Arama

Kuzgun Acar - Tek Mesaj #1

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kuzgun Acar, 1928 doğumlu heykeltraş ve ressam. Çağdaş Heykel Sanatı’nın öncülerinden kabul edilen Acar, demir, çivi ve tel kullanarak yaptığı ve şiirsellikle bezediği eserleri ile tanındı.

Abdülahet Kuzgun Çetin Acar, 1928’da İstanbul’da dünyaya geldi. Sultanahmet Lisesi’ni bitirdikten sonra 1948’de İstanbul Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdi. Burada Heykel Bölünü’nü bitiren Acar, önce Prof. Rudolf Belling’in ardından da Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun öğrencisi oldu.
Bara’nın sanat anlayışından etkilendi ve geometrik-soyut tarzda, figürsüz eserler verdi. Mezun olduktan sonra serbest çalışmaya başladı. Kafes, tel kullanarak yaptığı çalışmalarla Gabo’yu anımsatan Acar, sonraları demir, çivi, tel ve ahşaptan meydana getirdiği, soyut anlayışı ve lirizmi birleştiren eserleriyle fark yarattı. Acar, ilk kişisel sergisini 1953 yılında açtı.

1961 Paris Bienali’nde çivilerden yaptığı bir eseriyle 1. oldu. Buradan kazandığı bursla Fransa’ya giden Acar, 1962’de Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde (Musee D’Arts) bir sergi açtı. 1964’te 23. Devlet Resim Heykel Sergisi'nde Heykel dalında 1. oldu. Eserleriyle Avrupa’daki sanat çevrelerince de tanınan Acar’ın eserleri 1966’da Rodin Müzesi’nde de sergilendi. 1975’de ise Mehmet Ulusoy’un Paris’de sahnelediği Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyun için masklar yaptı.

Çağdaş heykel sanatının öncülerinden sayılan Acar, zaman zaman eserleriyle tartışıldı. Bazı eserleri sökülüp depolara kaldırıldı. 1975 Heykel Sempozyumu için yaptığı heykel de, kaldırılmasından uzun zaman sonra Antalya’da yeniden gün yüzüne çıktı. Dev boyuttaki el heykeli, şehrin girişine yerleştirildi. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndaki Kuşlar ve Ankara Emekli Sandığı Gökdeleni’nin cephesindeki tunçtan kabartması da sanatçının en önemli çalışmalarındandır.

Acar, bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken merdivenden düştü ve beyin kanamasını nedeniyle 4 Şubat 1976’da hayata veda etti.

'Yaptığım her yontuda mutlaka bir çığlık vardır.' diyen Kuzgun Acar’ın sanat ve heykelle ilgili bir yorumu şöyleydi:
Yadırgama, alışılmışla karşılaşmadan doğar. Yadırgadıkları için yeniden şüphelenenler alıştıklarını kendilerine verenleri suçlasın. Zira gümrüğü çoktan alınmış işçiliği sanat sanmak pek de övünülecek birşey olmasa gerek.
^^Siz bir yere varmışsınızdır. O halk sizi yontar zaten. Aslında bize heykeltıraş diyorlar. Tamam doğru, biz yontuyoruz bazı şeyleri, ama aslında bizi yontan sokaktan geçen adamdır. O hesabını sorar adamdan. Bu açık, bunu o kadar uzun yıllardır, en azından bir 27 yıldır yaşadım. Ben bilmiyorum, ben mi heykel yonttum, beni mi halk yonttu. Bunu bilemem.^^