan Acar’ı sayarım. Çünkü Eskişehir’de Şehir Tiyatrolarının tüm oyunlarını, Senfoni Orkestrasının tüm konserlerini Güzel Sanatlar Galerisinde olsun başka mekanlarda olsun, açılan tüm sergilere hem de hiç birini atlamadan kar, kış demeden gelen tek isim vardır o da Vali Yardımcımız Sinan Acar’dır. İkincisi tüm sanatlarda sanatçılarla tanışan, görüşen, sanat üzerine konuşan, tartışan ve de sanatçıları onure eden, moral ve enerji veren tek isimde odur. Sanatseverlik paylaşımsa Acar bunu gerçekleştirmiştir. Bunlar da öylesine sıradan iş olsun diye de yapılmaz. Acar, sanat tarihçileri kadar ülkemizin kültür ve sanat bilgisine, birikimine sahip. Görev yaptığı, ülkemizin her köşesi hakkında sanki derin akademik çalışmalar yapmış kadar bilgiyle donanımlı. Ayrıca tarihimizi de en iyi yorumlayabilen kişiliğe sahip.
Bu donanımlı gerçek anlamda beyefendi, sanatsever kişiliği ile enerji veren ülkemizin ender bürokrat ve yöneticilerinden biridir. Şimdi bu sanatsever Vali Yardımcımız Sinan Acar Bey emekli oluyor. Eskişehir de kalmasını isteriz.
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri, hatta ilk sırada yer alan sanatla ilgilenmeyen yöneticilerimiz, eğitimcilerimz. Geçen gün televizyonda yapılan bir programda konu, gençlerimiz ve şiddet’ti. Uzmanlar okullarımızda sosyal etkinliklerin bilhassa sanat etkinliklerinin azalması müzik gibi derslerin kalkması büyük sorunlar yaratmaktadır. Sanat şiddetin önleyicisidir gibi konuşmalar yapıldı. Onun için toplumumuzun Acar gibi sanatsever yöneticilerimize ihyitacımız var.
Sanat, insanın imani yönüdür, sevmeyi, hoşgörüyü, yaşama sevincini kazandırı bizlere hiç bir zaman lüks olmamıştır.

GELENEKSEL SANATLARA TUTKUN NURTEN YURTER'İN SERGİSİ

Her toplumun geleneksel, yüzyıllardır sürdürdükleri sanatları vardır. Toplumlar bu alandaki sanatçılarını da destekleyerek bu sanatlarını yaşatırlar ve her yei sanatçı da daha önceki birikimle bu sanatları geliştirirler. Bu zamana ve toplumun değişimine, gelişimine göre yeni anlayışlar geliştirerek üsluplaşır, yeni boyutlar, yeni sanatçılar kazanır.
Bizim de geleneksel sanatlarımız var; Tezyeni, Tezhip, Ebru, Minyatür, Hat gibi Osmanlı öncesinden alıp Osmanlı dönemimizde geliştirmişiz onları. Bir hat (yazı) sanatımızı düşünelim. Önce 6. yüzyılda “Zebed” yazısı vardır. 8. yüzyılda yerini “Küfi” yazısına bırakmıştır. 10. yüzyılda “Sülüs” ve “Nesih” yazısı hakim olmuş. Burada göründüğü gibi zaman ve toplumun gelişimi, değişimi ile sanatçılar elden ele geliştirerek yaşatmışlar. Batıda da, doğuda da geleneksel sanatlar vardır. Örneğin Almanların Amerikalıların kendilerine özgü yazıları vardır. İngilizlerin, Almanların, Fransızların, İranlıların, Hindistanlıların, Çinlilerin de minyatürleri, kitap süsleme ve tezyini sanatları vardır. Ne var ki bugün minyatür hiç birinde kalmamıştır. Bedri Rahmi Eyuboğlu bir yazısında “bizim el kadar minyatürümüzü büyütüp ünlü ressamların o dünyaca ünlü tablolarının yanına koyun, hiç korkmayın minyatürümüzün büyüklüğünü göreceksiniz” der. Yazı sanatımızı Cumhuriyet dönemimize Emin Baran’ın dışında tayışanımız olmadı. Yani cami mimarimizi Cumhuriyet dönemimize ya da çağımıza taşıyamadığımız gibi geleneksel sanatlarımızı taşıyamadık. Örneğin Almanlar geleneksel yazılarını reklam sektöründe, bira etiketleri gibi alanlarda yaşatıyorlar. Bizde ise Hat sanatımız 17. ve 18. yüzyıllarda yazılmış yazıların tekrarları sürdürülmektedir. Kısaca biz geleneksel sanatlarımızı Aydın Gün’ün “Eskiyle geviş getirme” dediği gibi kötü tekrarların, kopyeleriyle oyalanıyoruz.
Bugünler Antalya’da yaşayan Eskişehir (1974) doğumlu genç sanatçımız Nurten Yurter’in “Geleneksel Türk Sanatları Tezhip, Hat, Ebru, Minyatür sergisi” var.
Nurten Yurter 2004 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları “Tezhib Ana Sanat Dalı”ndan mezun olmuş. Antalya’da Muhittin Selamet Resim Atölyesinde de resim eğitimi almış, Antalya’da atölyesi var.
Sergide Yurter’in gerçekten geleneksel sanatlarımıza tutkun olduğunu ve yetenekli olduğunu her parçasında ayrı ayrı hakkını verdiğini gördük. Ve her parçasında bu alanda neler yapılmalı diye düşündük. Toplumumuzda bu alandaki sanat eserlerine ilgi duyanlarımız var, koleksiyoner olarak toplayanlar ise eski ustaların işlerini almaktalar, hem de değerinde yüksek rakamlarda.
Eskişehir’de bu sanatlarımızı sevenlerin evlerini, işyerlerini duvarlarını süslediklerini biliyoruz. Takvim hazırlayanlar, evlerini, bürolarına klasik hava estirmek isteyenler ya da şu geleneksel sanatlarımızı yakından tanımak isteyenlere Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde Nurten Yurter’in sergisi var. Sergi 30 Ekim’e kadar sürecek. Bu sergi sizin görmenizi bekliyor.


Şehabettin Tosuner