Arama

Meksika ve Meksika Tarihi - Tek Mesaj #3

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Nisan 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

TARİH

Ad:  Meksika2.jpg
Gösterim: 1765
Boyut:  71.7 KB

KOLOMB ÖNCESİ.


Bugünkü Meksika topraklannda avcılıkla geçinen ilk insan topluluklarının ortaya çıkışı günümüzden 23 bin yıl öncesine gitmektedir. Bu topluluklarca kullanılan ve İÖ 9000’lere tarihlenen bazı aletler günümüze ulaşmıştır. Avcılığın yanı sıra yabanıl bitki toplayıcılığının gelişmesi İÖ 7500’lere rastlar. IÖ 5000’lerde başlayan toprak ekimi zamanla avcılığa ve toplayıcılığa ağır basarak İÖ 1500’lere doğru göçebe yaşam biçiminden köylere dayalı yerleşik tarıma geçiş için gerekli koşullan yarattı.
Basit köy toplulukları İÖ 900-300 arasında yerini daha karmaşık ve gelişkin kültürlere bıraktı. Odağında kentlerin yer aldığı toplumsal ve siyasal-dinsel örgütlenmelerin yanı sıra el sanatlan, yazı ve takvim gibi alanlarda büyük ilerlemelere sahne olan bu dönemin ardından, İS 100-900 arasında Ölmeklerin, Mayaların ve Tolteklerin kurduğu daha büyük uygarlıklar biçimlendi.

12. yüzyıl başlarında Toltek uygarlığının çöküşünü izleyen genel göç hareketi sırasında kuzeyden gelerek ülkenin orta kesimine yerleşen Aztekler, yoğun ekime ve sulamaya dayanan ileri bir tarım sistemi kurdular. Bu sistemin ve stratejik konumlarının sağladığı üstünlüğü kullanarak ticari ilişkiler ve fetihler yoluyla çevredeki Yerli halkları geniş bir imparatorluk altında topladılar. Dev bir askeri ve dinsel bürokrasiyle ayakta duran Aztek egemenliği, 16. yüzyıl başlarında daha üstün silahlar kullanan İspanyolların saldırılan ve bağımlı Yerli halkların başlattığı genel ayaklanma karşısında kısa sürede yıkıldı.

İSPANYOL FETHİ VE YAYILMASI.


İspanyol- lann Meksika’yı fethi, Küba genel valisi Diego Velâzquez’in 1517’de Francisco Hernândez de Cördoba’yı keşif için Yucatân kıyılanna göndermesiyle başladı. Yeni bir sefer için Şubat 1519’da Küba’dan aynlan Hernân Cortes, Veracruz kentini kurarak askeri vali unvanını aldıktan sonra İspanya kralı I. Carlos adına ülkenin iç kesimlerini fethetmeye girişti. İki yıl süren bu seferin sonunda Ağustos 1521’de Aztek başkenti Tenochtitlân ele geçirildi ve aynı yerde bugünkü Mexico kenti inşa edildi. Sonraki birkaç yıl içinde Meksika’nın orta ve güney kesimleri bütünüyle İspanyol yönetimine girdi.

Yucatân’daki Maya direnişine Francisco de Montejo’nun yürüttüğü askeri harekâtla 1526’da son verileli. Bunu izleyen dönemde İspanyol yayılması zengin gümüş yataklarının bulunduğu kuzey bölgelerine yöneldi. Aynı dönemde denetim amacıyla çeşitli yerleşmeler kurulurken, Fransisken ve Cizvit papazların misyonerlik çalışmaları da hız kazandı. İspanyol fethinin büyük ölçüde tamamlandığı 1540’larda Nueva Espana olarak adlandırılan yeni toprakların yönetimi ayrı bir genel valiliğe bağlandı.

İngilizlerin ve Fransızların yayılmasını durdurma ve bölgedeki Yerli ayaklanmalarını bastırma çabaları, Nueva Espana sınırlarının 16. yüzyıl sonlarından başlayarak kuzeye doğru genişlemesi sonucunu doğurdu. 18. yüzyıldaki çatışmalar sırasında bölgedeki bazı topraklar birkaç kez el değiştirdi. Uzun bir dönem belirsiz kalan Nueva Espana’nın kuzey sınırları Adams-Oms Antlaşması’yla (1819) kesin olarak çizildi. Böylece bugünkü Texas, New Mexico ve California toprakları üzerindeki İspanyol egemenliği ABD tarafından resmen tanındı.

SÖMÜRGE DÖNEMİ (1701-1821).


İspanyolların Nueva Espana ve öteki Güney Amerika kolonilerinde alcalde ve corregidor adı altında toplanan bir dizi krallık görevlisi aracılığıyla uyguladığı bölünmüş, karmaşık ve hantal yönetim sistemi, İspanya Veraset Savaşı (1701-14) sonunda Habsburg hanedanı yerine Bourbon hanedanının başa geçmesiyle köklü bir değişikliğe uğradı. Merkezî ve etkili bir yönetimle geniş imparatorluk kaynaklarını İspanya’ya aktaracak bir sömürge sistemi kurmayı amaçlayan Bourbonlar, Fransız kurumlannı örnek alan çeşitli yönetsel reformlara giriştiler. Kumpanyalara dayanarak ticari bağlar geliştirilirken, vergi sisteminde yeni düzenlemelere gidildi. Özellikle intendente sisteminin kurulduğu III. Carlos döneminde (1759-88) Meksika hızlı bir değişim sürecine girdi.

Madencilik ve tanm alanlarında sağlanan gelişmeler, Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız Devrimi’nin etkisiyle yayılan liberal düşünceler ve Kreol subayların komutasında oluşturulan yerel milisler Meksika toplumunda yeni güçleri sahneye çıkardı. Öte yandan Napoleon Savaşları (1792-1815) sırasında Ispanya’da çıkan karışıklıklar sömürgeci denetimi büyük ölçüde zayıflattı. Napoleon’un 1808’de VII. Fernando’yu tahttan indirerek kardeşi Joseph Bonaparte’ı başa geçirmesinden sonra, Meksika’daki İspanyol görevlileri hedef alan bir bağımsızlık hareketi gelişti. Bu dönemde İspanyol Cortes'inin devrik kral adına ilan ettiği liberal anayasanın yarattığı özgürlükçü havaya karşın, sömürge yönetimi bu bağımsızlık hareketini sert biçimde bastırma yoluna gitti.

Katolik papaz Miguel Hidalgo y Costilla’ mn Eylül 1810’da başlattığı ayaklanma, önceleri bazı başarılar elde ettiyse de örgüt- süzlük nedeniyle Ocak 1811’de yenilgiyle noktalandı. Ardından Hidalgo’nun yardımcılarından Jose Mana Morelos y Pavön, Chilpancingo (1813) ve Apatzingân (1814) kongrelerini toplayarak cumhuriyetçi bir anayasayla bağımsızlık ilan edilmesine ön ayak oldu. Bu sırada Fernando’nun tahta dönmesiyle Ispanya’dan gönderilen birlikler Aralık 1815’te devrimci kuvvetleri bastırdı. Ama gerilla savaşı biçimini alan bağımsızlık hareketi, Vicente Guerrero’nun önderliğinde varlığını sürdürdü.

1820’de İspanya’da Fernando’nun bir darbeyle 1812 Anayasası’nı geri getirme girişimi, Meksika’daki güç dengelerini de değiştirdi. Gelişmeleri kendileri için bir tehdit olarak gören tutucu çevreler Ispanya’dan ayrılma çabasına yöneldiler. Daha önce bağımsızlık hareketinin bastırılmasında görev alan Agustm de Iturbide, kralcı kuvvetlerin başına geçerek Guerrero’yla gizli görüşmelere girdi. İki taraf Şubat 1821’de hemen bağımsızlık ilan edilmesini, Katolikliğin tek din kabul edilmesini ve İspanyollarla Kreoller arasında eşitlik sağlanmasını öngören Iguala Planı çerçevesinde anlaşmaya vardı. Bu doğrultuda oluşturulan ordu kısa sürede bütün ülkeyi denetim altına aldı. Ülkeye gönderilen yeni askeri valinin 24 Ağustos 1821’de Cördoba Antlaşmasını imzalamasıyla İspanyol sömürge yönetimi sona erdi.

BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ (1821-1910).


Siyasal istikrarsızlık ve toprak kayıpları. Bağımsızlık sonrasında kabul edilen meşruti monarşiyle yönetime tutucu çevreler egemen oldu. Mayıs 1822’de I. Agustm adıyla imparator unvanı alan Iturbide, keyfi yönetimiyle çok geçmeden bütün siyasal çevreleri karşısına aldı. General Antonio Löpez de Santa Anna’nın önderliğinde birleşen muhalefet Iturbide’yi tahttan çekilmeye zorlayarak Aralık 1823’te cumhuriyet ilan etti. Ardından ABD’yi örnek alan federal bir anayasa benimsendi. Yeni anayasada temsili kurumlara ve bazı özgürlüklere yer verilmesine karşın, sömürgeciliğin kalıntısı olan ayrıcalıkların temeline dokunulmadı.

Cumhuriyetle birlikte iktidar mücadelesi yürüten iki ana siyasal akım ortaya çıktı: Ordu ve kiliseye dayanan tutucu çevrelerin oluşturduğu Merkezciler ile eyaletlere daha geniş özerklik verilmesini ve sömürge kuramlarının kaldırılmasını savunan Federalistler. İktidarın iki grup arasında sürekli el değiştirdiği cumhuriyetin ilk 10 yılında, bozuk ekonomi nedeniyle Meksika giderek artan bir borç yükü altına girdi. Bu durum köklü dönüşümlerin gerçekleştirilmesini güçleştirirken, ABD’nin sınırlan yeniden belirlemeye yönelik dayatmalarına da elverişli bir ortam hazırladı.

1833’te Federalistlerin desteğiyle başkan seçilen Santa Anna, başlangıçta bazı liberal adımlar atmasına karşın 1836’da baskıcı bir yönetim biçimine yöneldi. Aym yıl ABD’li göçmenlerin Texas’ta başlattığı ayaklanma, bu toprakların Meksika’dan kopmasıyla sonuçlandı. Bağımsız bir cumhuriyet ilan eden Texas, 1845’te yeni bir eyalet olarak ABD’ye bağlandı. Sorunu görüşme yoluyla çözmeye çalışan Santa Anna başkanlıktan uzaklaştırıldı. Nisan 1846’da sınır devriyeleri arasında çıkan çatışmalar Meksika Savaşı’na yol açtı.

ABD birliklerinin New Mexico ve Yukarı California topraklarını ele geçirmesinden sonra, yeniden başkanlığı üstlenen Santa Anna komutasındaki Meksika ordusu Şubat 1847’deki çarpışmada yenilgiye uğradı. Güneye inerek Mexico’yu işgal eden ABD birlikleri, Santa Anna’nın yeriıli alan yeni yönetimi barışa zorladı. Şubat 1848’de imzalanan Guadalupe Hidalgo Antlaşmasıyla Rio Grande ve Gila Irmağının kuzeyindeki topraklar ABD’ye bırakıldı. 1853’te iktidara gelen tutucu çevrelerin çağrısı üzerine sürgünden geri dönerek bir diktatörlük kuran Santa Anna, orduyu büyütmek için, Gadsen Alımı olarak bilinen anlaşmayla Gila Irmağının güneyindeki bir toprak şeridini ABD’ye sattı.

Reform hareketinin yükselişi. Meksika Savaşı’ndan sonra aydınlar arasında liberal görüşler hızla güç kazanmaya başladı. 1855’te Santa Anna’nın diktatörlüğüne son veren Juan Âlvarez ve Ignacio Comonfort, bu aydınları önemli görevlere getirerek Meksika tarihinde “La Reforma” olarak bilinen dönemi açtılar. Askerlerin ve din adamlarının yargı ayrıcalıklarının kaldırılmasından (Kasım 1855) ve dinsel amaçlarla kullanılmayan kilisfe topraklarının satışa çıkarılmasından (Haziran 1856) sonra, liberal aydınların öncülüğünde yeni bir anayasa hazırlandı (Şubat 1857). Reformlara yasal bir dayanak kazandıran ve özgürlükleri genişleten anayasa din adamlarının, ordunun ve büyük toprak sahiplerinin sert tepkisiyle karşılaştı.

Tutucuların Ocak 1858’de giriştiği ayaklanmayla bir iç savaş başladı. Mexico’nun tutuculara bağlı kuvvetlerin eline geçmesi üzerine Comonfort’un yardımcısı olarak başkanlığı üstlenen Yerli kökenli Benito Juârez, Veracruz’a çekilerek cumhuriyetçi kuvvetleri toparlamaya çalıştı. İspanya, Fransa ve İngiltere tutucuları desteklerken, ABD Juârez yönetiminin yanında yer aldı. Temmuz 1859’da kilise mülklerini kamulaştırma, din ve devlet işlerini birbirinden ayırma ve kilisenin toplumsal yaşamdaki rolünü sınırlama gibi köklü reformları yürürlüğe koyan Juârez siyasal dengeyi lehine çevirmeyi başardı. Aralık 1860’ta kazanılan önemli bir çarpışma, liberalleri askeri bakımdan da üstün duruma getirdi. Juârez 11 Ocak 1861’de Mexico’ya dönerek resmen başkanlığa seçildi.

Fransız müdahalesi.


Juârez’in mali sorunları çözmek için dış borç ödemelerini iki yıl süreyle ertelemesini fırsat bilen Fransa imparatoru III. Napoleon, ABD’nin iç savaşla uğraşmasından da yararlanarak, öteden beri tasarladığı, Meksika üzerinden Güney Amerika’ya yayılma planını uygulamaya girişti. İngiltere ve İspanya’nın da bu serüvene katılmasıyla üç ülkenin birlikleri Meksika yönetimini cezalandırmak üzere Ocak 1862’de Veracruz’a çıktı. Bu sırada Napoleon’un asıl amacının Meksika’yı ele geçirmek olduğunu gören İngiltere ve İspanya birliklerini geri çekti. İç kesimlere doğru ilerleyen takviye edilmiş Fransız kuvvetleri Haziran 1863’te Mexico’yu aldı. Juârez hükümetiyle birlikte kuzeye çekilmek zorunda kaldı.

Napoleon’un bir kukla olarak Meksika imparatoru ilan ettiği Avusturya arşidükü Maximilian, Haziran 1864’te Mexico’ya ulaştı. Ama kendisine bağlı bir ordu oluşturma çabası ve eski konumuna kavuşmak isteyen kiliseye pek ödün vermemesi, tutucu çevrelerdeki dayanağının kısa sürede zayıflamasına yol açtı. Cumhuriyetçileri sert önlemlerle sindirme politikası direnişin daha
da yaygınlaşması sonucunu doğurdu. Meksika serüveni Fransa’ya hiçbir yarar getirmediği gibi büyük bir yük oluşturmaya başladı. Fransız kamuoyunda sert eleştirilere hedef olan Napoleon, ABD’nin de artan baskısıyla Şubat 1867’de Fransız birliklerini Meksika’dan çekti. Asıl desteğinden yoksun kalan Maximilian, başurısız bir direnişin ardından teslim oldu. Önde gelen generalleriyle birlikte Haziran 1867’de idam edildi.

Cumhuriyete dönüş.


Aralık 1867’de yeniden başkan seçilen Juârez, eğitim sistemini modernleştirme çabalarının yanı sıra ekonomiyi düzeltmeye ağırlık verdi. Ulaşım ağını ve madenciliği geliştirmeye yönelik projelerle birlikte yabancı sermayenin ülkeye girişi başladı. Vergi sisteminde ve gümrük tarifelerinde yeni düzenlemeler yapıldı. Aynı dönemde yönetimde otoriter eğilimlerin belirmesi liberaller arasında hoşnutsuzluğa yol açtı.

1871’deki çekişmeli ve gergin bir seçim kampanyasının ardından başkanlık makamını koruyan Juârez, siyasal karışıklıkları önlemeye çalışırken 1872’de öldü. Aynı yıl yerine geçen ve reform programını sürdürmeye çalışan Sebastiân Lerdo de Tejada, giderek güçlenen bir tutucu muhalefetle karşı karşıya geldi.

Porfirio Dıaz yönetimi.


Başkan Lerdo de Tejada’nın 1875’te yeniden başkanlığa aday olması, muhalefeti ayaklanmaya yöneltti. Eski bir asker ve siyasal muhalif olarak hareketin başına geçen Porfirio Dıaz, yönetimi devirerek Kasım 1876’da başkanlığı üstlendi. Liberal çevrelerin giriştiği yerel ayaklanmaları bastırarak konumunu pekiştirdikten sonra, 1880’de başkanlığı kendi belirlediği bir aday olan Manuel Gonzâlez’e bıraktı. Ama perde arkasından işleri istediği gibi yönlendiremeyince, 1884’te seçim yoluyla yeniden başkan oldu ve izleyen beş dönem boyunca ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan bu makamı elinde tuttu. Anayasal düzeni biçimsel olarak korumakla birlikte hemen hemen bütün yetkileri elinde toplayan Dıaz, devlet işlerini pozitivist aydınlardan oluşan ve cientificdlar olarak bilinen dar bir grup aracılığıyla yürütme yoluna gitti.

Kırsal kesimde güvenliği sağlamak üzere oluşturulan Rurales örgütünü orduyla birlikte yönetimin başlıca dayanağı durumuna getirdi. Öte yandan çeşitli güç odaklarını ve çıkar gruplarını ustaca kullanarak kendisine bağladı. Bazı ödünler karşılığında büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin desteğini kazanırken, pan o palo (ekmek ya da sopa) mekanizmasına dayanarak bürokrasi üzerinde sıkı bir denetim kurdu. Bu düzenlemelerle kurumlaşan diktatörlük yönetimini ayakta tutan bir başka önemli öğe de bütün özgürlüklerin rafa kaldırılmasıydı.

Dıaz’ın güçlü bir istikrar sağlaması ve mali yapıyı bir ölçüde düzeltmesi yabancı yatırımlar için elverişli bir ortam yarattı. Geniş ayrıcalıklar tanınan yabancı şirketlerin gerçekleştirdiği projeler ekonomik bir büyümeye zemin hazırladı. Ama bu büyümeden yalnızca yabancı sermayeyle yakın ilişki içindeki dar bir bürokrat ve asker kesimi yararlandığından, gelir dağılımındaki uçurum daha da büyüdü. Özellikle küçük çiftçilerin ve tanm işçilerinin durumu hızla bozuldu. Diktatörlüğe karşı gelişen tepkiler derinleştikçe baskıcı önlemler de ağırlaştı.

MEKSİKA DEVRİMİ VE SONRASI (1910-40).


Devrimi hazırlayan gelişmeler. Dıaz yönetimini hedef alan ilk etkili muhalefet hareketi, anarkosendikalist eğilimli Yenilenme grubunun 1890’larda giriştiği yayın ve örgütlenme çalışmalarıyla ortaya çıktı. Çeşitli baskılarla karşılaşan bu radikal aydınlar ABD’ye kaçtıktan sonra 1906’da kapsamlı bir program çerçevesinde daha örgütlü bir mücadele başladı. Meksika Liberal Partisi adını alan Yenilenme grubunun programı başkanlığın bir dönemle sınırlandırılması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, kilisenin gücünün kırılması, parasız genel eğitim, toprak reformu ve çalışma koşullarının düzeltilmesi gibi talepleri içeriyordu. Bu talepler çok geçmeden geniş bir kesimde yankı uyandırdı.

Bu sırada Veracruz dokuma işçileriyle Sonora madencilerinin düzenlediği grevlerin kanlı biçimde bastırılması diktatörlük rejimini güç duruma düşürdü. Yoğun iç ve dış tepkilere hedef olan Dıaz, Şubat 1908’de bir ABD’li gazeteciyle yaptığı görüşmede 1910’da demokratik bir başkanlık seçimine izin vereceği yolunda bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın etkisiyle siyasal hava yumuşarken, muhalefet yeni bir başkan adayı arayışına girdi. Bu adaylardan biri de varlıklı ve aydın bir işadamı olan Francisco Madero’ydu. 1907’ye değin Yenilenme grubuna destek vermekle birlikte daha ılımlı bir program öngören Madero, 1909 yazında açtığı kampanyada coşkulu bir kitle desteği buldu. Bu gelişme karşısında Dıaz rejimi yeniden sertliğe yöneldi. Madero’nun Haziran 1910’da tutuklanmasından sonra yandaşlan silahh bir ayaklanma hazırlığına girişti. Ekim 1910’da Temsilciler Meclisi Dıaz’ı yeniden başkanlığa seçti.

Hapisten kaçmayı başaran Madero, halkı 20 Kasım’da silahh ayaklanmaya çağırdı. Bu sırada Coahuila valisi olan, ülkenin önde gelen devlet adamlanndan Venustiano Carranza da Madero’ya katıldı. Beklenen kitlesel ayaklanmanın gerçekleşmemesine karşm, ülkenin kuzeyinde Pancho Villa, güneyinde de Emiliano Zapata gibi önderlerin köylülerden oluşturduğu gerilla gruplan ordu birliklerini yenilgiye uğratarak stratejik demiryolu hatlarını ele geçirdi. ABD sınırı giderek devrimcilerin bir üs bölgesi durumuna geldi. Ordu birliklerinin toplandığı Ciudad Juârez kuşatma altına alındı.

Devrim ve iç savaş.


Siyasal iktidara yönelik bir hareket olarak başlayan ayaklanma çok geçmeden toplumun geniş bir kesimini içine alan bir devrime dönüştü. Madero’nun Şubat 1911’de sının geçmesinden sonra, devrimci kuvvetler düzenli bir komuta altında birleşti. Ciudad Juârez’in düşmesiyle, disiplinsiz ve bölünmüş ordu birliklerine dayanan Dıaz rejimi hızla çözüldü. İki taraf arasında vanlan anlaşma çerçevesinde geçici bir yönetim altında seçime gidilmesi ve devrimci kuvvetlerin dağıtılması koşuluyla Dıaz başkanlıktan çekildi. Ama Zapata ve öteki bazı gerilla önderleri silah bırakmayı reddetti.

Siyasal kanşıklıklann sürdüğü bir ortamda başkan seçilen Madero, daha çok yeni yönetime yönelik saldırılarla uğraşmak zorunda kaldı. Şubat 1913’te olaylar Mexico’ ya sıçradı. General Victoriano Huerta kendisini başkomutanlığa getiren Madero’ya ihanet ederek onu devirmeyi amaçlayan bir komploya katıldı. Başkanlığı ele geçirdikten kısa bir süre sonra Madero’yu öldürttü. Bunun üzerine Venustiano Carranza kuzeye çekilerek Zapata ve Villa’nın kuvvetleriyle birleşti. ABD birlikleri de Veracruz’u işgal edince, Huerta kaçmak zorunda kaldı.

Başkanlığı üstlenen Carranza, toplumsal reformlar için dayatan Zapata ve Villa kuvvetlerini ancak General Âlvaro Obre- gön’un yardımıyla Nisan 1915’te yenilgiye uğratabildi. Yerel düzeyde süren direniş 1919’da Zapata’nm öldürülmesi ve Villa’nın da mücadeleyi bırakmasıyla sona erdi.

Carranza’nın, konumunu güçlendirdikten sonra 1916’da topladığı kurucu kongre, kitleler arasında devrimin hâlâ güçlü olması nedeniyle ileri sayılabilecek bir anayasa hazırladı. Geçmişteki reformlarla biçimlenen devlet yapısını temel alan yeni anayasada toprak reformu, doğal kaynakların denetimi, devletin ekonomik ve sosyal görevleri, çalışma mevzuatı gibi konularla ilgili hükümler de yer aldı. Ama 1917’de yürürlüğe giren bu anayasa uyarınca başkan seçilen Carranza toplumsal reformlar için gerekli adımları atmaktan kaçındı. Bunun üzerine askeri önderlerin desteğini alan Obregön, kansız bir darbeyle Carranza’yı devirerek Aralık 1920’de başkanlığa getirilmesini sağladı.

Obregön’un yönetimi anayasanın öngördüğü reformların uygulanması yolunu açtı. Bürokrasiye düzen verilerek köylülere toprak dağıtımı başlatıldı. İşçi sendikalarına geniş çapta destek verildi. Eğitimi yaygınlaştırma hareketine kültürel alanda da bir canlanma eşlik etti. 1924’te Obregön’un yerini alan Plutarco Elıas Calles, bu reformları sürdürmenin yanı sıra petrol sanayisini ulusal çıkarlar doğrultusunda düzenleme yoluna gitti. Ayrıca kilisenin gücünü kısıtlamaya yönelik önlemlere başvurdu. Bu politikanın yol açtığı anlaşmazlıklar ancak 1929’da çözüldü.

Bu arada 1928’de altı yıllık bir dönem için ikinci kez başkanlığa getirilen Obregön’un göreve başlamadan suikasta uğraması siyasal bir boşluk doğurdu. Ertesi yıl nüfuzlu askeri ve siyasal çevrelerle işçi ve köylü önderlerini Ulusal Devrimci Parti (PNR; 1938’den sonra Meksika Devrimci Partisi [PRM1; 1946’dan sonra Kurumsal Devrimci Parti [PRI]) altında birleştiren Calles, altı yıl içinde kısa sürelerle görev yapan üç başkanı perde arkasından yönlendirerek siyasal istikran korumayı başardı. Dünya çapındaki bunalımın Meksika ekonomisini de etkilediği bu dönemde, devrimin hızı kesilirken radikal uygulamalar da giderek törpülendi.

Yeni reform atılımı.


1930’da PNR’nin başına getirilen Lâzaro Cârdenas, partinin geniş bir kitle temelinde örgütlenmesinde önemli rol oynadı. Bu süreçte parti içinde güçlenen sol kanadın baskısıyla, Calles 1934 seçimlerinde Cârdenas’ın partinin başkan adayı olarak gösterilmesini desteklemek zorunda kaldı. Başkan seçildikten sonra öncelikle Calles’i ve öteki nüfuzlu çevreleri etkisiz duruma getiren Cârdenas, toprak dağıtımını hızlandırarak köylülerin ejido sistemi çerçevesinde örgütlenmesini sağladı. Dağınık ve küçük işçi örgütlerinin Meksika İşçi Konfederasyonu (CTM) altında birleşmesine ön ayak oldu.

Ertesi yıl da yabancı petrol şirketlerini millileştirerek ulusal bir petrol sanayisinin temelini attı. 1937’de yabancıların elindeki demiryollarına el koydu. Bu adımlar Meksika’nın ekonomik alanda bağımsızlaşması yönünde önemli bir dönüm noktası oldu.
1940’ta Cârdenas’ın adayı olarak başkanlığa seçilen Manuel Âvila Camacho, toplumsal reformları pekiştirmekle birlikte istikran sağlamak için ılımlı bir iç politika izledi. Öte yandan ABD ile bir yakınlaşmanın başlamasına öncülük etti. Bu dönemde Meksika Devrimi’nin getirdiği kazanımlar kurumsallaşırken, Cârdenas’m sol çizgisinden sağa doğru bir kayış da başladı.

II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI.


Meksika ile ABD arasındaki anlaşmazlıklara son veren Genel Anlaşma (Kasım 1941) aynı zamanda karşılıklı ticaretle ekonomik ve siyasal işbirliğinin geliştirilmesini sağladı. ABD’den alman askeri yardımla profesyonelleştirilen ordu giderek siyasal yaşamdaki ağırlığını yitirdi. Almanların iki tankerini batırması üzerine ABD’den birkaç ay sonra Müttefiklerin safında savaşa giren Meksika, batı kıyılarını olası Japon saldırılarından korumak amacıyla ABD ile ortak bir harekât komitesi oluşturdu. Ayrıca küçük bir hava birliğiyle Filipinler’deki çarpışmalara katıldı. Meksika’nın savaştaki asıl rolü ABD sanayisine düzenli hammadde sağlamak oldu. Bu arada savaşın getirdiği sıkıntılar yerel hafif sanayinin gelişmesinde önemli rol oynadı.

Savaş sonrasında Miguel Aleman’ın yönetimi altında sanayileşmeye daha büyük bir ağırlık verildi. Buna bağlı olarak hızlı bir kentleşme süreci başladı. Kırsal kesimde de tarımsal üretimi artırmak amacıyla geniş çaplı sulama ve taşkın denetimi projeleri gerçekleştirildi. Ekonomik bütünleşme ve yaygın ulaşım ağıyla iç pazar genişledi. Aynı dönemde ordunun bütünüyle siyaset sahnesinden uzaklaşması, sivil rejim geleneğinin yerleşmesini sağladı. Başkan Adolfo Ruiz Cortines’in çıkardığı yasayla kadınlar ilk kez 1958 seçimlerinde oy kullandı. Sonraki yıllarda yeni reformlarla siyasal katılımın genişlemesine karşın, muhalefet partileri PRI karşısında önemli bir varlık gösteremedi.

Meksika 1970’lerin ortalarında Başkan Jose Löpez Portillo’nun yönetimi altında dünyanın önde gelen petrol üreticileri arasına girdi. Artan petrol gelirlerinin sağladığı elverişli ortamda, ekonomik büyümeyi finanse etmek için alman dış borçlar zamanla dev boyutlara ulaştı. Petrol fiyatlarındaki düşüşlere bağlı olarak borç ödemelerinde ortaya çıkan tıkanıklık, işsizlik ve enflasyonla ağırlaşan bir bunalıma yol açtı. Birçok MeksikalI işadamı yatırımlarını başta ABD olmak üzere dış ülkelere kaydırma yoluna gitti. 1982’de başkan seçilen Miguel de la Madrid Hurtado, yatırını ve harcamaları kısmaya dayalı bir program uygulamaya çalıştı. 1988’de yapılan seçimler sonucunda ise Carlos Salinas de Gortari Meksika’nın yeni başkanı oldu.

Salinas yönetimi yürürlüğe koyduğu önlemlerle ekonomi alanında bazı olumlu sonuçlar elde ettiyse de, 1990’lann başlarında insan hakları ihlalleri için Uluslararası Af Örgütü ve öteki kuruluşların sert eleştirilerine hedef oldu. 1991’de yapılan ara seçimlerde oyların büyük bölümünü iktidardaki PRI aldı. 1992’de ülkedeki 32 eyaletten sekizinde yapılan valilik seçimlerinde de, biri dışında bütün eyaletlerde valiliği PRI’nın adayları kazandı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 23 Aralık 2016 00:01